1. YAZARLAR

  2. MURAT KAYACAN

  3. Kur’an’da Borçlanma
MURAT KAYACAN

MURAT KAYACAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Kur’an’da Borçlanma

22 Ocak 2015 Perşembe 00:32A+A-

Kur’an borç alıp verme konusunda insanları adaleti gerçekleştirmeye teşvik eder. Bu yazıda bu konuya dair şu ayeti ele alacağız: “Ey iman edenler! belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir kâtip doğru olarak onu yazsın, kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korksun, ondan hiç bir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da zaaf sahibi veya kendisi yazmaya güç yetirmeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahit tutun; eğer iki erkek yoksa şahitlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri haktan saptığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahitler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alışveriş yaptığınızda da şahit tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için (bir zulüm ve günah) fısktır. Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir.” (Bakara, 2: 282).

Yukarıdaki ayetteki Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman ifadesi borcun geri ödemesinin ne zaman yapılacağının, kayıt altına alınarak kesinleştirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Kayıt altına alma emri, yazılı sözleşmelerin (sened vs.) delil olduğunu da göstermektedir. Her ne kadar aile bireyleri veya arkadaşlar arasında borçlanmanın yazılması garip karşılansa da en azından şahit bulundurulmalı ya da günümüzde neredeyse kimsenin bigâne kalamadığı banka hesabı üzerinden borç verilmelidir ki ihtilaf durumunda yakınların ve arkadaşların arası açılmasın.

Aranızdan bir kâtip ve erkeklerinizden ifadelerinden anlaşılan şey, borcu kayıt altına alanların ve bu olaya şahitlik edenlerin Müslümanlardan olması gerektiğidir. Ancak bu borçlanmanın tarafları Müslüman değilse onların razı olacağı dindaşları da onların şahitliğini yapabilir. Ayrıca kâtibin yazmasının istenmesi, “taraflar yazmayı bilmiyorsa” şeklinde de anlaşılmaktadır. Bu durumda borç alıp verme işlemi için kâtibe gerek kalmamakta ancak şahitlerin gerekliliği iptal olmamaktadır.

Borçlanma kaydında bir erkek şahit yerine iki kadın şahidin de olabileceği ifadesi, genellikle kadının unutkanlığı veya ticaret işlerinden uzaklığıyla gerekçelendirilmektedir. Oysa ayette ‘tense’(unutursa) kelimesi değil, haktan ve doğruluktan sapmak anlamındaki ‘tedille’ ifadesi kullanılmaktadır. Bu durum yine hem erkek hem kadın için sözkonusu olmakla beraber, erkeğin kadın üzerindeki otoritesi gözönünde bulundurulduğunda kadın için daha çok sözkonusudur. Günümüzde de durum hala bu şekildedir. Ek olarak, şahitlik riskli bir iş olduğundan Şarii’in kastı, şahitlik sorumluluğunu tek başına bir kadına yüklememek de olabilir. Diğer bir şey de, görünürde iki kadın şahidin olması ancak birisinin “hatırlatıcı” pozisyonda ve ikincil derecede şahitlik statüsüne sahip olmasıdır. Ayrıca, Şahitliği istenen kişilerin adil olmaları gerekir. Aksi takdirde borç veren ile alan arasındaki bir ihtilaf durumunda görevlerini gereğince yerine getiremezler.

“Müslümanlar günümüzde bu ayetin gereğini her durumda yapmıyor. Demek ki herkes pratikte tarihselcidir.” denirse buna şöyle cevap vermek mümkündür: Sözkonusu ayetteki “Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur.” şeklindeki kısım, yaptığımız tüm peşin alışverişlerin kayıt altına alınmasının gerekmediğini ifade etmektedir. Bu nedenle bu meseleyi karikatürize edip, buradan tarihsellik çıkarmak doğru değildir. Ayetin bu kısmında yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur denilmesi alışverişi (günübirlik borçlanmaları) kayda geçirmenin zorunlu olduğunu değil, onu kaydetmede bir sorun olmadığını ifade etmektedir. Yani borç alıp vermeyi kayıt altına alan kişi yakınımız ya da samimi arkadaşımız ise onu yaptığından dolayı kınamamalıyız.

Alışveriş yaptığınızda da şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin ifadesi borçlanmayı kayıt altına alanın da borçlanmaya dair şahitlik yapan kimselerin de korunması gerektiğine dikkat çekmektedir. Çünkü hakkın şahitliğini yapmak anlaşmayı yapanlar Müslüman olsalar bile içinde bazı riskler (korkutma, tehdit vs.) barındırmaktadır.

***

Karaman, Hayrettin vd., Kur'an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, 5 c., DİB Yay., Ank., 2007.

Mevdudî, Ebu’l A’lâ, Tefhîmu’l-Kur’an, (çev. Muhammed Han Kayani vd.), 7 c., İnsan Yay., İst., 1986.

YAZIYA YORUM KAT

12 Yorum
  • ahmet arslan / 25 Ocak 2015 19:44

    Biri bana şu cümleyi açıklasın:
    Hadis usulü okudum ama hadisleri BÜTÜNCÜL OLARAK DEĞERLENDİRECEK KADAR sünnet/hadis okumadım.
    bütüncül ne? madem okumadın niye yazan? hadis usulü okumak hadis okumak mıdır?
    garip ki garip.....

    Yanıtla (0) (0)
  • Niyazi Güllü / 25 Ocak 2015 12:51

    Dandana yapmaya Gerek yok!
    ḲUR'ĀN ᾿ı Tilāvet᾿inin Ḥaḳḳ᾿ıyla (Gerçek Okunuş᾿uyla) okumamak;
    O᾿nu okumamak gibidir!..

    Yanıtla (0) (0)
  • serhat / 24 Ocak 2015 23:55

    Kurani okumadığım yönündeki ithamınıza anlam veremedim muzaffer bey. Siz usul konularında sizin gibi düşünmeyenleri hep böyle mi itham edersiniz? Sizin gibi düşünmeyen kuran okumamış mı oluyor? Herkes kuranı sizin gibi anlamak zorunda mı?

    Yanıtla (0) (0)
  • Muzaffer / 24 Ocak 2015 12:43

    Hasan! Arkadaşım ,“Hadisleri okumadığım ve Sünneti inkâr ettiğim yönündeki sui zannınızla hakkıma giriyorsunuz. oysaki Allah “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır.... Ayrıca ben Serhat adlı kişiye itiraz yazmıştım siz kendi üzerinize almışsınız ki bu da zaten okuduğunuzu ne kadar anladığınız noktasında bizi aydınlattı sağ olun. Ayrıca siz itham edip itham altında kaldığınızı söyleyecek kadar da uyanık birisiniz, sizinle vakit kaybedecek değilim. Anlama anlamama konusunda sizin kadar iddialı biri de değilim, böyle bir şey de demedim ayrıca gerçekten Kuran'ı okumuş anlamış olsaydınız sorduğunuz soruların hepsinin orada yazılı olduğunu görürdünüz tek tek cevap vermeme gerek yok açıp anlayana kadar okuyun. ” Hadi bir an için bu ibadetler İbrahimi bir gelenektir diyelim”de ne oluyor zaten öyledir sizin icazetinizle mi olacak, söylediğinin nereye gittiğine dikkat et. Eşeğin etini sütü nü kan akmazsa akarsa ne oluru (kan akar zaten de kuran kan haram diyorsa yeterlidir, akıp akmamasını araştırmaya gerek yok)erkeğe altın ve ipek haramdır diye bir ayet yok buna peygamberde haram demedi uydurmadır, sorduğunuz diğer sorularda zaten arap geleneğinde olan ve Rabbimin devamını istemediği konulardır(teyze).Hırsızın elinin kesilmesine gelince, Allah önce hırsızlığa giden yolu kesin der ve bu bir caydırma yöntemidir ayette geçen eyd ise gücü ifade eder, öyleyse şöyle anlamalıyız;”Erkek ve kadın hırsızın gücünü(iktidarını Tebbet suresinde olduğu gibi),yaptıklarına karşılık kesin. Bu, Allah’ın onlar için öngördüğü bir caydırmadır.Allah Aziz ve Hakim olandır”Maide 38 Allah’ın kimsenin elini kolunu bacağını kesmeye ihtiyacı yok.Allah yasalarını insanlar için göndermiştir,İnsanları yasaları için yaratmamıştır.Senin anladığına gelince o da diğerleri gibi uydurma bir hadistir. Resulullah (sav)a bir hırsız getirilmişti. “Öldürün onu!” diye emretti. Kendisine: “Ey Allah`ın Resulü, bu adam sadece çaldı” denildi. Bunun üzerine “Öyleyse (elini) kesin!” dedi ve derhal eli kesildi. Sonra aynı adam ikinci sefer getirildi. Yine: “Öldürün onu!” diye emretti. Kendisine: “Ey Allah`ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı” dendi. Bunun üzerine “Öyleyse kesin!” dedi ve derhal (sol ayağı) kesildi. Sonra üçüncü sefer getirildi ve hırsızlık yaptığı söylendi. Hz. Peygamber: “Öldürün onu!” diye emretti. Kendisine: “Ey Allah`ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı” denildi. Bunun üzerine: “(Sol elini) kesin!” diye emretti. Sonra aynı adamı dördüncü kere getirdiler. “Öldürün onu!” buyurdu. Kendisine: “Ey Allah’ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı” dediler. Bunun üzerine “(Sağ ayağını da) kesin!” diye emir buyurdu. Aynı adam beşinci sefer getiririldi. Hz. Peygamber (sav): “Öldürün onu” diye emretti. Hz. Cabir (ra) der ki: “Adamı götürüp öldürdük. Sonra sürüyerek götürüp bir kuyuya attık. Üzerini de taşla doldurduk.”Kütübüsitte Hudud bölümü, Hadis No: 163.Bak burada ne kadar uydurulmuş Hadise göre Allahın Resulü anlamadan dinlemeden konuşan biri olmuş, hemen öldürün demiş. El insaf Allahın peygamberi bu mu?Her uzvu kesilen adam 5 defa nasıl ve neresiyle hırsızlık yapmış olabilir?Sonra ayette öldürün emri yok neden her defasında Resulullah öldürün desin?Biraz düşünmemiz gerekmiyor mu söz konusu ayet hadisle nesh edilmiş olmuyor mu?Böyle bir nesih olabilir mi? Allah’ın Resûlü, Allah’ın kitabına muhalefet etmez. Allah’ın kitabına muhalefet eden de Allah’ın Resûlü olamaz… Nebi’den Kuran’a aykırı olarak hadis rivayet eden kimseyi red, Peygamber’i red ve onu yalanlama değildir. Bu, ancak, Peygamber’den batıl rivayette bulunan kimseyi reddir. Peygamber Kuran’a muhalefet etse ve Allah’a karşı haktan başka bir şey söyleseydi, Allah Teala, “Eğer Muhammed, bize karşı ona (Kur’an’a) bazı sözler katmış olsaydı, biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık, hiç biriniz de onu koruyamazdınız” Hakka 44-47, sözüne uygun olarak, onu kuvvetle yakalar ve şahdamarını koparırdı. El İhtiyar Ebu Hanife’nin kendi yazdığı bir kitap değildir ayrıca kendisi rey ehldir, zaten hiçbir kitap ta yazmamış sadece öğrencilerinden Kadı Yusuf ve Muhammed bin Züfer’in aldığı söylenilen ders notları vardı zaten bunlarda mutlak doğru değildir.Hadislerden örnek verme konusuna gelince elbette insan bildiği okuduğu şeye reddiye yazar bilmeden sallamanın bir anlamı yok. Yine sizin kabul ettiğiniz Hadsilerden örnek:“Kuran'ın dışında benden işittiğiniz hiç bir şeyi yazmayın, her kim böyle bir şey yazdıysa onu imha etsin.” Müslim bi-Şerhi'n-Nevevi,18/129; Câmi'u Beyani'l-İlm ve Fadlihi I/63."Yine Ebû» Sa'îd el-Hudrî: “Hz. Peygamber(a.s.)'in kitabet konusunda bizlere izin vermesi için gayret ettik, ancak kabul etmedi.”el-Muhaddisu'l-Fâsıl, 4/5. "el-İlmâ',28. Benzeri: Takyidul-İlm, 32-33.""Ebû Hureyre’nin şöyle dediği rivayet olunmuştur: “Bir gün biz hadis yazıyorken Resûlullah, (a.s.) yanımıza geldi ve: 'Bu yazdıklarınız nedir?' diye sordu. Biz de: 'Sizden işitmiş olduğumuz hadislerdir dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber: 'Allah'ın kitabı haricinde kitap mı (istiyorsunuz) ? Bilir misiniz? Sizden önceki milletler, ancak Allah Teâlâ'nın kitabına rağmen yazmış oldukları kitaplardan dolayı sapmışlardır' dedi. Takyidu'l-İlm, 34".Kendisi yaşarken yazdırmadığı hadisler 200 yy sonra zuhur etmiş miş ve hepsi de doğru imiş yahu insan iki dakika düşünse o dönemin şartlarında bunun ne kadar sağlıksız olduğunu bilir sanırım sizler emin ve güvenilir serverlere kayıtlar yapıldığını falan düşünüyorsunuz kaldı ki öyle olmuş olsaydı bile bunun virüsü var hackerı var montajı var yine de güven verici değil. Okuduğum kadarıyla sizinde kafanız oldukça karışık ki Hadisleri toptan kabul etmemişsiniz,sizi biraz daha Kuran üzerinde düşünmeye davet ediyorum.Allah Kitabın da 75 ayette akletmemizi ve düşünmemizi emrediyor.Allah aklın kullanılmasını ısrarla emreder. Allah Kuran-ı Kerim de, düşünen ve olaylar hakkında akıl yürüterek ders çıkaranları övmüştür. Kuran’da pek çok ayette “düşünmez misiniz”, “anlamaz mısınız”, "aklınızı kullanmaz mısınız” ihtarları yer alır.” Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.”Enfal22.vesselam.

    Yanıtla (0) (0)
  • Hasan y. / 24 Ocak 2015 01:46

    Muzaffer Bey öncelikle Kuranı okumadığım yönündeki sui zannınızla hakkıma giriyorsunuz. oysaki Allah “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır...." diye buyurmaktadır. Kurani olmayan bu tavrınızı bir gözden geçirin isterseniz. (Ayrıca Allaha hamd olsun ki kuranı sürekli okuyor, ailemle ve çevremle de paylaşıyor ve yaşamaya çalışıyorum. Şahit olarak Allah yeter!)

    Muzaffer kardeşim. Sizinle aynı usüle sahip olmayanları kuranı okumamak ve anlamamakla itham etme yönündeki tavrınızı da size yakıştıramadım. yanlış yapıyorsunuz.

    İfade ettiğiniz hususlara gelince. Eyvallah kardeşim. Namaz, oruç, hac, zekat gibi konular elbetteki sizin de ifade ettiğiniz gibi geçmiş ümmetlere de farz kılınan ibrahimi gelenek olarak tanımlayabileceğimiz ibadetlerdir. Mekke cahiliyesi dönemine kadar özü ve şekli tahrif edilmiş olduğu hususunda da aynen sizin gibi düşünüyorum. Zaten ben bunun aksini iddia etmedim ki? Vahyin gölgesinde, vahyin detaylarını ortaya koyan, amm olanı tahsis eden, mutlak olanı mukayyed eden, manası kapalı olanı izaha kavuşturanın sünnet olduğunu ifade ettim. Siz ise ısrarla sünnet gereksizdir tezini savunuyorsunuz.

    Müşriklerin namazı ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibaretti muzffer kardeşim. Bugün kıldığın namazın aynısının fiilen cahiliye döneminde mevcut olduğunu iddia edebilir misiniz? Zekat, oruç, hac vs bu ibadetlerin özü, esası kuranda mevcuttur. Yalnız detaylarını resul bir şekil, bir intizam kazandırarak neticelendirmiyor mu? şekil önemli değilse herkes kafasına göre bir namaz şekli uydursun o zaman. İslamda hem öz hem de şekil bir değere denk düşer. Siz istediğiniz kadar itiraz edin hac, zekat, namaz, oruç gibi ibadetleri fiilen yaşarken sünnete müracaat zarurettir. Hadi bir an için bu ibadetler ibrahimi bir gelenektir diyelim. peki ya başka onlarca hususu nerden öğreneceğiz. Mesela: Kuran kan haramdır diyor. Akan kan mı, akmayan kan mı? hayız bitince namaz ve oruçlarını iade eder mi etmez mi? torunu ölen nenenin mirastan payı nedir? eşşek eti helal mi haram mı? Erkeğe ipek, altın helal mi haram mı? eşimin teyzesini de aynı anda nikahlayabilir miyim? Eşimin bir ayın 20 günü kanaması oluyor, 20 gün adetli mi sayılacak? Ticarette kar payı en fazla yüzde kaçtır? Allah el kesin diyor, peki nereden kesileceğini söylüyor mu? hayır! o halde nereden kesecez. Çünkü araplarda el omuz hizasından başlar. Hırsızın ne kadar değerde bir malı çalması durumunda eli kesilecek? Oruçluyum eşimi öpebilir miyim? Bir yaşında ineğim var, kurban olarak kesebilir miyim?

    Daha da arttırabileceğimiz onlarca sorunun cevabını Kuranda BULAMAZSINIZ!!! Haşa kuran eksik değildir. Allah bu tarz hususların izahını resulüne bırakmıştır. "Kendilerine indirileni insanlara açıklaman için ve düşünsünler diye, sana da bu Kur'ân'ı indirdik." nahl 44 "Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -eğer gerçekten Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûlü'ne götürün..." (Nisâ, 4/59).

    Muzaffer kardeşim Sünnet-hadisler hiçbir zaman ayetlere denk değildir. Vahye rağmen sünnet tezini kimsenin savunduğu yok. Hadis alanındaki sıkıntıları da biliyoruz. Subutunun vahiy gibi kati olmadığını da. İlk hadis toplama döneminin taaa imam zuhri döneminde başladığını da. siyasi çatışimaların, mezhebi anlayışların, kader, fiten, gayb gibi alanların hadislerin kendilerine en çok uydurma imkanı bulduğu alanlar olduğunu da biliyoruz. Yalnız bu noktada konması gereken tavır sizin gibi toptan sünneti ve hadisleri reddiyeci bir tavır değil. Sünnet ve hadisi anlamsızlaştıran, gereksizleştiren bu tavrınızı lütfen bir daha gözden geçirin. Siz ebu hanifenin hadis noktasındaki tavrını da yanlış biliyorsunuz. Ebu hanife diğer 3 imamın aksine biraz daha seçici, biraz daha keskin ilkeleri olan biridir. Asla sizin gibi sünnet ve hadisleri toptan ret eden, değersizleştiren biri değildir. Açın el ihtiyarı bir okuyun. Ebu hanifenin hüküm çıkarırken sünnete hadislere nasıl başvurduğunu bir araştırın bakalım. Yarım yamalak bilgilerle çok büyük laflar ediyorsun kardeşim.

    Yanıtla (0) (0)
  • Salih. / 23 Ocak 2015 15:04

    Yazar "Kur'an da borçlanma" başlığına uygun olarak konuyu Kur'an dan ele almıştır. Yaşayan Kur'an olan Peygamberimizin borçlanma ile ilgili bir bilgi vermek istese hiç şüphesiz bunu elbetteki Kur'an dan ayetlerle yapardı. Kur'an'dan konuşuyor olmak Allah Resulunun sünnetidir. Onun Hayatı Kur'an idi. Zuhruf 43-44"Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin. Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz. " buyurmaktadır Rabbimiz. Kur'an ile Konuşmak Allah Rasulunün sünnetidir. Bu bağlamda Kur'an'ı ayrı sünneti ayrı birer kaynak olarak düşünmek başta sakat bir düşüncedir. Hayatı Kur'an olan Allah Rasulunün Kur'an'a aykırı ve muhalif bir söylem geliştirmez. Devasa rivayet kültürü içerisinde aynı konuda bir biriyle ve Kur'an'la çelişen bir yığın rivayet olduğu bilinmektedir. Rivayetler Kur'an' arz edilmeli, Kur'an'a uygun olanlar alınmalıdır. Değilse terk edilmelidir. Peygamberimizin ölçüsü Kur’an idi. Bizimde ölçümüz Kur’an olmalı. Kur'an'dan konuşuyor Peygamberimiz sünnetine tabi olmaktır. Kur’an ve Sünneti iki ayrı kaynak olarak görme yanlışından vazgeçilmelidir. Selam ve dua ile.

    Yanıtla (0) (0)
  • Muzaffer / 23 Ocak 2015 11:09

    Serhat bey,
    Namaz, Oruç, Hac gibi ibadetler zaten bilinen ibadetler di, İbrahim, İsmail, Yakup, Lokman, Şuayp, Musa ve İsa peygamberlerde namazla emrolunmuştur. “Rabbim! Beni, namazı hakkıyla edâ eden bir kimse eyle; zürriyetimden de (böyle kimseler yarat)! Rabbimiz! Duâmı kabûl buyur!” Allah tekrar bunların şeklini belirtmeye gerek duymamıştır. Zira namazın şeklinden ziyade aslolan özüdür fakat Namazı şekilden ibaret zannedenler sizin gibi sorarlar. Hatta müşrikler bile Namaz kılıyordu Maun suresi 4-5 ayrıca İbrahim, 40.Kuran okumadığınız belli okumuş olsaydınız Zekâtın da aynı olduğunu görecektiniz.” Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sâdıktı, resûl ve nebî idi.” Halkına, namazı ve zekâtı emrediyordu ve o, Rabbi’nin rızasını kazananlardandı. Meryem.54.55.Görüldüğü gibi Namaz ve Zekat bizden önceki ümmetlere, peygamberlere farz kılınmıştı bilinen ibadetlerdi İslam onları özüne döndürdü zira içerikleri bugün de sıkça gördüğümüz uygulamalarda olduğu gibi içi boş haldeydi. Hac ise “Bir za­manlar İbrahim’e beytin yerini göstermiş ve şöyle demiştik Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf eden, kıyamda bulunan, rü­kû ve secde edenlere evimi temiz tut.” Hac, 22/26.Oruç ta keza aynıdır “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” “Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”” insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kuran'ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah'ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.”Bakara 183-184-185 Oruçla ilgili ayetlere dikkat ederseniz Allah nasıl ve ne şekilde olacağını da tafsilatlı bir şekilde açıklamıştır. Size naçizane tavsiyem, kendisinden hesaba çekileceğimiz Kitabı anlamak ve hayatınıza tatbik etmek için okumanızdır. “Doğrusu bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür ve siz ondan hesaba çekileceksiniz”.Zuhruf 44 ve inşallah onu terk edilmiş bırakanlardan olmayız “Elçi de: "Ya Rabbi, kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş bıraktılar" demiştir.”Furkan 30.Evet Allah eksik konuşmadığı gibi kelime sıkıntısı da çekmez yukarıdaki ayetleri ve Kuranı okuduğunuz da anlamıyorsanız o sizin sorununuz olur sadece ve Kuran öğrenmemizi tavsiye eder” Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur.”İsra 36. Gelelim Hadis mevzuuna tek cümle ile sizden önce Ebu Hanife onları kabul etmemiştir. Umarım kafanızdaki soru işaretine bir cevap olmuştur düşüncesiyle Allah’a emanet olunuz.

    Yanıtla (0) (0)
  • Hasan y. / 23 Ocak 2015 10:27

    Muzaffer kardeşim. seninle hadis usulü tartışmasına elbette ki girmeyeceğim. zaten sünnet olmasa da olur manasına gelecek cümleler sarf ederek binlerce yıldır müslümanlaın üzerinde hem fikir olduğu, üstelik delaleti ve subuti kati bir meseleyi yani sünneti ve hadisleri inkar edişinden nasıl bir din anlayışına sahip olduğunuz ortaya çıkıyor. Hadis diyen herkesi hadisler korunmamıştır teziyle hadislerin üstünü çizmeye davet eden kervana siz de katılmış bulunuyorsunuz. Ama her ne hikmetse Hz ömer'İn hadis rivayeti ile ilgili tavrını bile ifade ederken o çelişkili dediğin hadis kaynaklarına başvurarak bilgi ediniyor ve paylaşıyorsun. Hz Ömer'in hadis rivayet edenlere dönük tavrını hangi kaynaktan aldığınıza bir bakın!

    Yazıya ve diğer söylediklerinize gelince Allah kelime sıkıntısı çekmez diyorsunuz, eksik söylemez diyorsunuz. Amenna ! elbette ki! Yalnız Allah bazı hükümlerinin beyanını, izahını peygamberine bırakmışsa haşa Allah kelime sıkıntısı mı yaşıyor diyeceğiz. Mesela:

    1. Namazın nasıl kılınacağı
    2. Haccın nasıl yapılacağı ve bazı menasikleri
    3 zekatın nisap ölçüleri
    4. hangi hayvanların etinin yenip yenmeyeceği
    5. hangi hayvanların kurban edilip edilmeyeceği ve kurban edilecek olan hayvanın yaşı, özellikleri
    6. Kimlerle evlenip evlenemeyeceğimizi. (örn: Aynı anda bir kızın ve kızın halasının tek nikah altında bulunamayacağını bize kuran değil sünnet haber veriyor)
    7. Ticarette ölçü, kar payı, akit ve bir çok meslenin sınırları
    8. Mirasın taksimi ile ilgili bir çok husus(mesela torunu ölen nenenin payının 6 da 1 olduğunu kuran değil sünnet/hadisler haber veriyor)
    9. Orucu neyin bozup bozmadığı
    10. erkeğin altın ve ipek giyip giymeyeceği
    11. Hayızlı kadının birçok özel halleri
    12 hırsızın elinin nerden kesileceği
    ....... ve daha birçok hususu elbetteki Allah'ın resulü izah ediyor. yani sünnet yani hadisler izaha kavuşturuyor muzaffer bey! Murat hocamın işlediği bu konu eksik kalmıştır demedim. Yalnız bir konuyu işlerken Kuran ve dinin ikinci kaynağı olan sünnet perspektifiyle ortaya koymanın zaruret olduğuna inanıyorum . Sünnet Kuranın gölgesinde, kuranın anlaşılması için kuranın ayrılmaz bir parçasıdır. Her meselede böyle değildir. ama birçok meselede böyledir.

    Şimdi muzaffer kardeşim. Allah'ın eksik bıraktığı (yani izahını resulüne bıraktığı) yukarıda ifade ettiğim ve daha nice konularda sünnete ve hadislere değil de nereye başvuralım?

    Yanıtla (0) (0)
  • serhat / 22 Ocak 2015 22:49

    Muzaffer bey laf arasinda resmen hadisleri ret eden bir anlayışla yorum yapmişsınız. Allah eksik söz söylemez diyorsunuz. Haşa Allah namazin nasil kilinacagi, zekatin nisap ölçüleri ve muamelattan onlarca konuda eksik mi konuştu ki bu alanları hadis tamamlıyor? Söyler misiniz muzaffer bey?

    Yanıtla (0) (0)
  • Muzaffer / 22 Ocak 2015 18:11

    Hasan bey,Bu ayet Kuran'ın en uzun ayeti olmakla beraber yeterince açık ve net bir biçimde anlaşılmaya müsait,ayrıca Kuran Rabbimiz tarafından korunmakta ve içerisinde defalarca kitabın anlaşılabilir olduğu sık sık vurgulanmaktadır. Şöyle ki;Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur.Enam115
    Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım?
    Enam114,gibi ayrıca sizin bahsetmiş olduğunuz sünnet/hadis konusu korunmamış ve Resulullah ve devam eden Halifeler döneminde de dikkate alınmamıştır en çok ta Halife Ömerin şiddetli uygulamaları mevcuttur.Ayrıca Rabbimiz tarafından korunan,çelişkisiz ve açıklanmış bir kitap olan aziz Kuran ve sizin sözünü ettiğiniz peygamberden 200 yıl sonra tedvin edildiği söylenilen okuduğumuzda çelişkilerle dolu milyonlarca hadis(şia kaynakları dahil) şimdi sizce yukarıda yazılan ayetten anlaşılmayan ne var ki bir yığın çelişki barındıran kaynaklarla açıklamaya çalışalım?İsterseniz siz bu ayeti hadisler le açıklayın bizde faydalanalım.Allah sözü eksik söylemez ve Allah kelime sıkıntısı çekmez,en güzel hadis Kuran dır ondan başka hak ve sağlam söz yoktur vesselam.

    Yanıtla (0) (0)
  • Murat KAYACAN / 22 Ocak 2015 15:48

    Bismillah,
    Sayın hasan y.
    Hadis usulü okudum ama hadisleri bütüncül olarak değerlendirecek kadar sünnet/hadis okumadım. Hadislerdeki durumu da başka bir yazar ortaya koysun. O alana da girmek beni şimdilik aşıyor. Ama ayetleri değerlendirme biçimim vahiy ile uyumlu sünnete/hadislere aykırı olduğunda belirtirseniz öğüt alırım.

    Yanıtla (0) (0)
  • hasan y. / 22 Ocak 2015 09:34

    Ya Murat kardeş siz böyle her şeyi Kuran'da şu.... Kuran'da bu diye alıp işliyorsunuz da sormadan edemiyorum: Sünneti ve sünnetin parçası olan hadisleri neden bu tarz konularda dahil etmiyorsunuz? Kuran'ı merkeze almanın karşılığı bu mudur? Öyle Konular işliyorsunuz ki ilgili ayeti tefsir eden, kapalı kısımlarını izaha kavuşturan, ayetten muradın ne olduğunu ortaya koyan SÜNNETTİR, sünnetin esas parçası olan hadislerdir. Siz ise konuyu illa sünneti müdahil kılmadan çözme gayretindesiniz. Bu usülsüzlüğünüze bir anlam veremiyorum.

    Yanıtla (0) (0)