1. YAZARLAR

  2. CENGİZ DUMAN

  3. Kur’an Kıssalarına Lakayd Bir Bakış; 'Biraz da Kur’an Okuyalım'
CENGİZ DUMAN

CENGİZ DUMAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Kur’an Kıssalarına Lakayd Bir Bakış; 'Biraz da Kur’an Okuyalım'

14 Mayıs 2011 Cumartesi 22:28A+A-

Bu yazımızda “Kur’an talebe”lerinin, Kur’an kıssalarına yaklaşımları veya olumsuz bakış açıları üzerinde olacaktır.

Epey bir müddet katılmadığımız bir Kur’an tefsiri dersine katılmıştık. Bu tefsir dersine katılan arkadaşlarımız, iniş sırasına göre Kur’an meali okuyup, konular üzerinde mütalaalarda bulunarak, müzakereli bir şekilde tefsir dersi işlemekteydiler.

Tevafuk bu ya bizim katıldığımız ders, Enam suresinin 70. ayetinden itibaren başlamaktaydı. İşlenecek ayetlerin genel teması, Hz. İbrahim’in, Rabb’ini bulmak için Yıldızlar, Ay ve Güneş üzerine yaptığı düşünsel çabalar ve bunun neticesi ulaştığı imani pozisyonu, kavmine iletirken yaşadıklarını anlatan İbrahim kıssasıydı.

Arkadaşların konu ile ilgili çeşitli mütalaaları ve kısa müzakerelerinden sonra dersi yöneten kardeşimiz sözü bize pasladı! Öyle ya konu Hz. İbrahim, dolayısıyla kıssalar ya, bu işi de biz biraz anlıyorduk, o halde söz bizdeydi.

Bir tefsir dersi olması hasebiyle İbrahim kıssasının, Kur’an’ın En’am suresindeki ayetlerini, diğer İbrahim kıssası konularına taşırmamak kaydıyla açıklamalara başladık. Tevrat’ın İbrahim kıssasında Hz. İbrahim’in doğum yeri olarak Mezopotamya’nın Ur şehri belirtilmektedir. Dolayısıyla yine Tevrat’ta belirtilen ilk hicret mekânı Haran’a kadar burada yaşayan İbrahim peygamber; Kur’an’da bahsi geçen Allah arayışları ve kavmi ile mücadelesine sahne olan muhtemelen resullüğünün ilk devrelerini, Keldanilerin Ur şehrinde geçirmiştir, dedik ve konunun detaylarına daldık.

Tabi biz, konuyu anlatmaya başlarken mezkûr konunun ayetlerinin nüzul/iniş ortamına değinerek kıssayı anlatmaya başladık. Nüzul ortamı açısından, En’am suresindeki ayetlerde anlatılan İbrahim kıssasının gerçekleştiği ortam ile Hz. Muhammed’in yaşadığı Mekke cahiliye ortamının en benzer tarafı ve bizce bu kıssada özellikle değinilmesi gereken en önemli husus, Hz. İbrahim ile Hz. Muhammed arasındaki ortam benzerliğidir.

İbrahim kıssasının, En’am suresindeki bu bölümünün en önemli özelliği, Yahudi ve Hıristiyanların peygamberi olarak lanse edilen İbrahim’in(a.s), delalet içerisinde iken Allah’ı arayışının anlatılmasıdır.

Binaenaleyh Kur’an’daki İbrahim(a.s) hakkındaki bu anlatımın; Cenabı Hakk’ın, Duha suresindeki Hz. Muhammed’in resullük öncesi tasvirine ne kadar benzediğinin altını çizdik. Duha suresindeki; ”Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?” ayeti, Hz. Muhammed’in resullüğü öncesi Hira’da yaşadıkları ile En’am suresindeki İbrahim kıssasında anlatan ayetlerin, Hz. İbrahim Ur şehrinde kavminin yaşadığını ihsas etmektedir.

Böylece her insanın veya resullerin görev almalarından önce yaşadıkları bu uzlet ve tefekkür hali sonunda Allah’a ulaştıklarında yapılacak işin İbrahim’de(a.s) olduğu gibi topluma girip bunları duyurmak olduğu ihsas edilmiş olmaktadır. Nitekim Hz. Muhammed’de önce Hira’da Allah arayışında bulunmuş sonrası Mekke içinde Allah’ı ve emirlerini yaymaya başlamıştır. Muhammed’in(s.a.v) bu yaşadıkları, En’am suresinde anlatılan İbrahim kıssası ile ne kadar benzerlik taşımaktadır, değil mi?

Kur’an’ın bir ayetini tefsir ederken diğer ayetlerinden de yardım almanın -Kur’an’ı Kur’an ile tefsir- önemli bir tefsir metodu olduğunu, bunun yanı sıra İbrahim kıssası anlatılırken aslında tüm insanlığa, özelde Hz. Muhammed’in yaşamına da atıflar yaptığını gözlemlemek gerektiğini vurguladık.

Kur’an’ın, Tevrat’taki uzun ve detaylı İbrahim kıssasında dahi anlatılmayan bir bölümü anlattığının altını özellikle çizdik. Bunun ne önemi vardı? Şöyle önemi vardı. Tevrat’ta olmayıp Kur’an’da olan bir kıssa anlatımı; Hz. Peygamberin yani Muhammed’in(s.a.v) Tevrat’tan veya İncil’den duyduğu –kulak hırsızlığı- kıssaları aktarmadığının önemli bir deliliydi. Aynı zamanda Tevrat İncil ve Kur’an arasındaki bu farklı anlatımlar, Tevrat ve İncil’deki tahrif edilme olgusunun açıklanmasıdır. Böylece Cenabı Hakk, Kur’an vasıtasıyla daha evvelki kitaplarda vazettiği ancak müntesiplerinin çeşitli saiklerle tahrif edip, muharref hale getirdiği kıssaları tashih ederek yeniden eski haline irca etmekte böylece bu kıssalardan tevhidi anlamda hidayete yönelik dersler çıkarılmasını sağlamaktaydı.

Bütün bunlarla birlikte Hz. İbrahim’in, kavminin putperestleriyle yaptığı mücadelesi; aynı etnik kökten geldiğine inanılan Mekke ve Medine cahiliye Arap toplumuna, tevhidi açıdan uyarı ve ikazlarda bulunmaktaydı. İbrahim(a.s) kıssasının bu bölümünü duyan cahiliye Araplarının, kıssadan dersler alması, ataları olan İbrahim’in kıssasında anlatılanlar nezdinde kendilerine fayda ve zarar veremeyecek olan Mekke putlarına olan yanlış inançlarını düzeltmeleri istenmekteydi.

Enam suresindeki kıssa anlatımının 84. ayetinden itibaren konu, putperestlikten, Yahudi ve Hıristiyan algısındaki üstün ırk ve nazariyesinin yanlışlığı üzerine dönmektedir. Böylece Cenabı Hakk, İbrahim kıssanın bu bölümü ile hem insanın yapısındaki fıtri olan Allah arayışına hem putperest inançların boş nazariyeler olduğuna hem de İbrahim ve soyundan geldiklerini öne sürerek, Araplara ve diğer insanlara karşı ululanan! Yahudi ve Hıristiyanlara uyarı ve ikazlarda bulunmaktadır. Bunun yanı sıra oluşan Müslüman toplumun, doğru inancının ne olması gerektiğini de vazetmektedir.

Yani Enam suresindeki İbrahim kıssası, bir taşla onlarca yanlış inancı düzeltmektedir. Doğru mümin ve inancını tarif ve tasvir etmektedir.

Peki, bizim dikkat çekerek, tefsir dersine katılan arkadaşlarımızın algılamasını istediğimiz konu neydi? Hemen söyleyelim!... Yeni nazil olan Kur’an veya Kur’an kıssası hiçbir şeyin bilinmediği bir topluma inmemekteydi. Bilakis muhataplar Kur’an’ın anlattığı çoğu konudan haberdardılar. Ancak haberdar oldukları konular onları tevhid ve hidayet istikametine değil azgınlık ve sapkınlığa ulaştırmaktaydı. Bu yüzden Cenabı Hakk, gerek Yahudi ve Hıristiyanların gerekse cahiliye Araplarının bu yanlış bilgileri üzerinden doğru olanları, Kur’an’da veya Kur’an kıssalarında beyan ederek onları tevhidi istikamete sevk etmektedir.

Kur’an’ın, Enam suresindeki ayetleri ya da İbrahim kıssası ayetleri nazil olurken bu ayetler veya kıssa hem Yahudi hem Hıristiyan hem de Arap cahiliye toplumu arka planı üzerinden onlara yeni bir tevhidi vizyon anlayışı sunmaktaydı.

Dolayısıyla Kur’an, muhatap Arap toplumunu uyarırken onların dili, onların yanlış dini bilgileri üzerinden yine onları hidayete ulaştırma amacındaydı. Yani Kur’an eşittir, Kur’an kıssasıdır.

Diyeceksiniz ki, Tabi ki, Kur’an eşittir kıssaları… Neden böyle basit (!) bir şeyin altını çizerek veya önemle vurgulayarak bize anlatıyorsunuz. Ahhh!  Kardeşlerim!.. işler hiç de öyle göründüğü veya algılandığı gibi basit değil!..

Neden mi? İzah edeyim. Bakınız benim uzunca süren anlatımımın akabinde sözü devrettiğim, tefsir dersini yöneten kardeşimiz, biraz sözlerimizin uzun olmasından, biraz da kıssanın Arap arka planına dair Tevrat ve tarih bazlı anlatımlarımızdan rahatsız olmuş olacak ki; “İsterseniz biraz Kur’an okuyarak devam edelim…” dedi.

Ben, derhal müdahale edip söze girerek bu ifade veya tutumun kasıtlı olmasa bile yanlış olduğunu vurgulayarak; anlattığımız kıssanın Kur’an’dan ayetler olduğunu belirttim. Tefsir dersini yöneten kardeşimiz, her ne kadar özür kabilinden açıklamalarda bulunsa da başka zaman ve zeminlerde de sıkça rastladığımız bu olgunun bizi rahatsız ettiğini beyan ettik.

Şimdi belki de siz de bu sözde ne var diyeceksiniz. Bakınız ne var!.. Benim, En’am suresindeki ayetlerin konusu olan Kur’an kıssasını detayları ile –İsrailiyat veya İndî mütalaalara girmeden- anlatmam, sanki Kur’an’ın ilgili ayetlerinin tefsiri değil, algısı var ki, dersi yöneten kardeşimiz “biraz da Kur’an okuyalım…” yollu beyanda bulunmaktadır.

Oysa nasıl, Kur’an’da geçen diğer konularla, nüzul ortamı konuları arasında bir irtibat kurularak tefsir ve siyer açıklamaları yapılıyorsa, kıssalarla ilgili de aynı metod uygulanmaktadır. Bizim de katıldığımız derste yaptığımız bu metod olduğu halde dinleyenlerdeki algı sanki Kur’an ayetleri tefsiri değil de hikâye, mitoloji, v.b tali/ikincil şeyler anlatılıyormuş şeklinde bir kayıtsızlık halidir.

Biraz şaka yollu bir gerçek olan “Kıssacı” hitap veya lakabı bile anlattıklarımızın ve bunun yanı sıra Kur’an kıssalarına lakaydi yaklaşımın dışa vurumudur.

Kur’an kıssası tefsiri veya algısına; bir ahkâm ayetinin anlaşılması veya algısı gibi değil de daha ziyade dağarcığımızda bilgimiz olsun kabilinden, kültürel bir bilgi birikimi olarak yaklaşılmaktadır. Hal böyle olunca, Kur’an kıssalarının; Tevrat, İncil, Arap cahiliye arka planı, Tarih, Arkeoloji gibi şümullü bir çalışma ile birlikte anlaşılması gerekmeden; kadim geleneğin, İsrailiyat dolu sağlıksız bir metodu olan “tekerlemeler” halindeki şablon anlatımlar ile Kur’an kıssalarının tefsiri geçiştirilmektedir.

Her gittiğim panel, konferans veya yazılarımda değindiğim şu önemli hususun “Kur’an talebe”leri nezdinde gözden kaçırıldığını gözlemlemekteyim. Sorduğum Kur’an’ın kaçta kaçı kıssalardan oluşur sorusuna kem küm, çat-pat; üçte biri, yarısı, dörtte üçü gibi değişik beyanlar veya böyle beyanların olduğunu bizim açıklamamıza; dolayısıyla Kur’an kıssalarının, Kur’an’da hayli yekün tuttuğunun altını çizmemize rağmen lakaydi bir tavır bulunmaktadır.

Hangi oranda olursa olsun, Kur’an-ı Kerim’de bir hayli yer tutan Kur’an kıssalarına, sanki Kur’an’dan bir ayet gibi değil de kültürel bir bilgi birikimi nazarıyla bakmak veya yaklaşmak yanlış bir algıdır.

Kıssalar aynı zamanda bir teşri kaynağıdır. Kıssalarda hükümler bulunur. Geçmişi anlatsa bile yaşanılan veya gelecekte olacakları haber verir, anlatır. Cenabı Hakk’ın Kur’an’daki direk hitapları gibi kıssalardaki anlatılanlar da direk hitap gibidir.  Dolayısıyla kıssalarla ilgili ayetleri tefsir ederken de diğer ayetlerde olduğu gibi davranmamız gerekmektedir.

Kur’an kıssalarına karşı gözlemlediğimiz lakaydi tavrın, anlattığımız bu hadise ile sınırlı olmadığını hatırlatalım. Kıssalar ile ilgili inceleme yazıları yazdığımız dergide bile Kur’an kıssaları ile ilgili yazılarımız hep sonlara “şut”lanmaktadır. Bu durum bize, adeta dolgu malzemesi olarak yazılarımıza yer verildiği intibaını hissettirmektedir.

Yıllara varan Kur’an kıssaları ile alakalı araştırma yazılarımız, bırakın küçük hacimli bir kitap olmayı neredeyse tuğla (!) kalınlığında ansiklopedi olacak keyfiyete ulaştı. Ne yazık ki, yayınlamaya talip yok!.. İlgilenen de yok…

Biz Kur’an kıssaları gibi lüzumsuz (!) bir konuyla uğraşacağımıza, “fildişi kule”lerin İslamcı şiirlerini veya denemelerini yazsaydık bir değil birkaç şiir veya deneme kitabı sahibi olurduk.

Yazımızın sonuna geldiğimiz bu satırlarda şu önemli hususun altını bir kez daha çizmek istiyorum. Kıssalar, Kur’an’ın en az yarısına tekabül eden ve Kur’an’ın en önemli anlatım metotlarından biri ise bizim, bu Kur’an’ın anlatım üslubuna gereken özeni göstermemiz, onu doğru anlamak için de, sıhhatli bir tefsir metodu geliştirmemiz gerekmektedir. Kur’an kıssaları ile diğer Kur’an ayetlerini farklı değerlerde düşünmemek ve onları anlamaya çalışırken bu olumsuz tavırla yaklaşmamak gereklidir.

Biz de Kur’an kıssaları ile alakalı yaşadığımız ve anlattığımız tüm bu olumsuzluklara karşı yılmadan Kur’an kıssaları ile ilgili araştırmalarımızı ve sahih algı metodlarına dair öneri ve düşüncelerimizi sunmayı sürdüreceğiz. Bugün anlaşılamama, lakaydi karşılanma hatta–Tevrat’ı, İncil’i ne karıştırıyorsun, kıssacı, v.b gibi- tepkilerle karşılansak bile kıssalar hususunda tarih içerisinde daha iyi bir ortam veya çığır açacağımıza, Kur’an kıssalarının anlaşılmasına ilginin daha da olumlu hale geleceğine inanıyoruz. İnşallah…

YAZIYA YORUM KAT

17 Yorum
  • Fikri / 04 Haziran 2011 11:48

    Soruyu yazarken ayette KADIN dan bahsedilmez iken cümlesi yerine, Davud(a.s.) kelimesi yazılmış...
    Benim derdim ...bilgilenmek sadece.
    1- Davud (a.s) Kuranda isnat edilmeyen, ancak bazı tefsircilerin tevrattan kıssalar alarak isnat ettiği suçu işlemimidir?
    2-Tefsircilerin tevrattan kıssalar almasının sebebi nedir?
    3- Garibanların zaten kafası karışık iken tevrattan kıssalar ile neden daha fazla kafa karışıklığı oluşturulur?
    4- Davud (a.s.) kıssasında KADIN dan bahsedilmez iken neden tefsirlerde kadından bahsedilir?
    5- Biraz da Kuran okuyalım sözü bana hiç lakayd gelmedi. Neden lakayd olsun?

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 03 Haziran 2011 21:53

    Selamün aleyküm, Fikri kardeşim! eskiden garibandık diyorsun ama "...Sad suresi 21-25. ayetler.Davud(a.s) kıssası. Kıssa Kuranda yer almıyor. Ayette Davud(a.s) bile yok. Ama bazı tefsirlerde kıssa var. Tevrattan alıntı...." cümlelerinle internetten indirdiğin tefsirlere rağmen şimdi daha garibansın gibi...
    Bak şimdi, Sad suresinde, Davud adı geçen ayet ve meallerini veriyorum.
    "İz dehalu ala DAVUDE..." "Dâvûd’un yanına girmişlerdi..." Sad/22
    "...ve zanne DAVUDU ennema fetennahu..." "..."Dâvûd, kendisini imtihan ettiğimizi zannetti.." Sad/24
    "Ya DAVUDU inna cealnake halifeten..." "Ey Dâvud ! Şüphesiz seni halife kıldık..." Sad/26
    Yazdıklarınız, kafanızın bu konularda çok karışık olduğunu ihsas ediyor. Haksöz dergisindeki Davud kıssası ve diğer kıssalarla ilgili yazımızı okumanızı öneriyorum. Haksöz dergisine abone olursanız, Davud kıssası ile ilgili sayıyı da özellikle istemenizi salık veririm. Allah'a emanet olunuz.

    Yanıtla (0) (0)
  • ahmet baba / 03 Haziran 2011 19:09

    Yeryüzünde iki amaç için geziniz:
    - Sizden öncekilerin akîbetinin ne olduğunu görmek için.. [Rûm Sûresi 42.Ayet]
    - ALLAH'ın yaratıştaki mükemmelliğine şahid olmak için.. [Ankebût Sûresi 20.Ayet]

    Yanıtla (0) (0)
  • Fikri / 03 Haziran 2011 11:54

    Eskiden garibandık. Babam nerden bulmuşsa bir tefsir vardı evde ne yazıyorsa amenna diyorduk. Büyüdük internetle tanıştık. 26 adet tefsiri bilgisayara indirdim.
    Bir ayet birbirinden farklı rivayetler.
    Sad suresi 21-25. ayetler.Davud(a.s) kıssası. Kıssa Kuranda yer almıyor. Ayette Davud(a.s) bile yok. Ama bazı tefsirlerde kıssa var. Tevrattan alıntı.
    Kıssaları ayırmak şart.
    Bunu biz avam yapamıyacağına göre, alimler anlatırken bunu ayırarak sunmalı. Problem içiçe veriyor olmaları.
    Avamın aklını karıştırmaya ulemanın hakkı yok.

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 02 Haziran 2011 12:22

    Selamün aleyküm,
    Haksöz dergisi ve Haksözhaber web sitesindeki yazılarımızı takip edip; hem yazılarımıza ilgilerini esirgemeyen hem de yazılarımızın kitaplaştırılmasını talep eden okurlarımız için müjdeli bir haber verelim.
    Ekin yayınları editörü Bahadır Kurbanoğlu bizi telefonla aradı. Kendisi ile yazılarımızın kitaplaştırılmasına başlamamız için neler yapmamız gerektiği üzerine istişarede bulunduk.
    İnşaallah en kısa zamanda kitap/kitaplarımızla birlikte sizlerle buluşuruz. Bize desteklerini esirgemeyen tüm okurlarımıza ve Ekin yayınlarına teşekkürlerimi sunuyorum.

    Yanıtla (0) (0)
  • vedat / 01 Haziran 2011 21:04

    Merhaba
    Cengiz bey çalışmalarınızı ilgi ile takip ediyoruz. Kıssalarla ilgili tüm çalışmalarınızı bir kitapta toplarsanız çok seviniriz. Allah'a emanet olun.

    Yanıtla (0) (0)
  • Erhan / 01 Haziran 2011 09:09

    Cengiz beyin yazılarını okumadan geçmem.Kendisinin bu gayretlerini takdir ediyorum ve yavaşlamadan yazmaya devam edeceğine inanıyorum.Kitabınız çıkar(a)maz bu günümüz modernist sekülerleşmiş islamcı(!) kitapçıları(Birde gelenekçiler var).Zira çıkarsalar ilerde ilahiyat fakültelerinde kuran kıssaları ana bilim dalı kurulacak olması;kuran kıssaları,kıssalara yaklaşım metodları vb. dersler konulacak korkusu olmasındandır.Zaman akan ırmak gibidir,sel gibidir,çıkan barajlar engel olsa da zaman birikimlidr(çünkü süreklidir),akacağı mecraya akıp gider,birikince barajın üstünden akıp gider Cengiz kardeşim.Vakti geldiğinde kitabınızı zevkle okuyacağıma inanıyorum.Sesinizi duyan Biri vardır.İyi günler.

    Yanıtla (0) (0)
  • abdullah turabi / 17 Mayıs 2011 12:39

    cengiz beyin çalışmalarını takip ediyoruz umarım kitaplaşır daha derli ve toplu olur

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 16 Mayıs 2011 16:51

    Selamün aleyküm,
    Değerli kardeşim,

    1-“….Kuran kıssalarına yönelik bir esbabı nüzul çalışmasına ne kadar ihtiyacımız var aslında…..” tespitiniz harika bir tespit. İnşallah spesifik bir çalışma olacak bu gayreti gösteren biri çıkar.

    2- “….Her kıssanın hangi olay ya da müşriklerin hangi tehdidi,itirazı ya da gündemi üzerine vahyin bu kıssalarla nasıl cevap verdiği ilişkilendirilirse o günün müminlerini Kuran'ın nasıl desteklediğini ve nasıl inşa ettiği çok daha açık ortaya çıkmaz mı?....” Çok doğru bu isteğiniz aslında son sorunuzun da cevabıdır.

    3- “….Kuran'ın kıssaları parça parça anlatmasının da nedeni bu mu acaba?....” Evet Kur’an kıssalarının parça parça ve mücmel/öz olarak nazil olmasının tam sebebi de budur. Kıssalar, Kur’an muhataplarının tarihsel bilgi isteklerini doyurmak için değil, yaşadıkları yaşayacakları olaylara rehber olması için nazil olmuştur.
    Bir örnek verelim: "O şehirde dokuz kişi vardı ki, bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı. Allah'a and içerek birbirlerine şöyle dediler: Gece ona ve ailesine baskın yapalım, sonra da velisine 'biz ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz' diyelim. Onlar öyle bir tuzak kurdular. Biz de kendileri farkında olmadan, onların planlarını altüst ettik." (27Neml/48-50)
    Salih kıssasındaki, kavminin Salih’i(a.s) öldürme planları aynı zamanda Hz. Muhammed’e yapılacak suikastı haber vermekte veya bu konuda tetikte olmasını öğütlemektedir. Yani amaç Salih veya kavminin biyografisi, tarihselliği değildir. Dolayısıyla geçmişte yaşanmış/vakii bir olay üzerinden o an veya gelecekteki olaylara karşı Kur’an muhatapları eğitilmektedir. Kıyamete kadarki benzer durumlarda Kur'an muhataplarına aynı mesaji ibret ve öğütler sunulmaktadır. Yazımıza gösterdiğiniz ilginiz ve ayrıca konu üzerindeki tefekkür ve fehimleriniz için ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Allah’a emanet olunuz.

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 16 Mayıs 2011 15:24

    Aleyküm Selam,
    Değerli kardeşim,Kur'an kıssalarını "vakii"likten sıyırarak, onları Allah'ın şekillendirip anlattığı temsili konular olarak algılamak da bir açmazdır. İbrahim gibi bir peygamberin çocuk! çocuk! diye Allah'a yalvarmasını; hem vakii olduğuna hem insanın fıtratına bağlamak, dolayısıyla peygamberleri de bu fıtrattan ayrı varlıklar olmadığına hükmetmek lazımdır. Mesela Meleklerin çocuk müjdesine Hz. İbrahim ve Zekeriyya peygamberlerin hayret etme vakıası gibi. Bu kıssa vakii bir olay değil de peygamberlere Allah'ın bir rol-modellik yaptırması yani kıssanın “temsililik” kabulü hem Allah anlayışımızda hem de kıssaların tarihselliğinde sorunlar oluşturur kanaatindeyiz. Yunus'un kaçmasının kendi iradesi değil de Allah'ın olmayan bir vakıayı senaryolaştırıp kıssa etmesi gibi bir kabul her yönüyle sakat! bir anlayıştır. Bu olayların tarihsel olarak gerçekleştiği ve cenabı Hakkın bu resuller nezdinde diğer insanları eğittiği kabulü en mantıklı ve doğru olan kabuldür. Bundan mütevellit kıssaları anlarken hem tarihi/vakii hem mesajlarına yönelik konuları birlikte ele almak çok ideal bir metoddur. Nitekim Haksöz dergisinde yayınlanan Eyyub kıssasında bu metodu uygulayarak Tevrat'ta bağımsız bir kitap olan Eyup (job) kitabı tarihsel bilgileri ile Kur'an perspektifinde Eyyub sabrını inceledik. Eğer peygamberlerin tavırlarını diğer insanlardan azade kılarak düşünürseniz ne Muhammed'in(a.s) Kör'e davranışını ne Eyyub'un sabrı esnasındaki sitayişini ne de Süleyman'ın mülk ile ilgili söz ve davranışlarını ne de İbrahim ile Zekeriya’nın çocuk isteklerini doğru yorumlayamayız. ”Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?” ayetini hem Muhammed hem de Ay, Yıldız ve Güneş üzerinde Allah’ı arayan İbrahim’e şamil kılmayıp onların doğuştan masum insanlar olduğu veya Allah’ın onlara bu rolü kestiğini kabul edersek Modernizmin rasyonel labirentlerinde “doğru yolu” aradığımız anlamına gelir. Allah'a emanet olunuz.

    Yanıtla (0) (0)
  • Rukneddin usta / 16 Mayıs 2011 11:30

    Kur'andaki kıssaları sadece tarihi bilgilerle sınırlandırmamız yada o çerçevede anlamaya çalışmamız beraberinde bazı sorunları taşır maalesef.sabır timsali bir peygamber olan hz. eyyubun kıssası sabırsızlık(!)örneği ile anlatılması gibi.yada malın kendisini allahı anmaktan(yani ikindi namazından)alıkoyduğu(!)hz. süleymanın tekrar kimsenin ulaşamıyacağı bir mülkü Allahtan istemesi çelişkilerini,Kur'an kıssalarının değil insanın güya anlşılması adına kıssalara mudahalesi sonucu oluşan çelişki olarak görmek gerekir.Hz ibrahim kıssasınıda anlamaya çalışırken kaynaklarda anlatılan şekliyle hz. ibrahimin kavmi gibi yıldızlara,aya ve güneşe bu benim rabbim ifadesini kullanması hz ibrahimin gök cisimlerinden hareketle Allaha ulaştığı yanılgısı kıssanın asıl anlatmak istediği mesaja ulaşmamızı engellemektedir.Asıl verilmek istenen mesaj:kıssadaki ayetlerin de ifadesiyle:Allahın hz ibrahime kavmine karşı,taptıkları ilahların basitliğini geçiciliğini,kaybolup batan cinsten olduklarını anlatmak,yani kavminin şirkini tasviri bir yöntemle onların düşünce dünyalarına taşıyıp ,görünüp kabolan ve batan her şeyin maliki ve sahibi olan ALLAHA inanmalarını sağlıyacak bir HUCCET/DELİL sunma girişimi olduğudur.wesselam

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 16 Mayıs 2011 11:22

    Selamün aleyküm,

    Abdullah kardeşimizin yazımızdan çıkardığı tespit çok yerinde teşekkür ediyorum.

    Haydari kardeşim, ısrarla çalışmalarımıza takdirlerini göndermekte teşekkürler!...
    "..umarım bu konudaki yazılarınızı derli toplu kitap çalışması halinde görürüz......." temennisi de; yayıncıların kulaklarına gider.
    Allah'a emanet olunuz.

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 16 Mayıs 2011 11:01

    Aleyküm selam, değerli kardeşim, mezkur yazımızda, karşılaştığımız bir sorunu dile getirmek için hem o ortamda anlattıklarımızı hem de okuyucular açısından konunun algılanmasına örnek olması açısından Hz. İbrahim'le ilgili beyanlarımızı iletmiş olduk. Yani biz, İsrailiyat dolu, indî mütalaalar dolu bir kıssa tefsiri yapmadığımız halde "Kur'an talebe"lerinin İbrahim kıssası ile ilgili ayetlerin tefsirine olan olumsuz yaklaşımını dile getirmek istedik. Dolayısıyla yazımızın amacı, İbrahim kıssası değil bilakis Kur'an kıssalarının geneline karşı lakaydi tutumdur. "...Bu yazınızda demek istediklerinizi somut bir şekilde dile getirmemişsiniz...." diyerek sorduğunuz sorular müstakil bir çalışmanın ürünü olacak gayreti istemektedir. Bu isteğinizi daha titiz bir çalışma olması açısından araştırma yazılarımızın sırasına aldık. İnşaallah bu isteğinizi böylelikle yerine getireceğiz. Ancak sorunuza öz olarak cevap verirsek, Hz. İbrahim'in "Allah'ı arayışı kıssası" modern dönemin rasyonel algısında olduğu gibi asla temsilî değildir. En'am suresi 75. ayette; "Böylece biz, kesin iman edenlerden olması için İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk." denmektedir. İbrahim'e(a.s) gösterilen şeyler varsa Kur'an'da anlatılan kıssa da vakii demektir. Dolayısıyla kıssayı temsili/hayali kabul edip; olmayan bir vakıayı varmış gibi yapıp! bize sunan Allah algısı yanlıştır. Kur'an kıssalarına karşı bu olumsuzluğu başlatan modernist ve rasyonalist yaklaşımın başı(!) Halefullah ve onun tilmizleri, sitedeki evvelki yazılarımızda üzerinde durduğumuz(!) bu olumsuz anlayışı İslam dünyasına egemen kılmaya çalışmaktadırlar. Yani onlara göre Allah, Arap alt yapısındaki yalan yanlış malzemeyi alıp onları tevhidi vasfa sokmaktadır. Ne Tevrat ne de Arap arka planında olmayan bu kıssayı da Allah temsili olarak anlatmıştır demek, Cenabı Hakk'a bir iftira niteliği taşır kanaatindeyiz. Bunun böyle olmadığını hazırlayacağımız çalışmada İnşaallah göstermeye çalışacağız. Allah'a emanet olunuz.

    Yanıtla (0) (0)
  • mustafa kerim / 16 Mayıs 2011 00:39

    Kuran'ın bir harfini bile zayi etmeden bizlere ileten Allah'ın Rasulü'ne selam olsun.Bizim de her harfini zayi etmeden gücümüz yettiğince anlamaya çalışmak boynumuzun borcu...
    Kuran kıssalarına yönelik bir esbabı nüzul çalışmasına ne kadar ihtiyacımız var aslında.Her kıssanın hangi olay ya da müşriklerin hangi tehdidi,itirazı ya da gündemi üzerine vahyin bu kıssalarla nasıl cevap verdiği ilişkilendirilirse o günün müminlerini Kuran'ın nasıl desteklediğini ve nasıl inşa ettiği çok daha açık ortaya çıkmaz mı?Kuran'ın kıssaları parça parça anlatmasının da nedeni bu mu acaba?

    Yanıtla (0) (0)
  • Haydari / 16 Mayıs 2011 00:38

    Cengiz kardeşime bu mevzuudaki gayretleri için teşekkür ederim.
    "Cuma Özüsan" beyin sorduğu soru hakkında ne diyorsunuz? ilgi alanınıza giriyor zaten.
    umarım bu konudaki yazılarınızı derli toplu kitap çalışması halinde görürürz.Allaha emanet olun.

    Yanıtla (0) (0)
  • Abdullah / 15 Mayıs 2011 10:36

    Gerçekten önemli bir soruna dikkat çekmişsiniz , kıssalara "tarihselci" yaklaşım tarzının aşılması gerekli.

    Yanıtla (0) (0)
  • cuma özusan / 15 Mayıs 2011 02:48

    Bu yazınızda demek istediklerinizi somut bir şekilde dile getirmemişsiniz. Getirseydiniz daha iyi olurdu. Mesela Hz.İbrahimin mağaradan çıkışı ve Allahü Tealaya istidlali hakkında ne düşünüyorsunuz. Bu gerçek bir tarihi olay mıdır yoksa bir hakikati zihne yaklaştırmak için getirilmiş bir temsil(alegori) midir? Bu husustaki fikrinizi merak ediyorum. Selamlar.

    Yanıtla (0) (0)