Kitab-ı Kerim’i anlamanın amacı ve Kur’an neslini inşa ilişkisi
- اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِ كْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذٖينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْؕ وَكَثٖيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ
Hadid ﴾16﴿ ‘’İman edenlerin, Allah’ı anmak ve vahyedilen gerçeği düşünmekten dolayı kalplerinin heyecanla ürperme zamanı gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilmiş ve üzerlerinden uzun zaman geçip kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu yoldan çıkmışlardır’’
Aktarılan ayet-i celilede Kur’an-ı Mübin’in ilk muhatapları olan sahabeden bazıları iyi birer Müslüman olmaları ve imanın sıcaklığını kalbinin derinliklerinde hissetmeleri konularında uyarılıyorlar. Tabi ki çağlar ötesinde bu çağrıya muhatap olan bizler de uyarılmaktayız.
Ayetin devamında imani bütünlüğü kuşanmanın ve tevhidi zindeliği yakalamanın yanında onu korumanın ve sürekli hale getirmenin de hayati öneminden bahsediliyor. Bir kısım ehl-i kitabın yaşadığı olumsuz tecrübeye dikkat çekilerek tevhidi hassasiyetten uzaklaşmanın neticesi olarak kalplerinin nasıl karardığına, katılaştığına dikkatler çekiliyor.
“İman edenlerin Allah’ı ve inen gerçeği anmaktan dolayı kalplerinin heyecanla ürpermelerinin ve daha önce kendilerine kitap verilmiş, üzerlerinden uzun zaman geçip kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmamalarının zamanı gelmedi mi?”
“Uzun zaman geçmesi” ile “kalplerinin katılaşması” arasında bağlar kuruluyor:
İnsana dünya hayatında verilen mühlet bir imtihandır.
Hayat serüveni içinde onlar kişisel vehimlerini Kuran’ın ve Rasulullah’ın (sav) önüne geçirmeye başladılar. Dünyaya düşkünlük gösterdiler. Allah’ın buyruklarından yüz çevirir oldular. Kalpler nasihat dinlemez oldu. Kur’an’a varis kulların iman, Kur’an, salih ameller bütünlüğüyle araları açıldı. Böylece cahiliyeye teslim olmaya başladılar. Kitabi hassasiyetleri yitirip bakış açıları değişince meselelere Kur’ani pencereden bakamaz oldular.
Rasulullah’ın (sav) arkadaşları ilahi mesajı hayatlarının vazgeçilmezi haline getirmişlerdi. Rasulullah’ın (sav) hicret yolculuğundaki arkadaşı Ebûbekir (ra), Mekke döneminin en zorlu ve meşakkatli zamanlarında evinin bahçesinde Kur’an okur, Kuran’ın zikrinden, tefekkür dünyasından ve öngördüğü hedeflerden hiç uzaklaşmazdı. Onun okuyuşunu duyan müşrik kadınlar ve gençler hayranlıkla ya da haset içinde onu dinler ne işitirlerse onu gündemlerine alırlardı. Onların bu halleri müşrik egemenleri çileden çıkartırdı. Kur’an okurken gözyaşlarına hâkim olamayan Ebûbekir’in (ra) bu hali etrafındakileri etkilemeye başlayınca Kureyş’in ileri gelenleri onun etkisini önlemek için tedbir almışlardı. (Buhârî, “Kefâle”, 4)
Abdullah b. Mesud (ra) şöyle der: “Kur’an’ı okurken çürük hurma gibi dağıtıp açmayın. Şiir okur gibi de okumayın. İbret verici âyetlerde durun, kalplerinizi onunla harekete geçirin. Gayeniz bir an önce sureyi bitirmek olmasın”.
Allah’ın Nebisi (sav) âdeta yaşayan bir Kur’an idi. Veda Haccı sırasında ümmetine şu tavsiyede bulunmuştu: “Size öyle bir şey bırakıyorum ki ona sarıldıktan sonra asla sapıtmazsınız. O, Allah’ın Kitabı Kur’anı Mübindir” (Müslim, Hac, 147)
‘’Ey peygamber! Sen sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Sen dosdoğru yoldasın. Doğrusu bu Kur’an senin için ve insanlar için bir hatırlatma ve öğüttür. Siz bu Kur'an'dan sorumlu tutulacaksınız’’ (Zuhruf 44).
Rasulullah (sav) ve sahabesi Kur’an’a uymakla yükümlüydüler. Aynı yükümlülük bizim için de geçerlidir. O nasıl Kur’an’a sımsıkı sarılmakla yükümlü ise bize örnek gösterilen bir öncü, önder ise biz de onu örnek almalıyız. Reçete bundan ibarettir!
‘’Resûlullah (sav), Kur’ân-ı Kerim’i okurken onu hisseder, kavrar ve yaşardı. Allah’ın ayetlerini okurken manaları üzerinde tefekkür eder ve emirlerini hemen uygulamaya koyardı. Allah’ı tesbîh etmekten bahseden ayetlere geldiğinde; “Sübhânallâh” gibi tespih ifadeleriyle Allah’ı noksanlıklardan tenzîh ederdi. Dua ayetleri gelince onlarla Allah’a münacatta bulunurdu. Cenâb-ı Hakk’a sığınmaktan bahseden ayetleri okuyunca, hemen Allah’a sığınırdı’’ (Müslim, Müsâfirîn, 203; Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl, 25/1662)
Sahabenin hayatındaki en önemli şey, Kur’an’ın her ayetini öğrenmek ve O'nu gereğince yaşamaktı. Onların içinde herhangi bir işle veya bir ticaretle meşgul olanlar, günlerinin bir kısmını O'na ayırır, gerisini Allah Resûlü'nün huzurunda geçirirlerdi. Gelen vahyi hemen öğrenmek ve bu hususta hiçbir kimseden geri kalmamak için Rasulullah’ın (sav) huzurunda nöbetleşe bekler ve bir tek kelimeyi kaçırmamaya dikkat ederlerdi. Buhari’de nakledildiği üzere Hz. Ömer, bir gün kendisi Allah Resûlü'nün huzuruna gelir, bir gün de Ensar'dan kardeşini gönderir ve Rasulullah’ın yanında iken öğrendikleri dinî meseleleri ve vuku bulan hâdiseleri birbirlerine anlatırlardı (Buharî, Talak 83)
Rasulullah (sav) ve sahabesi örnek Kur’an neslini inşa ettiler. Kur’an’ın nasıl bir hayatı öngördüğünü bizzat resmettiler. Tabi ki bu Allah’ın lütfuyla gerçekleşti. Sünnetullah gereği Allah dinine yardım edenleri yüce Rabbimiz mutlaka kurtuluş yollarına iletecek ve onlara yeryüzünde de İslam düzenini inşa etmeyi bahşedecekti. Rasulullah (sav) ve arkadaşlarına bu nasip oldu. İslam’ın hayatın tüm alanlarında yaşanan bir din olduğu örnekleriyle miladi 6. yüzyılda yeryüzünde modelleştirdiler. Sosyal, ekonomik, ahlaki, siyasi, kültürel her alanda Kur’an toplumu inşa oldu.
Allah’ın Rasulü (sav) kendi dönemi ve gelecek ümmetlere model olacak Kur’an neslini hediye etti. Kur’an nesli tevhidi, imanı kavrayan, gönülden rablerine bağlı, salih amellere düşkün ve basiretle Allah’ın ayetlerini sosyal hayata taşıyan insanlar oldular. Allah onlar çabaladıkça onların hayatlarını güzelleştirdi. İslam onlar ile mücessem hale geldi. İslam eşsiz anlam derinliğiyle, hikmetli açılımlarıyla insanlık tarihinde örnekliği eskimeyecek hayatlar inşa etti.
-Onlar Kuran’ın aydınlığında ve Rasulullah’ın (sav) sahih sünnetiyle örnek Kur’an toplumu inşa ettiler. Allah onları cahili bir hayatın kenarından çekip kurtardı. Allah’ın rahmeti gereği kalpleri kaynaştı ve kollarıyla adeta birbirlerine kenetlendiler. Rabbimiz cümlesinden razı olsun!
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَاۤءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه۪ۤ اِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı sarılınız; parçalanıp tefrikaya düşmeyiniz! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşmandınız da O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allâh size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Âli İmran, 103)
-Ümmet kardeşliğini, iman toplumu olayı, dava bilincini ve Allaha adanmışlığı modelleştirdiler.
وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنْ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُمْ بِإِحْسَانٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“Muhacirlerden ve Ensar’dan o ilkler, o önde gidenler ve bir de ihsan şuuruyla onlara tâbi olanlar var ya, Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdırlar. Allah onlara, altlarından ırmakların çağladığı, içinde ebedî kalacakları cennetleri hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe, 100)
-Allah için hiçbir engel tanımayacaklarını, mazeretlerin arkasına sığınmayacaklarını ve kendilerini sadece Allaha teslim edeceklerini tüm insanlığa gösterdiler.
لَمَّا رَاَ الْمُؤْمِنُونَ الْاَحْزَابَ قَالُوا هٰذَا مَا وَعَدَنَا اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَمَا زَادَهُمْ اِلَّاۤ ا۪يمَانًا وَتَسْل۪يمًا
“Mü’minler, düşman birliklerini gördüklerinde: ‘İşte Allah ve Rasûlü’nün bize vaadettiği! Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir’ dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah’a bağlılıklarını artırdı.” (Ahzâb, 22)
-Allah için canlar ve mallarla bedel ödenmeden bir toplumsal ıslahın ve bir İslam toplumunun kurulamayacağını tarihe not düştüler.
مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضٰى نَحْبَهُ
وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْد۪يلًا
“Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de sırasını beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir.” (Ahzâb, 23)
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْر۪ي نَفْسَهُ ابْتِغَاۤءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ وَاللّٰهُ رَؤُۧفٌ بِالْعِبَادِ
“İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini ve malını feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.” (Bakara, 207)
Kur’an sadece teorik bir ahlak veya ibadet kitabı değildir. Tüm hayatı dirilten bir kitaptır. Hayat rehberidir. Kalplere şifadır. İnsanlığı cahiliye karanlığından kurtarıp aydınlığa çıkartan bir nurdur.
Yeryüzündeki tüm zulüm sistemleriyle mücadeleyi öngören bir rehberdir. Sadece bilginin kendisi değil aynı zamanda kaynağıdır. Bir aksiyon kitabı değil zihinsel ve sosyal devrimlere kaynaklık eden bir kaynaktır. İnsanlığın İslami açıdan nasıl ıslah olacağını öğreten ve hidayet yolu İslam’ın nasıl yaşanacağını örnekleriyle anlatan bir hayat kılavuzudur.
- وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَۚ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ
‘’Bu kitap sana ve kavmine bir hatırlatmadır; yakında sorgulanacaksınız’’ (Zuhruf, 44)
“Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Bakara, 121)
- وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً
‘’Resul, ‘Rabbim! Kavmim bu Kur’an’a büsbütün ilgisiz kaldılar.’ dedi.’’ (Furkan, 30)
Kur’an’dan uzaklaşmakla onu mehcur bırakmayalım. Kitabımızda çokça vurgulanan tevhidi bütünlüğü kaybetmeyelim. Kitabımızı sakın akademik bir kitaba indirgemeyelim. Onu tarihin bir dilimine, bir kavme ve şartlara hapsetmeyelim. Bizden öncekilerin ondan anlayıp yazdıklarına veya hizbi ya da dar yaklaşımlara indirgeyerek Kitab-ı Kerime, ehl-i kitabın kendi kitaplarına yaptıklarını yapmayalım!
Egemen cahili şirk kültürüyle Kur’an’ı uzlaştırmaya kalkmayalım. Her türlü şirk, zulüm ve tuğyanı reddeden konumundan kitabımızı uzaklaştırmayalım. Uydurduğumuz vehimlerimize onu ortak etmeyelim. Hayatın ilgili ilgisiz detaylarını, kişisel yorumlarımızı Kur’anı Mübin’e onaylatmaya kalkmayalım.
Ahlaki, ekonomik, sosyal, kültürel yozlaşmaya ve fıtrata ters eğilimlere müdahale eden Rabbimizin hükümlerini terk edip, keyfiliğe, bireyci ve hevâperest yaşamlara hicret etmeyelim.
Kitab-ı Mübin’i İslami hayatı inşa eden kaynak, Rasulullah’ın (sav) inşa ettiği asrısaadetin kurucu, ana kılavuzu, tüm insanlığın rahmet ve aydınlık rehberi hayat kitabını, hayatımızın kapsamı dışına çıkartarak veya kastetmediği yorumları ona hamlederek kitabımızı anlaşılmaz hale getirmeyelim!
Geçmiş ümmetler kitaplarını bu hale getirdikleri için ve hayatlarından dışarıda tuttukları veya onun anlamını daralttıkları onun hükümleriyle oynadıkları onu kendi kavimlerine veya din adamları sınıfına indirgedikleri için kitaplarını mehcur bıraktılar.
Allah Rasulü’nün (sav) ümmetine dair onların Kur’an’ı mehcur bırakmalarını en açık başka nasıl anlayabiliriz ki? Mehcur bırakmak onu maddi manevi terk etmektir. Bu terk bir facirin bir fasığın onu terk etmesi olduğu kadar esasen onu gündemine alıyor gibi yaparak veya öyle zannederek onu yapa yalnız bırakmak, işlevsizleştirmektir.
Kur’an’ı mehcur bırakmak cürmüne ortak olmayalım! Allah Rasulü’nün mirasına ve sorumluluklarımıza arkamızı dönmeyelim. Sahabe neslini inşa için yeniden Kur’an’a, yeniden Rasulullah’ın sünnetine yönelmek için “Kur’an neslini inşa” en üst hedefimiz olmalıdır.
Önce Allaha, Rasulüne, Rasullere, Kitaba, Kitaplara, ahirete ve tüm gaybi esaslara iman edelim.
Kur’an’ı öğrenen ve onunla amel eden bir nesil olalım.
Kur’an ayetleri sadece bilgimizi değil, imanımızı ve salih amellerimizi artırsın.
Her ayete; “Rabbim bana ne diyor? Benden neyi istiyor?” sorularının cevabını bulmak için yönelelim.
Sahabe gibi yapalım. Ayrıntılarda boğulmaya, sığ tartışmalara yönelmeye gerek yok. Kur’an’da Rabbimiz bunu önermiyor. Hatta buna yönelenleri uyarıyor. Allah Teala hayattan kopuk içine kapanmış kendine göre yasaklar ve helaller uyduran ruhbanlığı yasaklamıştır. Kitaba varis olup ondan gafil yaşayanları kitabi birikimleri ne olursa olsun kitap yüklü boş insanlar olarak nitelemiştir.
Yüce Rabbimiz insanlara emrettiğimiz ama kendimiz amel etmediğimiz şeyleri söylemekten bizleri men etmiştir. Sahabe Kur’an’ı gayet net olarak anladı, onu hayatına aktarmaya çabaladı. Ameli değeri olmayan ayrıntılardan da uzak durdu.
‘’Hicab ayeti inzal olmuştu. Âişe (ra) anlatırken diyor ki:
"Allah ilk muhacir kadınlara rahmet etsin, onlar `Kadınlar başörtülerini yakalarının üzerinden iyice bağlasınlar..." âyeti inince etekliklerini kesip bunlardan başörtüsü yaptılar. Ertesi sabah, Allah Rasulü’nün arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Âişe (ra)’nın kendisi bu emrin uygulanmasında çok hassas davranır, bu giyim tarzına uygun olmayanları uyarırdı. Bir seferinde huzuruna ince başörtülü bir gelin getirilmişti. O, şöyle dedi:
"Nur Suresi`ne inanan bir kadın böyle örtünmez." (Buhari, Tefsiru Sure 24:12; Ebu Davud, Libas:29)
‘’Maide 90, 91 içkiyi yasak eden ayet inzal oluktan sonra hemen bir nidâcı:
"Haberiniz olsun içki haram kılınmıştır!" diyerek Medine sokaklarında seslendi. Bunun üzerine dökülen içkiler Medine sokaklarında sel gibi aktı. Hemen içki tulumlarını yırttılar, testilerini kırdılar.’’ (Müslim: 1980)
Sahabe, Kur’an’la aktif ve sürekli bir iletişim kurdu. Her okuduğunda ayetleri kendilerine yeni nazil oluyormuş gibi okudular.
Onlar Kur’an’ı Mübin’de emredilen hükümler, ahlaki umdeler, mev’ızalarla ve Rasulullah’ın (sav) önderliğiyle, yorumlarıyla, tavsiyeleriyle ve usve-i hasene örnekliğinde şahsiyetlerini inşa ettiler. Allah Azze ve Celle de onlara rahmetini indirdi. Elbette hata edenler onlar içinde de vardı. Ama ekseriyet bu iradeyi korudu. “Yaşayan Kur’an” olmak üst bir hedef ve irade gayesi olarak öncelendi. İstikamet üzere bir iklimi inşaya koyulana Rabbimiz nimetini, ihsanını, rahmetini yağdıracaktır. Bu Allah’ın vadi ve değişmeyen yasasıdır!
‘’Allah’ın elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. ‘ O’nun elçileri arasında ayırım yapmayız’ ve ‘İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz rabbimiz, gidiş sanadır’ dediler.”
Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz; lehinde olanı da kendi kazandığıdır, aleyhinde olanı da kendi kazandığıdır. Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri boynumuza borç kılma! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur! Sen bizim sahibimiz ve yardımcımızsın; artık inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!’’ (Bakara 285, 286)
YAZIYA YORUM KAT