Kur’an Kıssalarında Tarihsellik Unsurları -4 (Şahıslar)
Giriş:
Son dönem Kur’an yorumcuları, Kur’an-ı Kerim kıssalarının vakiliği hususunda itirazlarını sistematize ederken sıraladıkları tarihsel unsurlardan üçüncüsü, “şahıslar” unsurudur. H. Zeyveli, Halefullah orijinli1 olan tarihsel unsurlarla ilgili bu sistematiği şu şekilde verir. “Gerçekten tarihî olayların özelliklerini gözeterek Kur’an kıssalarını incelediğimizde, onların, tarihî olayların vazgeçilmez karakteristik öğelerinden mahrum oldukları görülür. Bilindiği gibi tarihî olaylar sadedinde: 1-Zaman, 2-Mekân, 3-Şahıslar, 4-Kronoloji, 5-Olayların bütünlüğü önem arz etmektedir
Daha önceki yazılarımızda bu tarihsel unsurlardan Zaman2, Kronoloji3 ve Coğrafya4 unsurlarını ayrı ayrı incelemiştik. Bu yazımızda ise Kur’an kıssalarında aranan tarihi unsurlardan “Şahıslar” unsurunu inceleyeceğiz.
Halefullah ve Zeyveli’nin Kur’an kıssalarındaki “Şahıslar” unsuru hakkında iddiaları:
Kur’an kıssalarının vakiliği/gerçekliği olgusunda illaki aranan, tarihsel unsurlardan üçüncüsü, “şahıslar” unsuru hakkında Halefullah, “el-Fennu'l Kasasi fi'l-Kur'an” “Kur’an’da anlatım sanatı” adlı kitabında şunları kaydetmektedir: “Kur’an bazı kıssalarında, şahıs isimlerine hiç yer vermemiştir…”5 “Kur’an isimleri hiç belirtmemekte ve bazı kapalı veya genel niteliklerle yetinmektedir.”6
Halefullah’ın Kur’an kıssalarının vakiliği aleyhindeki görüşlerinin Türkiye’deki dillendiricisi olan Hikmet Zeyveli, Bilgi vakfı’nın, düzenlediği I. Kur’an sempozyumunda yaptığı konuşmada bu konuda şunları beyan etmektedir: “Tarihi öğe dediğimiz zaman, önce tarihi, yani zamanın belirli ve muayyen bir tarihini ya da coğrafya ve şahıslarını kastediyoruz. Bunlar tarihin belli başlı öğeleri iken, Kur’an’ın, birçok yerde bu üç öğeyi de tamamen ihlal ettiğini müşahede etmekteyiz. Yasin suresinde mesela Eshab’el Qarye, yani ‘karye halkının kıssasını onlara anlat’ denilirken, bu karye halkının ne tarihi verilir, ne coğrafyası verilir, ne de şahıslar verilir.”7
Zeyveli, Bilgi vakfı’nın, düzenlediği II. Kur’an sempozyumunda yaptığı bir başka müzakere konuşmasında ise bu konuda şöyle demektedir: “Kur’an’da öyle kıssalar vardır ki, ne zaman, ne mekân ve ne de şahıs isimleri yer almaz. Birçok örnekler arasından 36/Yasin/13-27, ayetlerinde yer alan “Kent halkı”nın kıssasıyla 2/Bakara/259, ayetinde zikredilen “Altı üstüne gelmiş bir kente uğrayan biri”nin hikayesi verilebilir. Müfessirler bu ayet münasebetiyle bir sürü spekülatif yorumlarda bulunmuşlardır. Bu şahıs kimdi, kent neresi idi, olay ne zaman vuku bulmuştu?...”8
Kur’an kıssaları hakkındaki tarihsel unsurlar sistematiği ve şahıslar unsuru:
Her iki yazar, Kur’an-ı Kerim içerisinde “şahıslar” veya “isimler”den bahsedilmeyen mezkûr iki kıssadan hareketle, Kur’an kıssalarının tarihsel/vakilik/gerçeklik olgusunu sorgulamaktadırlar. Öncelikle, Kur’an kıssalarında “tarihsel/vakilik/gerçeklik” kriterlerini, sistematize eden bu yazarlar, arkasından bu kriterlerden biri veya birkaçını içersinde bulundurmayan kıssaları, “Sembolik/Temsilî kıssa”, “Edebî kıssa veya “Mitolojik kıssa” gibi çeşitli tanımlarla kategorize etmektedirler. Nitekim Zeyveli bu durumu şu şekilde beyan etmektedir. “Kur’an-ı Kerim kıssaları doğru tahlil edilmelidir ki benim kanaatimce Kur’an’da sembolik kıssalar da vardır, tarihi kıssalarda vardır, edebi kıssalarda vardır.”9 Aslında Zeyveli “…benim kanaatimce…” derken, Kur’an kıssalarının tarihsel/vakiliği ile alakalı Halefullah’tan etkilendiği, dolayısıyla ondan ithal ettiği hususları beyan etmektedir. Çünkü bu görüşlerin asıl sahibi Halefullah’tır. Zeyveli, mezkur kanaatinin orjinini şöyle açıklamaktadır: “Bu iki değerli takdimcimizin, mesela bu konuda alternatif olarak yazılan ve gerçekten ilmî bir değer taşıyan Muhammed Ahmed Halefullah’ın el, Fennu’l-Qasasiyyu fi’l-Quran’il-Kerim adlı kitabını okuyup okumadıklarını ben şahsen merak ediyorum.”10
Her iki yazar önce kendilerince kriter koymakta ona göre de Kur’an’daki kıssalara, bu kriterlerdeki eksiklikleri! ölçüsünde vasıflandırma yapmaktadırlar. Sembolik kıssa, Tarihi kıssa, Edebi kıssa, Mitolojik kıssa, gibi… Peki soralım!.. Sayın yazarların bu kriterleri, nereden ithal veya neye göre tespit edilmiştir?
Biz kanaatimizi dillendirelim. Zeyveli’nin dillendirdiği “Tarihi öğe dediğimiz zaman, önce tarihi, yani zamanın belirli ve muayyen bir tarihini ya da coğrafya ve şahıslarını kastediyoruz. Bunlar tarihin belli başlı öğeleri iken, Kur’an’ın, birçok yerde bu üç öğeyi de tamamen ihlal ettiğini müşahede etmekteyiz…” Şeklindeki bu sistematiğin hepsi, modernizmin kriterleridir. Modernizmin, seküler ilimler gözlüğü ile yapılan okumalar ile “İlahi olanlar” kritize edilerek, sekülerizme modifiye edilmeye çalışılmaktadır.
Zaman denilen takvimsel olgu ne zaman icat edildi ki, bir nevi dünya tarihi olan gerek önceki kutsal kitaplardaki kıssalarda gerekse Kur’an kıssalarında, zaman unsuruna yer verilsin? Oluşmamış, bu yüzden de kıssalarda kullanılamayan zaman unsurunu ne diye arayacaksınız? Bu çaba tamamen sekülerizm yansıması subjektif bir bakış açısıdır. Kıssaları vakilik olgusundan çıkarma amaçlı bir tahrip! maddesidir. Kur’an biyografi ve coğrafya kitabımıdır ki, onun kıssalarının vakiiliği için, icat ettiğiniz bu sistematik hususlarda ondan belgeler arayacaksınız. Hem demiyor musunuz; “Kur’an’ın ne bir tarih kitabı, ne bir coğrafya kitabı ve ne de bir teknoloji kitabı olmadığını hepimiz itiraf etmekteyiz de yine de zaman zaman zaaf gösterip Kur’an’da tarih ve coğrafya ararız.”11 “Defalarca açıkladık ki, Kur’an’daki kıssalar, tarihsel bilgi vermek veya okuyucuyu geçmiş toplumlarla ilgili detaylara sevk etmek için değil; öğüt ve ibret vermek için yer almıştır.”12 “Bundan dolayı kıssalar, tarihsel verilerin çıkarımı açısından elverişli değildir. Ayrıca bu tarihsel bilgiler, dinin bir parçası olmayıp ibadet etmemiz için ve içeriğine iman etmemiz için nazil olan, dinin asli unsurlarından birisi de değildir.”13 “…tarihsel bilgiler, tâbi olunan din (esasları) olmayıp, hiçbir şekilde Kur’an’ın amaçlarından biri değildir. Bundan ötürü Kur’an; zaman mekân ve olayların kronolojisini vermemiştir.”14 O halde ısrarla niye arıyorsunuz? Sonra da bulamadık deyip Kur’an kıssalarının en azından bir kısmını gerçeklik/tarihsellikten tard! ediyorsunuz.
Kur’an kıssalarının vakiliği aleyhinde ısrarların vardığı sonuç:
İşte size şu satırlar, ne demek istediğimizi ve sonunda nereye varılacağını daha iyi anlatacaktır. Şöyle diyor Zeyveli; “Maide suresi sonunda geçen Hz. İsa ile Allah’ın mükâlemesini hatırlayınız. Siz bunu geçmişte vaki olmuş bir tarih olarak veremezsiniz. Bunu müfessirler de –işin esasını kavramış müfessirler de- itiraf etmişlerdir. Nitekim bir eser sahneye konulurken bazı tasarruflar yapılabilir ve bu o eserin tahrifi demek değildir.”15 “Kur’an, bu kıssaları tarihî birer belge niteliğinde değil, Arap toplumundaki edebî ve menkıbevî özellikleriyle kullanmıştır. Kur’an bu kıssalar üzerinde –tabir caiz görülerek- bir senaristin, yazılı bir eseri sahneye aktarırken yaptığına benzer, bazı tasarruflar yapmıştır.”16
Halefullah işi daha da ileri götürmüştür. “Kıssa, gerçek olmayan bir kahraman etrafında dönen olayları veya gerçek olan bir kahraman etrafında dönen gerçek olmayan olayları, kıssacının kurgulamasının bir sonucu olarak ortaya çıkan edebî bir eylemdir.”17 “…Ehli kitab’ın tarihsel bilgilerini anlatmıştır ki, bunların mutlaka tarihsel realite ve olaylar olması gerekmez. Bundan ötürü Kur’an’daki kıssalarda tarih ilmi açısından hatalar olduğu yönünde, ne peygamber (s) ve ne de Kur’an’a itiraz edilebilir… Çünkü o dönemdeki Arapların veya Yahudilerin bilgileri, her zaman kesin gerçeğe ve vakıaya uygun olmayabilir. Kur’an’ın herkes tarafından yaygın olarak bilineni söylemekle yetinmesi; edebiyat eleştirisinin ve Arap edebiyatının uygun gördüğü ve büyük yazarların da izinde yürüdüğü bir tarzdır. Bu yüzden Peygamber(s) ve Kur’an-ı Kerim’e herhangi bir itiraz yöneltilmesi doğru olmaz.”18 Yani, Arapların ve Ehli kitabın hatalarını konu alan Kur’an’da hata yoktur(!) Olsa bile bunlar hata değildir(!) Seviyor mu dövüyor mu muallakta tespitler!...
Siz bu garip sözlerin ışığında, mahiyeti belirsiz! veya hatalı! anlatımlarla dolu Kur’an kıssalarını inzal eden Allah’ın, vasıfları itibariyle düşürüldüğü! durumu ve Kur’an’a yapılan hakareti! bir fehmedin(!) Yanlışlarla dolu fakat yanlış olmayan kitap(!)
Kur’an kıssalarının bazıları hakkında “’Tarihen meydana gelmemiş, aslı olmayan hayali veya temsili kıssalardır’ demek tarihi inkâr etmek demektir. Böyle bir iddia, aynı zamanda Kur’an’ın -insanlık tarihinde gerçekten yaşanmadığı halde- insanlığı uyarmak, ders ve ibret vermek için birtakım roller ihdas ettiği, tarih uydurduğu anlamına gelir ki bu da yüce Allah’ın uydurma olaylarla Kur’an muhataplarını korkutarak kandırmakta olduğu iftirasında bulunmak demektir.”19
Kâinatın yaratıcısı Cenabı Hakk, anlatacağı mesaja binaen bir vakıa halk edip bu kıssa üzerinden mesajını veremiyor da Kur’an’ın iniş süreci yalan-yanlış bilgilerini! ekleyip, kırpıp senaryolaştırarak! muhataplara arz ediyor… Neresinden tutsanız lime lime dökülen ve her lafı hakaret içeren iddialar. Nerede kaldı “kıssa” kelime/kavram tarifi…. Kur’an’da “Kıssa” anlamında kullanılan ”Kasas kelimesi mastardır ve bir şeyin izini takip ederek peşine düşmek demektir.”20 Dolayısıyla kıssa; geçmişte yaşanmış bir olayın olumlu ve olumsuz yanlarını takip ederek bundan ders çıkarmak anlamındadır. Geçmişte yaşanmayan yani vakii/gerçek olmayan bir şey nasıl kıssa olarak beyan edilir. Dolayısıyla Kur’an’da kıssa edilen vakii/gerçek bir olay/şahıs da; seküler bakış ve modern algı zoru ile nasıl gerçek dışı ilan edilebilir?
Şu ayetler ışığında bu hususları Kur’an perspektifinde bir daha fehmedelim! “Andolsun onların (geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır. (Bu Kur'an) uydurulabilecek bir söz değildir….”21 “İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.”22 “Şüphesiz bu (İsa hakkında söylenenler), doğru haberlerdir. Allah'tan başka ilâh yoktur. Muhakkak ki Allah, evet O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.”23 “Biz sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık.”24
Kur’an’daki şahıs isimleri ve nitelikleri verilmeyen kıssalar:
Kur’an-ı Kerim’de vazedilen bir takım kıssalarda, kıssada anlatılan olayların içindeki şahısların isimleri ve nitelikleri açıklanmamaktadır. “Yasin suresindeki (Yasin36/13-29) Ashab-ı Karye kıssasında olayın geçtiği yer ve zaman ile kıssada konuşan şahsiyetler meçhul bırakılmıştır. Bu da insanın dikkatini, kıssanın vermek istediği mesaj olan ölümden sonra dirilişin hak olduğu anlayışına çekmektedir. Bundan başka, Kur’an’da ismi ve kişiliği verilmeyip sadece birkaç niteliği ile anılan birçok kıssa kahramanı bulunmaktadır. Bunlara; “kasabaya uğrayan adam”(Bakara2/259), “Musa ile ona arkadaş olan Salih kul” (Kehf18/65), “Firavun hanedanından imanını gizleyen kişi”(Mü’min40/28), “Belkıs’ın tahtını getiren kişi”(Neml27/40) örnek olarak verilebilir.”25
Cenabı Hakk’ın bir anlatım metodu olarak; “Kur’an kıssalarında kahramanlar, kıssanın hizmet edeceği amaç doğrultusunda bazen meçhul olarak bırakılır. Bu durumda muhatabın dikkati şahıs üzerine değil de tamamen olaya çekilmiş olur. Bazen de meşhur etmemek için şahıs meçhul bırakılır.”26 “Kıssalarda tarihi olayın esaslarını oluşturan kahramanlar, zaman ve mekân gibi ana unsurlara önemli olmayacak nadir bir tarzın dışında yer verilmemektedir. Zaman zaman bu tarihi unsurlara yer verip açıkladığında da hedefi, yine çarpıcı ve etkileyici bir tarzda muhataplara iletmektir.”27 Dolayısıyla Kur’an kıssalarında böyle bir anlatım metodunun uygulanması o kıssa veya kıssaların vakii(gerçek) olmadığı manasına gelmez.
Bir gerçek var ki, H. Zeyveli bu konuda biraz haklı olabilecek şeyler söylemektedir. “…tefsirlerimiz, bunları bulup doldurmaktadır. Bunların kimler olduğu, hangi bölgede ve hangi tarihlerde bu mücadeleyi verdikleri tefsirlerde bir bir tasrih edilir. Oysaki murad-ı ilahi bu değil idiyse bize düşen boşlukları doldurmak değil, onun hikmetini kavramak ve Allah’ın bizi hidayet ettiği yöne yönelmektir. Bu noktadan Kur’an kıssalarının hepsini bir tarih noktai nazarından incelemek birçok zaaflara ve açmazlara götürür.”28 Zeyveli’nin bu sitayişinde, onun nazarı dikkate almadığı önemli bir husus bulunmaktadır. İdris Şengül’ün bu konudaki çok olumlu bir tespitini hatırlatalım. Şöyle diyor Şengül; “Kur’an dini gayeyi gerçekleştirmek için tarihi olayların en çarpıcı ve ibretli olanlarını anlatırken öyle bir üslub takip eder ki, adeta ilgili ayetleri okurken verilen pozlar, sahneler arasındaki boşluğu doldurma görevini hayale vermekte, teferruatla ilgili birçok sahneleri de doğru olarak izleme ufku açmaktadır.”29 Şengül’ün, Kur’an kıssalardaki “…ayetleri okurken verilen pozlar, sahneler arasındaki boşluğu doldurma görevini hayale vermekte…” Tespitinde “…hayal yerine…”; “Tevrat, İncil ve Arap arka planındaki kıssalarla ilgili makul malumatla mufassallaştırılmasına izin vermektedir” dememiz daha doğru bir tespit olacaktır.
Çünkü Kur’an’daki şahıs isimleri ve nitelikleri verilmeyen kıssaların birçoğu ile ilgili mufassal malumat, Tevrat, İncil ve Arap kültürü diyeceğimiz cahiliye arka planında mevcuttur. Mesela Âlim kul ve Musa kıssasındaki Musa(a.s)’nın uşağı, Tevrat metinlerinde adı geçen ve Musa’dan sonra İsrailoğullarına peygamber olan Yeşu/Yuşa’dır. Kur’an Kehf suresindeki Âlim kul ve Musa kıssasında mücmel bilgiler vermiştir. Musa(a.s)’nın uşağı hakkında mufassal malumat, Tevrat’ta bulunduğu için Müfessirler; bu şahsiyetle -Yeşu/Yuşa- ilgili detayları, Tevrat açıklamaları ile tamamlamaya çalışılmışlardır. Bu konuda Haksöz dergisinde iki sayı olarak yayınlanan “Âlim kul ve Musa kıssası”30 başlıklı inceleme yazımıza bakınız.
Kur’an’daki, şahıs isimleri ve nitelikleri verilmeyen diğer kıssalar ile ilgili de bu durumu aynı yöntemle izah etmemiz mümkündür. Ancak, Kur’an kıssalarının mücmel kısımlarını mufassallaştırmaya çalışan Müfessir ve Tarihçiler; Kur’an öncesi nazil olan kitaplar ve Cahiliye Arap arka planından aktarma yaparken, yeteri bir standarda ulaşamadıkları için “İsrailiyat” dediğimiz ifrat nitelikli olguyu oluşturmuşlardır. İşte bu ifrat, H. Zeyveli’nin “…tefsirlerimiz, bunları bulup doldurmaktadır…” “…bize düşen boşlukları doldurmak değil…” diyerek sitayişte bulunduğu olumsuz İsrailiyat olgusudur. Dolayısıyla Kur’an kıssalarının mufassallaştırılmasında “murad-ı ilahi (…) boşlukları doldurmak değil, onun hikmetini kavramak ve Allah’ın bizi hidayet ettiği yöne yönelmektir.” Diyen Zeyveli, Tefsir ve Siyer kitaplarındaki, Kur’an perspektifi haricindeki İsrailiyat adı verilen lüzumsuz mufassal malumatın, Kur’an’ın vermek istediği mesajın ve tevhidi değerlerin üstünü örttüğünü vurgulamış olmaktadır.
Ne yazık ki, tefsirlerdeki bu ifrat olgusu; Halefullah ve Zeyveli gibilerin, Kur’an kıssalarının vakiiliğinde değişik ve aykırı yorumlara gitmesine neden olmuştur. İfrat, tefriti doğurmuştur.
Halefullah ve Zeyveli’nin Kur’an kıssalarında “şahıslar” unsuru hakkında kendi görüşlerine zıt tezleri:
Halefullah ve Zeyveli, Kur’an kıssalarındaki vakilik/tarihsellik olgusunun bir kriteri olarak sıraladıkları unsurlardan olan “şahıslar” unsurunun hiç bulunmadığı iki kıssa üzerinden, bu kıssaların vakiiliğinde şüphe oluşturmaya çalışırken Kur’an kıssalarındaki “şahıslar” unsuru üzerinde başka ifadelerinde bu durumun aksine tezler ortaya koymaktadırlar.
Halefullah, “şahıslar” veya “isimler” geçmeyen Kur’an kıssaları hakkında şunları kaydetmektedir: “’Korkutma’ amacının hedeflendiği, “olaylar” öğesinin öne çıktığı ve bunun dışındaki öğelerin geri planda kaldığı kıssalarda Kur’an, kıssada geçen insanlara ait isimleri tamamen ihmal etmiş/belirtmemiştir. Mekke dönemindeki kıssalarda olduğu gibi… Buna, Ad, Semud ve Şuayb toplumu kıssalarını örnek verebiliriz. Zira bu kıssalarda topluluk veya toplumun ismini görebildiğimiz halde, ilgili peygamberin adı neredeyse tamamen gizli kalmaktadır. Ayrıca eğer kıssa bir peygamberin dışında, sıradan bir birey etrafında dönmekteyse, kıssa kahramanının kimliği de gizlenmektedir. Bu bağlamda şu ayetleri örnek verebiliriz. (69/Hakka/4-8), (7/Araf/175-176), (2/Bakara/259) Burada genel bir kuraldan söz edebiliriz: Olaylar vasıtasıyla etki uyandırmanın amaçlandığı kıssalarda, olay öne çıkar ve bunun dışındaki öğeler geri planda kalır. Bu yüzden isimler ve şahısların kimlikleri gizli kalır. Kur’an’ın bazı düşünceleri yaymayı, İslam mesajını yerleştirmeyi, batıl inançları yıkmayı ve bu inançların, insanların benliklerindeki etkisini silmeyi amaçladığı, diyalog öğesinin öne çıktığı kıssalarda… Kur’an isimleri ya hiç belirtmemekte ve bazı kapalı veya genel niteliklerle yetinmektedir:(36/Yasin/13-30), (23/muminun/31-41), (14/İbrahim/9-17)”31
Halefullah’ın, “el-Fennu'l Kasasi fi'l-Kur'an” adlı kitabının, “Kur’an kıssalarında şahıslar” alt başlığı içerisinde yer alan bu satırlar; Halefullah farkına varmasa da Allah’ın, Kur’an kıssalarındaki beyan metodunu izhar etmektedir. Dolayısıyla Halefullah, modernizmin gözlüğü olan tarihsellik unsurları sistematiği ile Kur’an kıssalarını incelememiş olsa; bu metin içerisinde kendisinin örnek olarak verdiği kıssaların, tarihsel/vakilik olgusu üzerinde itirazcı bakış açısına gerek kalmayacaktı. “’Korkutma’ amacının hedeflendiği, “olaylar” öğesinin öne çıktığı ve bunun dışındaki öğelerin geri planda kaldığı kıssalarda Kur’an, kıssada geçen insanlara ait isimleri tamamen ihmal etmiş/belirtmemiştir.” Diyen Halefullah, neden hala “şahıslar” veya “isimler” gibi tarihsel unsurlar aramaktadır?
Oysa Halefullah, Kur’an’ın iniş süreci Arap toplumu tarihsel arka planı üzerine şu olumlu yorumu yapmaktadır: “Peygamber (s)’in yaşadığı ve Kur’an’ın indiği dönemin çağdaşı olan insanlar, bu kapalı ifadelerin arkasındaki şeyleri, tarihsel bir kültür olarak biliyor olduklarından, Kur’an bu (tarihsel) özellikleri açıklamamış olabilir.”32
Dolayısıyla kendisi bu kıssalarda “’Korkutma’ amacının hedeflendiği, “olaylar” öğesinin…” ön planda olduğunu belirtmektedir. Kur’an’ın amacı tarihsel bir anlatım olmadığına göre ki Halefullah bu hususu şöyle kabul eder: “Kur’an ilk olarak, veciz bir üslup kullanmaktadır. Bu Kur’an kıssaları ya bilinenlere işaret etme veya çevrenin bildiği ve hiçbir şekilde yabancısı olmadığı olaylara kısaca atıflar biçimindedir. (…) Kur’an’daki bu kıssa öğelerinin, bilinenler üzerinde hareket ediyor olması bizim görüşümüzü desteklemektedir. Tanınan ve meşhur olan şahsiyetler ile o çevrede yaygın olan olaylar Kur’an’da en fazla kullanılan kıssa öğeleridir ve bunun aksine bilinmeyen olaylar ile tanınmayan şahsiyetler fazla kullanılmamıştır. (…) Yukarıdaki olgulardan da açıkça anlaşılacağı üzere Kur’an’ın metodu; kıssayı Arap coğrafyasından veya Arap mantalitesinden aldığı unsurlar üzerine bina etmekten ibarettir. Bunun amacı, kıssaların muhataplar üzerinde derin etkiler bırakmasını sağlamak, bilinen ve tanınan, olağan olay ve kişilerden, bilinmeyen ve yabancı fikir ve düşüncelere varmaktır.”33 o halde Halefullah ve Zeyveli neden “şahıslar” veya “isimler” gibi tarihsel unsurlar arayarak, bu unsurların eksikliğini baz alarak kıssaları, vakilik(gerçeklik)ten çıkarmaktadır?
Görüleceği üzere Cenabı Hakk’ın, Kur’an’daki, kıssaların anlatım metodunu algılamak istemeyenler; ithal ettikleri veya kendilerinin oluşturdukları sistematik ile bunu sorgulayarak Kur’an kıssaları üzerinde Kur’an’a zaaf! Atfetmeye çalışmaktadırlar.
Tevrat ve İncil kıssalarındaki şahıslar ile Kur’an kıssalarındaki şahıslar bağlamı:
Kur’an kıssalarının bazılarında “şahıslar” veya “isimler” üzerinde durulmamasını Halefullah ekseninde izah etmeye devam edelim. Halefullah şöyle diyor: “Kur’an şahıslar öğesini seçerken, gerçekçi (vakii)dir; meşhur peygamberlerden çokça bahseder ve kıssaları, Musa ve İbrahim gibi meşhur peygamberlerin etrafında döndürür; diğer peygamberleri detaylandırmaz. Sonuçta diğer peygamberlerle ilgili anlatım birkaç cümleden ibaret kalmaktadır. Buna Eyyub ve Yunus peygamberlerin kıssalarını verebiliriz.”34
Halefullah’ın verdiği bu örnek onun, Tevrat ve İncil kıssalarındaki şahıslar ile Kur’an kıssalarındaki şahıslar bağlamını hiç anlamadığını veya anlamak istemediğini göstermektedir. Bununla ilgili şu Kur’an ayetlerini örnek verelim: “Şüphesiz bu (anlatılanlar), önceki kitaplarda, vardır. İbrahim ve Musa'nın kitaplarında.“35 Şimdi soralım!.. Eğer İbrahim ve Musa ve diğer peygamberlerle ilgili malumat, Kur’an öncesi inen kitaplarda da hatta müşrik Arap toplumu arka planında da varsa ki Halefullah da bunu kabul etmektedir; “…Tanınan ve meşhur olan şahsiyetler ile o çevrede yaygın olan olaylar Kur’an’da en fazla kullanılan kıssa öğeleridir ve bunun aksine bilinmeyen olaylar ile tanınmayan şahsiyetler fazla kullanılmamıştır….” O halde Kur’an, neden onlardaki tarihsel bilgilerden tekraren söz etsin?
Halefullah, Kur’an-ı Kerim’in; Musa, İbrahim, İsa peygamberlerle alakalı çokça durmasına karşılık, üzerinde fazlaca durmadığı Eyyub, Yunus, Yahya, Zekeriya, v.d gibi peygamberlerin kıssalarının, Tevrat ve İncil’lerde detaylı olarak anlatıldığı gerçeğini göz ardı etmektedir. Halefullah’ın, spesifik olarak örnek verdiği, Yunus ve Eyyub peygamberler hakkında; otuz dokuz kitaptan oluşan Tevrat’ta; Yunus ve Eyyub peygamberlere ait bağımsız birer kitap bulunmaktadır. Kur’an, Tevrat’ı oluşturan bu kitaplardaki tarihsel bilgiler üzerine nazil olmuştur. Dolayısıyla Kur’an; kendinden önce nazil olan bu kitaplardaki tevhid ve hidayet mesajları harici yanlış ve tahrif edilmiş bilgileri tashih ederek en azından diğer malumatı sessiz kalarak –hepsini toptan reddetmediği için- onaylamıştır.
“Sonuç olarak, Kitab-ı Mukaddes’teki kıssalarla Kur’an’daki kıssalar arasında benzerlikler bulunmaktadır.(…) ne var ki daha önceki kitapların asılları kaybolmuş, sonraki dönemlerde bazı şahıslar tarafından ezberden yazılmaya çalışılmıştır. Bu esnada pek çok hurafe ve müdahale bu kitapların içerisine girmiştir. Bu nedenle Kur’an kıssalarını Kitab-ı Mukaddes’teki kıssaların doğru biçimi olarak görmek gerekmektedir.”36
Kur’an kıssaları ile Tevrat ve İncil kıssaları arasındaki bağ, Kur’an tarafından şöyle açıklanır: “…ehl-i kitap la ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.”37 “Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır. (Bu Kur'an) uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayan (bir kitaptır); iman eden toplum için bir rahmet ve bir hidayettir.”38 “O, sana Kitab'ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil'i ve Furkan 'ı indirmişti.”39 Bu yüzden kendisinden önceki nazil olan kitaplarda yer alan kıssalardaki detaylı bilgiler yüzünden Kur’an-ı Kerim, anlatmış olduğu benzer kıssalarında mufassal malumat vermemekte, dolayısıyla tarihsel unsurlardan fazlaca bahsetmemektedir.
Bu durumu detaylandıralım. Kur’an’ın nuzül sırasına göre ilk inen kıssalarından biri Yunus kıssasıdır ve bu kıssa ile ilgili ilk inen ayetlerde Yunus’un adı geçmemektedir. “Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Sahibi’l Hut) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti. Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı. Fakat ardından, Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu Salihlerden kıldı.”40 “Zünnûn'u da. O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: "Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti.”41 Peki, soralım; Hz. Peygamber ve diğer muhataplar, ismi verilmeyen bu “Sahibi’l Hut” ve “Zünnûn” lakaplı peygamberi ve başından geçenleri nasıl biliyorlardı?
Halefullah ve Zeyveli’nin, Kur’an kıssalarının vakiiliğinde şart koştukları tarihsel unsurları da sıralayarak sorumuzu pekiştirelim. Yunus(a.s) hakkında 1) Zaman bilgisi yok, 2) Mekân/coğrafya bilgisi yok, 3) Şahıs/isim bilgisi yok, 4) Kronoloji bilgisi yok, 5) Olay bütünlüğü yok. Bütün bu tarihi unsurların yok olduğu ya da Kur’an tarafından hazfedildiğini gözlemlemekteyiz. O halde Kur’an’ın muhatapları bu kıssadan nasıl ders aldılar? Cenabı Hakk’tan, tarihsel unsurlar barındırmayan(!) bu kıssa veya şahıs hakkında teferruat mı istediler? Halefullah ve Zeyveli, sistematize ettikleri tarihsel unsurlar yok diye Yunus kıssası gerçek/vakii/tarihsel olmaktan çıkacak/çıkmış/çıkar mı?
Bu olgunun etrafını doldurmaya çalışalım! Cenabı Hakk, bu kıssayı vazederken Yunus(a.s) ismi veya şahsının açıkça izhar edilmesinin gerekmediğini biliyordu. Çünkü Yunus ile ilgili gerek Tevrat gerekse ticaret kervanları sosyal ve kültürel iletişimleri dolayısıyla Mekke Araplarının malumatı vardı. Yani Kur’an’ın iniş ortamı arka planında Yunus ve kıssası ile ilgili –yanlış veya doğruluğu tartışmalı- bir bilgi bulunmaktaydı. İşte o bilgiyi ihtiva eden “Balık sahibi (Sahibi’l Hut)” ve “Zünnun” beyanı Cenabı Hakk tarafından yeterli görüldü. Kur’an’ın muhatapları için şahıslar veya diğer tarihsel unsurlar değil “olay/vakıa” ön plandaydı. Çünkü Mekke’deki peygamber ve sahabe, müşriklerin baskılarından bizar olmuşlardı. Onlar bu durumda iken yanlışlık yapan birinin hatırlatılması, onun kıssasından bir bölüm anlatılması gerekiyordu, Cenabı Hakk’ta bunu gerçekleştirdi. Ancak, Kalem suresinde inen bu ayetlerin mufassal anlatımları, zamanla diğer Kur’an ayetleri ve onun perspektifinde Tevrat’ın “İyyöb/Yonah/Yunus” kitabındaki anlatımlarla pekiştirilmiştir.
Haydi, bir daha düşünelim! “İbranice Kitab-ı Mukaddes’te adı İyyöb (iyyöv)”42 Eyyub, nasıl ve ne zaman Arapça Eyyub halini aldı? İbranice olan diğer peygamber isimleri ne zaman ve nasıl Arapça isimlere dönüştü? Kur’an, içerisinde barındırdığı bu şahıs ve yer isimlerini, nazil olurken mi Arapçalaştırdı?
Kestirmeden giderek açıklayalım. Kur’an’daki, kıssalarda geçen –ne kadar, ne ölçüde olduğu tam olarak belirlenemezse de- şahıslar, isimler, coğrafya, gibi unsurlar da dâhil olmak üzere Kur’an’ın iniş dönemi arka planında –yeterli olmasa da, şu veya bu şekilde- bilinmekteydi. Bu yüzden Kur’an, cahiliye Araplarınca bilinen isim/şahıs, coğrafya ve kültürlerden bahsetmiştir. Bu yüzden onların orijinal –mesela İbranice isimler ve yer adları gibi- kelimelerinin Arapçalaşmış halleri kullanılmıştır. “Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.”43 “Şüphesiz biz onların: "Kur'an'ı ona ancak bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz. Kendisine nisbet ettikleri şahsın dili yabancıdır. Hâlbuki bu (Kur'an) apaçık bir Arapça’dır.”44
Sonuç:
Kur’an, Tevrat, İncil kitaplarında ve Arap kültürel hayatında şu veya bu şekilde bilinen kıssaları, Allah’ın istediği metod üzere mücmel olarak tevhid ve hidayet vurgusu yüksek anlatımlar halinde beyan etmiştir. Ancak diğer kitaplarda ve kültürel hayatta olan bilgilerin tamamını en azından reddetmemiş, yanlış olanları tashih ederek onlardaki mufassal malumatı, tevhidi istikamette, hidayet eksenli olarak kullanılmasını sürece bırakmıştır. Modernist yorumcular eliyle Kur’an kıssalarında illaki aranan tarihsel unsurlardan biri olan “şahıslar” unsuru da bu anlattığımız çerçeve içerisinde anlaşılmalıdır. Kadim tefsir ve siyer kitaplarındaki ifrat noktasındaki İsrailiyat olgusunun, Kur’an perspektifinde mufassalalaştırmaya getirilecek metodolojiyle, yeniden değerlendirilmesi ile Kur’an kıssalarında “şahıslar” unsuruna dair mücmellik olgusu ve Kur’an kıssaları üzerinde oluşan ifrat ve tefrit olumsuzluğu aşılacaktır kanaatindeyiz.
Dipnotlar:
1- M. Halefullah, A.g.e, s.83, Ankara okulu yayınları, Ankara–2002.
2- https://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=17890
3- https://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=19000
4- https://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=19312.
5- Muhammed Ahmed Halefullah, Kur’an’da Anlatım Sanatı, s.83, Ankara okulu yayınları, Ankara–2002
6- M. Halefullah, A.g.e, s.309, Ankara okulu yayınları, Ankara–2002.
7- Hikmet Zeyveli, I. Kur’an sempozyumu, Müzakereler I, s.142, Bilgi vakfı yayınları, Ankara-1994.
8- Hikmet Zeyveli, A.g.e, I. Tebliğ, s. 98, Bilgi vakfı yayınları, Ankara–1996.
9- Hikmet Zeyveli, A.g.e, I. Tebliğ, s. 98, Bilgi vakfı yayınları, Ankara–1996. Hikmet Zeyveli, A.g.e, Müzakereler I, s. 143, Bilgi vakfı yayınları, Ankara–1994.
10- Hikmet Zeyveli, A.g.e, Müzakereler I, s. 142, Bilgi vakfı yayınları, Ankara–1994.
11- Hikmet Zeyveli, A.g.e, Müzakereler I, s. 142, Bilgi vakfı yayınları, Ankara–1994.
12- Halefullah, A.g.e, s.207, Ankara okulu yayınları, Ankara–2002.
13- Halefullah, A.g.e, s.94, Ankara okulu yayınları, Ankara–2002.
14- Halefullah, A.g.e, s.76, Ankara okulu yayınları, Ankara–2002.
15- Hikmet Zeyveli, A.g.e, Müzakereler I, s. 143, Bilgi vakfı yayınları, Ankara–1994.
16- Hikmet Zeyveli, A.g.e, I. Tebliğ, s. 103, Bilgi vakfı yayınları, Ankara–1996.
17- Halefullah, A.g.e, s.205, Ankara okulu yayınları, Ankara–2002.
18- Halefullah, A.g.e, s.94, Ankara okulu yayınları, Ankara–2002.
19- İdris Şengül, Kur’an mesajını ulaştırmada kıssaların önemi, A.g.e, IV. Tebliğ, s. 136, Bilgi vakfı yayınları, Ankara–1994.
20- Muhammed Abay, Kur’an kıssaları, s.13,Ensar neşriyat, İstanbul-2007.
21- 12/Yusuf/111.
22- 11/Hud/49.
23- 3/Ali İmran/62.
24- 18/Kehft/13.
25- Muhammed Abay, A.g.e, s.52,Ensar neşriyat, İstanbul-2007.
26- Muhammed Abay, A.g.e, s.52, Ensar neşriyat, İstanbul-2007.
27- İdris Şengül, Kur’an mesajını ulaştırmada kıssaların önemi, A.g.e, IV. Tebliğ, s. 136, Bilgi vakfı yayınları, Ankara–1994.
28- Hikmet Zeyveli, A.g.e, Müzakereler I, s.142, Bilgi vakfı yayınları, Ankara-1994.
29- İdris Şengül, Kur’an mesajını ulaştırmada kıssaların önemi, A.g.e, IV. Tebliğ, s. 136, Bilgi vakfı yayınları, Ankara–1994.
30- Cengiz Duman, Alim kul ve Musa kıssası, Haksöz dergisi, sayı 220-221, yıl 2009-Temmuz/Ağustos.
31- Halefullah, A.g.e, s.308-311, Ankara okulu yayınları, Ankara–2002.
32- Halefullah, A.g.e, s.60, Ankara okulu yayınları, Ankara–2002.
33- Halefullah, A.g.e, s.267-268, Ankara okulu yayınları, Ankara–2002.
34- Halefullah, A.g.e, s.312, Ankara okulu yayınları, Ankara–2002.
35- 87/A’la/18-19.
36- Muhammed Abay, A.g.e, s.27, Ensar neşriyat, İstanbul-2007.
37- 29/Ankebut/46.
38- 12/Yusuf/111.
39- 3/Ali İmran/3.
40- 68/Kalem/48-50.
41- 21/Enbiya/87.
42- T.D.V İslam Ansiklopedisi, c. XII, s.16, İstanbul-1995.
43- 12/Yusuf/2.
44- 16/Nahl/103.
YAZIYA YORUM KAT