Kur'an'a Karşı Planlı Savaş
Sözümüzün başında gazetemizin İmtiyaz Sahibi kıymetli ağabeyimiz Nuri Aykon'a Yüce Allah'tan rahmet ve mağfiret diliyoruz.
Gayretli bir insan ve bir dava gönüllüsü olan muhterem ağabeyimiz maruz kaldığı beyin kanaması yüzünden Ramazan'ın son günlerini ve bayram günlerini hastanede yoğun bakımda geçirdi. Sonra da sağlığına kavuşamayarak Pazartesi günü sabaha doğru dünya hayatına veda etti. Allah, hatalarını bağışlasın, kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe ve ebedi mekânını da cennet eylesin. İnnâ lillahi ve innâ ileyhi raciun.
Türkiye'de bayramın hemen akabinde gerçekleştirilen Anayasa değişikliği referandumu sebebiyle kamuoyunun gündemini büyük ölçüde bu konu meşgul ediyor. O yüzden çağdaş emperyalizmin İslâm'a ve onun tüm kutsal değerlerine karşı yürüttüğü çirkin savaşın önemli bir operasyonu niteliğindeki Kur'an yakma hadisesi biraz gölgede kaldı. İslâm dünyasının genelinde ise bu hadise gündemin birinci konusu sayılır. Dünyanın değişik ülkelerinde bu çirkin saldırıya karşı muhtelif gösteriler, protesto eylemleri düzenlendi. Çağdaş emperyalizmin doğu cephesini tutan Hindistan'daki Hindu sultası Keşmir'de düzenlenen protesto eylemine karşı silahlı saldırı düzenleyerek en az 13 Müslümanı şehit etti. Kur'an-ı Kerim'i hedefe yerleştiren bu çirkin saldırıya karşı tepkilerin ve protestoların İslâm âleminde genişleyerek süreceği tahmin ediliyor. Türkiye'de de tümüyle referandum tahlillerinin gölgesinde kalmayarak kamuoyunun gündemine alınması ve ABD emperyalizminin, ona yön veren, onun derin devleti niteliği taşıyan uluslararası siyonizmin bu çirkin saldırıdaki yerinin görülmesi, protesto eylemlerine destek verilmesi ve yüce kitabımızın onuruna sahip çıkılması gerekir.
Biz de ABD yönetiminin hadiseyle ilgili tavrına ve doğrudan İslâm'ın kutsal değerlerine karşı yürütülen bu savaştaki yerine bir göz atmak istiyoruz.
ABD başkanı, Savunma Bakanı ve devletin diğer bazı ileri gelenleri Kur'an yakma planına karşı olduklarını ifade etmişlerdi. Hatta Obama ABD'nin İslâm'la savaş halinde olmadığını söyledi. Çirkin eylemin başını çeken Papaz Terry Jones de bir ara açıkladığı vazgeçme kararında Savunma Bakanı'nın kendisini aramasının rolü olduğunu dile getirmişti. Öyleyse ABD'nin İslâm âlemiyle ilişkilerini son derece olumsuz etkileyeceği tahmin edilen böyle iğrenç bir saldırıyı neden engellemediler?
Bunun sebebi “düşünce özgürlüğü” müdür? Böyle bir iddianın inandırıcı olması mümkün değildir. Çünkü burada bir düşünce ve siyasi tavrın izharı değil doğrudan saldırı söz konusudur. ABD vatandaşlarından en az beş milyon kişinin inançlarına, temel değerlerine ve kutsallarına saldırı düzenlenmiştir. Bu saldırı Müslümanların değil de başka herhangi bir dinî kitlenin kutsallarına yönelik olsaydı kesinlikle izin verilmez ve “düşünce özgürlüğü” iddiasının hiçbir geçerliliği olmazdı.
Engel olunmamasının sebebi ya acziyet ya da savaşa bilfiil ortak olmaktır. Birinci sebebin geçerli sayılması için bugün dünyaya hükmetme iddiasında olan, İran'a savaş tehditlerinde bulunan, Suudi Arabistan'a 60 milyar dolarlık silah pazarlamak için anlaşma yapan ABD'nin ciğeri beş para etmeyen bir papaz karşısında acze düşmüş, onun ahlâkî çirkinliğini bir yana koysanız bile tamamen Amerikan çıkarlarına aykırı bir eylemini engellemek için harekete geçme cesareti gösterememiş olması gerekir. Her ne kadar ABD'nin zaafı günden güne artıyor, kendi içinde ve uluslararası alanda yaptırım gücü zayıflıyor ise de şimdilik bu dereceye vardığını düşünmemiz mümkün değildir. Geriye tek ihtimal kalıyor; o da ABD yönetiminin bilfiil bu savaşın içinde olması. Dolayısıyla dışa yansıttığı tavır, kamuoyunu ikna amacına yönelik açıklamalar ile arka planda izlediği tutum, sürdürülen savaşla ilgili gerçek stratejisi tamamen farklı, hatta birbirine zıttır.
Bu savaş ABD yönetiminin ve özellikle derin devletinin de içinde bulunduğu planlı, stratejik bir savaştır. ABD derin devletinin de siyonizmin güdümünde olduğu tahmin ediliyor.
Bu savaş çağdaş emperyalizmin, yeni haçlı zihniyetinin ve uluslararası siyonizmin doğrudan İslâm'a, onun kutsallarına ve temel değerlerine karşı yürüttüğü bir savaştır.
Müslümanların da karşıt savaşta yerlerini almaları, en başta İslâm'ın temellerini hedefe yerleştiren emperyalizm – yeni haçlılık – siyonizm üçlüsünü iyi tanımaları gerekir. Onların savaş taktiklerini iyi teşhis etmeleri ve karşıt mücadelede güç birliği oluşturmak için kendi aralarındaki ihtilafları aşmaları zorunludur. İhtilafların aşılması ise onların kaldırılmasıyla değil ihtilaflara rağmen birlikte hareket edebilmekle mümkündür.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT