Koca komutanları gözaltına almak kolay mı...
Sabah yeni sürprizlerle uyandık. Ergenekon soruşturması tepelere tırmanmıştı. Eski kuvvet komutanları gözaltına alınmışlardı.
İki yıl öncesine gittim... İstanbul Milletvekili Ufuk Uras’ın babasının cenazesindeyken (22 Ocak 2008) Veli Küçük’ün gözaltına alındığını öğrenmiştik. Hrant Dink öldürüleli tam bir yıl olmuştu.
Hrant Dink, hakkında açılan davaların duruşmaları sırasında mahkeme koridorlarında saldırıya uğramıştı. Onu en çok korkutan Veli Küçük’ü mahkeme kapısında görünmesi olmuştu. Korktuğu başına geldi, onu öldürdüler. Veli Küçük o yıllarda yanına yaklaşılmaya korkulan bir emekli komutandı. Emekli olmadan önce ünü dört bir yana yayılmıştı. Kocaeli’nde jandarma komutanıyken Susurluk sanıklarıyla yüzlerce cep
telefonu görüşmesi yaptığı kayıtlara yansımıştı.
Susurluk sanıklarıyla olan ilişkisi, ondan hesap sorulmasını sağlamaya yetmedi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Susurluk Araştırma Komisyonu’na ifade vermeye de gitmedi. İki yıl önce gözaltına alındığında, bu da bir sürpriz gibi göründü. ‘Ona kim dokunabilir ki’ diye düşünülüyordu ama dokunuldu. İlk haberi duyduğumuzda ‘karamsar’ arkadaşlarım, ‘birazdan bırakırlar’ yorumunu yaptılar. Ama kendisi tutuklandı ve iki yıldır cezaevinde.
Ergenekon soruşturması kapsamında Veli Küçük’ten daha üst rütbeli emekli generaller de gözaltına alındılar, tutuklandılar. Bu tutuklamalar da şaşırtıcı olarak algılandılar. Şimdi ise kuvvet komutanı düzeyinde gözaltına alınmalar yaşanıyor.
Bunun tarihimizde ilk olduğunu söyleyebiliriz.
***
Hızlı ve köklü bir değişim dönemindeyiz...
Hayal sınırlarımızı zorlayan değişimler yaşıyoruz.
Son 50 yılımıza damgasını vuran en önemli güç hiç şüphesiz Türk Silahlı Kuvvetleri. Üç askeri darbeye değişik askeri müdahalelere, askeri bildirilere muhatap olduk. Her askeri müdahale ordunun siyaset ve toplum üzerindeki hâkim rolünü daha da güçlendirdi.
Siyaset, tam anlamıyla askerin gölgesinde yapılır hale geldi. Bu durum, askeri her alanda etkin ve yetkin bir güç durumuna getirdi. Onlara kimse dokunamazdı ama onlar herkese dokunabilirdi.
50 yılda bu hegemonyaya hepimiz alıştığımız için askerlerin yasadışı faaliyet iddiasıyla gözaltına alınması, tutuklanması bize şaşırtıcı, gelmişti, geliyor...
Veli Küçük’ün bile tutuklanmasını zor olduğu günlerden, en üst düzey kuvvet komutlarının tutuklanabildiği
günlere geçmiş durumdayız.
***
AK Parti hükümetini, Türk Silahlı Kuvvetleri de, yargı kurumları da, İstanbul büyük burjuvazisi, medya içindeki bazı güçler de içlerine sindiremediler.
Hatta AK Parti’nin hükümet kurmuş olduğuna inanmak bile istemediler. Gerçekleri görmeyip kendi illüzyonlarında yaşamayı tercih ettiler.
Bu psikolojinin sınıfsal nedenleri olduğu gibi sosyolojik nedenleri de var. Bir kısmı imam hatip okullarından mezun olmuş, muhafazakâr, yoksul ailelerinin çocukları olan, eşlerinin bir kısmının örtündüğü bilinen bir kısım siyasetçinin AKP adını verdikleri partileriyle ve seçim yoluyla tek başlarına iktidara gelmiş olmaları, ‘Türkiye’yi yönetmeye kalkışmaları’, kabul edilemeyecek bir durum olarak algılandı. Türkiye elitleri mutsuzlardı. Bu yeni partinin arkasına yeni büyüyüp gelişen bir genç burjuvaziyi almış olması, elitlerdeki rahatsızlığı pekiştirdi.
Bir şeyler yapmak gerektiği düşünülüyordu. Aslında Türkiye devlet eliti bu alanda oldukça tecrübeliydi. Değişik oyunlarla hükümeti köşeye sıkıştırabilirlerdi. Yaşadığımız yakın tarih bu açıdan ‘etkili’ örneklerle doluydu.
Çeşitli denemeler yapıldı, hala da yapılıyor. Yargı (her ihtiyaç durumunda olduğu gibi) sürece dahil edildi ama ondan da sonuç alınamadı. Uluslararası koşullar da iç koşullar da uygun değil. ABD ve Batı, askeri müdahaleye umulan yeşil ışığı yakmadı, yakmıyor. Hükümet aleyhine askeri bildiri yayımlanmasının ardından yapılan seçimlerde halk darbecilere karşı AK Parti’yi destekledi.
Ama iç ve dış koşulların olumsuzluğu, darbecilerin cesaretini kırmadı, kırmıyor... Darbecilerin ‘girişimci ruhları’ bir türlü ölmüyor...
2009 yılında bile askeri darbe planlarının yapıldığı ortaya çıkıyor. Yargının ‘cesaret’i de bir türlü kırılmıyor. Koşulların elverişsizliğine rağmen hâlâ AK Parti hakkında kapatma davası açılabileceğinden söz ediliyor. 2007’deki büyük seçim zaferinin hemen ardından Anayasa Mahkemesi’nin AK Parti’yi kapatma girişiminde bulunmuş olması da, yargının ataklığının boyutlarına işaret eden çarpıcı bir örnek.
Gözaltına alınanlar, tutuklananlar darbeye ne kadar karıştılar, neler yaptılar bu konuda tek tek bir değerlendirme yapabilecek durumda değiliz. Ama genel tabloyu değerlendirmek o kadar zor değil.
Komutanlar gözaltına alınmaya devam ediyor. Herhalde bu bir oyun değil. Ortaya çıkan bilgi ve belgeler çok korkutucu. Umarız Türkiye, giderek askeri vesayeti aşabilecek olgunluğu gösterir, demokrasi gerçek temellerine oturacak yolda ilerler
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT