1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. ‘Kur’ani Diriliş Öncülerinden Ercüment Özkan’
‘Kur’ani Diriliş Öncülerinden Ercüment Özkan’

‘Kur’ani Diriliş Öncülerinden Ercüment Özkan’

Çağrı Der’in Bu Haftaki Semineri ‘Kur’ani Dirliş Öncülerinden Ercüment Özkan’ Konusu İle Mustafa Bozacıoğlu Oldu…

29 Ocak 2013 Salı 11:31A+A-

Sunumuna ‘besmele’ ve ‘dua’ ile başlayan Mustafa Bozacıoğlu, biyografi çalışmalarındaki amaçlarının bir anma etkinliği olmayıp ‘anıları canlı hale getirip anlarımıza taşımak, anlamak, an ve mekanlarımıza taşıyıp yeniden üretebilmek, onların açtıkları izleri berkitmek..’ şeklinde açılımını yaparak başladı. ‘Onlar geldi geçti…’ ve ‘onların kandıkları onlara, sizin kazandığınız size..’ ayetleri ile sorumluluğun şahsiliğine işaret etti. Konu olarak Ercüment Özkan’ın seçilmesini de ‘hayatında da, şimdilerde de gereği gibi anlaşılıp, hakkının takdir edilememesi, anlaşılamaması, gerekli desteğin ve önemin gösterilememiş oluşu..’ şeklinde açıkladı. Bizim sınırlarla ve mesafelerle işimizin olamayacağını, ‘aynı toprakların’ derken sınırlı bir alanı kastedemeyeceğimizi, ‘yeryüzü’ ölçeğinde ve fakat yakından uzağa bir etkileşimin de doğal olduğunu düşünerek konuşmak durumunda olduğumuzu söyledi. Bunu, civardan öncü isimler olarak aktarılan (bizim de programlarımızda yer verilen verilecek olan; Afgani, Abduh, Malkomx, Seyyid Kutup vb.),  birçok isme yer verildiğini, bunun önemli olduğunu ve fakat burnumuzun dibindeki (kimse bunu ‘yerellik’ diye şablona sokmadan anlamalıdır!)şahsiyetlerden benzer hassasiyetleri esirgemememiz gerektiği şeklinde ifade etti.

Bu bağlamda geçtiğimiz günlerdeki ‘mevlid kandili’ programlarına, işin tarihsel boyutlarına ve bunun arka planlarına işaret etti. ‘Şimşek’ misalini veren Kur’anın ‘nur’ olan, karanlıkları aydınlatan ışığına değil de yapay kandillerin peşine takılmanın hiç de sağlıklı bir yol olmadığını belirtti. Kur’anın ‘ruh’ adını unuttuğumuzda, Kur’anı ölülere okunan, anlaşılmayan bir kitap olarak algıladığımızda ‘dirilemeyeceğimizi’, insanları diriltemeyeceğimizi söyledi. Yine Kur’anın ‘furkan’ oluşunu kavrayamadığımızda, hakkı temsil liyakati taşıyamadığımızda, hak ile batılın, gerçek ile algının, iletilen ile üretilenin karıştığını, bunları ayıklamanın zor olacağını, Ercüment Özkan isminin de bu mücadele hattında önem kazandığını belirtti. Hz. Peygamberin ilk dirilişi(ni) vahiyle başlatması, onun doğum gününü bu vahye muhatap kılındığı gün olarak idrak edilmesi gerektiğini, meselenin ‘şekil şemail, sarık cübbe’ dolayımında değil ‘siret, sahih sünnet’ bağlamında ele alınması gerektiğini söyledi.

Diyanetin (kurum olarak modern ve gelenekçi hurafe ve bid’atlerin de belli oranda taşıyıcılığını, muhafazasını yürütmektedir, hâlâ ve maalesef!) de ifade ettiği gibi şu an 1360 bid’atten bahsedildiğini ve bunlarla mücadelenin her zaman sadece güzel sözle gerçekleşmediğini, sobaya elini sürecek çocuğun eline vurulması, uçuruma giden adamın üstüne hızla atlanarak onun ve kendinin yaralanmasını göze almak gerekebileceğini belirtti. Ercüment Özkan’ın da bu tavizsizliği sebebiyle eleştirilere muhatap kılınmasını anlattı.

Kısaca hayat hikayesini, mahkeme safahatlarını, muhafazakar çevrelerle ilişkilerini, ‘Hizbuttahrir’ sürecini, iktibas dergisi serencamını anlatarak birçok anekdot aktardı.

İş dolayısıyla yapılan bir anlaşmayı İsrail’in yaptıkları sebebiyle iptal etmesi…

İran’la yapılacak bir ticari anlaşmadan rüşvet devreye girince vazgeçmesi…

Necip Fazılla; onun ‘Kur’an Rabçadır!’ sözüne karşı ‘insan olana insanca kitap, anlayacağı hitap’ diyaloğu…

Mahkeme heyetine ‘Siz bana yüz yıl ceza verseniz, Rabbim de yüz bir yıl ömür verse, o bir yılda da bu dava için, İslam’ın hâkimiyeti için uğraşacağım’ şeklindeki manifestosu…

Kılık kıyafetini(kravat) eleştirenlere, ‘Sizler kılık kıyafetle Müslüman olunamayacağını anlayıncaya kadar takmaya devam edeceğim’ cevabı… (Bu arada bir cemaat şeyhinin Osmanlının yıkılışı ile ilgili ‘İlk zamanlar sarık bilmem kaç metreydi, dolandıkça dolanıyordu, kısala kısala hiç kalmadı ve işte o zaman yıkılış hak oldu!’ anekdotunu Atasoy Müftüoğlu’ndan naklen aktardı.)

Kızına araba kullandırması ile ilgili ‘Hz.Aişe de deveye biniyordu, şimdi deve mi getirelim?’ ve aynı paralelde İslam dergisi için H. Hüseyin Ceylan’a hitaben ‘Boşuna yoruluyorsunuz, binanın girişine bir deve ıhtırın, gelen geçen binsin, hem onlar, hem siz sevap kazanın!’ mukabelesi…

Hastalıkları dönemindeki ‘Onu şeyhlerimiz çarpmış!’ dedikoduları sebebiyle ‘Benimle niye uğraşıyorlar; işte ABD, işte Rusya çarpsınlar onları da herkes kurtulsun.’ sözü…

 İktibas dergisi için dediği ‘Altıncı çocuk’, ‘Yan giderim!’ ifadeleri ve ‘Küfre hasımlığım, İslam’a hısımlığımdandır’ ifadeleri… ‘’Derginin ilk sayısından başlıklar verilerek ufku konusunda işaretlere değinildi. ‘Risalet nurları, İ. Erol Evrenasoğlu ile mahkemeleşmesi, bugün de yayınların devam etmesi ve farkındalık meselesi (oradan da ceza almıştı) ele alındı.’’

Mezar taşına ‘Ayağı ayağına denk bir dost bulamadan göçtü gitti’ yazılmasını istemesi esprisi… başlıca öne çıkan anekdotlardı.

Tv programlarına ve akabinde onlara getirilen yasaklara, muhatapların o anki ve bugünkü hallerinin mukayesesine yer verildi.

Kınayanların kınamasına aldırmadan, ‘ne derler’ demeden, dinini ve davasını birinci işi edinerek, yılmadan, ‘tek ceketimle baş başa da kalsam ona anlatmaya devam edeceğim’ netliğinde ömrünü adaması anlatılmaya çalışıldı. 23 ocakta başlayıp 24 ocakta sona eren bir günlük gibi ama birçok ömre bedel bir hayatın ana hatları aktarılmaya, paylaşılmaya çalışarak; onun anlaşılması, yeniden üretilmesi, ilerilere taşınması ve hatta önce yakalanarak aşılmaya çalışılması, o yapabildiğine göre bunun yapılabilir, başarılabilir bir iş olduğu mesajı verilmeye çalışıldı. Yalnız, şu ana onun tak başına başardıklarını, meydana getirdiği etkiyi nedense(!) bizlerin gerçekleştiremediğimizi, sorunun masaya yatırılıp tartışılması gerektiği dile getirildi.

Sonra Ercüment Özkan’ı öne çıkaran vurgularından, ana konulardan önemli bulunanlara değinildi;

‘Hadis sünnet’, ‘itikatta ve amelde usul’, ‘kanaralaşmak ve kavurgalaşmak’, ‘tasavvuf ayrı bir dindir’, ‘siyaset’, ‘tebliğ ve parti’, ‘terör’, ‘doğru davranışlar doğru düşünceden kaynaklanır’, ‘amaç araç uygunluğu’ konuları ana hatları ile açıklandı.

Onun ‘mefhumu muhalifçi’ yapısı gereği hurafelerle ciddi şekilde uğraşmasının aslında ‘tevhid ve dolayısı ile şirk’ mefhumlarının mevhum olmaktan çıkarılarak fıkhedilmesine matuf olduğu aktarıldı. Bugün Kur’an konusundaki aşamaların önünü açması çabalarına değinildi.

‘Benim cennetim de yok, cehennemim de! Kendine çağırırsam cehennemime çağırıyorumdur. ‘Kendinize gelin’ diyorum. Kur’ana dönün diyorum.’ sözleri analiz edildi. ‘İslam için yaşayınız, İslam’la yaşayınız, İslam’la ölünüz. Ki yaşamınız da, ölümünüz de şerefli olsun!’ sözünün vurgulanmasının ardından, dualarla birlikte konuşma sona erdirildi ve katılımcılara söz verildi:

Bir katılımcıya ‘gençlere tavsiyeler’ yazısına işaretle okuma yaptırıldı. Başka bir dinleyici ‘parti ve tv girişimlerine değindi, bunlara açıklamalar getirdi. Bir başka dinleyicinin ‘hizbuttahrir’ meselesine fazla değinilmemesinden hareketle katkılarını sunmasıyla program bitirildi.

HABERE YORUM KAT