Koalisyon fantezileri ve gerçekler
'Türkiye'de on yılda bir ya darbe olur ya da koalisyon hükümeti.' Demokrasi takvimimiz ne yazık ki böyle işliyor. Darbe ve darbecilerle hesaplaşamayan bir Türkiye, anayasa değişikliği paketi nedeniyle ittifak ve koalisyonları konuşmaya başladı. Darbe ihtimalinin geçmiş yıllara oranla azaldığı günümüzde, siyasi arena için koalisyon ne anlama geliyor? Koalisyon ihtimali nedir?
CHP ve MHP'nin tavrını tahmin etmek zor değil. 'Açılım' tartışmalarının başladığı günden bu yana sergiledikleri performansı önümüzdeki süreçte de devam ettireceklerdir. Sağduyu ve adalet kavramlarından hızla uzaklaşan bu partilerin tavrını bir kenara bırakacak olursak, AKP ve BDP arasında bir işbirliğinden bahsedilebilir mi?
En son söylenecek şeyi baştan söyleyeyim; AKP-BDP koalisyonu şimdilik bir fantezi olsa da, işbirliğini sağlamak için bütün şartlar hazır. Tabii hedefler çerçevesindeki işbirliğini zorlayacak siyasal geleneğin Türk siyaset kültürüne egemen olduğunu da unutmamak gerek. Hatırlayın, Türkiye'de kurulan hiçbir koalisyon ilke referanslı bir zihniyetle oluşturulmadı. Daha çok, bakanlık pazarlığı, alt komisyon-üst komisyon pazarlığı etkili oldu. Halbuki pazarlık odaklı değil, ilke referanslı siyasi müzakerelere ihtiyaç var.
CHP ve MHP'nin yıkıcı muhalefeti Türkiye için gerçekten büyük bir talihsizlik. "CHP çok pişman olacak" diyen İçişleri Bakanı Atalay haklı çıkar mı bilinmez ama BDP'nin bugün yakaladığı pozisyon, Türkiye'de demokrasinin kurumsallaşması için tartışılmaz önemde. CHP'nin yargı yoluyla hükümete yönelttiği baskı bir yana, BDP'nin bu süreçteki muhalefeti dikkate alınmalı.
BDP bugün, tıpkı anayasa değişikliği konusunda olduğu gibi, Türkiye'nin temel meselelerinin çoğunda kilit role evriliyor. Ayak dirediği konularda hükümeti epeyce sıkıştırdığını kanıtlamış bir parti olarak bu potansiyelini nasıl kullanacağı, iktidar partisinin tavrı ile artık daha çok bağlantılı. 29 Mart seçimlerini hatırlayın. Hükümete özellikle bölgede ne kadar güçlük yaşattığı biliniyor. Yine Habur sonrasındaki uzlaşmaz tavrın Batı kamuoyunda neleri tetiklediğini hepimiz gördük.
Bunun pek çok sebebi var. Sebeplerin bazıları BDP'nin ağzından zaman zaman kamuoyuna yansıdı. Kimisi bir tür gizli dille örtülmeye çalışıldı. Anadil meselesinden Anayasa'daki kurucu unsur olma konusuna kadar DTP (BDP) hangi konuları öncelik olarak belirlediyse hükümetin bu taleplere direnci hep bir kriz olarak yaşandı. Şu ana kadar yaşadığımız sorunların bir listesini yapın, pek çoğunda AKP ve BDP'nin uzlaşamamasının faturası görülür.
Tersi olsaydı ne olurdu? Yani AKP ve BDP iktidar merkezli değil, ilke odaklı bir işbirliği için mutabık olsalardı nasıl bir Türkiye olurdu bir hayal edin...
Aslında hiç zor değil; yapmamız gereken tek şey tıpkı anadil konusunda olduğu gibi sahip olduğumuz haklara başkalarının da layık olduğunu kabul etmek. Çünkü Türkiye'nin en önemli sorunu dediğimiz Kürt sorunu, sadece Kürtlerin hak ve özgürlük talepleriyle ilgili değil. Orada yaşananlar ekonomiden ordunun rolüne bütün dengeleri doğrudan etkiliyor.
BDP, önümüzdeki dönemde çok kritik bir pozisyon kazanacak. Tıpkı anayasa değişikliği konusundaki kritik pozisyonu gibi. Şu an içeride olan BDP'li seçilmişlerin, belediye başkanlarının önümüzdeki dönemde davullar, halaylar eşliğinde cezaevinden halk oyuyla çıkarılacağını bir ihtimal olarak akılda tutmak gerek. Ben demokrasi çerçevesinde uzlaşan AKP ile BDP'nin çok daha iyi bir Türkiye için elverişli ortam yaratacağını düşünüyorum. Çünkü çözüm bekleyen sorunlar iki tarafı hem doğrudan hem de ayrı ayrı ilgilendiriyor. Kaldı ki, AKP tek başına iktidar olsa da takınması gereken tavır bu yönde olmalı.
Şu ana kadar AKP hükümetini zor durumda bırakan konuları düşününce ne demek istediğim daha net anlaşılır. AKP haksız muhalefete uğradığı konular hariç, çoğu kez, iktidarı paylaşmak konusundaki kapalılığı sayesinde sorun yaşadı. Böyle olunca, Başbakan'ın anlamlı ve etkileyici konuşmalarına konu olan sorunların tamamına yukarda çözüm bulunsa da hoşnutsuzluk bir türlü bitmiyor.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT