Kur’an’da “Onları Yakalayın!” İfadesi
“Onları yakalayın (خُذُوهُمْ)!” ifadesi Kur’an’da sadece iki Medenî surede geçmektedir. Bu yazıda, o surelerde geçen üç ayeti, içinde bulundukları surelerin nüzul sırasına göre değerlendireceğiz.
Müslüman olduklarını söylemelerine rağmen, imkân varken hicret etmeyen münafık bir kesim vardı. Bu kimselerin konumu, Medine’deki münafıklardan farklı değerlendirildi: “Kendileri gibi sizin de inkâr etmenizi ve onlarla eşit olmanızı istediler. Allah yolunda hicret etmedikleri sürece onlardan dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın ve yakaladığınız yerde öldürün. Onlardan bir dost ve yardımcı edinmeyin.” (Nisa, 4: 89). Ayette iki defa “onlardan dost edinmeyin” denilen münafıklar, müminlerin sırlarını kâfirlere aktarma ihtimali kuvvetli olanlardır. Çünkü onlar, kendilerince Müslümanları İslam’dan uzaklaştırma türü bir algı operasyonu yürütmektedirler. Müslümanlar, insanların kalbinde gerçekte ne olduğunu bilemedikleri için hüsn-ü zan beslerler ancak saf değildirler. Medine’ye hicret etmeyen ama Müslümanmış gibi görünenlerle, Medine’de yaşayan münafıklara farklı davranılması, hepsinin bir konumda görülmediğini akla getirmektedir. Müslümanlara karşı, kâfirlerle birlikte hareket eden münafıklar, Müslümanlarla anlaşmalı bir devlete sığınmamışlarsa onlara yönelik hüküm, Müslümanlarla savaşan kâfirlere yönelik hüküm gibidir. İslam toplumunda olup, Müslümanlarla çarpışmayan ve çarpışanlarla da işbirliği yaptıkları tespit edilemeyen münafıklar, hukuken Müslüman muamelesi görürler. Ahirette ise yerleri cehennemdir.
Esed ve Gatafan kabilelerinden olduğu söylenen ve Medine’ye gelince Müslümanca, kabilelerine dönünce yine kâfirce bir hayat süren, böylece her iki durumda dünyevi olarak kazançlı (!) çıkmaya odaklanmış münafıkların, bir özelliği de çıkarcı oldukları için tercih durumunda kâfirlerin yanında yer almalarıdır. Onların kendilerini “objektif” kimseler olarak tanıtmaları Müslümanları yanıltmamalıdır: “Diğer bazılarının da hem sizden hem de kendi toplumlarından güvende olmak istediklerini göreceksiniz. Ne zaman fitneye çağrılsalar, baş aşağı içine dalarlar. Eğer sizden uzak durmaz, size barış teklifinde bulunmaz ve sizinle uğraşmaktan el çekmezlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. İşte bunlara karşı size açık bir yetki verdik.” (Nisa, 4: 91). Bu münafıklar, müminlerden uzak dururlar ve onlara karşı savaşmazlarsa onların hükmü, şu kimseler gibidir: “Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmamış ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik etmekten ve onlara karşı adaletli davranmaktan sakındırmaz. Çünkü Allah adaletli davrananları sever.” (Mümtehine, 60: 8).
Müslümanlarla savaş durumunda olan müşrikler, Müslüman olduklarını ifade ederlerse savaş durumu sona erer ancak sadece “Kalbimiz temiz.” demekle yetinmeleri kabul edilemez. Namaz kılıp, zekât vermeleri gerekir: “Haram aylar çıktıktan sonra müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve bütün gözetleme yerlerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekâtı verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah bağışlayıcı, rahmet edicidir.” (Tevbe, 9: 5). Ayetteki “Haram aylar”dan kastedilen; Zülkade, Zülhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır. Müşriklerden arındırılması istenen yer, Hicaz (Arabistan yarımadasında Kızıldeniz’in doğu sahili boyunca uzanan ve Haremeyn ile mîkāt yerlerini içine alan coğrafî kısım) bölgesidir. Yine “Fitne kalmayıncaya ve din Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer onlar vazgeçerlerse, zalimlerden başkalarına düşmanlık edilmez.” (Bakara, 2: 193) ayetinde de kastedilen aynı yer olsa gerektir. Allah en doğrusunu bilir.
YAZIYA YORUM KAT