Krizin geleceği
Nasıl sosyologlar hadiselere "iman ettikleri" sosyolojinin teorileri açısından yaklaşıyor ve insanı hadiselerin nesnesi yapıyorlarsa, ekonomi uzmanları da ekonomik konulara, özelde dünyanın içine düştüğü mâlî krize âdeta şartsız iman ettikleri ekonomik sistem(ler) açısından bakıyor ve insanı sistemlerin nesnesi yapıyorlar.
Bu bakımdan bazıları, en bâtıl ideoloji, sistem, din ve akımlarda bile temel bir hakikat unsuruyla birlikte bazı hakikatlerin olabileceğini düşünmeden, daha en temelde bilgi teorisiyle kendisini reddeden ve dolayısıyla hiçbir zaman haklı olmamış Marks'ın ve Marksizm'in haklılığı iddiasında bulunurken, bazıları da şu son krizi, en son dogmaları olan küreselleşme çerçevesinde liberal kapitalizmin yeni bir "evre"si olarak görüyorlar. Sosyoloji, ekonomi vb. uzmanlarıyla filozoflar içinde doğrusu en temel konularda bile birbirleriyle ittifak eden iki insan bulmak çok zor.
Nasıl -peygamberler dışında- her bir insanın, tamamen eğitildiğinde bile fonksiyonunu sinirlere devreden nefs-i emmaresi varsa, bir makro-insan olarak görülebilecek insanlığın da aynı şekilde nefs-i emmaresi vardır. İnsanlığın içinde şeytanın ajanlığını ve emirlerinin icraatçılığını yapan, Karun gibi sermayeyi, Hâmân gibi, Din yerine ikame edilmeye çalışılan ideoloji, sistem veya bâtıl dinleri elinde tutan, hattâ Bel'amlarla Hak Dini bile içeriden kontrole çalışan, Firavunî gücü de emrinde kullanan ve insanlığı sürekli iğfale, bozgunculuğa, ahlâkî çöküşe, günaha, içtimaî-siyasî kaosa sürüklemeye çalışan bu nefs-i emmare, gücünü artık başka diyarlarda temerküz ettirmek niyetinde görünüyor. Tabiî bunda, bizzat kendi ürünü olan vahşî kapitalist uygulamaların da tesiri büyük. Tüketim çılgınlığının, faizciliğin, israfın elbette gelip tıkanacağı bir nokta olacaktı; ayrıca, Batı ekonomilerini besleyen ülkelerin eskisi gibi "sağılamaması", tek kutuplu dünya hakimiyeti heves ve maceraları, liberal kapitalizmi dengeleme adına icat edilen sendikalar, işçi hakları vb. faktörler, üretimi hem zorlaştırıyor hem de pahalı hale getiriyor. Çin ve Hindistan gibi kapitalist tüketim "zevki"ni tam tatmamış ülkeler de, ucuz işgücünün yanı sıra tüketim adına büyük nüfus barındırıyorlar.
Esasen dünya, Sovyetler Birliği'nin dağıldığı tarihte şimdiki sürece girmişti. Tek kutuplu dünya hakimiyeti hayalindeki ABD, İslâm dünyasına yeni şekil verme ve İslâm'ı dönüştürme projesiyle ilk etapta Afganistan ve Irak'a saldırırken, artık Türkiye içinde ve dışında sevinçle tarihin sonundan bahsedenlerin aksine, İslâm'a, Kur'an'ın ve Hadis'in haberlerine, Kur'an'ın hadiseleri değerlendirmesine ve hadiseler için tayin buyurduğu ve Sünnetullah denilen çerçeveye tam itimatla bu sütunda "ABD Sonuna Oynuyor"; AB'ye kabulümüz müzakerelerine yeşil ışık yakılınca Türkiye için tarihin sonuna gelindiği sevinciyle yapılan yayınların tersine de "AB, Türkiye'yi almadan Türkiye AB'yi istiab edecek" diye yazılmıştı. Evet, nefs-i emmare, gücünü artık başka diyarlarda temerküz ettirmek niyetinde de olsa, nefs-i emmaresini kontrolle şeytanın insanlığı sürüklediği, sürükleyeceği her yeni merhale, insanlık içinde kalbi temsil edenler çizgilerini korur ve va'de vefasızlık etmezlerse, nefs-i emmarenin ve şeytanın nihaî mağlûbiyetine giden merhaleler olacaktır. Şeytan, Bedir Harbi'ne varan süreçte Kureyş'i, "Müslümanları ortadan kaldırmanın tam zamanı ve fırsatıdır" beklentisiyle "Bugün sizi yenecek yoktur" diyerek büyük tantanalarla Mekke'den çıkarmıştı. Ama Bedir'de zahiren çok zayıf Müslüman ordusuna yardıma gelen nişanlı melekleri görünce de, "Ben, sizin görmediklerinizi görüyorum!" diyerek gerisin geriye kaçmıştı. O, hep böyle yapar ve onun vadi hep bir aldanmışlıktır.
Büyük krizler, büyük sonuçlar doğurur. Artık güç dengesi Asya'ya, Asya'nın doğusuna kayıyor. İnsanlığın nefs-i emmaresi burada temsil edilecek. Dünya, büyük ekonomik-siyasî-askerî-içtimâî krizlerin içine yuvarlanacak ve bilhassa Batı, bu krizlerle sarsıldıkça sarsılacak ve bu sarsıntılar, onu İslâm ile en azından ittifaka itecek. İşte tarih, nihaî meyvesini asıl o zaman verecek.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT