
Kur'an-ı Kerim'de "fitne" kavramı
Ömer Türker, Fitne kavramının Kuran-ı Kerim'de kullanıldığı farklı anlamları inceliyor.
Yeni Şafak/Ömer Türker
Fitne ve özgürlük
Fitne kelimesi, kargaşa çıkarıp insanları birbirine düşürmek ve bozgunculuk yapmak anlamında kullanılır. Gündelik dildeki kullanımının etkisiyle zaman zaman Kurân’daki kullanımlarını da bu anlama yormaya meylederiz. Kargaşa çıkarıp bozgunculuk yapmak çok kapsamlı bir anlam olup oldukça farklı durumları içerdiğinden fitne kelimesine verdiğimiz anlamlar isabetli de sayılabilir. Nitekim fitne kelimesinin kök anlamı sıkıntı, bela, imtihan ve bu durumları doğuran şeyler demektir.
Fakat Kurân’da kelimenin oldukça farklı bir kullanımı vardır. İsim ve fiil hallerini dikkate aldığımızda kelime Kurân’da altmış kez geçer. Müfessirler kullanılan bağlamları dikkate alarak fitne çıkarmanın olgusal olarak neye karşılık geldiğini belirlemiş ve ayetleri bu doğrultuda yorumlamışlardır. Mesela fitne eylemi bir bağlamda zulüm olarak, başka bir bağlamda insanları ayartmak olarak, başka bir bağlamda inkâr olarak tahakkuk ettiğinden kelimeye bu anlamları vermişlerdir. Aslında çoğu kullanımın ortak bir noktası vardır: Bir insanın vicdanı üzerinde etkide bulunarak kanaatini değiştirmeye yahut zihnini bulandırmaya çalışmak. Fakat vicdani etkilemek iyi veya kötü olabilir. İnsan iyi yönde de kötü yönde de etkilenebilir. Nitekim insanların Allah’a kulluktaki sadakatini sınamak için gönderilen melekler kendilerinin fitne olduğunu söylemişlerdir (Bakara 2/102). Bu nedenle ayette melekler değil, meleklerin öğrettiği bilgileri kötü maksatlar için kullananlar eleştirilmiştir.
Kurân’da kınanan ve aslında imtihan etme anlamında kullanıldığı birkaç yer dışındaki neredeyse bütün kullanımlarda ifade veya işaret edilen anlam, vicdan üzerindeki etkinin baskı ve zorlamaya dönüşerek kişiyi din ve vicdan hürriyetinden mahrum bırakma noktasına vardığı fitnedir. “Fitne kalkıncaya ve din yalnızca Allah’ın oluncaya dek savaşın” (Bakara 2/192), “Fitne, katilden daha beterdir” (Bakara 2/191), “Fitne katilden daha büyük bir günahtır” (Bakara 2/217), “Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için müteşâbih âyetlerin peşine düşerler” (Âl-i İmrân 3/7) gibi ayetlerde fitne, kelimenin hakiki anlamıyla “inananları dininden döndürmek için türlü yollara başvurarak baskı yapmak” anlamına gelir. Başka pek çok ayeti zikretmek de mümkün fakat şu ayeti bütün olarak okumak anlamın kavranması için yeterlidir:
“Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. Allah yolundan alıkoymak, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i Haram’ı ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.” (Bakara 2/217).
Benzer içerikli bütün ayetlerde müşriklerin Müslümanları dininden döndürmek için yaptığı, baskı, zulüm ve savaşlardan bahsedilir. Doğrudan “dininden döndürme” ifadesi her zaman zikredilmez ama zaten müşrikler Müslümanlara İslam’a inandıkları için zulüm yaptığından her yerde böyle ayrıntılı açıklamaya gerek duyulmaz.
Fitnenin bu anlamı, dini naslarda o denli önemli ve merkezidir ki din, özgürlüğü esas itibariyle kişinin Allah’ın daveti karşısında kendi vicdanıyla baş başa bırakılması ve bunun için yeterli şartların oluşturulması olarak değerlendirmiştir. Bu sebeple Kurân’da “fitne kalkıncaya dek savaşın” anlamındaki ayetler (Enfâl 8/39, Bakara 2/193), insanları özgürleştirinceye, vicdanlar üzerindeki baskıları kaldırıncaya ve ilahi teklifle insanları baş başa bırakıncaya kadar mücadele edin anlamına gelir. İslam’ın cihad ülküsünü belirleyen de bu anlam olmuştur. Allah insanları kendi özgür iradeleriyle tercihte bulunacak şekilde yaratmıştır. Müminlerden talebi de bütün insan fertlerine bahşedilen bu nimetin başkaları tarafından gasp edilmesine mani olmak ve vicdan özgürlüğünü temin etmektir.
Tabii ki bu dünyadaki her şey suistimal edilebildiği gibi İslam’ın bu ilkesini de suistimal eden ve şahsi çıkarlarına alet eden kişiler olagelmiştir. Fakat tarih boyunca İslam’ın ulaştığı bölgelerde Müslümanlığı kabul etmek istemeyen toplumların dini kimliklerini koruyabilmesi genel olarak bu ilkeye bağlı kalındığını göstermektedir. Bu nedenle kuralsızca haz tatminini hayat felsefesi haline getirmek, inançsızlığı yahut lakaytlığı üst bir değer kabul edip insanlara tahakküm etmek, insanların taleplerini yönetmek için ahlâk kurallarını hiçe sayarak iktisadi ve siyasi menfaatleri ele geçirmek, özgürlük değil, tam anlamıyla fitnedir. Zira bu benzeri ve benzeri durumlar, kişi kendi ve Allah’la baş başa kalmaktan alıkoymaktadır.
HABERE YORUM KAT