Korsanın adı İsrail
Gazze’ye ulaşmaya çalışan yardım filosuna yönelik yapılan korsan saldırı, Filistin bağımsızlık mücadelesinde bir dönüm noktasıdır. Bugün sıcağı sıcağına bunun görülmesi zor. Ancak ileride ne demek istediğimiz çok net anlaşılacaktır.
Şimdilik sadece şu kadarını zikredelim; Türk, İngiliz, İrlandalı, Fransız, Yunan İsrail ve daha nice ülkenin sivil toplum örgütlerinin organizasyonuna katkıda bulunduğu Gazze'ye yardım filosu, “bazı devletler arası bir sorun” gibi algılanılan Filistin meselesinin, uluslar arası bir mesele olduğunu pekiştirmiştir.
Aynı zamanda meselenin bir Filistin meselesi olmaktan çok bir İsrail meselesi olduğunu da gözler önüne sermiştir...
Vicdanı olan herkes gibi ben de öfkeliyim. Yardıma koşan sivilleri katletmek hangi şeriatta yazar! Şehit düşenlerin isimlerini dahi sakladılar.
Uluslararası medyanın meşrulaştırılamayacakları meşrulaştıran bir dil, İsrail’i koruyan bir uslûbu özenle kullanması öfkemizi artırıyor... Bunların yayımlarında kelimeler ve kavramlar operasyonel bir görev üstleniyor. Korsan devletin yetkililerine uydurdukları hikâyeleri anlatmak üzere ekranlar peşkes çekiliyor..
Özellikle de CNN International... Korsan İsrail’i aklamak, yapılan eylemi haklı göstermek için inanılmaz bir çaba içerisine girmiş bu kanal. Gerçekleri karartmak için İHH’nın radikal ve cihadî İslamî bir yapılanma, Al Kâide’nin kardeş örgütü olduğunu, korsan devletin sözcülerinin ağzından haber yapıyor. Böylece Batı’da oluşturulmış İslâmofobiyayı harekete geçirmeye ve bu zeminde yapılanları örtmeye çalışıyor.
Beyaz Saray’ın yaptığı açıklama, siyonist İsrail'in uluslararası sularda sadece ve sadece sivil insanları ve insanî yardım malzemesi taşıyan gemileri basıp katliam yapmasını "çatışma" diye tanımlıyordu, bu da, bize, korsan devletin gücünü nereden aldığını bir kez daha hatırlattı.
Bu korsan saldırı aslında Türkiye’ye, “Medeniyetler İttifakı” projesi peşinde koşan ülkeye yapılmıştır. Bu yüzden korsan devlet sözcülerinin çıktıkları bütün televizyonlarda Türkiye’de güçlenen İslamcılığa, Ak Parti’nin İslamcı gizli ajandasına dikkat çekmeleri boşuna değil.
İsrail’in yardım filosunda katliama başlamadan birkaç saat önce İskenderun’da Türk Deniz İkmal Komutanlığı’na roketatarlı bir saldırı düzenlemesi, Türkiye’ye güçlü bir mesaj gönderildiğini gösteriyor.
Türkiye mesajı almıştır. Bunu ülke adına açıklama yapan Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç ve Ahmet Davutoğlu’nun beyanlarında görebilirsiniz.
Başbakanın Musevî asıllı vatandaşlarımızın can emniyetine dair yaptığı sağduyulu davranma çağrısı da son derece önemli. Korsan devletin böylesi bir saldırıyı çok arzulamakta olduğunu düşünüyorum. Sizce de nedeni açık değil mi?..
İsrail’in gelecekte daha çılgınca eylemlere imza atacağını 16 Mayıs’ta bu köşede izaha çalışmıştık. O yazıdan bir bölümü dikkatlerinize sunuyorum:
İsrail bir proje, evet. Ancak bu projenin önünde şimdilerde büyük engeller var: Dayatılan İsrail projesini reddeden bir halk, direniş hareketi, İsrail’in liderlik bunalımı ve kimlik krizi. Buna Filistin meselesinde daha duyarlı hâle gelen dünya Müslümanlarını da eklemek gerek.
Filistin halkının projeyi kabul etmeyişini ve direnişini biliyoruz. Liderlik ve kimlik krizinden kasıt nedir meselesine gelince. Siyonizmin ilk kuşak lider kadrosu bugün hayattan çekilmiş durumda. Ariel Şaron o kuşağın en son lideriydi. Siyonist projeye inanmış ve kendisini ona adamış güçlü bir liderdi.
Hâlihazırdaki liderler ise ikinci kuşak liderler. Aralarında Yahudileri aynı ülkü etrafında toplayacak, motive edecek güçlü bir lider yok. Bu hususun ıskalanmaması lâzım.
Bunun yanında dünyevîleşmiş, seküler ve yorulmuş ırkçı bir halk var. Savaşmak istemiyorlar. Dinî inançları güçlü Yahudiler ise azınlığı oluşturmakta. Yani tahrif edilmiş dinî metinlerin desteklediği “Vaadedilmiş Topraklar” hurafesine Yahudilerin büyük bölümü inanmıyor bugün.
Bu kimlik ve liderlik krizinin önce kalplerde, sonra da siyasi hayatta ateşlediği bir korku var. O da; “İsrail varlığını sürdürebilecek mi?” korkusu. Medya bunu tartışıyor. Bu korku İsrail yöneticilerini de alarma geçirmiş durumda. Panik yaşıyorlar. Panik derinleştikçe de daha agresif yöntemlere müracaat ediyorlar.
Netanyahu’nun son dönemde Kudüs’ü Yahudileştirme ve Mescidi Aksa’yı ele geçirme planlarına ağırlık vermesinin temelinde, semboller üzerinden dağılan Yahudi birliğini sağlamak ve kimlik krizini çözmek var.
Ancak sonuç İsrail’in lehine değil. Irkçı politikalardan medet umdukça yalnızlaşmaya devam edecek. Türkiye-İsrail arasında yaşanan gerilim de bunun tabiî bir sonucu.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT