Kudüs Kararının Yıldönümünde Kudüs Tartışması
BM’nin Filistin’le ilgili kararlarının hiçbiri âdil ve tarafsız değildir.
Kararlardaki taraflılık ve Siyonist işgalcileri gözetme, onlara hak etmediklerini vererek gasp ve işgallerini uluslararası alanda “meşruiyet” zeminine oturtma stratejisi Filistin topraklarını işgalci göçmen Yahudilerle, oranın asıl sahibi Filistinliler arasında paylaştırma amaçlı 29 Kasım 1947 tarihli ve 181 sayılı kararla başlar. O tarihte Yahudi göçmenlerin özel mülkiyetlerine geçen arazi miktarının tüm Filistin’in % 9’una tekabül etmesine rağmen kuruluşu onaylanan Yahudi devletinin tahakkümüne verilmesi kararlaştırılan arazi miktarı % 57’dir.
Öte yandan BM kararlarındaki, kısmen de olsa Filistinlilerin haklarını tasdik eden hükümlerin arkasında durmamış, işgalcilerin tecavüzlerinin önüne geçmek için yaptırım gücünü asla kullanmamıştır. Bunu Filistin’le ilgili tüm kararlarında görmek mümkündür. Fakat Kudüs’le ilgili kararlarında çok daha belirgindir. Kudüs meselesini yakından ilgilendiren 11 Aralık 1949 tarihli ve 194 sayılı Genel Kurul kararının çıkarılmasının yıldönümünde, AB’nin Kudüs’le ilgili çözüm önerisi sunması ve sonra işgal devletinin tepkilerini bahane edip geri adım atması etrafındaki tartışmalarla da bağlantılı olarak bu kararı tahlil etmek istiyoruz.
Başta şunu ifade edelim ki 194 sayılı BM kararı Kudüs konusunda kesinlikle âdil ve tarafsız değildir. Bundan dolayı o zaman BM Genel Kurulu’nda oy kullanma hakkına sahip Arap ülkelerinin tümü olumsuz oy verme ihtiyacı duymuştur. Türkiye ve Avrupa ülkeleri ise olumlu oy verenlerin arasındadır.
Kudüs’ün İslâmî kimliğine ve Filistin halkının bu şehirdeki meşru hâkimiyet hakkına aykırı içeriğine rağmen en azından Siyonist işgalin şehre müdahalesine, şehirdeki tarihi mirasa ve özel mülkiyet haklarına tecavüzüne engel teşkil eden içeriğiyle karar tatbik edilseydi bile nispeten olumlu sonuç sağlayabilirdi. Ama kararın işgalcilerin tecavüzlerine engel teşkil eden içeriği tamamen kâğıt üzerinde kalmıştır. Burayı başkent ilan etme kararlarının, şehirdeki tarihi mirası yok etme amaçlı yıkımlarının, özel mülkleri şiddete başvurarak gasp etme uygulamalarının, Müslüman ve Hıristiyan Filistinlilerin evlerini yenilemelerini engellemelerinin veya son derece zorlaştırmalarının önüne geçilmesi için en ufak bir girişimde bulunulmamıştır.
BM bir bakıma işgalciye şu mesajı veriyor: “Gasp ettiklerinin önemli bir kısmı üzerinde senin hâkimiyetini uluslararası alanda yasallaştırmak için ‘çözüm amaçlı paylaştırma’ bahanesini kullanacağım. Tabii bu paylaştırmada terazinin kefesini yine senin tarafına sarkıtacağım. Ama paylaştırmada ister istemez öbür tarafa bir hak tanımak gerekir. Onun üzerinde de sen silah gücünü ve şiddeti kullanırsın. İşin o tarafına da müdahale etmeyiz. Uluslararası alanda yasallaştırma zeminine oturtulamayan bu tecavüz ve tahakkümlerin de emrivaki haline gelmesi için zamana bırakılır.”
BM’nin Filistin’le ilgili kararlarını, bu kararların uygulamaya geçirilmesi aşamasında izlenen politikayı ve Siyonist işgalcinin tecavüzleri karşısındaki duyarsızlığı iyi tetkik ettiğimizde karşımıza çıkan manzara budur.
Çıkarılışının 60. yıldönümünü idrak ettiğimiz ve bir bölümü Kudüs’le ilgili olan 194 sayılı karar hakkında karşımıza çıkan realite de budur. Bu kararda Kudüs’e uluslararası statü ve bu statüye dayalı bir otonomi verilmekte, İsrail’in Kudüs üzerindeki tahakkümü reddedilmekte ve bu şehri başkent yapamayacağı vurgulanmaktadır. Kararda otonomi verilen alanın sınırları da belirleniyor ve sadece Doğu Kudüs veya Eski Kudüs’ten ibaret değildir. Şehrin banliyöleri, çevre köyleri ve kasabaları da otonomi alanına dâhil ediliyor.
İşte bu kararın alınışının yıldönümüne denk gelen günlerde AB güya işgal devletinin Doğu Kudüs’ü ilhakını reddeden ve bu bölümün kurulacak Filistin devletinin başkenti olmasının onaylanmasını öneren tartışma başlattı. Oysa normalde BM’nin şimdiye kadar aldığı kararlar zaten işgal devletinin Doğu Kudüs’ü ilhakını ve buradaki tüm yerleşim çalışmalarını gayrimeşru ilan etmektedir. Sorun kararların uygulanmamasındadır.
İlginçtir ki işgalci Siyonistin biraz dişini göstermesiyle AB hemen geri adım attı. Gerçekte bu da bir taktiktir ve Siyonist işgalcinin “yenilemez” kabul ettirilmesini amaçlayan psikolojik savaşın bir parçasını oluşturmaktadır. İşgalcinin dişini de boynuzunu da kıracak olan direniştir.
194 sayılı kararın bir bölümü de Siyonist işgal sebebiyle yurtlarından çıkarılan Filistinlilerin yurda dönüş haklarının ikrarına dairdir. Bu konuyla ilgili değerlendirmeyi de inşallah müteakip yazımızda yapacağız.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT