1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. “Kur’an-ı Kerim’i Anlama Yöntemi” paneli gerçekleştirildi
“Kur’an-ı Kerim’i Anlama Yöntemi” paneli gerçekleştirildi

“Kur’an-ı Kerim’i Anlama Yöntemi” paneli gerçekleştirildi

Fevzi Zülaloğlu, Oktay Altın ve Güney Uzun’un konuşmacı olduğu Özgür-Der’in 2021-2022 aylık paneller serisinin dördüncüsü “Kur’an-ı Kerim’i Anlama Yöntemi” başlığı ile Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

02 Ocak 2022 Pazar 15:55A+A-

İlk olarak Güney Uzun, Kitabın Allah tarafından indirilmiş bir kitap olduğunu, bu cümlenin kolaymış gibi konuşulduğunu ama bu cümle üzerine anlama çabalarının yapılmasıyla derinleştiğini, aynı zamanda bu kitabın anlamak isteyenlere indirilmiş olduğunu ifade ederek sözlerine başladı. Uzun, devamında “Anlamada ise temel unsur insan. Anlama yöntemi için birçok ekol var. Geleneksel, oryantalist, mealci, only Kur’ancı, post modernist vb. Anlama yöntemi konusundaki önemli yanlışlardan birisi de peygamberimizi (s) soyutlayan, onu önemsizleştiren bakış açısı. Bir diğer yanlış da Kur’an’ı hayatlarında peyderpey bir şekilde pratiğe dökmüş sahabeyi yok saymak, önemsizleştirmek. Kur’an’ı anlama yönteminde peygamberimizin (s) örnekliğinin bize sunduğu faydaları göz ardı edemeyiz.” dedi. Meseleye yaklaşırken toplumsal yozlaşma seviyesinin etkisinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini, Laik-seküler yaklaşımın adeta dini protestanlaştırarak kendi istek ve arzularına göre Kur’an’ın mesajını saptırabildiğini söyleyerek sözü Oktay Altın’a verdi.

img-3744.jpeg

Oktay Altın konuşmasına, Kur’an’ın anlaşılması konusunda öne çıkan ayetleri ifade ederek başladı. Buna göre; Meryem 94. Burada Rabbimiz ‘kolaylaştırdık’ ifadesini kullanıyor. Bir başka ayet Hac 16. Bir diğeri Nur 18. Ve son olarak Kamer suresinin birden fazla ayetinde geçen ifadeler. Altın bu ayetlerden sonra Kitabın, anlaşılır, kolaylaştırılan bir durumdan bahsederken tarihte yöntem üzerine çok konuşulduğunu, farklı farklı yöntemler geliştirildiğini ve ayetlere rağmen bir vakıanı olduğunu bunun tenakuz varmış gibi görünüyormuş olsa da 1400 yıllık bir süreçten bahsettiğimizi, sürecin başında Kur’an peyder pey hayata müdahale ederek indiği için ‘anlama’ ile alakalı bir problem söz konusu olmadığını ifade edip “Peki neden zamanla anlama problemi çıktı, usul ile alakalı cilt cilt çalışmalar yapıldı?” sorusunu sorarak bu konuyu açtı. Bu bağlamda şunları ifade etti;

“İlk olarak bir metin indiği bağlam için kapalı değildir. O bağlamda çok daha kolay anlaşılır. Her sahabe aynı fitri özelliklerde olmasalar da Resul (s) ile beraber aynı süreyi geçirmeseler de anlaşılmak ile ilgili sorun yaşamıyor sahabeler. Dil olarak da kapalı değildir haliyle. ‘Anlama’ çabası ilk olarak dil sorununun ortaya çıktığı farklı coğrafyalarda oluşuyor. Zira Arapça konuşmayan diğer coğrafyadaki insanlar için Kur’an’ın nasıl anlaşılacağı bir sorun haline geliyor. Daha sonrasında Müslümanlar arasında yaşanan bazı sorunlar çerçevesinde Kur’an’a yaklaşılmaya başlanılıyor. İndiği bağlamda sorun olmayan bazı meseleler farklı zaman ve bağlamlarda Kur’an’a arz ediliyor. Örneğin ‘kader’ mevzusunun Kur’an’a iletilmesi. Amaç biraz cevap arama olarak ortaya çıkıyor.

Bir başka husus yine dil ile ilgili. Hepimiz biliyoruz ki diller değişiyor, dönüşüyor. Günlük dildeki değişimlerden dolayı “Kur’ani kavram ve kelimeler indiği dönemde nasıl anlaşıldı” gibi bir mevzu ortaya çıkmaya başlıyor. Ki bu da gayet anlaşılır bir durum. Dilin beşeri değişimini takip etmek gerekiyor böylelikle. ‘Anlama’nın tarihi sürecinde ortam değişimi de çok etkili oluyor. Hicaz bölgesi oldukça homojen kültürel bir yapıya sahip. Peygamberimizin (s) uygulamalar gelenekleşiyor orada. Fakat coğrafyanın dışına çıkıldığında sahabenin ihtiyaç duymadığı meseleler ve sorular ortaya çıkabiliyor. Bu farklı ihtiyaç ve sorular Kur’an’a soruluyor. Bu sebeple ‘Rey’in ortaya çıkışı doğal oluyor. Bu tarihi süreçte ortaya çıkan usullerin büyük çoğunluğu benzer samimiyetle çabalıyorlar. Bu doğal. Asıl sıkıntı coğrafyanın şartlarının göz ardı edilerek yöntemin kendisini din dışı ilan etmek.”

Altın konuşmasının devamında Kur’ân’ı anlama bağlamında özellikle yakın dönem ve günümüzde yapılan hayati yanlışın Peygamberin (s) rolünü ve geçmiş müktesebatı önemsizleştirmek adeta yok saymak olduğunu söyledi. Altın’a göre, bu bakış açısı peygamberimizin (s) örnekliğini sergileyerek rolünü tamamladığını ifade ediyor. Bu anlayış Kur’an’da sayısız “Allah ve Resulune itaat” ve “Usve-i Hasene” ayetlerini göz ardı etmiş oluyor. Geçmişte efsanevi Resul anlayışları oluşmuş diye neden  Resulün rolü bitti gibi diğer uç tercih ediliyor? Benzer bir anlayış sahabenin rolü için de yapılıyor. Olayın öznesi bizzat faili olan bu insanlar olayı anlamada temel unsurdur. Bir diğer sorun ise müktesebatı önemsizleştirmek. Kendimizde Kur’an hakkında söz söyleme hakkını görürken nasıl oluyor da tarihteki bu değerli çabaları bir kalemde silebiliyoruz? Onlar samimiydi, Kur’an’ı ve dini anlama çabasındalardı. Çaba sarf eden hata da yapar. Bunu da göz önünde bulundurursunuz ama toptancı bir değersizleştirme doğru değildir. Bu hataları kabul etmesek bile tarihi bağlamda bu hataları anlayabiliyoruz.

Altın sözlerini “sonuç olarak geleneksel ve modern birçok yöntem bulunuyor. Hepsinin eksik ve faydalı tarafları bulunuyor. Anlamanın tek bir yolu olduğunu iddia etmek kesinlikle doğru değil. Önemsediğiniz meselelere, muhataplarınıza, sorularınıza göre tercih ettiğiniz yöntemler değişebilir. Önemli olan samimiyetinizi kaybetmemeniz.” diyerek sonlandırdı.

img-3723.jpeg

Ardından sözü alan Fevzi Zülaloğlu, “Kur’an’ın çeşitli okuma biçimleri olabilir mi? Hangi okuma yöntemi en verimli sonuç doğurur?” gibi sorulara bakıldığında farklı okuma yöntemlerinin ortaya çıktığını, bunlardan ilkinin ‘İcmali/genel okuma’ yani genel olarak okuma olduğunu bu okumanın da basit bir okuma yöntemi olduğunu bu okuma yönteminde önemli detaylar gözden kaçırılabildiğini ifade etti. Konuşmasının devamında “İkincisi ‘Tahlilli okuma’, analiz yaparak okumadır. Metin konuşmacı, okuyan dinleyici olarak kabul edilir. Arapça bilmek gerekir. Üçüncüsü ‘Mevzûî/Konulu okuma’. Mealden okuyucu sorar, Kur’an cevap verir. Soru Kur’an’ın ilgilenmediği bir alan ise cevap gelmez. Bir diğeri ‘karşılaştırmalı okuma’dır. Bu okumada birçok ayeti veya sünneti birlikte değerlendirirsiniz. Bir başkası “kavram çalışması yaparak okuma”. Bir kavram seçersiniz ve lafzın eş anlamlısı-zıt anlamlısı, isim fiil hali, bağlamları gidi durumlara bakarak okuma yaparsınız. Mevdudi’nin “Dört Terim” kitabı buna örnektir. Sonuncusu da nüzul sırasına göre okumadır. Siyer bilgileriyle kronolojik bir seyir takip edilerek okuma yapılır. Tertilin hikmetlerini kavramaya çalışır. İzzet Derveze’nin “Tefsirul’l-Hadis” kitabı buna örnektir. Bu sayılan okuma yöntemler Kur’an’ı doğru anlamada bize ipuçları verebilir.” dedi.

Zülaloğlu, bununla birlikte bu yöntemlerin gayri müslimlerin de Müslümanların da uygulayabileceğini, yöntemin başlı başına Müslümana özgü olmadığını fakat okuma yöntemi kullanırken bazı anlama yöntemlerine sahip olmamız gerektiğini ifade etti. Zülaloğlu bu anlama yöntemlerini sıralayıp açıklayarak konuşmasını sona erdirdi:

“Anlama yöntemlerimizden birincisi takvamızı takviyedir. Bakara 5. Ayette Rabbimiz takva sahiplerine hidayet garantisi veriyor. Takvamızı iyi şeylerle güçlendirmeli ve Kur’an’ı okumalı ve anlamalıyız. Takva kibir ve istiğnadan korur Cuma 5. ayete göre. İkincisi ‘besmele’ ilkesidir. Biz Allah’ın adıyla işlerimizi yaparız. Kur’an’ın ilk ayetleri bir sorumluluk yükler muhatabına. Besmele Allah’ın adıyla şereflenmektir. Üçüncüsü Allah’ı zikretmektir. Hidayet üzere kalabilmek için Kur’an’ı okumak anlayışı olmalıdır. Dördüncüsü ‘cihad’ ilkesidir. Tağutlara, zalimlere, Samirilere benzememek. Hakim paradigmalara müdahane yapmamak gerekir.  Tağutla mücadele edilir ona müdahane edilmez. Din konusunda bizimle savaşanlara karşı durmalıyız. Bununla alakalı tahrifselcileri örnek verebiliriz. Hakim kültüre müdahane yapan her anlayışa bakış açısınıa şedid bir şekilde karşı durulmalıdır. Tahrifselciler MÜDAHANECİDİR: Mesela Fazlur Rahman, pakistan’ın darbeci Generali Ziyau’l-Hak’ı düzeltmesi için dönemin A.B.D başkanı Ranold REAGON’ı göreve davet edebilecek kadar siyasi basiretten yoksundur. O, İran, Pakistan ve Sudan’da meydana gelen İslami gelişmeleri “Tutucu İslam” diye tahkir etmiştir.”

Panel soru-cevap kısmı ile nihayete erdi.

img-3720.jpeg

img-3693.jpeg

img-3713.jpeg

Haber: Ömer Faruk Şeker

Foto: Hüseyin Melih Benli

HABERE YORUM KAT

5 Yorum