Küçük kız
Birkaç evlik ıssız bir köy.
Dağların yamacına kurulmuş.
Yukarılarda, köyü tepeden gören bir askerî birlik var.
Köy daha önce boşaltılmış sonradan köylülerin geri dönmesine izin verilmiş.
Hayatın ve ümidin uzağında yaşayan birkaç aile bulunuyor köyde.
Bu köyde, başka ülkelerin başka şehirlerinde yaşayan kendi yaşıtlarına göre çok büyük zorluklar içinde bir ömür süren Ceylan, küçük bir kız.
Bir keresinde götürüp fotoğrafını çektirmişler.
Herhalde ilk çekilen resimlerinde gözleri kapalı çıkmış ki biri onu uyarmış, “gözlerini açık tut” diye.
O da gözlerini kocaman açmış.
Resmi öyle çıkmış.
Ceylan, on dört yaşlarında.
Önceki gün hayvanlara yaprak toplamak için köyün biraz ilerisindeki koruluğa gitmiş.
Bir patlama sesi duyulmuş.
“Yukarıdan” gelen bir havan mermisi ya da roketle paramparça olmuş Ceylan.
Elleri ve dizleri kalmış geriye.
Bedeninin parçaları ağaçlara dağılmış.
Köyün muhtarı herkese haber vermiş.
Kimse gelmemiş, kimse ilgilenmemiş.
Sonra bizim gazeteyi aramış.
Olanları anlatmış.
Birileri gelip de bir soruşturma yapsın diye beklemiş köylüler.
Doktorun, savcının geleceğini sanıyorlarmış.
“Can güvenliği” nedeniyle gelemeyeceğini bildirmiş savcı.
Kendi yerine, eline bir kamera tutuşturduğu imamı göndermiş, imam kızın ve vurulduğu yerin resimlerini çekmiş.
Ceylan’dan geriye ne kaldıysa toplayıp bir battaniyeye koymuşlar, dokuz kilometre ötedeki bir başka askerî karakola götürmüşler.
Bir doktor, karakolun bahçesinde “otopsi” yapmış, kızın “bedeninde” şarapnel taneleri bulmuş.
Resmî bir rapor tutmuşlar, Ceylan’ı gömmüşler.
Bir daha kimse ilgilenmemiş.
Ne askeriyeden bir açıklama, ne bir soruşturma, ne bir özür.
“Başınız sağolsun” diye köye gelen biri bile çıkmamış.
Ölen bir köylü kızı.
İşi “büyütmeye” ne gerek var?
Oradaki insanların ölmesi kimin umurunda?
Bizim gazete yazmasa Ceylan’la kim ilgilenir?
Bizim gazete yazsa Ceylan’la kim ilgilenir, onu da bilmiyorum ya.
Küçük bir köylü kızını askerî birlikten atılan bir mermiyle vurup ortadan kayboluyor devlet.
Bunun hesabını kim soracak?
Bizim muhalefet partileri, “Kürt açılımı gerçekleşirse, demokrasi ve eşitlik gelirse Türkiye bölünür” diyorlar.
Kürt açılımı olmadığında Kürt çocuklarını, kuş avlar gibi rahatça vurup öldürürsün ve “Türkiye yekpare kalır” öyle mi?
Böyle mi sanıyorsunuz?
Ceylan vurulalı 48 saat oldu, kimseden ses çıkmadı.
Bu ülke çoktan bölünmüş.
Siyasetçileri, gazetecileri, televizyoncuları çoktan bölmüşler ülkeyi.
Ceylan, zengin bir şehrin, zengin bir semtinde yaşayan zengin bir Türk ailesinin kızı olsaydı ve “havan topu ya da roketle vurulsaydı” bu ülke bu kadar sessiz mi kalırdı?
Vicdan dediğiniz o tuhaf şey böyle durumlarda ortaya çıkıyor işte.
Vicdanın varsa, öldürülenin kim olduğuna, ne olduğuna bakmıyorsun.
O vicdan, o ölüm karşısında sızlıyor ve sen ayağa kalkıyorsun.
Siz, siyasi kararlar ülkeyi bölecek diye korkmayın, ülke “vicdanından” bölünüyor önce.
“Vatanım, vatanım” diye bağıran o Baykallar, o Bahçeliler, küçük bir kızın ölümü karşısında “benim insanım,” diye bağırmadığında bu ülke bölünür.
Başbakan, ıssız bir köydeki küçük kızın hesabını sormadığında bu ülke bölünür.
Medya, bu kızın ölümünün peşine düşmediğinde bu ülke bölünür.
Bu ülkeyi böyle bölüyorlar.
Benim umurumda bile değil ülke bölünür mü bölünmez mi...
Bu ülkenin vicdanı var mı yok mu, benim umurumda olan bu.
Ceylan’ı öldürüp böyle sustuktan sonra ülke “bütün” kalsa ne olur, bölünse ne olur?
Küçük bir kızın bu kadar rahatlıkla öldürüldüğü bir ülkenin “bütünlüğünden” ne yarar çıkar?
Issız bir köyde yaprak toplayan küçük bir kızı vurup öldürdüler.
Herkes sustu.
Ceylan’ın ölümü, eğer içinizde bir yere değmiyor ve sizin canınızı acıtmıyorsa, sizin vicdanınız Ceylan’dan çok önce ölmüş demektir.
“Birlik, bütünlük ve vicdansızlık” içinde yaşarız.
Belki de “bütünlük” dedikleri bu ortak vicdansızlıktır.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT