KPDS’den Sonra OECD Sınavı: 0+0=0
Bu sıralarda Türkiye’nin dâhili gündemini Deniz Baykal kaseti meşgul ettiğinden diğer bazı önemli gelişmeler bu hadisenin gölgesinde kaldı. Fakat biz gölgede kaldığını düşündüğümüz önemli bir gelişme üzerinde durmak istiyoruz.
O da işgalci Siyonist devletin OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development - Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü)’ne kabul edilmesi ve Türkiye’nin veto hakkının olmasına rağmen bunu Siyonist devlete karşı kullanmamasıdır.
10 Mayıs 2010’da, Siyonist işgal devleti, Estonya ve Slovenya’nın OECD üyeliği karara bağlandı. Türkiye’nin veto hakkı olduğundan, Siyonist devletin saldırgan tutumunu, insan hakları ihlallerini, Gazze’ye uyguladığı insanlık dışı ambargoyu, Kudüs ve Batı Yaka’daki Yahudileştirme faaliyetlerini, Mescidi Aksa’yı hedef alan yıkımları gerekçe göstererek bu hakkını kullanabilirdi. Kullanması için önceden çağrılar yapıldı. Sivil toplum kuruluşları 7 Mayıs 2010 Cuma günü Mazlum-Der’in İstanbul şubesinde basın toplantısı düzenledi ve yaptıkları basın açıklamasında hükümete veto hakkını kullanması çağrısında bulundular. Sadece bu çağrı bile hükümetin veto hakkını kullanması için yeterli gerekçeydi. Çünkü basın açıklamasında çağrının dayanakları ortaya konmuştu. Ama hükümet gerekçelerin hiçbirini kullanmamayı ve “İsrail” adlı işgalci korsan yönetimin OECD’ye kabulüne itirazda bulunmamayı tercih etti. Bu durum karşısında hükümetin sergilediği tutuma tepki göstermek, eleştiride bulunmak da bizim en tabii hakkımızdır. Buna tepki gösterenlere, karşı çıkanlara önce kendi yanlışlarına bakmalarını öneririz. Çünkü yanlışlarını düzeltmeleri ve Filistin davası konusunda samimi bir politika izlemeleri en başta kendi yararlarına, siyasi geleceklerinin lehine olacaktır.
KPDS sınavında tamamen uluslararası siyonizme ve işgalci korsan devlete ait bir söylemin kullanılması ciddi skandaldı. Bu skandalın açığa çıkarılmasından sonra hükümete düşen görev olayın üzerine gitmek ve söz konusu söylemin sorulara yansıtılmasından sorumlu olanları sorgulamaktı. Şu ana kadar bu yönde bir şey yapıldığına dair bir bilgi medyaya yansımadı. Sergilenen tutum hadisenin küllendirildiğini, üstünün örtüldüğünü ve unutulmaya terk edildiğini gösteriyor. Bu tutum, skandalın üzerine gitmeyenlerin KPDS sınavını kaybettiklerini ve “0” puanla çıktıklarını gösterir.
Hükümet bu olayın ardından OECD sınavına girdi ve yapılan çağrılara rağmen korsan Siyonist devletin üyeliğine itiraz etmeyerek bu sınavdan da “0” aldı. İki sıfırın toplamı sıfır olduğu için arka arkaya gelen bu iki önemli sınavdan çıkan sonuçların toplamı da sıfırdır.
Siyonist korsan devletin OECD üyeliği başvurusunun karara bağlanacağı tarihten yaklaşık on gün önce Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu bir “İsrail” ziyareti gerçekleştirdi ve korsan yönetimin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Yossi Gal ile görüşme yaptı. Sinirlioğlu, ziyaretiyle ilgili açıklamasında görüşmelerin olumlu geçtiğini dile getirmişti. Burada kastedilen olumluluğun kim hesabına olduğunu tespit etmek zordu. Fakat bugün ortaya çıkan durum “olumlu” havadan istifade eden tarafın işgal yönetimi olduğunu gösteriyor. Çünkü pragmatist yani faydacı açıdan bakıldığı zaman Türkiye’nin, Siyonist korsan devletin OECD üyeliğine sessiz kalması onun aleyhine olduğundan çıkan sonuç Türkiye açısından olumlu değildir. Bu olumsuz cihetle ilgili değerlendirmeyi inşallah müteakip yazımızda yapacağız.
Siyonist korsan yönetim bugünlerde kuruluşunun 62. yıldönümünü kutluyor. Filistinliler nezdinde Nekbe yani büyük felaket olarak adlandırılan bu olayın yıldönümü işgalci saldırganlar için bayram günüdür. Ama tahmin ediyoruz işgal yönetimi OECD’ye kabul edilmesinden dolayı bu yıl kuruluş yıldönümünde iki bayramı birden kutluyor. Belki 20 yıldan beri uğraştığı OECD’ye üyelik talebinin kabul edilmesinden dolayı yaşadığı bayramı diğerine nispetle çok daha fazla önemsiyordur. Yaptığı açıklamalar da bunu gösteriyor.
Şimdi Filistin davası ve Siyonist korsan devlet karşısında izlenen politikayla ilgili hükümetin önünde üç sınav daha var: Birincisi: İHH temsilcisi değerli kardeşimiz İzzet Şahin’e diplomatik düzeyde sahip çıkılması ki bu konuda henüz söze gelir bir adım atılmamıştır. İkincisi: Korsan devletin kuruluş yıldönümüyle ilgili davetlerin reddedilmesi. Üçüncüsü: Gazze’ye insanî yardım götürecek gemi filosuna destek verilmesi. Eğer bu konularda da bariz bir şey ortaya koyamazsa 2010 yılının birinci döneminde “Filistin” dersinden girdiği sınavlarda alacağı puanlar 5x0=0 olabilir. O zaman hükümetin Filistin politikası durduğu yerde ses çıkarmaktan ibaret kalır, hiçbir ilerleme kaydetmiş olamaz.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT