1. YAZARLAR

  2. MURAT KAYACAN

  3. Kur’an’da “Aralarında İşlerini” İfadesi
MURAT KAYACAN

MURAT KAYACAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Kur’an’da “Aralarında İşlerini” İfadesi

23 Mayıs 2019 Perşembe 13:11A+A-

Kur’an’da “aralarında işlerini (emrahum beynehum) ifadesi, üç Mekki surenin birer ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.

Firavun. sihirbazlarını toplayıp getirdi (Taha 20/60). Onun amacı, Hz. Musa’yı zor durumda bırakarak İslam’ın Mısır’da yayılmasını engellemekti. Hz. Musa, sihirbazları Allah hakkında yalan uydurmamaya davet etti. Aksi takdirde onlar, azaba uğrayıp mahvolacaklardı (Taha 20/61). Uyarının ardından büyücülerin şöyle yaptığı bildirilmektedir: “Sihirbazlar aralarında işlerini tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular.” (Taha 20/62). Muhtemelen Hz. Musa’nın, Firavun’a itaati ve çıkar peşinde koşmayı eleştirmesi ve ardından da muhataplarını Allah’a teslim olmaya davet etmesi sonucu büyücülerin kafaları karıştı. Sihirbazlar, aralarında ortaya çıkan ihtilafı halkın gözü önünde tartışmayı Firavun rejiminin çıkarlarına aykırı buldu; çünkü onları alkışlamaya hazır halk da İslam çağrısı karşısında “Acaba!” diyebilirdi. Ya da Hz. Musa’nın hak üzere oluşunu alenen konuşmaları nedeniyle Firavun’un kendilerine kötü davranacağından endişe ettiler. Diğer bir ihtimal de katı “Firavun yanlısı” büyücülerin Hz. Musa’nın çağrısının makul olabileceğini düşünen büyücüleri baskı altına alabilmek için gizlice görüşmeyi uygun gördükleri şeklindedir; çünkü onlar, bir yol ayrımına gelmişlerdi. Ya mevcut Firavun düzeni devam edecek ve onlar, cahiliye düzeninde büyücüler olarak itibarlarını sürdüreceklerdi ya da hak üstün gelecek ve büyücülerin artık esamisi okunmayacaktı. Bundan dolayı sihirbazlar, kafası karışıkları hizaya getirip hilelerini yeniden organize etmenin gerekli olduğunu düşündüler. Batıl yanlılarının işi zordu!

Müslümanlar tek ümmettir. Yani müşriklerin ya da Ehl-i Kitab’ın yaptığı gibi dinî ve siyasi gruplara ayrılarak bölük pörçük yaşamaları, tevhid dinine uymaz. Zaten ihtilafta rahmet yoktur: “(İnsanlar) aralarında işlerini paramparça ettiler. Hepsi bize dönecektir.” (el-Enbiya 21/93). Müminlerin yapmaları gereken birleştirici unsur olan vahye hep birlikte tabi olmalarıdır (Al-i İmran, 3/103). Bütün Müslümanların inanç ve amellerinde düşünce birliği sağlamaları gerçekte olan bir şey değildir ancak “birliktelik ideali” sürekli canlı tutulmalıdır. Umutsuzluk, Müslümanın en büyük düşmanıdır. Müslümanları birleştirici çabalar çok değerlidir ve Allah tarafından ödüllendirilmesi umulur. Dine kısmen tabi olmak -kavrayış azlığı ya da bilgisizlikten kaynaklanmıyorsa- bir sapkınlıktır. Müslümanlar, dinin tamamının yaşanması için var güçleriyle çalışırlar. Bu çabaya siyasi birliktelik de dâhildir. Siyasi parçalanmışlık, Müslümanları “kolay lokma” haline getirecektir. Dinlerini parça parça edenler, Allah’a dönüşün “hesap vermek” anlamına geldiği gerçeğini unutmamalıdır.

Her peygamberden temiz ve helal şeyler yemeleri; dünya ve ahiret hayatları için güzel, faydalı şeyler yapmaları istenmiştir (el-Müminun 23/51); çünkü insanlar kendilerine öğüt veren kimselerin pratiklerine dikkat ederler. Peygamberlere gönderilen tek din İslam’dır (el-Müminun 23/52). İnsanların İslam’ı bırakıp dinlerine Yahudilik, Hristiyanlık, Mecusilik vs. demeleri kendi yakıştırmalarından ibarettir: “Ne var ki insanlar aralarında işlerini parça parça böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan ile sevinip böbürlenmektedirler.” (el-Müminun 23/53). Ayette eleştirilen kesimler, hakikat arayışından kopmuş ve batıl anlayışlarından memnun kimselerdir. Bunların kimisi kalbinin temiz olduğu gerekçesiyle kendilerini dindarlardan daha iyi dindar sayar kimisi de tuttuğu orucun Allah’a itaatten ziyade sağlığına faydasını esas alır. Ayetteki “aralarında işlerini parça parça böldüler” ifadesinden, birbirleriyle iletişimi kopardıkları sonucu da çıkarılabilir.[1] Düşüncede fanatikleşme, İslam toplumunun bölünmesine yol açar. Farklı fikirlerin ele alındığı zeminler elden geldiğince kaybedilmemelidir. Kendilerini Müslüman olarak tanımlayanların bu aidiyet duygusu asla yok sayılmamalı, aksine bu zemin iyiliği emir-kötülüğü nehiy, hakkı ve sabrı tavsiye sorumluluğu için bir nimet olarak görülmelidir. Ayrıca farklı içtihatlarda bulunmaya müsait nasslar hakkında farklı düşünme biçimleri de ihtilaf değil, “düşünce ve pratik zenginliği" olarak görülmelidir.

Görüldüğü gibi “aralarında işlerini” ifadesinin yer aldığı ayetlerde Hz. Musa’nın mucizesini boşa çıkarmakla Firavun tarafından görevlendirilmiş büyücülerin planlarını gizli yaptıklarından, insanların dinlerini bütünlükten kopardıklarından, bu yanlışlarından dolayı Allah’a hesap verecekleri gerçeğinden ve bölünmüşlük şeklindeki yanlışlarından da şikâyetçi olmadıklarından söz edilmektedir.

 

 

[1] Ebü’l-Hasen Mâverdî, en-Nüket ve’l-ʿuyûn (Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.), 4: 57.

YAZIYA YORUM KAT