"Köpek lobisi" ile bir şey konuşabilmek mümkün mü?
İsmail Kılıçarslan, "hayvan sever" olarak kendisini tanımlayan çevrelerle sağlıklı bir tartışma yürütmenin imkansızlığını eleştiriyor.
İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak
Bir başıboşluk hikâyesi: Köpekler ve mama lobisi
İnternette herhangi bir arama motoruna “köpeklerin saldırdığı çocuk” yazmayı deneyin lütfen. Yazın ve içiniz elverirse, insanlığınız kaldırırsa haberlerin görüntülerini de izleyin. Hayatını kaybeden çocuklarımız-dan yüzüne kırk dikiş atılanına, köpek saldırısı yüzünden artık hayatına engelli şekilde devam etmek zorunda olanından günlerce yoğun bakımda hayat mücadelesi verenine kadar inanılmaz bir “köpek şiddeti galerisi” ile karşılaşacaksınız.
Hiçbir konuyu “düşük tansiyonda” ve “aklıselim” ile tartışmaya yanaşmayan güzel ülkemizde “sokak köpeklerinin ürettiği şiddet” konusunda da karpuz gibi ortamızdan ikiye bölündük. Sağlıklı bir sonuç elde edebilmek için sağlıklı bir tartışma yürütmemiz gerekiyor bu hususta ama asla böyle bir vasata, böyle bir zemine ilerleyemiyoruz.
Hâlbuki şuralarından konuşabiliriz bu meseleyi bence:
1. Sokak köpeklerinin, bilhassa bir araya geldiklerinde oluşturduğu tehlikeyi ancak “ölümcül” olarak nitelendirebiliriz.
2. Çocuklarımızın, yetişkinlerimizin, insanlarımızın hayat hakkını tehdit eden bu durum köpekleri öldürmeden, onların yaşam haklarını ellerinden almadan, onları yok etmeden bir çözüme kavuşturulabilir.
3. Sokak köpeklerinin oluşturduğu tehlike ile mücadele etmeye çalışan insanların bu mücadeleden elde etmek isteyecekleri bir “maddi karşılık” yoktur. Ancak, sanki Türkiye’deki bütün sokak köpeklerinin itlaf edilmesini savunanlar varmış gibi “sokak köpeklerinin yaşam hakkı” diye bir zırvayı dolaşıma sokak “mama lobisi”nin bu işten devasa bir kâr beklentisi, korkunç bir ekonomik çıkarı vardır.
4. İnsanı sevmeden, onun yaşam hakkına saygı duymadan, insanın güvenliğine dair bir tedbir almadan “hayvansever” olmak olsa olsa patolojik bir olgudur ve bu hususta ihtisas yapan doktorların konusudur. Devasa bir toplumsal soruna dönüşen “sokak köpekleri sorunu” bu patoloji ile uzlaşmaya çabalayarak çözülemez.
Valla hiç kimse kusura bakmasın. Yazının tam bu noktasında bu mesele hakkında yazan hemen herkesin maruz kaldığı “söyletme faşizminin” korkusuyla ne kadar da hayvansever biri olduğumu falan anlatarak hiç kimseyi ikna etmek zorunda hissetmiyorum kendimi. Çünkü sokak köpekleri sorununun “hayvanseverlik” ile uzaktan yakından bir ilgisini göremiyorum da kuramıyorum da.
Bakınız, son derece basit, son derece net bir sorun var ortada: Sokak köpekleri insan öldürüyor. Bunun hayvanseverlikle ilgisi nedir?
Sokakta yaşayan hayvancağızlara şiddet uygulayan insanları tespit etmek, onları ilgili makamlara şikâyet etmek, bu süreci takip etmek tam bir hayvanseverliktir mesela. Yahut ekonomileri devasa boyutlara ulaşan ve hayvanlarla hiçbir ilgileri olmayan mama lobilerinden uzak durup hayvancağızları bireysel çabalarla doyurmak, koruyup gözetmek hayvanseverliktir mesela.
Peki ama ne yapılmalı, nasıl yapılmalı da bu sokak köpekleri sorunu ortadan kaldırılmalı? Sorumuz bu.
İstersek cevabı şu kadar basit olabilir: Sokak köpeklerini “asgari yaşam şartlarının sağlanacağı” güvenli ve korumalı alanlarda toplamak. Bu alanları sadece devletin değil, hayvansever vatandaşların da denetleyebileceği hale getirmek. Mama lobilerini de bu alanlardan uzak tutmak.
Yapılabilir mi? Elbette ve kesinlikle. Yapılmalı mı? Elbette ve kesinlikle.
Fakat önce bunu “konuşabilecek” bir vasat bulmamız lazım toplumsal manada. Başka türlüsü yine imkânsız.
HABERE YORUM KAT