Korkunun Ecele Faydası Olmaz!
İslam dünyasının mezhep savaşına doğru gittiği söylemini bir korku senaryosu şeklinde sürekli tekrarlayanların ne önerdiklerini ortaya koymaları da gerekmez mi?
HAKSÖZ-HABER
Yeni Şafak’taki köşesinde “Korkmanın vakti geldi” başlıklı yazısında Kemal Öztürk Yemen savaşının İslam dünyası için korku dolu bir döneme girildiğinin işareti olduğunu söylüyor. Yazı içinde İran yayılmacılığına vurgu yapan yazar, Erdoğan’ın İran’a karşı sertleşmesini de tehlikenin farkında olunduğunun göstergesi olarak yorumluyor. Ama Yemen örneğinde görülen “Arap Sünni koalisyon”un da bir başka tehlike kaynağı teşkil ettiğini iddia ediyor.
O zaman, sormak gerekmez mi, peki sen ne öneriyorsun, ne yapılmasını salık veriyorsun?
Yazısında Arap Baharını da mahkum eden Kemal Öztürk tehdidin kaynağını doğru tespit eden ama sanki “buna karşı yapılabilecek bir şey yok öyleyse görmezden gelelim” der gibi bir pozisyona düşüyor. Oysa biteviye çok kötü olacak diye tekrar etmek hiç anlamlı değil. Zaten çok kötü şeyler oluyor! Söylenmesi gereken şey ne yapılması gerektiği!
Anlaşılması gerekir artık kafayı kuma gömmek mantıklı bir tavır olamaz. Ayrıca da korkunun ecele faydası yok!
Kemal Öztürk'ün Söz Konusu Yazısı:
Korkmanın vakti geldi
Yemen savaşını sakın hafife almayın. Suudi Arabistan öncülüğünde, adı konulmamış bir “Arap Sünni Koalisyonu” oluşturuldu ve İran’ın desteklediği Husilere karşı ortak bir hava gücüyle savaşıyor. Ortak bir ordu için de hazırlıklar başladı. Bu ne demek?
Yemen’e Arap Ligi, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi geleneksel bir oluşumun ortak kuvveti değil, İran’a karşı oluşan tepkinin doğurduğu bir koalisyonun silahlı gücü girmek üzere. Bu oluşumun fiili adı “Arap Sünni Koalisyon Gücü”dür ki önlem alınmazsa çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Her ülkede bir kesim tahrik ediliyor
Adını doğru koymak lazım; İslam dünyası Şii-Sünni mezhep savaşını yaşıyor şu anda. Mezhep savaşı Suriye, Irak, Yemen’de silahlı çatışmalara dönüşmüş durumda. Lübnan, Bahreyn, Türkiye, Pakistan, Suudi Arabistan’da ise mezhep çatışması için kaotik ortam oluşturulmaya devam ediliyor.
Türkiye’de Aleviler tahrik ediliyor. Dün eylem yapıp savcı esir alan DHKP-C de Alevi kökenli bir örgüttür.
Yemen’de Zeydiler, Bahreyn ve Suudi Arabistan’da Arap/bedevi Şiiler, Lübnan’da Fars/Arap Şiiler, Afganistan’da Hazariler, Pakistan’da Şiiler ve İsmailiye mezhebindekiler bu kirli savaşın içine çekilmek için ya tahrik ediliyor ya da çatışmanın bir parçası oldular bile.
Kim körüklüyor mezhep savaşını?
“Barut” olarak görebileceğimiz gruplara engel olmak için kurulan Sünni illegal oluşumlar var ki, bunlara da “ateş” denebilir. İŞİD, El Kaide, El Nusra, El Şebap gibi örgütlerin ortak noktası, Şiiliği “kafirlikle” eş gören bir Selefi fikre sahip olması. Tüm çaba barut ve ateşi bir araya getirip patlama yaşatmak. Suriye, Irak, Yemen patlatıldı, sırada diğer ülkeler var.
İslam dünyasında mezhep savaşları büyük felaketlerle sonuçlanmıştır her zaman. Bu savaşların yaşandığı tüm dönemlerde Haçlı orduları da fırsatı kaçırmamış ve hep İslam topraklarına saldırmıştır. Batı İslam ülkelerinin zaaflarından faydalanmayı hep bilmiştir.
Şu anda tüm İslam dünyasını içine alacak büyük bir yangının başlangıcını izliyoruz. Yangın her geçen gün bir ülkeye yayılıyor. Mezhep savaşını “Batı'nın oyunu” diye tanımlamak kolaycılık olur. Doğru, mezhep çatışmasını körüklemek ve ateşi harlamak için Batılı istihbarat örgütleri ve kurumları büyük çaba içinde. Lakin onlar istediği için değil, İran bizzat inandığı için “Şii Diplomasisi” yapıyor, Suudi Arabistan da Vahhabilik güdüyor. Her iki ülke de kendi mezheplerini yaymak için muazzam servet harcıyorlar.
İslam dünyası 50 yıl geriye gitti
Arap Baharı, tersine devrim (Arap Kışı), Suriye, Irak, Yemen iç savaşları ve mezhep çatışmaları, İslam dünyasını en az 50 yıl geriye götürdü. Ekonomik olarak bu savaş ve çatışma ortamının maliyetini hesaplamak mümkün değil. Muazzam bir bedel ödettiği kesin. Savaş ve terörün İslam ülkelerinde zaten sorunlu olan gelişme, değişim, büyüme, eğitim, diplomasi, ekonomi gibi alanları neredeyse tamamen tahrip etti. İslam’ın algısı son yüz yılın en kötü durumuna düştü. Hepimiz kafa kesen vahşiler olarak görülüyoruz.
Bizim ülkelerimizde tüm bunlar olurken, Batı topraklarında hiçbir savaş ve terör olayı yaşanmıyor. Düzenli bir şekilde büyüyorlar, İslam ülkelerine birbirlerini öldürmesi için silah satıyorlar, ekonomileri güçleniyor, dünyaya hakimiyetleri artıyor.
Onlar damarlarımızın içinde dolaşacak nano teknoloji robotlar yaparken, Müslümanlar Suriye ve Irak’ta, sanayi tüpünden füze yapıp bir diğer Müslümanı öldürmeye çalışıyor.
Korkmak ve önlem almak
Batı ve İslam dünyasındaki makas bu denli açılmış durumda. Ancak daha geniş coğrafyalara yayılacak bir mezhep savaşı, sadece bizi değil, bizden sonra gelecek kuşakları bile etkileyecek bir yıkıma neden olabilir. Batı'nın İslam dünyasına karşı hakimiyeti ve baskısı yüzlerce yıl sürecek bir hükümranlığa dönüşebilir.
Sanırım Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet bu tehlikeyi gördükleri için, İran konusunda ilk defa açıktan tepki verdiler. Türkiye’nin kendi iç düzenini acil olarak sağlaması ve hızla İslam dünyasında bu büyük tehlikeyi önleyecek daha büyük adımlar atması lazım. İran’ın Şii yayılmacılığı, Türkiye dahil tüm İslam dünyasını çok rahatsız etti, doğru. Ancak buna karşın adı konulmamış “Arap Sünni Koalisyonu” da tehlikeli bir mantıkla hareket edebilir. Bu koalisyonun, Yemen’den sonra Suriye ve Irak’a da askeri bir operasyon yapması kuvvetle muhtemel. O zaman Rusya ve Çin’i arkasına alan İran’ın ne çılgınlık yapabileceğini düşünelim. “Bir şey yapamaz” diye düşünenleriniz, sadece dört yıl önce, “İran Suriye, Irak ve Yemen’i işgal edecek” dendiğinde de inanmamıştı muhtemelen.
Herkesin korkması ve aklını başına toplaması gereken bir döneme giriyoruz.
HABERE YORUM KAT