Kur'an'da Nesh Var mı? (1)
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Allah’a hamd Resulüne salâtu selam olsun.
Bugünkü yazımızda; Kur’an'da neshin olup olmadığını, Kur’an'da neshin ne şekilde kullanıldığını ve neshin ne şekilde anlaşılması gerektiğini incelemeye çalışacağız. Rabbimizden bizi doğrulara ulaştırmasını niyaz ediyoruz.
Nesehe kökünden gelen kelimeler Kur’an'da dört yerde geçmektedir. Bu kelimenin kullanıldığı üç yerde, bu ifadeler sözlük anlamında kullanılmıştır. Bunlar şu ayetlerdir:
“Senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini (فَيَنْسَخ) giderir. Sonra Allah, ayetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (22/52)
“İşte kitabımız, size karşı gerçeği söylüyor. Çünkü biz yapmakta olduklarınız (نَسْتَنْسِخُ) kaydediyorduk.” (45/29)
“Musa'nın öfkesi geçince levhaları aldı. (وَفٖى نُسْخَتِهَا) Onlardaki yazıda, ancak Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve rahmet vardı.” (7/154)
Bakara Suresi’nin 106. ayetinde ise bu kelime kavram anlamıyla kullanılmıştır:
“Ne Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah'a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler. Oysa Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir. Biz herhangi bir ayetin hükmünü ( مَا نَنْسَخْ ) yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah'ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin?” (2/105-106)
Görüldüğü gibi nesih kelimesinin kavram anlamıyla kullanıldığı 2/106 ayetinde, yüce Rabbimiz ehli kitaptan küfredenlerin ve müşriklerin, Müminlere yeni bir vahyin indirilmesinden hoşlanmadıklarını açıkça belirtiyor, ama yeni bir vahyin/ayetin inmesi veya ertelenmesinin ancak Allah’ın elinde olduğunu beyan buyuruyor. Nitekim yüce Rabbimiz başka ayetlerde de ehli kitabın ve Müşriklerin vahyin kendilerinden başkasına indirilmesini kıskanarak vahyi ve elçiyi reddettiklerini haber vermektedir. Bu nedenle bu ayetlerin şeriatlar arası bir nesih olayından bahsettiğini söyleyebiliriz.
Nitekim nesh kelimesi geçmemekle beraber, Bakara 106’daki bu anlamı kuvvetlendiren ayetlerden birisi de, Nahl Suresi’nin 101. ayetidir.
“Biz bir ayeti değiştirip yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber'e, ‘Sen ancak uyduruyorsun’ derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.” (16/101)
“Ey Muhammed! De ki: ‘Ruhu'l-Kudüs (Cebrail), inananların inançlarını sağlamlaştırmak, Müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere Kur'an'ı Rabbinden hak olarak indirdi.” (16/102)
“Andolsun ki biz onların, ‘Kur'an'ı ona bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'an ise gayet açık bir Arapça’dır.” (16/103)
Nesh kelimesinin veya türevlerinin ayetlerde kullanıldıkları sözlük ve kavram anlamlarına baktıktan sonra konumuzu temel sorularla açmaya çalışalım.
Nesh Nedir?
Nesh kelimesi sözlükte; suret çıkarmak, kopya etmek, bir şeyi yerinden etmek, bir şeyi diğerinin yerine geçirerek yok etmek, bir şeyi değiştirmek, bozmak, bir şeyi iptal edip başka bir şeyi onun yerine tutar kılmak, bir şeyi başka yere nakletmek, hükmünü ortadan kaldırmak, bir şeyin diğerini takip edip izale etmesi, ruhların bedenden bedene geçmesi gibi çeşitli anlamlara gelmektedir. Bu anlamda Kur’an'da; 22/52, 45/29, 7/154 ayetlerinde geçmektedir.
Nesh, kavram olarak ise; Allah’ın daha önce indirdiği bir hükmü, (çeşitli hikmetlerden dolayı) bir daha geri gelmemek üzere kaldırıp onun yerine yeni bir hükmü ikame etmesi olayıdır. Kavram anlamıyla 2/106’da kullanılmıştır. (Nesh kelimesi kullanılmamasına rağmen, neshin içeriğinin anlaşılmasını sağlayan temel ayetlerden birisi de, Nahl 101. ayettir.).
Neshin Söz Konusu Olamayacağı Alanlar Nelerdir?
Bilinmelidir ki ilahi dinlerin çok büyük bir kısmı aynıdır ve bu hususlar neshe konu bile olmazlar.Bunların başında vahyin bildirdiği ve haber özelliği taşıyan tüm hususlar gelmektedir. (Allah, melekler, cennet, cehennem, hesap, kıyamet, peygamberlerin tarihi mücadeleleri, sünnetullahla ilgili yasalar vb hususlar.) Aynı şekilde emredilen temel maruflar (bilge, adil, cömert, yumuşak, dürüst, merhametli, barışçıl ve affedici olmak yanı sıra tağutu reddedip, onunla mücadele etmek.) ve nehyedilen temel münkerler de(şirk koşmak, anne babaya eziyet etmek, adam öldürmek, zina etmek, hırsızlık etmek, yalan söylemek, iftira atmak, zulmetmek vb.) asla neshe konu olmazlar.
Ayrıca yine temiz şeylerin/teyyibatın helalliği ve zararlı şeylerin/habisatın haramlığı da neshin konusuna girmez; zira Allah sadece insanın yararına olmak üzere iletişime girmekte ve insanlara işlerini kolaylaştırarak rahmet etmeyi dilemektedir. (Bu konunun istisnası bazı kesimlere özel olarak ceza mahiyetinde bazı sınırlandırmalara gidilmesidir. Yahudilere ceza olarak bazı şeylerin haram kılınması gibi: “Ve Yahudiler üzerine her tırnaklı olanı haram kıldık ve onlara sığırdan ve koyundan (çıkarılan) iç yağlarını da haram kıldık. Ancak bunların sırtlarına veya bağırsaklarına yapışkan olan veya bir kemikle karışan yağlar müstesna. Bunu onlara haddi tecavüz ettikleri için bir ceza olarak yaptık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.” (6/146))
Nesh, Hangi Konularda Gerçekleşebilir ve Bunlara Neler Örnek Verilebilir?
Nesh, sadece şeriat/ muamelatla ilgili teferruatlarda gerçekleşebilir. Buna örnek olarak Yahudilerdeki cumartesi yasağının (7/163), iç yağı yasağının (6/146) ve Hz. Yakub’un şeriatında hırsızlık yapanın tutuklanıp hizmet vermeye zorlanması hükmünün (12/75) diğer şeriatlardaki ilahi bildirimlerle kaldırılmasını/neshini örnek verebiliriz.
Bildirilen Vahiylerde (Önceki Peygamberlerin Sahifeleri, Tevrat, İncil Ve Kur’an'da) Nesh Yetkisine Kim Sahiptir?
Neshin kavramsal anlamını ortaya koyan 2/106 ve 16/101 ayetlerinde açıkça ortaya konulduğu gibi; bunları değiştirmekte, o ayetlerin/hükümlerin daha hayırlısını da, mislini de getirebilecek sadece Allah’tır. Peygamberler dâhil hiçbir kimse, Allah’ın indirdiği bir hükmü nesh etme yetkisine sahip değildir. Peygamberler dâhil onlara düşen sadece vahyin buyruklarını doğru anlamak, onlara uymak ve onlara uymaya davet etmektir. Nitekim Hz. Peygamber ve iman edenlerin bu sorumluluğuna dönük şöyle buyrulmaktadır:
“Artık sen, sana nasıl emredildiyse öylece dosdoğru hareket et ve seninle beraber bulunan ve tövbe etmiş olanlar da dosdoğru hareket etsinler ve taşkınlıkta bulunmayın, çünkü şüphe yok ki o, ne yapıyorsanız hepsini de görür.” (11/112)
“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” (11/113)
“De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?” (6/50)
Bu nedenle sünnetin Kur’an’ı nesh etme iddiaları asla kabul edilemez. Durum böyleyken Hz. Ömer’in zekat verilen grupları neshi veya hırsızlık cezasının neshi iddiaları kesinlikle yanlıştır. Hz. Ömer'in yaptığı sadece zekatın verileceği gruplar arasında hikmetin gerektirdiği tercihlerde bulunmaktır. Hz. Ömer asla “Başka zaman dilimlerinde de Müslümanlar, kalpleri İslam’a ısındırılacaklara zekat veremezler.” dememiştir. (Velev ki demiş olsaydı da bu Hz. Ömer’in yanlış bir içtihadı olarak tarihte yerini alacaktı. Nitekim Hz. Ömer, mihre sınır getirme içtihadında yanılmış ve hanım bir sahabe onu uyararak, yanlışından dönmesini sağlamıştı.)
Aynı şekilde kıtlıktan kaynaklanan açlığın yaygın olduğu bir zaman diliminde el kesme cezasının uygulanmaması da nesh değildir. Tersine bu adaletin tesisi için indirilmiş bir hükmün, zulme sebep olmasını engellemeye dönük, çok yerinde ve hikmetli uygulamadır. Tarihte Müslüman âlim ve önderler dinin hedefi olan adalet, barış, refah ve huzuru sağlamak adına, dinin hükümlerinin gayesini dikkate alarak sayısız uygulamalarda bulunmuşlardır. Bu uygulamalar, açlık kaynaklı ölümlerin olabileceği bir senede Resulullah’ın kurban etlerini saklamayı yasaklaması ve bu risk ortadan kalktığında etlerin saklanmasında hiçbir mahzurun olmadığını ifade buyurması olayı gibidir. Dolayısıyla Müslümanlar; içinde bulundukları dönemin şartlarını göz önünde bulundurarak dinin emirlerini anlamalı ve uygulamalıdır. Bu emirler dönemin şartlarından ötürü hikmete ters düşüyorsa, erteleme hakkına da sahiptirler. Bu duruma tedricilik ilkesi doğrultusunda Mekke’de kıtalın ertelenmesi, Hudeybiye’de bazı tavizlerin verilmesi örnek olarak gösterilebilir. Ancak bu durum Müslümanların kıtalı nesh ettikleri şeklinde anlaşılamaz. Zaten bu nesh de değildir. Yukarıda da değindiğimiz gibi vahiyde/dinde nesh, bir hükmün bir daha kendisine dönülmemek üzere, Allah tarafından başka bir hükümle kaldırılması olayıdır.
İnşallah gelecek yazımızda başta Kur’an'da nesh var mıdır, bazı ayetlerin unutturulması söz konusu mudur şeklindeki soruları müzakereye devam edeceğiz. Sözümüzün sonu Allah’a hamddır. Rabbimizden ilmimizi, amelimizi ve ihlâsımızı artırmasını niyaz ediyor ve hatalarımız için affını talep ediyoruz.
YAZIYA YORUM KAT