Kur’an Tefsirlerindeki Hz. Davud’a Yönelik Zina ve Adam Öldürttürme İfti
Bu köşemizde zaman zaman okuyucularımızdan gelen sorulara eğilmekteyiz. Bu yazımızda da bir okuyucumuz tarafından bize iletilen Davud kıssası ile ilgili şu sorulara cevap arayacağız.
“Davud (a.s) Kuran’da beyan edilmeyen, ancak bazı tefsircilerin, Tevrat’ta anlatılan kıssadan alarak, Hz. Davud’a isnat ettikleri suçu işlemiş midir? (…) Kur’an’daki Davud (a.s.) kıssasında Kadın’dan bahsedilmez iken neden tefsirlerde kadından bahsedilir?”1
Okurumuzun sorusunda, Davud(a.s)’un, Tevrat’ta anlatılan kıssasındaki bir bölüme atıf yapılmaktadır. Şayet atıf yaptığı Tevrat’tan bu bölümü aktarmaz isek sorunu ortaya doğru koymuş olmayız. Bu yüzden öncelikle Tevrat’tan bu bölümü alıntıyalım: Tevrat’ta anlatılan kıssa bölümü şöyledir: “Bir akşamüstü Davut yatağından kalktı, sarayın damına çıkıp gezinmeye başladı.” “Damdan, yıkanan bir kadın gördü. Kadın çok güzeldi.” “Davut onun kim olduğunu öğrenmek için birini gönderdi. Adam, "Kadın Eliam'ın kızı Hititli Uriya'nın karısı Bat-Şeva'dır" dedi.” “Davut kadını getirmeleri için ulaklar gönderdi. Kadın Davut'un yanına geldi. Davut aybaşı kirliliğinden yeni arınmış olan kadınla yattı. Sonra kadın evine döndü.” “Gebe kalan kadın Davut'a, "Gebeyim" diye haber gönderdi.” “Sabahleyin Davut Yoav'a bir mektup yazıp Uriya aracılığıyla gönderdi.” “Mektupta şöyle yazdı: "Uriya'yı savaşın en şiddetli olduğu cepheye yerleştir ve yanından çekil ki, vurulup ölsün." “Böylece Yoav kenti kuşatırken Uriya'yı yiğit adamların bulunduğunu bildiği yere yerleştirdi.” “Kent halkı çıkıp Yoav'ın askerleriyle savaştı. Davut'un askerlerinden ölenler oldu. Hititli Uriya da ölenler arasındaydı.”2
Tevrat’tan motamot aktardığımız bu olay bazı müfessirler tarafından sahih kabul edilerek, Yine Kur’an’da yer alan Davud kıssasının “davacılar” bölümünün açıklaması olarak tefsirlere aktarılmıştır. “(Ey Muhammed!), Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mâbedin duvarına tırmanmışlardı. “ “Davud'un yanına girmişlerdi de Dâvud onlardan korkmuştu. "Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru yolu göster" dediler.“ “(Onlardan biri şöyle dedi:) Bu, kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken "Onu da bana ver" dedi ve tartışmada beni yendi.” ” Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! Dedi. Davud, kendisini denediğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi.” “Sonra bu tutumundan dolayı onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardır.” “Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.”3
Müfessirler Tevrat’ta anlatılan ve Hz. Davud’a iftira niteliğindeki kıssanın mezkûr bölümünü Kur’an-ı Kerim’in Sad suresinde anlatılan Davud(a.s)’un “davacılar” kıssası ile birleştirmek suretiyle olmadık bir tefsir ortaya koymuşlardır. Razi bu hususta şöyle der: “Ben derim ki: İnsanların, bu kıssa hakkında şu üç görüşleri var:
a) Kıssanın bu şekilde anlatılması, Dâvûd (a.s)'dan bir büyük günahın sâdır olduğunu gösterir.
b) Bu, ondan, bir küçük günahın sâdır olduğunu gösterir.
c)Bu kıssa, ondan, ne bir büyük günahın, ne bir küçük günahın sâdır olduğunu göstermeyecek bir biçimdedir. Birinci İhtimal: Birinci görüştekilerin bu kıssa ile ilgili sözlerinin özü şudur: Dâvûd (a.s), Ûriyâ'nın (Hititli Uriya) hanımına (Bat-Şeva) âşık olur. Çeşitli çarelere başvurur. Neticede kocasını öldürtür ve o kadınla evlenir. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak kendisine, bu hâdiseye benzer bir hâdise hakkında, iki davalı adam kılığında iki melek gönderir. Melekler hâdiseyi hüküm vermesi için ona arz ederler. Böylece Dâvûd (a.s), kendisinin günahkâr olduğunu itiraf edeceği bir biçimde hüküm verir ve sonra bunu anlayıp, Allah'a tevbe eder.”4
Müfessirlerimizin bazılarının kabul edip Kur’an’daki kıssa ile harmanlayarak anlattıkları Tevrat bazlı olayın tevhidi açıdan kabul edilmesi mümkün müdür? Tevrat’taki mezkûr kıssada, Davud(a.s) peygambere atılan iftiralara bir bakın! 1-Zina etmek, 2-adam öldürttürmek.. Bu müfessirler! Tevrat’tan bir metni alırken onu tevhidi açıdan hiç sorgulamamışlar mıdır? Zina yapan, Adam öldürttüren, işlediği günahların farkında bile olmayan bir figür!.. Bu anlatılan olumsuz figür ile Kur’an’ın anlattığı Davut şahsiyeti ve mesajının çeliştiğini nasıl görmemişlerdir. Hayret!.
Bırakınız Kur’an’ın hükümlerini; Bir Yahudi! olarak, Tevrat’taki Allah’ın emrettiği ve İsrailoğulları’ndan hiç kimsenin yapmaması gereken “On emir”den ikisini Kral olarak çiğnemek… "Adam öldürmeyeceksin. Zina etmeyeceksin.”5 Tabi bu Yahudi bakış açısı ile… Çünkü Yahudi ve Hıristiyanlar, Hz. Davud’un krallığını kabul ederler ancak peygamberliğini reddederler. Ya Kur’an açısından bakarsak; adam öldüren, zina yapan, hem kral, hem peygamber… Tevhidi açıdan bu nasıl kabul edilebilir? Üstelik kabul edip Kur’an tefsirleri arasına nasıl boca! Edilir? Anlamak mümkün değil. Bu yüzden de bize soru soran okurumuz; “Kur’an’daki Davud (a.s.) kıssasında Kadın’dan bahsedilmez iken neden tefsirlerde kadından bahsedilir?” diye sormaktadır. Şimdi bu olumsuzluğu analiz etmeye çalışalım.
Hz. Davud’un kıssasının yer aldığı Tevrat‘ta bilhassa Davud’un(a.s) çcukları ve evlilikleri bölümlerinde birçok iftira, hurafe, tenakuz ve tutarsızlık yer aldığı gözlemlenmektedir. “Yesin diye yemeği ona yaklaştırınca, Amnon Tamar'ı yakalayarak, "Gel, benimle yat, kız kardeşim" dedi… Ne var ki, Amnon Tamar'ı dinlemek istemedi. Daha güçlü olduğu için onunla zorla yattı… Kral Davut olup bitenleri duyunca çok öfkelendi.”6
Tevrat’ın Kral Davud profili, şehvet tutkunu, sadist bir Kral örnekliği ve tasviridir. Nitekim evliliklerindeki iftira ve tutarsız anlatımlar yanı sıra Hz. Davud’un karakteri hakkında da çirkin yakıştırmalar yer almaktadır. İşte size örnek: “Ağabeyi Eliav Davut'un adamlarla konuştuğunu duyunca öfkelendi. "… Ne kadar kendini beğenmiş ve ne kadar kötü yürekli olduğunu biliyorum…"7
Tevrat’taki tüm bu argümanlar birleştirildiğinde, Tevrat’ın Davud’u ve kıssası; aşk maceraları içinde, istediği gibi insanları katleden, bencil, kötü yürekli bir kral ve kıssası olarak ortaya çıkmaktadır.
Kur’an’ın inişine kadar süren bu muharref, Yahudi ve Hıristiyan, Davud anlayışı; Kur’an’ın, nazil olan Davud kıssası ayetleri ile tevhidi istikamette tashih edilerek, hidayete yönelik bir kıssa haline getirilmiştir.
Kur’an, böyle tutarsızlıklar ve tenakuzlar zinciri içeren Tevrat kıssasını, Tevhidi boyuta çekerek, şirk ve iftiraları hiç kale almadan onu bertaraf eder ve kıssayı şirk unsurlardan arındırarak hidayet boyutuna sevk eder. Davud kıssasının mesajlarını bireysel ve toplumsal içeriğe dönüşmesini sağlayarak, kıssayı Tevrat’taki muharref olmadan evvelki haline irca eder.
Bir Kur’an’daki Davud kıssası anlatımına, bir de Tevrat’ın Davud profili anlatımına bakınız! Her iki anlatımı karşılaştırınız! “(Ey Muhammed!) Onların söylediklerine sabret, kulumuz Davud'u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. O, hep Allah'a yönelirdi.” “Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla beraber tesbih ederlerdi.” “Kuşları da toplu halde onun emri altına vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi.“ “Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiş; ona hikmet ve güzel konuşma vermiştik”8 Öz, veciz, tevhidî ve diğer anlattığı resullerle aynı format’ta sevecen bir Davud portresi değil mi? Ve aynı zamanda Tevrat’taki muharref “Kazanova”! Davud anlatımlarına cevap ve düzeltme ameliyesidir. Yahudi ve Hıristiyanları Tevrat’ın bu kıssasındaki tevhide aykırı ve hidayet unsurları dışlanmış anlatımlarına karşı uyarmadır.
Her iki anlatımı karşılaştırınca Kur’an’ın, Tevrat’ta anlatılan bir kıssayı yeniden anlatmasının sebebini anladınız değil mi? Bir daha ve detaylı anlatalım. Kur’an, Araplar içerisinden gelen peygamberin kendisinden önce gelen kimi Yahudi ve Hıristiyan addedilen veya vasıflandırılan diğer peygamberler gibi aynı tevhidi çizgi üzerinde olduğunu bu anlattığı Davud kıssası ve diğer Tevrat kıssaları ile beyan etmiş olur.
Kur’an, Tevrat’ta yer alan bu eski kıssaların, özelde Davud kıssasının asli halini beyan ederken, Tevrat ve İncil’deki muharrefliğin altını çizer; bu sebeple (eski kitapların tahrifi) Kur’an’ın nazil olduğunu beyan etmiş olur. Kur’an’ın amacı yeni bir şeyler getirmek değil rayından çıkan eskileri rayına oturtturmaktır.
Aynı kıssaları veya özelde Davud kıssasını anlatmak ile bu kıssa ile geçmişte hemhal olan Yahudi ve Hıristiyanları uyararak tevhidi çizginin yeni vahyi Kur’an ve onun peygamberi Hz. Muhammed’e ittiba edilmesini ihsas eder.
Kur’an, Tevrat’ın; aşk maceraları içinde, istediği gibi insanları katleden, bencil, kötü yürekli bir kral profilli Davud kıssasını; adaletle hüküm, adil yönetim, şahsiyetli insan gibi daha nice mesajlar içeren tevhid içerikli hale dönüştürerek Tevrat’ın muharreflik olgusunun sapmalarını tashih eder. Böylece geçmiş bin yıllardan beri gelen tevhidi Davud kıssası Standard anlatımını sağlayarak geçmiş ve gelecek nesiller için tek tip iman standardı oluşturur. Yani her tevhidi Davud kıssasına muhatap olanlar aynı anlatım ile aynı standard ile eğitilmiş ve imtihan edilmiş olurlar.
Gelelim Tevrat ve Davud kıssalarının karıştırılarak! Tefsirlerde oluşturulan İsrailiyat dolu Davud kıssası oluşumuna… Kıssalarla ilgili çoğu yazımızda hatırlattığımız gibi Kur’an kıssalarına ait olması gereken önemi veremeyen müfessir ve siyer âlimleri doğru/sahih bir metod ittihaz edemedikleri için Kur’an kıssalarının mufassallaştırılmasında İsrailiyat ve daha da büyük bir hata olan indî yorumlar aracılığı ile büyük yanlışlılar yapmışlardır. İşte bunlardan biri de Davud kıssasının mufassallaştırılmasındaki yanlışlıklardır. Alın size şu lüzumsuz İsrailiyat ve indî menşeli spekülasyonları:
“1-O kadına doyasıya baktı. Said b. Cübeyr dedi ki: Onun sınanması bakmaktır. Ebu İshak dedi ki: Dâvûd kadına kasti bakmamıştı, fakat ona birden fazla baktı. Böylelikle birinci bakış lehine iken, ikincisi aleyhine oldu.
2-O kadının kocasını tabutu taşıyanlar arasında gazaya gönderdi.
3-Kocası ölecek olursa, o kadın ile evlenmeyi niyet etti.
4-Orya (Hititli Uriya) o kadına talib olmuştu. Ayrılıp gidince bu sefer Dâvûd ona talib oldu. Üstün konumu dolayısıyla onunla evlendirildi. Orya bu işe üzüldü, yüce Allah da o kadını ilk talihlisine bırakmadığından ötürü Davud'a sitem etti. Çünkü onun doksan dokuz hanımı da vardı.
5- Orya'nın öldürülmesine diğer öldürülen askerler için üzüldüğü gibi üzülmedi. Ondan sonra da hanımıyla evlendi. Bundan dolayı yüce Allah ona sitem etti. Çünkü peygamberlerin günahı -küçük olsa dahi- Allah katında büyüktür.
6- O ikincisini dinlemeden önce davacılardan birisinin lehine hüküm verdi.
Kadı İbnu'l-Arabî dedi ki: O diğerini dinlemeden önce iki hasımdan birisinin lehine hüküm verdi, diyenlerin görüşleri kabul edilemez. Çünkü böylesi peygamberler hakkında caiz değildir. Kadının kocasını ölüme maruz bıraktığı da aynı şekilde kabul edilemez. Kadına doyasıya baktı, diyenlerin görüşlerine gelince, bence bu da hiçbir şekilde caiz değildir. Çünkü kendilerini ibadete vermiş, Allah dostlarına bile bu şekilde bir bakış yakışmıyor iken, gaybı gören, Allah ile kulları arasında vasıta durumunda olan peygamberlere nasıl yakıştırılabilir? es-Süddî, Ali b. Ebi Talib (r.a)'dan şöyle dediğini nakletmektedir: Ben bir adamın Dâvûd (a.s)'ın bu kadına haram olan bir surette baktığından söz eden bir kişinin varlığını haber alacak olursam, yüzaltmış celde vururum. Çünkü sair insanlara iftira edenin haddi seksen çektedir, peygamberlere iftira edenlerin haddi ise yüz altmış celdedir. Bunu el-Maverdî ve aynı zamanda es-Salebî de zikretmiştir. Yine es-Salebî dedi ki: el-Haris el-Aver, Ali (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Her kim kıssa anlatıcıların rivayet ettiği şekliyle ve buna inanarak Dâvûd ile ilgili anlatılanları anlatacak olursa, ona iki had vururum. Buna sebep ise yüce Allah'ın makam ve mevkisini yükselttiği insanlar için âlemlere rahmet olarak içtihad edenler içinde bir delil ve belge olarak beğenip seçtiği kimseye iftirada bulunmak suretiyle işlediği günahın büyüklüğüdür. İbnu'l-Arabî dedi ki: Bu, Ali(r.a)'dan sahih olmayan rivayetler arasındadır. Şayet: Size göre böylesinin hükmü nedir? diye sorulacak olursa, deriz ki: Bir peygamberin zina ettiğini söyleyen bir kimse öldürülür. Peygambere bundan daha hafif olan (haram) bakış ve dokunmayı isnat eden kimseye gelince, bu hususta insanların yaptıkları nakiller arasında farklılık vardır. Bir kimse peygamber hakkında bunu içten içe kabul eder ve böyle bir şeyi o peygambere nispet ederse onun öldürüleceğine hükmederim. Çünkü o, bu tutumuyla emrolunduğu peygambere saygı göstermek ile çelişkiye düşmüş olur. Kıssacıların: O çıplak olarak yıkanan bir kadını gördü. Onu görünce, saçını çözdü ve saçı da vücudunu örttü, şeklindeki açıklamalarına gelince, ümmetin icmaı ile bundan dolayı onun için vebal söz konusu değildir. Çünkü ilk görüş, görülen kişiyi açığa çıkartır, ancak bu şekilde gören kişi günahkâr olmaz. İkinci defa baktığını söyleyenlere gelince, bunun aslı astarı yoktur. Kıssacıların: O eğer kocası ölürse, o kadın ile evleneceğini niyet etti, şeklindeki sözlerine gelince, bunda da bir sakınca yoktur. Çünkü onu ölüme maruz bırakmamıştır. Dâvûd (a.s) Orya talib olmakla birlikte, o kadına talib oldu, şeklindeki görüş ise batıldır. Kur'ân-ı Kerim ile bu konuda gelmiş bütün tefsir rivayetleri bunu reddetmektedir. Eşheb, Malik'ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bana ulaştığına göre o güvercin gelip Dâvûd (a.s)'ın yakınına düştü. Bu güvercin altından idi, onu görünce hoşuna gitti. Onu yakalamak maksadıyla ayağa kalktı. Çünkü ona yakın düşmüştü. Aynı şeyi iki defa tekrarladı, sonra güvercin uçtu. Gözüyle onu takip ederken, uzun saçlı o kadını yıkanmakta iken görüverdi. Bana ulaştığına göre döktüğü gözyaşlarından ot bitinceye kadar kırk gün secdede kaldı, İbnu'l-Arabî dedi ki: Müfessirlerin sözünü ettikleri kuş onun önünde düştü, onu yakalamak istedi ve arkasından onu izledi, şeklindeki açıklamalarında söz konusu edilen hal ibadete aykırı değildir. Çünkü bu yapılması mubah olan işlerdendir. Özellikle bu helal bir iştir, helal talebinde bulunmak ise farzdır. O kuşu kuş olduğu için izlemiştir, güzelliğinden dolayı değil. Çünkü güzelliğinde bir menfaati yoktu. Bu kıssayı anlatanların kuşun güzelliğini söz konusu etmeleri ileri derecedeki bir cahillikten kaynaklanmaktadır. Bunun altından bir güvercin olup onu yakalamak maksadıyla peşinden gittiğine dair rivayete gelince, bu da Sahih'te rivayet olunduğu şekliyle yüce Allah'ın bir lütfü idi: "Eyyub (a.s) çıplak olarak yıkanmakta iken altından çekirgelerden bir bölük üzerine döküldü. O da bu çekirgelerden toplamaya ve elbisesine doldurmaya koyuldu. Yüce Allah kendisine: Ey Eyyub! Ben seni ihtiyaçtan kurtarmadım mı? diye sorunca, o da: Kurtardın Rabbim, fakat Senin bereketine muhtaç olmamam mümkün değildir, dedi." el-Kuşeyrî dedi ki: Dâvûd küçük bir çocuğuna onu vermek maksadıyla o güvercini yakalamak istedi. Kuş uçtu ve evin pencereciği üzerine kondu... Bu açıklamayı es-Salebî de yapmıştır, daha önce de geçmiş bulunmaktadır.”9
Bir peygamberi, tevhid önderini; zina yapan, adam öldürten olarak yorumlayanları affetmek mümkün değildir. Olmadık bir olayı –Tevrat’ta anlatılan Hz. Davud’a isnat edilen zina ve adam öldürme- sakız! gibi çiğneyerek bire on katıp peygamberi aklıyormuş! gibi görmedikleri, hakkında sahih bir bilgileri olmadıkları çeşitli polemik ve spekülasyonlarla daha da içinden çıkılmaz rivayetler anlatanları da affetmek mümkün değildir.
Müfessirlerin, Kur’an’ın, Sad suresinde anlatılan Davud kıssasının “davacılar” bölümünü tefsir ederken Tevrat’ta anlatılan Davud kıssasının davud’un zina edip adam öldürttüğü, yukarda verdiğimiz bölümü yanı sıra, Tevrat’ta anlatılan bir diğer bölümünü da alarak her üç kıssayı paçal/harmanladıkları anlaşılmaktadır.
Buna göre Tevrat’tan alıntılanan ikinci kıssa şöyledir: “Rab Natan'ı Davud'a gönderdi. Natan Davud'un yanına gelince ona, "Bir kentte biri zengin, öbürü yoksul iki adam vardı" dedi, "Zengin adamın birçok koyunu, sığırı vardı.” “Ama yoksul adamın satın alıp beslediği küçük bir dişi kuzudan başka bir hayvanı yoktu. Kuzu adamın yanında, çocuklarıyla birlikte büyüdü. Adamın yemeğinden yer, tasından içer, koynunda uyurdu. Yoksulun kızı gibiydi.” “Derken, zengin adama bir yolcu uğradı. Adam gelen konuğa yemek hazırlamak için kendi koyunlarından, sığırlarından birini almaya kıyamadığından yoksulun kuzusunu alıp yolcuya yemek hazırladı." “Zengin adama çok öfkelenen Davud, Natan'a, "Yaşayan Rab'bin adıyla derim ki, bunu yapan ölümü hak etmiştir!" dedi,” "Bunu yaptığı ve acımadığı için kuzuya karşılık dört katını ödemeli." ”Bunun üzerine Natan, Davud'a, "O adam sensin!" dedi, "İsrail'in Tanrısı Rab diyor ki, 'Ben seni İsrail'e kral olarak meshettim ve Saul'un elinden kurtardım.” “Sana efendinin evini verdim, karılarını da koynuna verdim. İsrail ve Yahuda halkını da sana verdim. Bu az gelseydi, sana daha neler neler verirdim!” ” Öyleyse neden Rab'bin gözünde kötü olanı yaparak, onun sözünü küçümsedin? Hititli Uriya'yı kılıçla öldürdün, Ammonlular'ın kılıcıyla canına kıydın. Karısını da kendine eş olarak aldın.” “Bundan böyle, kılıç senin soyundan sonsuza dek eksik olmayacak. Çünkü beni küçümsedin ve Hititli Uriya'nın karısını kendine eş olarak aldın.”10
Tevrat’ın II.Samuel kitabında yer alan bu kıssada Hz. Davud hakkında daha önce yer alan bir iftiraya binaen Davud’un(a.s) kendi kendini yargılaması temin edilerek hakkındaki hükmün uygulanması anlatılmaktadır. Kur’an kıssası ile Tevrat kıssası benzer gibi gözükseler de aralarında çok büyük farklılıklar vardır.
Öncelikle Kur’an’daki kıssada, Hz. Davud’dan hüküm vermesini isteyen “davacılar” var iken Tevrat kıssasında davacı yoktur. Tevrat kıssasında hüküm soran Tanrı Yehova’nın yolladığı Natan isimli peygamber vardır. Davası sorulan kişi ise Hz. Davud’un kendisidir. Tevrat kıssasında Davud’un kocasının elinden aldığı kadın davada hükmü sorulan sahibinin tek kuzusu olarak temsil verilmektedir. Birçok koyun sahibi ise; birçok eşe sahip olan Davud’un kendisidir. Birçok eşi olmasına rağmen evli bir kadını kocasının elinden alan Davud böylece kendi hükmü ile mahkûm edilmektedir. Üstelik kendine verdiği hüküm ölümdür. Ancak bu hükme rağmen Tanrı Yehova, Davud’u değil, onun zorla karısı yaptığı kadından olan çocuğu ölümle cezalandırılarak büyük bir tutarsızlık örneği verilmektedir.
Deveye sormuşlar neren eğri? Demiş, nerem doğru ki!.. Tevrat’ta anlatılan bu kıssanın, Kur’an perspektifinden hiçbir tutarlı tarafı yoktur. Bir kere Kur’an, Davud(a.s)’u peygamber ilan ederken Tevrat Natan diye birini peygamber olarak kullanmaktadır. Kur’an kıssasında Davud(a.s) peygamber olarak hüküm verirken; Tevrat kıssasında soru soran kendisinin peygamberi Natan’a, Kral olarak hüküm vermektedir. Bu büyük bir çelişkidir.
Tevrat’taki kıssada bir kuzu için ölüm hükmü vermek başlı başına tenakuz olduğu gibi, bir kuzuya karşılık ayrıca dört misli ceza verilmesi hükmü gibi ayrı bir garabet daha ortaya çıkarak tutarsızlıklar zinciri sergilenmektedir. Sapla saman karışmaktadır. Adalet bunun neresinde?... Hadi kuzu kinaye; Davud’un yanlış yapıp, evli bir kadını alması olarak olayı anlasak bile bundan daha büyük suç kadının kocasını öldürttürmek değil midir? Hadi verdiniz ölüm cezasını niye uygulamadınız. Adam kayırmacanın neresi adalete sığar? Hadi geçtik bu yasak ilişkiden doğan çocuğa, Tanrı Yehova’nın verdiği ölüm cezasını nereye koyalım?.. Yaptığı suç veya hatalardan bile Musa’nın kitabına göre haberi olmayan veya oralı da olmayan lider birine böyle çetrefilli sorularla doğru bile olmayan bir sonuca –ölüm hükmüne rağmen uygulamamak gibi- varmanın nasıl bir örneklik oluşturduğunu ancak muharref bir kafa yapısına sahip olarak çözmek(!) mümkündür diyoruz.
Tevrat’ın, Davud’un hükmü ile ilgili kıssası her hali ile tahrifat izleri taşımakta ve bu yönü ile adaletli hüküm verilmesine değil kutsal kitapta nasıl tahrifat yapıldığına örnek teşkil etmektedir. Belli ki Babil sürgünü sonrası Ezra tarafından yeniden kaleme alınan Davud kıssası çeşitli tahrifatlarla tevhidi istikametten saptırılmıştır.
Tevrat’ın muharrefliği hakkında bunları söylerken tamamiyle muharreftir demiyoruz. Hz. Davud’a atfedilen muharref kıssa anlatımı yanı sıra sahih addedebilecek hükümleri ihtiva eden kıssa da anlatılıştır. Buna örnek putperest Kral Amelek ile savaşından sonra geçmektedir: “Ama Davut'la giden adamlardan kötü ve değersiz olanların tümü, "Madem bizimle birlikte gitmediler, geri aldığımız yağmadan onlara hiçbir pay vermeyeceğiz" dediler, "Her biri yalnız karısıyla çocuklarını alıp gitsin." “Ama Davut, "Hayır, kardeşlerim!" dedi, "Rab'bin bize verdikleri konusunda böyle davranamayız! O bizi korudu ve bize saldıran akıncıları elimize teslim etti.” “Sizin bu söylediklerinizi kim kabul eder? Savaşa gidenle eşyanın yanında kalanın payı aynıdır. Her şey eşit paylaşılacak!" “O günden sonra Davut bunu İsrail için bugüne dek geçerli bir kural ve ilke haline getirdi.”11
Neticede şuraya varmak istiyoruz. Tevrat’ın tamamı sahih değildir. Tamamı da muharref değildir. Ancak sahih olanlarının, Kur’an ile sağlaması yapılarak, Kur’an kıssalarının mufassallaştırılmasında kullanılmalıdır. Zaten bu olgu, kadim kaynakların yazarları müfessirlerce yapılmıştır. İşte müfessirlerce yapılan bu uygulamada, sahih bir metod oluşturamayan âlimler; metni sorup, sorgulamadan, nereden, nasıl aldıkları bilgisini vermeden üzerine bir de indî yorumlar ekleyince ortaya, okurumuzun, yazımızın başında şikâyet ettiği muharref, İsrailiyat dolu rivayetler silsilesi bir kıssa olgusu ortaya çıkmaktadır.
Mesela Hz. Davud’un kıssası Kur’an’da yer alır. Ancak mücmeldir. Kısa ve özet haldedir. Neden? Çünkü Tevrat’ta anlatılan kıssa üzerine nazil olmuştur ve Cenabı Hakk, kıssayı beyan ederken, Davud kıssasının tümünü yani tüm ayrıntılarını değil, tevhide aykırı ve hidayeti engelleyici içeriğini tashih edici ana bilgileri vermektedir. Bundan dolayı Davud(a.s)’un hakkındaki çoğu tarihsel bilgileri Tevrat’tan almaktayız. Mesela Krallık yaptığı coğrafya isimleri gibi… Öldürdüğü Golyat’ı (Calut) nasıl yenip öldürdüğü gibi… Silahşörü olduğu Saul’un (Talut) kabilesi, ailesi, savaşlardaki teferruatlar gibi…
Bir sonraki yazımızda Kur’an’ın davacılar kıssasını analiz ederek, Tevrat kıssasındaki anlatımlarla karşılaştıralım.
Dipnotlar:
1- Cengiz Duman, Kur’an Kıssalarına Lakayd Bir Bakış; 'Biraz da Kur’an Okuyalım', Haksözhaber, http://haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=21078
2- Tevrat; II.Samuel, 11/2-17.
3- Kur’an; 38/Sad /20-24.
4- Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c. IX, s. 52.
5- Tevrat; Mısırdan çıkış, 20/13-14.
6- Tevrat; II.Samuel, 13/11-21.
7- Tevrat; II.Samuel, 17/28.
8- Kur’an;38/Sad/17-20.
9- İmam Kurtubi, el-Camiu li Ahkâmi’l-Kur’an, c. XV, s.55-58.
10- Tevrat; II.Samuel, 12/1-10.
11- Tevrat; I.Samuel,30/22-25.
YAZIYA YORUM KAT