Kur'an Temelli Bir Tebliğ/Eğitim Usûlünün İnşasına Katkı
Haksöz'deki yazıları ve 2004'de Ekin Yayınları'ndan çıkan "Peygamberler ve Karşı Tavırlar" isimli kitabından tanıdığımız Murat Kayacan'ın geçtiğimiz 2007 yılının Kasım ayında yeni bir eseri yayımlandı. "Kur'an'ın Hz. Peygamber'i Eğitmesi" adını taşıyan ve yine Ekin'den çıkan bu kitap Kayacan'ın ikinci eseri. Alanında başarılı bir çalışma örneği olarak değerlendirilebilecek ve vahyi mesajın ta'limi ve kitlelere tebliğinde nasıl bir üsulun izlenmesi gerektiği çabalarına katkı mahiyetinde olan eser Giriş ve Sonuç kısımları haricinde ana iki bölümden oluşmaktadır. Kendi içerisinde çeşitli alt bölüm ve başlıklara ayrılarak işlenen eserin 1. bölümü "Kur'an'da Kur'an'ı Kerim ve Hz. Muhammed" iken, 2. bölümüyse çalışmanın ana konusuyla da uyumlu olarak "Kur'an'ın Hz. Muhammed'i Eğitirken Kullandığı Metodlar" adını taşımaktadır.
Kur'an'da Kur'an'ı Kerim ve Hz. Muhammed:
Kitabın asıl konusu niteliğinde olan 2. bölüme bir giriş mahiyetini taşıyan ve 2 alt bölümden oluşan bu babda Kayacan, Kur'an'ın bazı vasıfları üzerinde durduktan sonra Kur'an'da Rasulullah'ın konumunu saptamaya çalışmaktadır.
1- Kur'an'ı Kerim'in Özellikleri:
Kur'an'ın özellikleri hakkında yazar 6 vasıflı bir tasnife gitmiş. Bu tasnife göre Kur'an 1) 'Hz. Muhammed'e verilmiş yegane mucizedir', 2) 'Doğruyu söyler ve doğru yola götürür', 3) 'Aklî ve ilmî düşünceye önem verir', 4) 'Gelişme ve yeniliklere açıktır', 5) 'Özgürlüğü savunur' ve 6) 'Tedricilik prensibine önem verir'.
Kur'an'ın mucize oluşuna ilişkin mu'cîz vasfına imaen yazar nebevî mücadelede mucizenin konumu ve yapısını, risaleti destekleyici özelliğini hatırlatarak fonksiyonelliğini değerlendiriyor. Bu meyanda önceki peygamberlere vahyedilenlerin yanısıra bir takım mucizelerin de verildiğini belirten yazar, 'peygamberliğin ıspatı'nı da bunun hikmeti olarak saptıyor ve Hz. Muhammed'e bu bağlamda mucize olarak yanlızca Kur'an'ın verildiğini söylüyor (17-20).
Doğruyu söylemesi ve doğru yola götürmesiyle ilgili olarak ise Kur'an'ın itikad, ibadet ve ahlak bakımından önceki semavî dinlerin tamamını kapsadığını söyleyen yazar, vahiylerin kaynağının ilahî oluşunu hatırlatarak Kur'an'ın musaddık (öncekileri tasdik eden) vasfını ve son vahiy olması hesabiyle de müheymin (öncekerin ölçüsü ve belirleyicisi) konumunu belirtiyor.
Aklî ve ilmî düşünceye önem vermesiyle alakalı olarak da Kur'an'ın haqq-el yaqîn ve hûda vasıflarını öne çıkaran yazar Kur'an'ın hayatın öncesi ve sonrasına ait doğru bilgiyi verdiğini ve bununla birlikte yaşamında insana klavuzluk yapma amacını ihtiva ettiğini belirterek, onun eşsiz bir dünya görüşü, emsalsiz bir hayat tarzını vaaz ettiğini ve dolayısıyla ideâl bir sistem olduğunu söylüyor.
Gelişme ve yeniliklere açık olduğuyla ilgili olarak Kur'an'ın kevnî ve enfüsî ayetleri tefekkür çağrısına dikkat çeken yazar, onun ilme ve düşünceye teşvik ettiğini, tahkik edilmemiş taklidî inanç ve davranış biçimlerini eleştirdiğini, dogmatizmi reddettiğini söylüyor. Bu bağlamda Kur'an'ın bir beyyine olduğunu ve ilme kaynaklık oluşturma vasfına da haiz olduğunu belirten yazar "insanoğlu gökyüzünü sadece temaşa ettiği dönemlerde Kur'an, sistemlerden, onların konum ve hareketlerinden ve bu hareketler sonucu meydana gelenler hakkında bilgiler vermiş; karalar ve denizlerin oluşumundan, insanların ve diğer canlıların yaratılışından, ana rahmindeki ceninin geçirdiği safhalardan bahsetmiştir", diyor (26).
Gelişme ve yeniliklere açık olduğuyla ilgili olarak da yine Kur'an'ın taklide ve tutucu/mutaassip gelenekçiliğe eleştirisini anımsatan yazar, kör taklitçiğin, yeniliğe kapalı gelenekçi yaşayış ve düşünce yapısının kadîm bir düşüncesizlik biçimi olarak Kur'an'da zikredildiğini ve insanın daima yeniliğe açık olmaya çağrıldığını söylüyor.
5. mevzuyla ilgili olarak ise Kur'an'ın özgürlüğü savunduğunu söyleyen yazar, vahyin özgürlük anlayışınıysa temel ilke olan tevhid ile bağlantılı bir tarzda değerlendiriyor. Kur'an'ın özgürlük anlayışını saptamaya çalışan yazar, onun insanların temel hak ve özgürlüklerine hiçbir kısıtlama getirmediğini, insanı Allah'tan başka kendi üstünde hiçbir otoritenin varlığını tanımamaya, onların önünde başeğip zillete kapılmamaya, yani tevhide çağırdığını ve dolayısıyla tevhidin özgürlüğün en temel ögesi olduğunu söylüyor.
Son olarak tedric prensibine önem vermesiyle ilgili de yazar vahyin 13 yıl Mekke ve 10 yıl da Medine olmak üzere toplam 23 yıl gibi bir zaman dilimine yayılmasının hikmetini değerlendirerek onun yeni bir sistem ve dünya görüşünü yerleştirmede ve köklü değişimler yapmasında tedrice verdiği önem olarak ortaya koyuyor.
2- Kur'an'da Rasulullah'ın Konumu:
Rasulullah (a.s.)'ın Kur'an'a yansıyan bazı vasıfları ve görevlerinden hareketle konumunun değerlendirilmeye çalışıldığı bu bölümde alt başlıklardan da anlaşılacağı üzere 1) 'Vahiy öncesi dönemde Rasulullah'ın hayatı', 2) 'Rasulullah'ın bilgi kaynağı', 3) 'Rasulullah'ın tebliğ görevi', 4) 'Rasulullah'ın vahiy ile uyarılması', 5) 'Rasulullah'a özgü durumlar' ve 6) 'Rasulullah'a Allah'ın yardımı' olmak üzere toplam 6 konu değerlendirilmiş.
1. konuyla ilgili olarak yazar, Rasulullah (a.s)'ın vahiy öncesi dönemde ümmi yani kitabın bilgisine sahip olmadığını hatırlatarak bunun Kur'an'a yansıyan hikmetlerini vurgulamış. 2. mevzuyla alakalı olarak ise Rasulullah (a.s)'ın bilgi kaynağını vahiy olarak saptayan yazar, bu meyanda vahyî bilginin kaynağı, tabiatı ve rasül'e nuzül şekillerini değerlendirerek Allah elçisinin kendisine vahyedilen mesaj karşısındaki konumu ve sergilediği tutum örneklendirilmiş. 3. konuyla ilgili olarak da peygamberimizin mübelliğ/ ilahî mesajın tebliğcisi vasfından sözedilerek tebliğ eyleminin kapsamı ve kısmen usulü işleniyor. 4. ilgili olarak Rasulullah (a.s)'ın vahyî denetim altında olması ve masumiyeti mevzusunu işleyen yazar "Rasul'ün bazı düşünceleri, tutum ve davranışları uyarı, eleştiri ve azarlama biçiminde (...) düzeltilmiştir", diyor (41). Bu uyarı, eleştiri ve azarlara örnekler veren Kayacan, 5. şıkta da rasül'e özgü durumların bulunduğunu hatırlatarak ismetin sınırlılığını değerlendiriyor ve ayrıca eşlerinin mü'minlere anne kılınışı vb. gibi örneklerden hareketle onun özel ve ayıredici konumu hatırlatılıyor. Son olarak 6. konuyla ilgili olaraksa mücadele hayatı boyunca Rasulullah (a.s)'ın Allah tarafından nusret edilerek desteklenmesi geniş bir yelpazede örneklendirilerek 1. bölüm tamamlanıyor.
Kur'an'ın Hz. Peygamber'i Eğitirken Kullandığı Metodlar:
Çalışmasının asıl konusunu oluşturan bu bölümde yazar 'Kur'an'ın hz. peygamberi eğitmesi'ni 4 alt bölüme ayırarak ve her bölümü de kendi içerisinde çeşitli alt başlıklar halinde işlemiş. Oldukça geniş/kapsamlı bir olgu olan eğitim konusuyla ilgili olaraksa yazar 1- tartışma, 2- imtihan, 3- kıssa ve 4- temsil olmak üzere toplam 4 metodu seçmiş.
1- Tartışma metodu:
Tartışma olgusunu öncelikle insan fıtratıyla irtibatlandıran yazar, bu meyanda "konuşabilen bir kimse tartışma olgusunun dışında kalamaz. Zira insan kendisini savunma, isteklerini kabul ettirme ve amaçlarının sınırlarını açıklama eğiliminde yaratılmıştır", diyerek olgunun fıtriliğini ortaya koyuyor (47). Müslümanlar olarak bir çok alanda olduğu gibi yine burada da sıkça düştüğümüz kendiliğindencilik zaafına da dikkat çeken yazar bu fıtri temayülümüzün terbiyesi için vahyin tartışmada izlediği üslubun sunduğu örnekliğe ittiba etmemiz gerektiğini hatırlatarak "bu hususu güzelce düşünürsek... tartışmanın kurallarına ilişkin sağlam temeller buluruz. bu temeller tartışmayı, gerçeği aramaktan uzak bir çekişmeye yahut enaniyet kokan düşmanlıklara veya fitne çıkarmaya ve yanıltmaya düşmekten korur. Bu tür hareketler kalpleri ifsad eder, vicdanları alt üst eder, taassubu körükler ve gerçeğe kesinlikle ulaştırmaz", diyor (48). Yine bu meyanda Kur'anî üslup yapısına dikkat çeken yazar, tartışma adabı konusunda Kur'anî kıssalarda kristalize edilen örnekliğe ittiba etmemizin önemi üzerinde durarak şöyle diyor: "Kur'an-ı Kerim, geçmiş peygamberlerin kavimleriyle yaptıkları tartışmalardan örnekler vererek, tartışmaların ne şekilde yapılması gerektiğini, (bunun) kural ve metotlarını Hz. Muhammed (a.s)'a öğretmek istemiştir" (54). Dolayısıyla yazarın da vurguladığı gibi Kur'an'ın Hz. Peygamber'e öğrettiği bu üslup biçimi, tartışma adabına ilişkin seçkin örnekler mesabesindedir ve kimliklerinin diğer ve hatta başat bir vasfı da'î/davetçi olan müslümanların da bu örnekliği iyice irdeleyerek fıkh etmesi gerekmektedir (49).
Mezkur metot bağlamında tartışma esnasında izlenmesi gereken ilkelere de değinen yazar, tartışmanın adabına dair de çok önemli tespitlerde bulunmuş. Bu cümleden olarak 1- kendi görüşüne taassupla bağlanmama, 2- nezaket kurallarına uyma, 3- sağlam ikna metotlarını benimseme, 4- iddiasına ters düşmeme; 5- ortaya konan delilde çelişkinin bulunmaması; 6- getirilen delilleri kabul etme, 7- muhatabını usandırmama ve 8- muhatapca bilinen ve benimsenen doğrulardan yararlanma hususlarını tartışma adabının kapsamında bulunan başat ilkeler olarak saptamış ve her birini ayrı şıklarda geniş bir örnekler zeminine yayarak değerlendirmiştir. Ayrıca hak ortaya çıktıktan sonra veya münakaşaya vardığında tartışmayı kesme, muhatabın psikolojik durumunu gözönünde bulundurma, münazarayı uygun ve elverişli zeminlerde yapma ve Allah'ı çokça zikredip nihayetinde O'na tevekkül etmeyi de verdiği örnekler dolayımında tartışmanın kuralları arasında zikretmiş.
Tartışma metodunun dinin tebliği açısından imkânını da değerlendiren yazarın bu bağlamda "cedelden maksat davet değil, savunmadır" (54) tespiti önemli bir saptama olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu meyanda 16/Nahl, 125. ayeti değerlendiren Kayacan şu önemli açılımda bulunmuş: "Kur'an... Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et' derken, davetin hikmetle ve güzel öğütle yapılmasını tavsiye etmiş ve davet usûllerini iki kısma ayırarak mücadeleyi davetten saymamıştır... Cedelden maksat davet değil, savunmadır. Tartışmanın gayesi insanları İslam'a davet olsaydı, ayetin şöyle olması gerekirdi: 'Rabbinin yoluna hikmet, güzel öğüt ve mücadele ile davet et'. Halbuki davet fiilini hikmet ve güzel öğüde hasredip, cedeli iki kişi arasında karşılıklı olarak fikrî tartışmayı ifade eden câdele fiili ile belirtmiştir. Bu da cedelin davet metodu değil, savunma sanatı olduğunu gösterir" (54-55).
2- İmtihan Metodu:
Bu metod konusunda imtihan olgusunun kuşatıcı geniş anlam alanlarından söz eden yazar, onu öncelikli olarak tabii şartlarda ifade ettiği değeri ortaya koyarak yaratılış hikmeti bağlamındaki anlamının önemini saptamış ve sonra da peygamber ile mü'minlerin mücadele sürecindeki çetin imtihanlarını muhasebe ederek onun sabır ile olan ilişkisini ve Rasulullah ile mü'minlerin eğitilmelerindeki önemini değerlendirerek imtihan türlerini saptamaya çalışmış. Aslında konunun hangi tür eğitim ile bağlantılı olduğu boyutunu Kayacan'ın pek netleştirdiği söylenemez ama "Tabii şartlarda imtihan", "İmtihan, Hz. Muhammed için bir gelişme etkeni ve sınamadır", "Sabır-imtihan ilişkisi", "Yaratma ve imtihan", "Varlıkla imtihan" ve "Hz. Muhammed ile Mü'minlerin Çetin İmtihanları" (65-81) alt başlıklarına serpiştirdiği genel tespitlerinden hareketle yazarın özetle hayatın anlam ve hikmetinin, varlık sahnesinde cereyan eden olayların ve olguların, lütfedilen nimetlerin ve isabet eden musibetlerin, el hasıl eşya ve insan konusunda ne tür değer yargılarına sahip olması ve hangi tutumları geliştirmesi gerektiğinin bilgisini Kur'an'ın bu metodla, özellikle de kıssalarla bağlantılı olarak H.z. Muhammed'e (ve onun şahsında tüm mü'minlere) verdiği ve böylece O'nu inşaa edip eğittiğini söylemek mümkündür. Bu alanlara dönük olarak yazarın konu bütüne yaydığı şu tespitleri zikredilebilinir: "Allah, insanı zararlar, musibetler, zorluk ve darlıklar içerisinde yoklayıp imtihan eder. .. Allah'ın doğru yolu hayatın çeşitli alanlarında ortaya çıkan güçlüklerle doludur. ..Musibetler, bu inancın bağlılarının sağlamlaşması ve dinamiklik derecelerinin artması için gereklidir. ..Sıkıntılar mü'minlerin potansiyel güçlerini, saklı enerjilerini harekete geçirir. ..Böylesi kuvvetli bir iradeyle doğru değer yargıları ve doğruyu yanlıştan ayırt edebilme melekesi güçlenir. ..(imtihan ile eğitmekten) amaç, Allah'ı gözeten,O'ndan korkan bir insan tipi yetiştirmek, kalbe huzur vermek ve güven aşılamaktır". Ayrıca imtihanın sosyal boyutunun önemini de vurgulayan yazar bunun hikmetini de "inancın değerini başkalarının da kavrayabilmesi için bağlılarının onun uğrunda musibetler ile karşılaştıklarını ve karşılaştıkları musibetlere sabretmelerini görmelerini gerektirir. ..Yüce Allah imtihan sözü vermektedir. Mücahidler, sabredenler ortaya çıksın, başkalarından ayrılsın, durumları bilinsin ve saflar arasında başkalarıyla karıştırılmasınlar ve münafıkların, zayıfların, sabırsız kimselerin durumlarının gizli kalması için bir ortam oluşmasın diye", cümleleriyle aktarmaktadır. "Kur'an mü'minleri eğitirken kullandığı imtihan metodunu ilk önce H.z. Muhammed'e uygulamıştır". Zaten Peygamber de imtihanı "bir gelişim etkeni ve sınama" olarak algılamıştır. Sonuç olarak imtihan önemlidir. Çünkü hikmeti yanlızca Allah'a ibadet olan hayatta kimin kime kulluk ettiğinin anlaşılıp ortaya çıkması için imtihan kapsamlı bir fonksiyonelliğe sahiptir. Eğitim-öğretimde fonksiyonel bir metod olmasınıysa yazarın şu tespitleri açıklar niteliktedir: "Eğitim süresi boyunca verilenlerin, imtihan edilen şahıslar tarafından alınıp alınmadığını ve kavrama oranını tespit etmek eğitici ve eğitilen açısından oldukça önemlidir. Ne kadar sürede ne kadar yol alındığını ölçmek ve değerlendirmek başarı oranını belirleyebilmek için gereklidir. ..Vicdanlar mutlaka musibetler yoluyla eğitilmeli, hak mücadelesi uğrundaki kararlılık derecesi de korkularla, ağır belalarla, açlıkla, mal, can ve ürün kayıplarıyla denenmeli, sınavdan geçirilmelidir".
3- Kıssalar ve Eğitim:
Aslında tek başına müstakil bir çalışmaya konu edilecek nitelikte bir öneme sahip olan bu konuda da yazar öncelikle kıssa kavramının tanımını ve Kur'an kıssalarının genel muhtevasını tespit etmeye çalışmış ve sonra da model olarak H.z. İbrahim'in kıssasını incelemiş. Bu kıssayı ise H.z. Muhammed'in eğitimine etkileri açısından değerlendiren yazar onu alabildiğine geniş bir zemine yayarak İbrahim (a.s) ve Muhammed (a.s)'ın kişisel hususiyetleri ve eğitimlerinin özelliklerini mukayese etmiş. Yazarın dinin öğrenim ve öğretimi, dolayısıyla mücadele metodları boyutlarında çeşitli normatif okumalara da tabi tuttuğu bu hussuları her biri kendi içinde ayrıca alt başlıklar taşıyan "Kıssaların Tanımı", "Kıssalar ve Eğitim", "H.z. Muhammed ve H.z. İbrahim Kıssası", "H.z. Muhammed'in bu Kıssa ile Eğitimi" ve "H.z. Muhammed'in Eğitimi ile H.z. İbrahim'in Eğitiminin Karşılaştırması" (86-119) başlıklarında tahlil etmiş. Son olarak kıssa metodunun dinin tebliği açısından değerlendirmesini de yapan yazar kıssalar yoluyla insanların eğitildiğini, H.z. Muhammed ve mü'minlere somut ve kalıcı bir eğitim verildiğini, kendisini ve toplumu nasıl değiştirebileceğine dair tarihten örnekler sunduğunu, sünnetullah'ın (genel geçer kuralların) ve toplumsal dönüşüm yasalarının kavratıldığını, zulüm ve baskı yapan güç odaklarının inzar edildiğini ve mücadele sürecinde baskıya maruz kalan Peygamber ve mü'minlerin motive edildiğini söylemekte ve tebliğ usulü açısından kıssaların önemini de şu tespitiyle ortaya koymaktadır: "Kıssalar ile fikirlerin kişileştirilmesi de rahatlıkla sağlanabilir. Soyut düşüncelerin (...) anlaşılması ve hatırda tutulması zordur. .. Örneğe yöneliş her yaş için geçerlidir. Örnek alma ya da model gösterme, tutum geliştirmede de önemli bir metottur". Gerçekten de çok boyutlu İslami mücadelede izlenmesi gereken metodların ve ilkelerin de kendisinde mündemiç olduğu Kur'an kıssalarının özellikle de tebliğ/eğitim üslubu ve usullerinin somut örneklerle modelleştirilmesi noktasında yazarın ifadesiyle "davetçileri yetiştirirken onlara bu metodu kullanmaları tavsiye edilmelidir". Sonuç olarak yazar çok önemli tespitler yaptığı bu konuyu toparlayarak İbrahim kıssası yoluyla H.z. Muhammed'e a- takrir metodu, b- soru-cevap metodu, c- gözlem ve deney metodu, d- muhatabını şüpheye sevketme, e- tedric metodu olmak üzere dolaylı olarak beş eğitim metodunun verildiğini söylerek ilgili literatüre gerçekten önemli katkılar da bulunuyor.
a- Takrir metodu: Anlatım metodu olarak da beliren takrir, anlatılacak hususların yeterince açık olmayan, öğrencilerce rahatlıkla anlaşılamayacak kısımlarının izahının yapılarak açıklığa kavuşturulmasıdır. Bazı yönleriyle takrir, hatırlatma, anlatma, nakletme, özendirme, hikaye etme... iken bazı yönleriyle de bilimsel açıklama metodudur. bu yöntem olayların, problemlerin, müphem bazı fikirlerinveya kavramların sebep-sonuç ilişkileri içinde aydınlatılması ve gerektiğinde bir takım delillerle ispat edilmesidir (109-110).
b- Soru-cevap metodu: Soru sormak ve cevap almak şeklinde uygulanır. Mesela İbrahim (a.s.)'ın bu metodu sıkça kullandığını ve bu şekilde anlattığı doğruların ne ölçüde anlaşıldığını tespit ettiğini belirterek, buna örnekler vermektedir yazar. Zira soruları sayesinde muhatapların bilinçaltına hitap etmekte, sorular yönelterek onları şüpheye düşürmektedir. Bu ifade tarzı Kur'an'da birçok ayette karşımıza çıkmaktadır. Özellikle de 'qul=deki' emir kipiyle başlayan ayetlerde karşılaştığımız bu yöntemi kullanmaya Kur'an'ın H.z. Peygamber'i teşvik ettiğini yazar haklı olarak söylemektedir (111-112).
c- Gözlem ve deney metodu: Kur'an'da kullanılan ispat/ikna yöntemlerindendir. İbrahim (a.s.)'ın şirkin yanlışlığını ıspatlama aşamasında bu metottan yararlandığını belirten yazar, Kur'an-ı Kerim'in Muhammed (a.s.)'ı da benzeri bir yöntem kullanmaya teşvik ettiğini belirterek buna örnekler vermektedir (112-115).
d- Muhatabını şüpheye sevketme: Nihai hedefe değinmeden insanlara yönelme üslubudur. Bu üslup sayesinde insanlar nefislerini sorgulamaya yönelmekte ve içlerindeki vicdan yargıcıyla yüzleşe bilmektedirler. H.z. İbrahim'den örnekler veren yazar, mezkûr metot bağlamında Kur'an'ın H.z. Peybamber'e de Ehl-i Kitab'a aynı yöntemi uyarlamasını teşvik ettiğini söylerek buna Kur'anî örneklerden bir demet sunuyor (115-117).
e- Tedric metodu: Ve son olarak bu metodun neye tekabül ettiğini de detaylandıran yazar, Allah'ın bütün varlıkları tedricî olarak yaratıp değişime uğrattığını hatırlatarak sünnetullah'a atıfta bulunmaktadır. Peşisıra H.z. İbrahim'den örnekler vererek O'nun toplumu ıslah mücadelesinde tedricî bir yöntem kullandığını örnekleriyle sunmaktadır. Konuyu davet usulüyle de irtibatlandıran yazarın bu hususta önemli tespitler yaptığını belirtmek gerekiyor.
4- Temsil Metodu:
Kayacan öncekilerde olduğu gibi yine Kur'an'ın H.z. muhammed'i eğitmede kullandığı yöntemlerden biri olan temsil metodu konusunu da oldukça geniş bir örnekler yelpazesine yayarak tahlil etmiş. Öncelikle kavramın tanımını yapan yazar temsilî anlatımın Kur'an'daki yeri ve önemini saptadıktan sonra bunu çeşitli örneklere uyarlamıştır. Yazara göre Kur'an temsilî anlatım yoluyla Muhammed (a.s.)'ı (ve tabiki de onunla birlikte tüm müslîm muhatapları) 1- kâfirlerin inançlarını öğretme, 2- kafirlerin tutumlarını gösterme, 3- mü'minler ile inanmayanları karşılaştırmada ve 4- dünya ile ahiret hayatının kavratılmasında bilgilendirerek eğitmiştir. Bu konuların her birini çeşitli alt başlıklar halinde değerlendiren yazar kavramın semantik alanı hakkında şıbh/teşbih, mesel/emsal-timsal lafızlarını örnek verirken 'darb-ı mesel' ve 'dillere destan' kalıplarını tahlil ederek kavramın ıstılahî anlamını, bunun Kur'an'daki mukabillerini saptamaya çalışmış. Temsilin anlam haritasını sözle beyan etmek, örnek vermek, gözönüne dikmek ve benzetmek olarak belirleyen yazar, bunların örnekleme, benzetme, tasvir ve şekillendirme yoluyla somutlama boyutları üzerinde durmaktadır. Bu meyanda yazarın konuya ilişkin olarak şu tespitleri kaydedilmeye değerdir: "Temsil yöntemi, Kur'an'ın... soyut konuları açıklarken başvurduğu etkili bir yöntemdir... Bu örneklerle (mesel) konu daha net ve canlı bir şekilde ortaya konmaktadır... (Bir üslup biçimi olarak) temsil yönteminde lafızlar kısa, manalar ise dolgun ve derindir". Aslında Kur'an'da Firavun-Haman-Karun vb. gibi isimlerin de sembol mesabesinde birer prototip olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Simgesel/sembolik anlatım metodu olarak da kavramlaştırılabilinecek bu tekniğe yazarın ayrı başlık açmaması ya da en azından kendisiyle iç içe olduğu temsil metodunda yeterince yer vermemiş olması ciddi bir eksiklik olarak zikredilebilinir. Zira Kur'an'ın anlatım üslubunun bu olgu üzerine bina edildiğini söylemek mümkündür ki yazar da en azından buna "meseller... hayatta daima cerayanı ve tekrarı mümkün olayların, karşılaşılabilecek hallerin ideal kabul edilen misalleridir" (123-124), ifadesiyle kısmen atıfta bulunmuştur. Kur'an'da iki şeyin karşıtlığı anlatılırken genellikle bu yola başvurulur. Soyut mefhumlar, tipleme ve kişileştirme/teşhis sanatıyla herkesçe bilinen suret ve şekillerin tasvirine dönüşmekte ve böylece onu iyi derecede eğitim alan-almayan herkes kolaylıkla anlayabilmektedir (125). Mesel hikmetin en beliğidir (124). Kur'an'ın üslup özellikleri bağlamında temsil metodunun dinin tebliği açısından değerini ortaya koymaya çalışan yazar temsilî anlatım yoluyla açıklık kazanan olguların şekillendirilme/biçimlendirmesini onun fonksiyonellik bağlamında en önemli özelliği olduğunu zikretmektedir. Konunun davetçilerin eğitilmesiyle de bağlantısını kuran yazar ciddi/hassas konuların bile (sözgelimi tevhid) bu metodla anlatıldığını, zihin ile birlikte görme duyusu ve hayal melekesinin de birlikte çalıştığını, eğiten ile eğitilen arasındaki bilgi ve kültür farkının da bu tarz bir anlatım üslubuyla asgariye ineceğini söyleyerek felsefeden farklı olarak dini davet ve şahitlik faaliyetinde muhatapların mesajı kavramalarına kolaylık sağlanması ve dönüşüme/ıslah ameliyesine psikolojik anlamda müsait hale gelmesi bakımından da temsilî anlatım metodu veya örnekleme, tipleme, benzetme ve betimleme/tasvir yöntemi için "davetçiler tarafından özümsenmeli ve kullanılmalıdır" (162-163), diyor.
Sonuç Yerine:
Sonuç olarak her biri ayrı kitaplara konu olacak genişlik ve değerde olan bu mevzuların bir bütün olarak tek eserde toplanmış olması önemli bir açılımdır. Kur'an insanlık için bir zikir ve inzâr olduğu kadar aynı zamanda mü'minler için bir hidayet ve terbiye/eğitim kaynağıdır. Rabb olan Allah, hikmet dolu kitabı aracılığıyla mesajına gönlünü açan mü'minleri de hayatın bütününü kapsayan tüm alanlarda temel bir eğitime tabi tutarak terbiye etmektedir. Bu yüzden de Kur'an'ın aynı zamanda baştan sona değin bir eğitim kitabı olduğu da rahatlıkla söylenebilir. Ki nitekim Rabbimiz muttakiler için temel kılavuz (2/2) olarak tanımladığı Kur'an'ı ta'lim edip onunla ta'lim etmemizi (3/79), kendisini zikre açıp inkarcıları bekleyen vaadden yana kalbi ürperenleri onunla tenzir edip eğitmemizi (50/45) ve toplumun tüm katmanları karşısında yine kendisi ile dönüştürme bilinciyle üstün bir gayret sarfetmemizi veya büyük bir cihad hamlesi geliştirmemizi (25/52) istemektedir.
Daha önce özellikle de İzzet Derveze'nin deneyip siyer bağlamına oturttuğu bu usulü Kayacan'ın da yine H.z. Muhammed bağlamında eğitim-öğretim veya iç ve dışa dönük boyutları olan tebliğ-ta'lim-irşad konusuna uyarlaması ilgili literatüre önemli katkılar sağlamıştır. Bununla birlikte ilerideki muhtemel baskılarında daha nitelikli hale getirilmesi için bir kaç noktada bazı eleştirilerin de yapılmasının hayırlı olacağı kanaatindeyiz. Öncelikle konuların çok geniş bir zeminde değerledirilmesi sonucu kitabın çok dağınık olduğunu söylemeliyiz. Bu dağınıklık örneklerin biraz daha azaltılması ve mümkünse anlatılan olguların kısa maddeler halinde tasnif edilip kısaca analiz edilmesi sonucunda aşılabileceğini, en azından aza indirilebilineceğini düşünmekteyiz. ikinci bir husus olarak kitabın birinci bölümünün gereğinden fazla uzunlukta olduğunu, çok fazla tekrar barındırdığını ve bu durumun da kitabın asıl konusu olan ikinci bölüme varmayı geciktirdiğini ve ayrıca okumayı da zorlaştırdığını ifade edebiliriz. Kanaatimizce bu bölümün hem yöntemsel olarak ve hem de muhteva açısından yeniden gözden geçirilerek düzenlenmesi iyi olacaktır. Mesela bu bölümde Kur'an'da Kur'an-ı Kerim konusu işlenirken 6 husustan bahsedilmiş ama bunlardan iki tanesi haricinde (mucizlik veya Peygamber'e verilmiş yegane mucize oluşu ile Doğruyu söylemesi ve doğru yola götürmesi) diğerlerinin doğrudan Kur'an'da karşılığını bulduğunu söylenemez. Tedriciliğe önem vermesi kısmen ve diğerlerine yer verdiği dolaylı olarak söylenebilir ama bunların kavramlaştırılma biçimi çok yoğun güncel etkiler taşımakta. Ayrıca unutulmasın ki Kur'an'ın kendisini tanımlayıcı ve niteleyici furqan, mubîn, munîr vb. gibi doğrudan kavramları bulunmakta. Teknik anlamda getirilebilecek en önemli eleştiriyi de iktibaslar konusunda yapabiliriz. Mesela bu bağlamda kitabın hemen girişinde İngiliz tarihçi Moyer'den bir alıntı yapılmış ancak başlangıç cümlesinde tırnak işareti içerisinde gösterilen bu iktibas ilgili bölümün sonuna kadar sürüyor ama nerede bittiği aynı işaretle gösterilmediğinden hangi sözün yazara, hangisinin mezkûr tarihçiye ait olduğu anlaşılmıyor ki bu tip akademik nitelikli bir çalışma için ciddi bir talihsizlik olmuş bu. Son olarak da terminolojik alanda yazara bir eleştiri getirilebilir ki bu konuda da millet kavramının kitabın hemen bütününde kavim ile eş-anlamlı kullanıldığını görüyoruz. Oysa Kur'an epistemolojisine vakıf bulunduğunu ve Kur’an merkezli ıslah havzalarının talebesi olduğunu bildiğimiz yazardan bu konuda daha hassas davranmasını beklerdik. Millet kavramının Kur'anî bir ıstılah olarak din anlamında kullanıldığını yazarın bildiğini düşündüğümüzden bunu sadece bir hatırlatma mesabesinde tutmakla yetiniyoruz. Dolayısıyla ilgili kavramın ulus ve kavim ile eş-anlamlı olarak kullanılmasının günümüzde yol açtığı olumsuzlukları da gözönünde bulundurarak kitabının ileriki muhtemel baskılarında bu hususu düzeltmesini bekliyoruz.
Kitaba hakim olan dağınıklık, kısmen daha yoğunlukta gözlenen tekrarlar ve kimi tanımların muğlak kalmasına rağmen yine de son kertede önemli bir çalışma gördüğümüz bu eserin asıl konusunu oluşturan ikinci bölümünün Ahmet Önkal'ın "Rasulullah'ın İslam'a Davet Metodu" isimli kitabı, Rıdvan Kaya'nın Haksöz'ün 195. sayısında yayımlanan "Tebliğde Usul ve Uslup" isimli makalesi ve Sıddık Beyazyüz'ün "Eğitimde Sohbet ve Dinleme Adabı" adını taşıyan ve yine Haksöz dergisinin 198. sayısında yayımlanan çalışmalarla ders halkalarında okunup okutulduğu takdirde hayırlı sonuçlar getireceği, olumlu yönde katkıları olacağı kanaatindeyiz. Ayrıca yine bu konuda makale düzeyinde kayda değer çalışmalar arasında Fevzi Zülaloğlu’nun Haksöz’ün 139. sayısında yayımlanan “Rasulullah’ın ve İlk Müslümanların Kur’an Algısı” isimli makalesi ve Zehra Çomaklı Türkmen’in Haksöz’ün 204. sayısında yayımlanan “Tebliğde Sabır ve Süreklilik” isimli makalesi de önerilebilecek önemli mataryeller olarak tavsiye edilebilir.
Bu değerli çalışması dolayısıyla yazar, Murat Kayacan'ı tebrik ederken, Kur'an'ın H.z. Peygamber'i Eğitmesi'nin davet metodolojisi yönlü okumalarımızı bereketlendirmesini diliyor ve eseri yayımlayıp istifademize sunduğu için Ekin Yayınları'na teşekkür ediyoruz.
YAZIYA YORUM KAT