1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. KİTAP

  4. Kur’ân’ın Edebî Dili
Kur’ân’ın Edebî Dili

Kur’ân’ın Edebî Dili

Fadıl Salih es-Samarrai’nin Kur’ân’ın Edebî Dili adlı kitabını Haksöz Haber için Asım Öz değerlendirdi.

07 Şubat 2011 Pazartesi 02:25A+A-

Kur'ân'ın Edebî Dili
ASIM ÖZ

Düşünen ve düşündüğünü açık seçik, anlaşılır biçimde dile getirebilen Fadıl Salih es-Samarrai'nin Kur'ân'ın Edebî Dili adlı kitabı Arapça ile ilgilenenlerin dışında, sanıyorum (ve umuyorum) Kuran'a, dile ve düşünmeye ilgi duyan herkesin okuyabileceği bir kitap.

Kuran'ı anlamak, bir bakıma Kuran'da dilin nasıl işlediğini anlamak demektir. Bu konuda gerek klasik dönemlerde gerekse modern zamanlarda epey çalışma yapıldı. Bunların bir kısmı Türkçeye de çevrildi.

Kur'ân'ın Edebî Dili adlı çalışma Fadıl Salih es-Samarrai'nin Kuran-ı Kerim'deki bazı ayetlerin ifade ve sanatsal yönünü açıklamak amacıyla oluşturulmuş bir çalışma. Kitap İşaret Yayınları, tarafından geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Sureleri, ayetleri düşünerek okuyan yazar, Kuran'daki söz inceliklerini, şaşırtıcı ilişkileri, pekiştirme ifadelerini, tekrarları, sıfatları ve dizilişleri bulma niyetiyle yola çıkmış. Yazara göre sözgelimi, Kıyamet suresinin başında kıyamet gününe kasem edilmiş olması ile surenin sonunda ölülerin diriltilmesinden söz edilmesinin sure bütünlüğü bakımından değerlendirilmesi ama aynı zamanda simetrik konulara değinilmesi surenin iç örgüsünü bütün olarak anlamak bakımından önemlidir.

Söyleyiş Dokusu

Simetrik konular söz konusu olduğunda şunlar anılabilir bu sure bağlamında: Kıyamet suresinde kıyamet gününe ve nefsi levvâme'ye yemin edilmesi, gece ayeti olan ayla gündüz ayeti olan güneşin aynı anda anılması, insanın öncelediği ve ertelediği amelleri, insanın benliğinde gizlediği ve açıkladığı mazeretleri, dünya ve ahret, sevilenler ve terk edilenler, parlayan ve somurtan yüzler, kıyamet gününde ve dünyada toplanmak… vb diğer konular.

Söyleyiş dokusuna odaklanan yazar dilbilim ağırlıklı müfessirlerden ve bu bağlamda yazılmış kitaplardan hareketle bu çalışmasını oluşturmuş. Suyuti'nin el-İtkan, Zerkeşi'nin Ulûmi'l-Kurân, Fahreddin Razi'nin et-Tefsîru'l Kebîr, Şevkânî'nin Fethu'l Kadîr, Zemâhşerî'nin el-Keşşâf'ı gibi pek çok esere başvurulmuş.

Kitabın sunuşunda yazarın bilimselci tefsir akımının savunmacı yönlerini hâlâ dillendirmekte oluşu bir tür zihinsel koşullanmışlık olarak okunabilir. Kitabı yayına hazırlayan Ömer Aydın'da yazarın bu yönünü fark ederek gerekli uyarıyı bir dipnot biçiminde yapma gereği duymuş. Ayrıca metin içinde zayıf rivayetler üzerine bina edilen kimi yorumlara da not düşülmesi metnin daha da güvenilir olmasını sağlamış.

Tabii çalışma Kuran'daki bütün sözcüklere odaklanma iddiasında değil. Yazar da bunun farkında zaten. O nedenle okura giriş kısmında çalışmasının bu yolda atılan bir adım bile olmadığını ifade ediyor. Fatiha suresi, Maide suresinden bir ayet, Hicr ve Zâriyât surelerindeki İbrahim kıssası, Neml ve Kasas surelerinde geçen Mûsâ kıssası, Müminûn, Meâric, Tûr, Kalem Kamer, Cuma, Münâfikûn, Abese, Kâria, Kıyâmet ve Beled surelerine değinen çalışmanın sonunda yararlanılan temel kaynaklar da ayrıca belirtilmiş. Müellife farklı zamanlarda Kuran'la ilgili sorulan sorular bu eserin temelini oluşturmakta. O nedenle karşılaştırmalı bir yöntem takip ediliyor. Kimi zaman klasik kaynaklardan yapılan uzun alıntılarla mesele ortaya konuluyor. Kimi zaman da daha çok yorumcu bir yaklaşımla konular ele alınıyor.

Yazar çalışmasına İslami akide esaslarını kendisinde toplayan Ummu'l Kitâb Fatiha suresi ile başlıyor. Hamd ile medh kelimelerinin farkına işaret ederek bu suredeki kelime kullanımlarının inceliklerine değiniyor. Ayetlerde onca sözcükten biri seçilmiş, kullanılmışsa, bu da bir gereksinmenin sonucudur. Hamd, sadece canlı ve akılı olanlara yapılırken medh cansızlar ve hayvanlar için söz konusudur. Razi'nin tefsirinden yapmış olduğu alıntıyla da bunu pekiştiriyor. Razi'ye göre hamd hususidir, medh ise hamde göre daha genel bir kullanıma sahiptir. Yine aynı şekilde hamd ile şükür arasındaki farklar da ortaya konulur. Hamd şükürden de daha geniş anlamlıdır. Çünkü hamd kişinin kendisine veya başkasına ulaşan nimet için yapılırken şükür ise sadece kişinin kendisine ulaşan nimet için yapılır. Şükürle hamd arasındaki temel farklardan biri de şükrün sadece nimete karşılık yapılmasıdır. Hamd ise nimetten öte ilim ve kudretle de ilişkili olmasından dolayı Fatiha suresinde kullanılmıştır.

Tabirlerin Hikmeti

İnsanın yaratılış sebebi ibadet kelimesi ile ibadeti yapabilmek için vesile olan isti'âne/yardım kelimesinin Fatiha suresinde aynı anda geçmesinin sebebi hakkında ise şu yorumu yapar: "İnsânın Allâh'a ibâdet edebilmesi için O'nun yardımına ve tevfikine ihtiyacı olduğuna delâlet etmesi içindir. İnsân O'na tevekkül etmedikçe bunu başaramaz. Bu da, Allâh yardım etmedikçe, yüklendiği bu ağır görevi yerine getirmedeki acziyetin itirâfıdır. Allâh'tan yardım istemek, insândaki gurur ve kibrin ilacıdır.Bu ikisi ölümcül hastalıklardır.Kulun Allâh'a yaklaştığı şeyle,O'ndan istediği şeyi aynı anda zikretmesi,her ikisi için de O'na ihtiyacı olması sebebiyledir."

Hicr ve Zâriyat surelerinde Hz. İbrahim'e gelen misafirler karşısında, İbrahim peygamberin yaşadığı tereddüt ve korku bahisleri ilgili surelerin bütünlüğü içinde bir değerlendirmeye tabi tutuluyor. Hicr suresinde İbrahim peygamberin misafirlerin/meleklerin geliş şeklinden korktuğu belirtilirken peygamberlerin insan olarak beklemedikleri durumlar karşısında yaşadıkları hallere özellikle dikkat çekilir. Korku meselesi Hz. Musa ve annesinin anlatıldığı Kasas suresinde de yoğun olarak işlenir. Musa'nın korku içinde etrafını gözetleyerek Mısır'dan çıkışı anlatılır. Musa peygamberin korku hali doğumuna kadar uzanır. Annesi onu korku içinde Nil nehrine bırakır. Allah ise onu sürekli olarak teselli eder. Musa'nın korku hali Medyen'e ulaşıncaya kadar devam eder. Tekrar Mısır'a tebliğ amacıyla dönmesi gerektiğinde korkusu tekrar gün yüzüne çıkar. Korkusu ortaya çıkınca kardeşi Harun'u yardımcı olarak ister.

Beled Suresinde ise insanın zorluk içinde yaratılması ile Mekke'ye yemin edilmesi arasındaki ilişkiye de değinen yazar bu konudaki yaklaşımı dikkat çekici: Allah'ın Mekke'ye içinde Hz. Muhammed varken yemin ettiğinin altını çiziyor yazar. Peygamber burada İslam'ı tebliğ ederken zorluk ve meşakkatle karşılaşmıştır. Yaratılışın zorluğu ile bu konu arasında kurduğu bağlantı çok önemli. Surenin geneli de insanın zorluk, sıkıntı ve meşakkate tahammül etmesi konusu üzerine kurulmuştur.

Düşünen ve düşündüğünü açık seçik, anlaşılır biçimde dile getirebilen yazarın kitabı, Arapça ile ilgilenenlerin dışında, sanıyorum (ve umuyorum) Kuran'a, dile ve düşünmeye ilgi duyan herkesin okuyabileceği bir kitap. Yazarın Kuran Tabirleri kitabının bir devamı gibi hazırlanan kitap sureleri ve ayetleri iç bağlantılarını düşünerek okumayı önceleyenlerin kitaplıklarının önemli bir parçasını oluşturacaktır. En iyisi, bu kitabı içindeki sure ve ayetlerle sınırlı görmemek.

Kitabın içindekiler bölümünde kullanılan q harfi surelerin içerdeki adlandırılmalarında kimi zaman kullanılmamış olması eserin yazım birliği sağlanamadan okurla buluştuğunun göstergesi. Kuran Mesajı'nın yayımlayan yayınevinin ayet meallerinde bu meali kullanması daha doğru bir tercih olurdu bana göre. Yazım bakımından da Kuran Mesajı'ndaki yazım biçiminin dikkate alınması eseri daha akıcı kılacak bir usul olurdu kuşkusuz.

Fadıl Salih es-Samarrai, Kur'ân'ın Edebî Dili, Çeviren: Fatma Serap Karamollaoğlu, İşaret Yayınları, 2011, 310 sayfa.

HABERE YORUM KAT

3 Yorum