Kudüs Günahların Kefareti Olur mu?
Malumunuz, geçtiğimiz pazar günü ülkemizin değişik yerlerinde ABD’nin yüzyılın planı diye açıklanan ve pratikte Filistin topraklarının İsrail toprakları olmasını öngören tasarısı protesto edildi. Bu protesto olumlu-olumsuz çok konuşuldu. Bunun konuşulması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Filistin ve Kudüs’ün özgürlüğü için atılacak her adımın kıymetli olduğunu ve destek verilmesi gerektiği ortak kanaatimizdir. Bu mevzunun gündemleşmesi, kamuoyunun dikkatini celp etmesi, hatta hiçbir araya gelemeyecek kesimleri bir araya getirmesi bile başlı başlına değerli ve önemlidir.
Fakat bu protestonun protesto edilmesinin nedenlerine değinmek, yapılan eleştirilere kulak vermek de bir o kadar önemlidir.
Biliyorsunuz Müslümanların temel doktrinlerinden biri ümmet algılarıdır. Kuran’ın çizdiği Müslüman prototipin de ümmetçi olmak temel saiklerdendir. Bir Müslümanın ümmetçi değil de ulusçu olması kabul edilemez bir durum olarak görülmektedir.
Pazar günü yapılan Büyük Kudüs mitingi aslında aynadaki resmimizdi. Müslümanların bölük pörçük olmaları, bir vücudun azaları arasına ayrım koymaları hal-i pür melalimizin en iyi ifadesiydi. Suriye için toplananların sayısı yüzler olarak kayda geçerken, Kudüs için yüzbinler hatta milyonların kayda geçmesi neden ve nasıl sömürüldüğümüzün adeta cevabıydı. Filistin için her türlü açıklama şiddetle ve öfkeyle lanetlenirken Suriye için ama’lı, fakat’lı cümlelerin ardı arkası kesilmiyordu. Tabi ki bu durumun en büyük müsebbibi hiç şüphesiz İran’ın duruşu ve ortaya koyduğu tavırdır. Adının başına İslam Cumhuriyeti sıfatını koyarak kendini meşrulaştıran hatta ve hatta Müslümanların hamisi olarak gören İran’ın Suriye meselesindeki duruşu birçok kesimin aklını karıştırmış daha doğrusu dengesini bozmuştur.
Malum bu güruhun bir de dillerine pelesenk ettikleri ve her dağın taşın altında buldukları bir ABD ve Siyonizm gerçeği var! Onlara göre yeryüzünde bu ikisi dışında kötülük saçan, zulüm üreten kimse yok. Her türlü kılıf görevini gören ABD ve İsrail yeryüzünden silinirse (inşallah) bütün kötülükler bitermiş. İran ve müntesiplerinin de tek gayesi buymuş. Her yerde bunu gerçekleştirmek için savaşıyorlarmış. Yıllardır Suriye’de öldürdükleri kadın, çocuk, genç, yaşlı herkesi ABD ve İsrail’i yok etmek için yapıyorlarmış oysaki fakat biz anlamamışız. Çünkü oradaki olayların da müsebbibi bu iki devletmiş. Çünkü Esed ümmetçi, ahlaklı, adil ve merhametli bir yöneticiymiş. Çünkü oradaki herkes durumundan çok memnunmuş ama ABD ve İsrail onları kışkırtarak ayaklanmalarına neden olmuş. Çünkü Baas rejiminin halka huzur ve refah vermesi dışında yaptığı bir şey yokken insanların ayaklanmasının başka bir açıklaması olmazmış. Hatta ve hatta Suriye’ye İran’ı yok etmek için girmişler bu devletler de biz uyuyormuşuz. Çünkü İran düşerse direniş düşermiş, Kudüs düşermiş, özgürlük düşermiş, ümmet düşermiş, insanlık düşermiş de miş miş...
Hayır efendiler, bunlar sizin hezeyanlarınız. Nebiler öldüler direniş devam etti. Halifelerimiz öldüler direniş devam etti, büyük komutanlarımız öldüler direniş devam etti, binlerce şehit verdik ama direniş devam etti ve devam edecek. Allah özgürlüğü, direnişi tek bir sebebe bağlamamıştır. Hatta direniş ve özgürlük bir zaman ve zemine haps edilemeyecek kadar değerli ve önemlidir. İran’ın düşmesinin bunların yok olacağını düşünenlerin inanç noktasında kendilerini sorgulamaları mahşer öncesi kendilerinin faydasına olacaktır.
Yine İran’a dönük yapılan en ufak eleştirileri bile Siyonistlerin dili olarak değerlendirenlerin yaklaşımının, İran’ı nasıl kutsadıklarını görmeleri de hiç kimsenin kimseye faydasının olmadığı o gün gelmeden görmeleri de kendi faydalarına olacaktır.
Ayrıca şunu da bilmek gerekir ki Kudüs her türlü hatanın, yanlışın üstünü örten bir örtü de değildir. Kendi gerekçelerimizin ikna edicisi de olamaz. Veya günahlarımıza kefaret kılmaya çalıştığımız bir argümana da dönüştürülemez. Kitab-ı mubinde Allah Müslümanların birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmesinin önemime sıklıkla vurgu yaparken, bu cenahtaki kardeşlerimiz de yapılan tenkitleri bu minval üzere değerlendirmeli. Ümmet olgusunun kişi, kurum, mezhep, meşrep, ırk ve ülke menfaatlerinin tümünün üstünde olduğu bilinmeli ve buna göre hareket edilmelidir. Aksi takdirde bu, ahirette bir cezaya karşılık geleceği gibi dünyada diğer Müslümanlar tarafından yalnız bırakılmayı da beraberinde getirecektir.
YAZIYA YORUM KAT