"Komplo teorileri düşünmeyi işlevsiz hale getirir!"
Savaş Barkçin, komplo teorilerinin yapısını inceliyor.
Savaş Ş. Barkçin / Cins
Komplo teorileri
- Geçen aylarda ABD’de gencin birisi bir markete girdi. On masum zenciyi öldürdü. Bu tür katliamlar ABD’de artık sıradan olaylar hâline geldi. Bir düşünün, güya dünyanın “en büyük demokrasisi” ve neredeyse haftalık katliamlar! Olaydan sonra 18 yaşındaki katilin paylaşımları ortaya çıktı. Katil, ABD’de beyaz ırkçılar arasında yaygın bir tez olan “Grand Replacement Theory” den, yani “Büyük Nüfus Değiştirme Teorisi”sinden bahsediyordu. Teori aslında önceden Fransa’da ırkçı birisi tarafından kitap olarak yayımlanmış. Yazar, Fransa’daki Müslümanların nüfus artışının küresel liberal elitler tarafından teşvik edildiğini iddia ediyor. Peki kimmiş bu elitler? Fransa’da, AB ve BM’de güç mevkilerinde bulunan ve dünyayı tek elden yöneten bir azınlık... Yazara göre bu şekilde Fransız kültürü ve medeniyeti Müslümanlar eliyle yok ediliyormuş.
Bu teori, ortada gezinen onlarca komplo teorisinden sadece birisi. Nereye baksak, “gizli güçler, manipülasyon, algı operasyonu, büyük plan, büyük oyun, üst akıl, dünya sistemi, gizli plan” gibi lâflar duyuyoruz. Sosyal medyada, gazete yazılarında, kitaplarda, konferanslarda bu konular baş köşede.
Bir de “entrika” var, peki o nedir? O da Fransızca “intrigue“ kelimesinden alınmadır. Bu kelime “aldatma, kandırma” demektir. Kökü Latince “intricare” fiilidir ki “karıştırmak, dolaştırmak, utandırmak” anlamındadır. “Bir şeye kastetmek veya tuzak hazırlamak” anlamı sonra gelişmiş. Demek ki komplo kötü niyetle yapılan bir tuzaktır. Birileri düşmanlarına tuzak kurar, onları faka basmak, zayıflatmak ve mağlup etmek ister. Ama bunu gizlice, sinsice, hileyle, yalanla yaparlar.
Kavram olarak “komplo teorisi,” “bir olayı veya durumu güç odaklarının kurguladığı bir komplonun sonucu olarak açıklamak”tır. Adında teori geçiyor diye bilimsel bir şey sanmayalım.
Baştan ifade etmek istersek, komplo teorisi cahillerin bilimidir. Bilmeyenin, daha da kötüsü bilmek ve düşünmek istemeyenin elinde her kapıyı açan bir maymuncuk gibidir. İklim değişikliğinden Çin-ABD savaşına, Korona virüsünden iç siyasetteki herhangi bir gelişmeye kadar izah edemeyeceği konu yoktur. Komplo teorisinin gizemli, muğlak ve kapalı bir dili vardır. Bu ona sırlı bir hava verir. Hangi mevzuda olursa olsun konuşana bir gizem, bir farklılık, bir çarpıcılık, bir allâmelik katar. Kendisini başkalarının bilmediği ve farkında olmadığı “asıl şey”i bilen konumuna yükseltir. Karşısındakine “daha bilmediğiniz neler var!” havasında ezberlediği bir-iki şeyi satmaya çalışır. Karşıdaki de cahilse sorun yoktur. Ama bir bilene denk gelirse iş başka! Yine de komplocu utanmaz. Utanması olsa zaten boş lâfları ezberleyip satmazdı.
Komplo teorisi sizi yormaz. Ne düşünmeniz, ne okumanız, ne tartışmanız, ne de düşüncenizi sınamanız gerekir. Hazır izahlarınız vardır. Bir tek faktör üzerinden her olayı ve durumu izah edebilirsiniz. Çok konforlu bir araçtır yani...
Bizim “komplo teorisi” dediğimiz şey aslında İngilizce “conspiracy theory” kelimesinin tercümesidir. “Conspiracy” kelimesi Latince “conspirare” fiilinden gelir ki “anlaşmak, birleşmek, tuzak kurmak” demektir. Asıl kök anlamı “beraber nefes almak” demektir. Bugünkü mânâda “birilerinin sahne arkasından işleri yönetmesi” anlamı İngilizce’de ilk 1871 yılında görülmüş. Bu kelimenin karşılığı dilimizde “komplo” kelimesidir ki sözlükte “fitne, desise” olarak açıklanıyor. Bildiğiniz gibi “fitne” “karışıklık,” “desise” ise “hile” demektir.
- Komplo teorisinde size sunulan kanıtlar sarsaktır. Kesinliği ve gerçekliği olmak zorunda değildir. Zaten herşeyi aynı sebebe, aynı güce, aynı plana bağlayınca zaten onu kanıtlamak o kadar da önemli değildir. O yüzden komplocular teorilerine kim itiraz ederse hemen o itiraz edilen hususun gizli planın bir parçası olduğunu söyleyip paçayı sıyırırlar. Ya da sizin itirazınızı aynı veya başka bir komplonun eseri olarak gösterip sizi suçlarlar.
- Her komplo teorisi modern bir hurafedir. İnsanı kolayca paranoyaya sokabilir. Böylelerini çok tanıyorum. Ciddi anlamda eğitimli, donanımlı olanlarında bile zamanla ahmaklık galip geliyor. Çünkü aklı güdükleşenin düşüncesi de güdükleşir. Bu gibileri ikna etmek mümkün değildir. Bırakın zıt, başka bilgilere bile açık değildirler. Öğrenmeyi önemsemezler.
Komplolara “teori” denmesinin sebebi bilimselliğinden ziyade kendi içinde tutarlı bir dünyası olmasındandır. Bazı komplo teorileri efsane, bazıları hurafe, bazıları da bilimsel bir teori havası taşır. Ama dikkat edelim. Bazı bilimsel teori denen şeyler de aslında bir komplo teorisi olabilir. Meselâ evrim teorisi. Çünkü bu teori Avrupalılar’ın sömürgeciliğini meşrulaştırmak için kullanılmıştır. Başka bir örnek insanların soylarının zekâ düzeylerini belirlediğini iddia eden ve psikoloji biliminde 1960’lara kadar geçerli olan teoridir. Başka bir örnek: 2000 yılı geldiğinde bütün bilgisayarların çökeceğini öngören Y2K teorisi... Bu da fos çıktı. Bu tür teoriler insanların duygularını ve düşüncelerini sömürmek, algılarını manipüle etmek ve belirli çıkar gruplarına güç kazandırmak için kullanılırlar.
Korona virüsünün yeni yeni dünyayı sarsmaya başladığı günlerdi. Herkes “Ne oluyoruz, bu virüs de neyin nesi?” merakı içindeydi. O gün üniversitede Medya ve İletişim dersinde çocuklara propaganda konusunu anlatacaktım. Muziplik olsun dedim, oturdum, bir komplo teorisi yazdım. Ama komplo teorisini yazmanın da bir usûlü var! Komplo teorisinin gerçek görünmesi ve ikna edici olması için gereken bazı kriterler şunlar:
Korona virüsü konusu dünya gündeminin en başında yer alıyordu. Yani birinci kriter tamamdı. Komplo teorim Korona virüsünün gizli bir örgüt tarafından gizli bir yerde üretilip dünyaya kasıtlı bir şekilde yayıldığı idi. Bu da ikinci kriteri karşılıyordu. Bu arada samimi görüşüme göre bu virüs üretilmiş de olabilirdi, üretilmemiş de... Fakat bize düşen kendimizi ona karşı korumaktır.
Sıra üçüncü kritere gelmişti: gizli güçler... O sıralarda Korona virüsünü kimi ABD, kimi Rusya, kimi Çin üretti diyordu. Ben bu virüsün ABD’de üretildiği iddiasını teorime ekledim. Fakat ABD, Rusya, Çin yeterince gizli isimler değil. Çünkü bunlar resmî devlet isimleridir. O hâlde işi daha da esrarengiz kılmak gerekir. Ben de virüsün ABD’de gizemli bir istihbarat örgütünün laboratuvarında üretildiği tezini uydurdum. Bu laboratuvara da “National Intelligence Research Laboratory,” yani “Milli İstihbarat Araştırma Laboratuvarı” adını verdim. Kısaltması NIRL oluyordu böylece... Tabii ki böyle bir laboratuvar gerçekte yok. Ama kimin umurunda ki?
• Gündeme uygun düşmeli
• Bir gizli plan içermeli
• Gizli güçlerden bahsetmeli
• Bilimsel görünen kanıtlar sunmalı
• Gizemli ve merak uyandırıcı bir dil ile aktarılmalı.
- Çoğumuz sormayı, sorgulamayı, öğrenmeyi, düşünmeyi âdet edinmemişiz. Oysa hayatımızı böyle saçmalıklarla geçirmek istemiyorsak önümüze atılan bilgilerin sağlam olanlarını seçmeliyiz.
Sıra teorimi dördüncü kritere uydurmaya gelmişti. Teoriyi gerçek gösterecek bilimsel kanıtlar gerekiyordu. Düşündüm. Aklıma virüsün RNA kodu geldi. Hemen internetten araştırdım, kodu buldum. Bu “c, t, a, g” harflerinin farklı kombinezonlarla dizilişinden oluşan uzun bir listeydi. Buradaki harflerle oynayarak listenin son taraflarındaki bir satırın başına belirlediğim şu dört harfi ekledim: “nirl.” Bu harfler tabii ki az önce uydurduğum NIRL, yani “Milli İstihbarat Araştırma Laboratuvarı” ibaresinin baş harfleriydi. Teorime göre virüsü üretenler o kadar pervasızdı ki virüsün RNA dizisine imzalarını bile atmışlardı!
Teoriyi daha da ikna edici kılmak için güya gizli bir belgeymiş gibi NIRL kurumunun görev tanımını İngilizce yazdım. Oraya biyolojik savaş için hazırlıklar yapmak, vs. gibi cümleleri ekledim. Böylece beşinci kriter de tamamlanmış oluyordu. Bu uyduruk komplo teorimi derste talebelere anlattım. Sonra onların fikirlerini sordum. Çoğu hiçbir şey bilmeden, sormadan, hatta tereddüt bile etmeden bu uyduruk tezi doğruladı. Bir tane itiraz eden çıkmadı! Herkesi dinledikten sonra öğrencilere bunu aslında kendimin uydurduğunu itiraf ettim. Şaşırdılar.
Ardından bir belgesel tavsiye ettim onlara. Başlığı “Contorium Gerçeği.” Güya İstanbul Boğazı’nda denizin dibinde 17 trilyon dolar değerinde Contorium isimli bir element varmış. Batılılar bunu çıkarmamıza izin vermiyorlarmış. Araştırılması yasakmış. Bir gencin dalga geçmek için uydurduğu bu komplo teorisi o zamanlar kısa süre içinde ülke gündemine girmişti. Üzerine televizyon haberleri yapılmış, konferanslar düzenlenmişti. Oysa böyle bir element gerçekte yoktu. Zahmet edip internette araştırsalar hemen göreceklerdi.
Peki komplo teorilerinin hiç mi gerçek bir yanı yok? Elbette var. Olmasa zaten ikna edici olamazlar. Dünyada güçlü devletlerin, grupların, odakların kurdukları ve oynadıkları oyunlar elbette var. Ama komplo teorileriyle bunları anlayamayız. Aksine çoğu komplo teorisi aynı güç odaklarının tezgâhlarını gizlemek için kullandığı araçlardır. Bir de düşmanlarını hedef göstermek için kullanılırlar.
Böyle komplo teorilerini kullanarak kitleleri uyutanlar çok. Ama mesele yine bizde... Çoğumuz sormayı, sorgulamayı, öğrenmeyi, düşünmeyi âdet edinmemişiz. Oysa hayatımızı böyle saçmalıklarla geçirmek istemiyorsak önümüze atılan bilgilerin sağlam olanlarını seçmeliyiz. Bunu yapmak için önce sağlam bir yöntem ve sağlam bir bilgi altyapısına sahip olmak gerekir. Çünkü boş insan seçemez.
HABERE YORUM KAT