Kubilay sakızı daha kaç yıl çiğnenecek?
Kubilay olayı, daha kaç yıl böyle çarpıtılarak anılacak bilemiyorum. 1930 yılında yaşanmış, topu topu 15-20 kişilik bir kavga. Hadi diyelim, çatışma.. 1930 Türkiyesi’nde, küçücük bir ilçede yaşanan olayın, tüm Türkiye’ye yansıyabilecek bir boyutu olabilir mi? Ne mümkün! Ama; 80 yıldır, aynı sakızı çiğnemeye devam edip duruyorlar. “Türk devrimleriniiin ...”
El insaf yani. Ne devrimi kardeşim!..
Devrimle ne ilgisi var 15 kişinin kavgasında..
3-5 kişiyle, devrime karşı mı çıkılır?
3-5 kişiyle, devrimler mi savunulur?
Lokal bir kavga işte..
Ucunda hiçbir şey yok.
Bu taraf da baskın çıksa, bir şey olacağı yok. Diğer taraf da başarılı olsa, önemli bir sonucu yok.
Subaya saldıranlar, diyelim başarılı oldular..
Ne yapacaklar, 3-5 kişi ile ‘Cumhuriyeti mi yıkacaklar?’
Güldürmeyin insanı..
Kubilay; kendisini yeterince savunsaydı, saldırganlara ilk anda baskın çıksaydı..
Ne olacaktı? Cumhuriyet, üç tane esrarkeşe hiç fire vermeden baskın çıktı diye, “Savaş kazanmış ordu” muamelesine mi tabi tutulacaktı?
Nedir bu, küçücük bir olaydan çıkartılan büyük tartışma!
Menemen olayını, Cumhuriyet’e karşı ciddi bir saldırı olarak yorumlayanlara bakın; Ergenekon sanıklarını nasıl da savunuyorlar!
1930’daki üç tane esrarkeşin, bir subaya saldırısından, ‘Cumhuriyeti yıkma’ sonucu çıkartanlar, şimdi onlarca generalin içinde bulunduğu plânlar için, “Ne var canım, harp oyunu yapmışlar. Üç tane general ile darbe mi olur?” diyorlar..
Devam ediyorlar: “Darbe yapmak için, darbeyi gerçekleştirmeye elverişli silahlar kullanmak gerekir. Ergenekon’dan yargılanan Mustafa Balbay’ın elinde ne var ki, darbe yapabilsin.Tuncay Özkan’ın elinde ne var ki, darbeden yargılanıyor.MehmetHaberal’ın ne gücü var ki, darbeden yargılanıyor?”
Ergenekon sanıklarının serbest kalması için, bu savunmayı yapıyorsunuz da, Menemen’deki üç tane esrarkeşin bir subaya saldırısını, niye “Cumhuriyet’i yıkmaya teşebbüs” olarak tanımlıyorsunuz?
O üç tane esrarkeş, ne yapacaklardı, Ankara’ya gelip, hükümeti mi yıkacaklardı?
Ne ile?
Hangi silah ile?
Hangi güç ile?
Tarihi gerçekleri çarpıtmasalar, “Onlar, kendi görüşlerini savunsunlar, biz de kendi görüşlerimizi savunalım.Herkes yoluna” diyeceğim.
Ama, gerçekleri bile bile tahrif ediyorlar.
Bakın; Cumhuriyet gazetesinin dünkü nüshasında,Menemen ile ilgili bir ilan: “Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yaşama mutluluğu kazandırdığı dünyaya örnek Türk devrimine yönelik gerici saldırıların hedefi olan ...”
Bu ilanın altında, sıradan bir gencin ismi olsa, “Heyecanına ver” der, geçersiniz.
İlanın sahibi olan zat, bir de profesör olmuş!
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın nasıl kazanıldığını bilmiyor bir defa..
Sanıyor ki; önce şapka devrimi yapılmış, sonra Şapka Devrimi’ni korumak için Ulusal Kurtuluş Savaşı kazanılmış.
Sanıyor ki; önce Harf Devrimi yapılmış, sonra Harf Devrimi’ni korumak için düşmanlar denize dökülmüş.
Sanıyor ki; önce halifelik kaldırılmış, sonra Anadolu’da işgalciler kovalanmaya başlanmış!
Hayır beyler, hayır!
Kurtuluş Savaşı’nın kahramanları, sizler değil; sizlerin “gerici olmakla” suçladığınız bu dindar halkın taa kendisidir.
Bu dindar halk, imanı için savaştı ve kazandı..
Dini için savaştı, namusu için savaştı..
Harflerini değiştirmek için savaşmadı..
Şapka takmanın zorunlu olması, takmayanın kellesinin uçurulması için savaşmadı..
Halifeliğin kaldırılması için savaşmadı..
Açın; savaş sırasındaki tüm komutanların sözlerini okuyun.
Tüm idarecilerin açıklamalarını, resmî belgeleri okuyun..
Bir tanesinde, “Bu ülkede, harfleri değiştirmemiz lazım.Bunun için Yunanlıları denize dökmemiz lazım” deniliyor mu?
Bir tanesinde, “Memurlara şapka takma zorunluluğu getirilmesi gerekir. Bu uğurda, İngilizleri topraklarımızdan çıkarmamız lazım” deniyor mu?
Gerçekleri çarpıtmayın..
Dürüst olun, devrim hokkabazları!
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT