1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. KİTAP

  4. Kur’an’ın İlk Kadın Yorumcuları
Kur’an’ın İlk Kadın Yorumcuları

Kur’an’ın İlk Kadın Yorumcuları

Serpil Başar’ın, Kuranın İlk Kadın Yorumcuları kitabını Asım Öz, Haksöz-Haber okuyucuları için değerlendirdi.

10 Temmuz 2011 Pazar 23:05A+A-

Kur’an’ın İlk Kadın Yorumcuları

Asım Öz / Haksöz Haber

İlk vahiy tecrübesinin, ayrıntılı bir şekilde tefsir tarihi içindeki yerini alışının Hz. Âişe’nin anlatımlarına dayalı olması kadınların Kuran tarihi içerisindeki yerini gösteren rivayetlerden yalnızca biridir. Hz. Âişe bu olayı gözlemleyen biri olmamasına rağmen, daha sonra öğrendiği bu bilgileri zihinlerde o sahneyi canlandıracak şekilde ve etkili bir biçimde anlatmış ve olayın kaynaklarda yer almasını sağlamıştır. Vahyin geliş şekilleri ve bunların Hz. Peygamber üzerindeki etkileri gibi konularda da diğer kadınlardan soru ya da bilgi gelmeyen konularda Hz. Âişe’nin anlatımları önemlidir.

kuran-kadin.jpgKadınların Kuran yorumuna katkılarını tefsir usulü, tefsir tarihi ve Kur'ân ilimleri çerçevesinde ele alan Kuranın İlk Kadın Yorumcuları, ilk asırda yaşamış ve Kurana ilk muhatap olmuş kadınları ve onların vahyi anlama-yaşama yolculukları üzerinde duruluyor. O asırdan günümüze kadar da insanlığın anlama yolculuğunda gelinen aşama gözler önüne serilmiş, o dönemdeki soru ve sorunların varlığını hâlâ koruyor olması, son vahyin evrenselliği olarak açıklanmıştır. Başta tefsir kaynakları olmak üzere, hadis, sahabe tabakâtları ve diğer eserlere dağınık olarak yansımış olan bilgileri betimleyici ve karşılaştırmacı bir metotla ele alan bu eser, ilk asırda ravi ya da yorumcu olarak bahsedilebilecek kadınları araştırmış ve Hz. Aişe dışında başka isimlerin de tefsir tarihinde yer alması gerektiğini vurgulamıştır. Çalışmayı yapan Serpil Başar hicri ilk asra odaklanan çalışmasının “ayırımcı bir şekilde "kadının tefsir tarihi" diye bir başlık oluşturmaktan öte bütünün içinde olacak şekilde "tefsir tarihinde yer alan kadınlar” başlığını oluşturabilmeye dönük olduğunu da vurguluyor çalışmasının sonuç kısmında.

Kuranı Anlama Sorumluluğu

İlk asır ile sınırlı kalan çalışma Hz. Peygamber’in hanımlarından başlamak üzere sahabi hanımlara ve ilk asırda yaşamış tabiinden olan hanımlara yoğunlaşarak konuyu ortaya koymaya çalışması nedeni ile kadınların tefsir alanındaki rollerini müstakil olarak ele alan bir çalışma tefsir tarihi çalışmalarında bir ilk olarak görülebilir. Yazar kitabını yazma sürecini şöyle özetliyor: “her mü'minin üzerine düşen Kur'ân'ı anlama sorumluluğu çerçevesinde, bir insan olarak önce kendini anlama ve beraberinde vahyi anlama yolculuğunda iken, ilk asırda yaşamış ve Kur'ân'a ilk muhatap olmuş kadınları merak edip, onların anlama-yaşama yolculuklarını araştırmayı uygun gördük. Kadın olsun, erkek olsun tarihi seleflerimizi öğrenmeye ihtiyacımız vardı. Bunlar, dinin sabitlerinin nasıl hayata geçirildiği konusunda yol gösterici olacaktı. Ve "İslam'da Kadınlar" şeklinde başlayan kalıp eleştiri, son yüzyılları bir hayli meşgul etmiş olsa da biz bunlara cevap üretme endişesinden uzak, ama onların hayatlarından hareketle, hayata bıraktıkları izleri tespit etmeyi istedik. Bu sebeple, tarihin kadınlarını, kadınların tarihine hapsetmeden ele almak, temel yaklaşımımız oldu.”

Yazarın bazen rivayetin bütününü aktararak, konu hakkında yeterli detayı sunmak ve doğruya yakın bir değerlendirme yapabilmek amacıyla uzun pasajlara yer veriyor. Çalışması sırasında faydalandığı rivayet ve dirayet tefsirlerinin başlıcaları olarak şunlar öne çıkmaktadır; Taberi (v. 310/922)'nin Camiu'l- Beyan'ı, İbn Ebi Hatim (v. 327/939)'in Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azim'i, Fahruddin er-Râzi (v. 606/1209)'ııin et-Tefsiru'l-Kebir'i, Kurtubi (v. 671/1277)'nin el-Camiu li Ahkâmi'l-Kur'ân'ı, İbn Kesir (v. 774/1372)'in Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azim'i. Tabii konu hakkında hadis rivayetleri başta olmak üzere Kuran ilimleri hakkında kaleme alınan eserlerden ve ele alınan isimlerin tarihi birer kişilik oluşlarından dolayı özellikle hayatları hakkında bilgi elde etmek üzere sahabe tabakatlarına da başvurulmuş.

Rivayetler ışığında dönemin nasıl bir yapıya sahip olduğunu ve kadınların bu dönemde dini öğrenme ve uygulama alanındaki çabalarını ortaya koymayı amaçlayan çalışma hicri birinci asırda yaşayan kadınların tamamının, "Kuran'ı yorumlayan" konumunda olmadıklarını söylemek durumunda olduğumuzu ifade eden yazar, ele alınan kadınların, âyetleri anlamaya ve uygulamaya çalışarak, dönemin zihinsel canlılığına örnek olmaları bakımından dolaylı bir katkı sağladıklarını özellikle vurguluyor. Kadınların Kuran’ın anlaşılmasına yönelik katkılarının farklı biçimlerde olduğunu maddeler halinde şöyle özetliyor:

“1- Ayeti yorumlayan ve yorumlarını başkaları ile paylaşan, bu yönde kendilerine gelen soruları cevaplayan ve yanlış anlaşılmaları düzeltme yönünde doğrudan katkı sağlayan kadınlar mevcuttur.

2- Âyetleri anlamaya çalışan, anlamaya yönelik sorular soran ve sorunlarına çözüm arayan kadınların, âyetlerin anlaşılmasına yönelik dolaylı bir katkısından söz etmek mümkündür.

3- Bunların dışında âyetleri kendi hayatlarında uygulamaya çalışan, yanlış uygulamaları sorgulayan ve bu şekilde âyetleri anlama eylemine dolaylı bir katkı sağlayan hanımlar da mevcuttur.”

Okuma ve Yazma Kültürü

Bugün Kuran tarihi ve tefsir tarihi tartışmaları kapsamında değerlendirilen konulardan biri tedriciliktir. Hz. Aişe'nin ayetlerin yapısal özelliğinden haberdar olduğu için vahiy sürecinin en dikkatli gözlemcisi olarak Kuran'ın iç yapısı hakkında da bilgi sahibi olduğunu ortaya koyan rivayetlerden biri şudur: "Kur'ân vahyi, önce cennet ve cehennemden bahseden kısa sûreler ile başladı. Müslümanların sayısı artınca, helal ve haramlar indi. Şayet önce, içki içmeyin diye emredilseydi onlar, içkiden asla vazgeçemeyiz derlerdi. İşin başında zina etmeyin hükmü inseydi, zinayı asla bırakmayız derlerdi." Bu rivayet onun Kuran'ın iç yapısı olan tedrici özelliklerinden haberdar oluşu yanında, Kuran ilimlerine yönelik katkısının tartışılmayacak bir konumda olduğunu düşündürür.

Vahyin yazı ile kaydı konusunda kadınların durumunu ortaya koyduğu bölümler çalışmanın ayrıntılar üzerinden hareket ettiğini göstermektedir. Dönemin kadınlardan Şifa bt. Abdullah yazı yazmayı bilmektedir ve Hz. Hafsa'ya da yazı yazmayı öğretmiştir. Ümmü Gülsüm bt. Ukbe, Kerime bt. Miktad yazı yazabilen hanım sahabiler arasında yer alır. Ümmü Sa'd bt. Rebi de yazı yazabilen bir kadındır. Ümmü Seleme ve Hz. Aişe ise, sadece okuyabilen ancak yazı yazamayan kadınlardandır. Bunların dışında Hz. Fâtıma, Esma bt. Umeys, Fâtıma bt. Kays ve Sübey'a el-Eslemiyye Hz. Muhammed’den duyduklarını yazmışlardır. Vahiy kâtiplerinin sayısı, kaynaklarda yirmi dört ile kırk üç arasında değişir. Ancak aralarında hiçbir kadın bulunmamaktadır. Yazar, yazı bilen kadınların vahyin yazımında görev almayışlarını yazı bilen kadınların sayılarının az oluşuna ve yazı malzemesinin kısıtlılığı gibi dönemin şartlarına bağlamaktadır. Ayetlerden haberdar olma ve onları ezberleme konusunda ise kadınlar daha aktif konumdadırlar. Suyuti'nin sahabeden kurraların isimlerini belirtirken Hz. Âişe, Hafsa ve Ümmü Seleme'yi anması da metnin muhafazasında aktif ve etkin bir rol etkin bir rol aldıklarını ortaya koymaktadır. Bu konuda şunları ifade etmektedir yazar: “Kadınların gayretleri daha çok; âyetleri okuma, ezberleme, manasını anlama, anlatma ve uygulama şeklindedir. Nâzil olan âyetleri takip etmekle birlikte, bir kısmı ezberleme yoluna da gitmiştir. Kur'ân metninin yazım işinde ise, vahiy kâtibi olarak yer almadıkları görülmektedir. Bu yazı bilen' kadın seyisinin az olmasından kaynaklanmıştır ve o dönemin şartları ile ilgili bir konudur. Ancak sözlü olarak Kur'ân'ın öğretilmesi için çaba sarfetmeleri, önce öğrenme açısından gayretli olduklarını daha sonra da öğretme hizmetinden geri kalmadıklarını göstermektedir.”

Mushaf Hakkındaki Eleştiriler

Çalışmada okuma yazma bilen nitelikli bir sahabi ve ilk nüshayı koruyan bir kadın olarak, bu konudaki tartışmaların odağındaki Hz. Hafsa’nın Kuran tarihindeki yeri üzerinde durulurken oryantalistlerin bazı düşünceleri ile de hesaplaşılmaktadır. Hz. Ömer’in mushafı Hz. Osman yerine Hz. Hafsa'ya emanet etmesi, özellikle oryantalistler tarafından tartışma konusu edilmiştir. Bu konudaki iddialarından biri, Hz. Ebubekir döneminde yapılan işlemin, şahsi bir iş olduğu iddiasıdır. Bu görüşe delil olarak nüshanın Hz. Hafsa'ya verilmesi gösterilmektedir. Oysa Hz. Osman, henüz şura tarafından halife seçilmemişken, mushafın ona emanet edilmesi mümkün olmamıştır. Hz. Ömer de doğal olarak kızına bu emaneti bırakmıştır. Konuyla ilgili bu ön bilgilerden sonra şunları ifade ediyor Serpil Başar: “Nöldeke'ye göre, derlemenin Hz. Ömer'den sonra kızı Hz. Hafsa'ya kalması, mushafın devlete ait gibi değil de özel mülk gibi görülmesinden kaynaklanmıştır. Yoksa resmi ve kamu malı niteliğindeki bir belge, akrabadan sevilen bir kişiye miras kalmazdı. Bu kişi peygamberin eşi de olsa bir kadın olamazdı. Bu bakımdan resmi bir iş olsaydı, derleme sonraki halifenin elinde olurdu. Nöldeke, derleme işinin özel bir gayret olduğunu ifade etmiş, mushafın Hz. Hafsa'ya emanet edilişini bu görüşüne destek olarak kullanmıştır. Ona göre, resmi bir nüsha bir akrabaya ve özellikle bir kadına emanet edilemez.(..) Nöldeke, Hz. Ebu Bekir'in daha önce mushafı toplama işine girişmeyişini, Hz. Âişe'nin istememesine bağlayarak konu üzerinde şüphe yaratmaya çalışmıştır. Ancak bu bakış açısı, taraflı bir zihniyetin ürünüdür. Ayrıca; "Mushaf, resmi bir nitelikte değildir, çünkü resmi bir nüsha bir kadına emanet edilemez" derken, Hz. Âişe'nin bir kadın olarak Hz. Ebu Bekir'in Mushafı toplama işlemine engel olabileceğini düşünmüş ve o dönemin zihinlerdeki "kadın imajı" hakkında birbiri ile çelişkili ifadeler kullanmıştır. Buna göre bir kadına resmi mushaf emanet edilemez ama başka bir kadın isterse, devletin resmi işlerine engel olabilecek kadar etkili olabilir.” Mushaf ve Mushafların çoğaltılması hakkında İzzet Derveze’nin çalışmalarının da dikkate alınması gerekliliğini hatırlatmak gerekiyor bu konu özelinde.

Hz. Âişe hakkında da ayrıntılı bilgiler sunan çalışmada ona atfedilen metni mensuh, hükmü baki olan nesh çeşidine örnek olarak verilen ama aynı zamanda Kuran'da tahrif iddialarına kaynaklık eden "recm uygulaması" üzerinde de durulur. Bu rivayete göre, recm âyetinin metnini bir ev haşeresi yemiştir yine Hz. Âişe'den gelen başka bir rivayette o şöyle der: "Bu hüküm, benim yatağımın altında bulunan bir sahifede idi. Resulullah vefat edince, biz onun yıkanması ve kefenlenmesi ile meşgul iken bir evcil hayvan (keçi) içeri girerek bu sayfayı yemiş." Hadis kitaplarında yer alan ve Hz. Âişe’nin zekasına ve kişisel kabiliyetlerine ters düşen bu rivayet hakkında şu esaslı yorumu yapar yazar: “Hz. Âişe gibi cem ve istinsah faaliyetlerini görmüş ve bu aşamalarda herhangi bir itirazı kaynaklarda geçmeyen bir kadının böyle bir olayı nakletmesi mümkün gözükmemektedir. Buna göre recm âyetinin Kur'ân'a yazılmamasının gerekçesi, bu metnin yazılı olduğu sayfanın imha olmasıdır. Rivayete göre, bu âyetin metni tek nüshadır ve o da Hz. Âişe'nin odasındadır. Bu bilgi, âyetleri ezbere bilen sahabenin hafızasına da güvenilmediğini ima etmektedir. Ayrıca, söz konusu rivayette yaşananlar, sahabenin metnin koruması yönündeki hassasiyetlerine ters düşen bir durumdur. Bu pek kabul görmeyen bir iddia olarak kaynaklarda yer almaktadır.(…) Ancak bu tür rivayetlerde, niçin. Hz. Âişe ismi kullanılmıştır? Kur'ân söz konusu olduğunda en çok sözü dinlenen kadın olması nedeni ile "o söylerse sözün inandırıcılığı artar" diye düşünülmüş olabilir mi? Bu, gerçekten mümkün olabilir. Tefsir alanında sözü dinlenir olması nedeniyle, o söylemiş gibi rivayetler uydurulması kuvvetle muhtemeldir.” Hz. Peygamber’e atfedilen mevzu hadisler düşünüldüğünde pek yabana atılacak bir düşünce olmasa gerek bu düşünce.

Özel Mushaflar ve Kadınlar

Vahiy kâtipliği yapan ya da vahiy kâtibi olmadığı halde sadece Kuran'a ilgilerinden dolayı bazı sahabenin kendisi için oluşturdukları özel Kuran metinleri olarak “Özel Mushaflar” söz konusu olduğunda kadın sahabilerin ismi mutlaka gündeme gelir. Hz. Âişe,Ümmü Seleme ve Hz. Hafsa bu isimlerdendir. Onlar bu nüshaları kâtiplere yazdırarak edinmişler, gerekli açıklamaları mushaf kenarlarına da yazdırmışlardır. Bundan dolayı Razi Asr suresinde asr kelimesi ile ilgili açıklama yaparken Hz. Hafsa’nın tefsirine dikkat çekerek şöyle demiştir: “Hz. Hafsa'nın mushafmda asr kelimesinin yanında, ikindi namazı şeklinde bir açıklama bulunmaktadır." Hz. Hafsa'nın hem yazı yazabilen hem de okuyabilen bir kadın olarak mushafını bir kâtibe yazdırmasının dikkat çekici olduğunu düşünen yazar bunun sebepleri olarak şunları düşünür: “Nâzil olan âyetleri sürekli olarak takip etmek ve yazmak için, mescitte bulunma ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'i takip etme gerekliliği bir zorluk yaratmış olabilir. Hz. Peygamber (s.a.v.), mushaf yazımı için belli kişileri görevlendirmiştir. Bunların dışında başka birinin mushaf yazma yetkisi yoktur.”

Nüzul ortamında aktif bir rol üstlenen kadınların, soru(n)larını iletmede ne kadar rahat oldukları, yapacakları işlerin İslam’a uygunluğunu merak ettikleri, durumlarını araştırma yoluna gittikleri ve bir haksızlığa uğradıklarında çözümü için haklarını aradıklarına ilişkin pek çok rivayet bu özel çalışma içinde daha da belirgin biçimde dikkat çekiyor. Kadınların günlük hayatlarında, karşılaştıkları sorunları aşmada ya da gördükleri yanlış uygulamaları uyarırken, ayetlerden delil getirerek karşıdaki kişiyi ikna etmeye çalıştıkları da görülmektedir. Hz. Ömer'e itiraz eden bir kadının kendi görüşlerine ayetlerden delil getirmesi bu bakımdan önemlidir.

Dini içselleştirmiş, meraklı, istekli ve gayretli bir kişilik profili çizen Ümmü Seleme ise vahyin içinde kadının verini anlamaya yönelik bir çaba içindedir. Nüzul ortamında o ana kadar inen ayetlerde kadınlardan-açıkça bahseden bir ifade duymamış, bu konuyu merak etmiş ve Hz. Peygamber’e gelerek sorular sormuştur. Onun kuvvetli soru sorma biçimini belirleyen “kadınlardan bahsedilmeme" durumunu Hz. Peygamber'e iletildiğinde, Al-i İmran, 3/195, Nisa, 4/32 ve Ahzab, 33/35. ayetleri nâzil olmuştur. Bu konudaki bir rivayet şöyledir: “Ümmü Seleme şöyle der: "Ya Resulallah, hicret konusunda Allah'ın kadınlardan bahsettiğini duymadım!" Bunun üzerine Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurdu: "Rableri dualarını kabul etti: 'Ben sizden erkek olsun, kadın olsun, İş yapanın işini boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, memleketlerinden çıkarılanların, yolumda işkenceye uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim...' (Al-i İmran, 3/195)"

Sahabi hanımların Hz. Peygamber'den tefsir rivayetlerinde Esma bt. Yezid, Esma bt. Umeys, Esma bt. Ebi Bekir, Ümmü Hani bt. Ebi Talib, Ümmü Atıyye, Fâtıma bt. Kays, Ümmü Fadl, Ümmü Süleym, Sübey'a elEslemiyye ön planda olan isimlerdir. Tabiinden olan hanımlar arasında Safiyye bt. Şeybe, Safıyye bt. Ebi Ubeyde, Âişe bt. Talha (v. 110/728), Muaze bt. Abdullah (v. 101/719), Hafsa bt. Şirin (v. 101/719) ve Hz. Âişe'nin terbiyesinde yetişen ve onun en güvenilir ravilerinden biri olarak nitelendirilen Amre bt. Abdurrahman (v. 98/716) isimleri, rivayetleri açısından önde gelmektedir.

Fâtıma bt. Kays ve Hz. Aişe'den gelen açıklamalar dışında İsraili rivayet olarak değerlendirebilecek rivayetler bulunmaması üzerinde de duran çalışma İsraili haberlerin yoğunlaştığı yaratılış, arz, gök, arş, nur, âlem, melek, geçmiş milletler vb. konularda kadınlardan gelen herhangi bir rivayetin, kaynaklara yansımadığını bunun sebebinin de için, kadınların bu tür ayrıntılı konularla ilgilenmeyip soru sormamaları olduğunu ifade ediyor.

Çalışmanın son kısmında yer alan tefsir alanında kadınların katkılarını topluca göstermekte olan tablo bir anlamda kitabın analitik özeti niteliğindedir. Yazı biliyor, ezberliyor, öğretiyor,okuma biliyor, ezberliyor şeklindeki tablo sahabe döneminden yetmiş üç ve tabiin döneminden dokuz kadın özelinde bu dönemleri okur yazarlık açısından da ele almanın katkılarını gözler önüne seriyor.

Meseleleri delilleriyle idrak etmek bakımından önemli bir çalışma Kuranın İlk Kadın Yorumcuları. Kuran ve tefsir tarihinin kadın aktörleri ve onların yaptıkları üzerine düşünmek, şimdiyi şekillendirmede ve geleceği tasarlamada bizim için önemli adımlardan biridir. Serpil Başar’ın kitabın sonunda yer alan şu ifadeleri ile bitirelim bu yazıyı: “Kadın olsun erkek olsun, asıl hedef, Allah (c.c.)'m rızasını kazanmaktır. Bu anlamda elde edilen sevaplar da işlenen gühahlar da kişinin kendisine aittir. O halde, insan olma ve hayat tarzı olan dine muhatab olma bakımından eşit olan kadın ve erkek, dini öğrenme, anlama ve gereklerini yerine getirme konusunda birbirine destek olmak durumundadır.”

Serpil Başar, Kuranın İlk Kadın Yorumcuları, İz Yayıncılık, 2011, 248 sayfa. 

HABERE YORUM KAT

2 Yorum