Kopya zevkler ve dünyanın tekdüzeleşmesi
Gökhan Özcan modernliğin "farklılıkları zenginlik olarak görme" iddiasının ne kadar içi boş bir söylem olduğunu irdeliyor.
Gökhan Özcan / Yeni Şafak
Kopya zevkler ve tekdüze dünya
Bugün kendi ülkesinden ayrılarak dünyanın herhangi bir başka ülkesine giden insanlar, pek fazla yabancılık hissi yaşamazlar. Küresel ticaretin bütün büyük markaları ondan çok daha önce giderek o ülkelerin şehirlerini boydan boya kaplamıştır çünkü. Yeryüzünde hali hazırda bu tablonun çok çok az istisnası kalmış durumda. Nereye giderseniz gidin, aynı markanın kahvesini, meşrubatını içip hamburgerini yiyebilirsiniz. Aynı markaların arabalarını kiralayabilir, otel zincirlerinin o ülkede kurulu yerel şubelerinde konaklayabilirsiniz. Ülkenizin büyük mağazalarından alabileceğiniz giysilerin bire bir aynılarını gittiğiniz ülkeden de alabilirsiniz. Gezi fotoğraflarınızı aynı sanal mecralara yükleyebilirsiniz. Etrafta çalan ve sizin de zaten dinleme listenizde olan parçalara kulak kabartabilirsiniz. Herhangi bir sinemaya girip sizin ülkenizde de gösterimde olan filmleri izleyebilirsiniz. Medyada, sosyal medyada popüler olan konuları o ülkelerin yerel halkıyla konuşabilirsiniz. Hemen hemen aynı kelimelerle, söz kalıplarıyla savaşlardan, küresel ekonomik krizlerden, iklim değişimi ve çevre felaketlerinden söz edebilirsiniz. Ülkenizdeki güncel popüler başlıkların pek çoğunun gittiğiniz ülkeler için de geçerli olduğunu gözleyebilirsiniz.
“Ne yani, buradan kalkıp Japonya’ya kadar gittin ve orada her gün İstanbul’da yaptığın şeyleri mi yaptın?” diye sordu hayretle arkadaşına. “Başka ne yapabilirdim ki!” diyebildi şaşkınlıkla arkadaşı.
Dünyanın bugün artık ‘global bir köy’ olduğunu söyleyenler pek de haksız değil... Dünya halkları insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar birbiriyle aynılaşmış durumda. Özellikle internetin içine doğmuş son kuşaklarda aynı yaş grubundan gençleri fiziksel birtakım farklı özellikleri olmasa milliyet, inanç, kültür, gelenek ve sosyal davranış olarak birbirlerinden ayırt etmek neredeyse imkansız hale geldi. Bunun doğal sonucu olarak farklı toplumların farklı kimliklerinden, farklı anlama ve yaşama biçimlerinden, yani insanlığın farklı zenginliklerinden söz etmekte giderek daha fazla zorlanıyoruz. Renklerin ortadan kalktığı tekdüze bir dünya demektir bu! Kitlelerin tek ve yoğrulabilir bir kütleye dönüşmüş olması demektir!
“Dış dünyadaki yaşam biçimleri tekdüze hale geliyor ve her şey tek tip bir küresel şema üzerinde düzenleniyor. Halkların özgün gelenekleri yıpranıyor, giyim kuşam tek tipe eviriliyor, âdetler ve töreler ise küreselleşiyor. Ülkeler giderek daha fazla birbirine itiliyor gibi görünüyor, insanlar belli bir kalıba göre aktif ve canlı, şehirler de görünüşte birbirine giderek daha fazla benziyor. Dış dünyadaki yaşam biçimlerinin tekdüzeliği hiçbir zaman son yıllarda olduğu kadar hızlı ve pervasızca hakim olmamıştı. Bu durum, çağımızın belki de en yakıcı ve en belirleyici olgusudur” diye yazmış Thomas Bauer, ‘Dünyanın Tekdüzeleşmesi’ kitabında.
Bir İspanyolu bir Kanadalıyla, bir Güney Afrikalıyı bir İskandinavla, bir Cezayirliyi bir Yeni Zelandalıyla hemen hemen aynı kişi haline getirmekle kalmadılar, yerel kültürlerin benzersiz ürünleri için de ortak ve standart zevklenme tarifleri geliştirdiler. Farklı ülkelerden gelen ‘youtuber’ların mesela İstanbul’da kokoreç, Kahire’de felafel, Güney Kore’de gimbap, Napoli’de spagetti, Cancun’da fajita yedikten sonra söylediklerine bakın, neredeyse birbirinin aynı cümleler... Şehrin tarihi yerleri, doğal güzellikler, mimari, şehir kültürü ve sair konularda da ‘vaooovvv’ ile başlayan hep aynı basmakalıp laflar... Bireysel gözlem neredeyse hiç yok, dünyayı karış karış dolaşan ayaklı turizm broşürleri var. Bu tablo, insanlığın asli zenginliklerinin, şehirlerin ayırt edici vasıflarının, insani çeşitliliğin, kültürel renkliliklerin artık neredeyse görülemez hale geldiğini gösteriyor bize. Hani reklam izlemekten, asıl izlemek istediğimizi izleyemez hale geliyoruz ya farklı boy ekranların başında, bu onun daha da dramatik hali!
HABERE YORUM KAT