Kıssa Tefsirlerinde Peygamber Yarıştırma
Giriş:
Bu incelememiz, daha önceki "Kaya'dan su fışkırma kıssası ve çağdaş bir yorumu üzerine" yazımızın bir devamı olarak ele alınmıştır. Hz. Musa'nın, "Kaya'dan su fışkırma" kıssasındaki mucizesi ile Hz. Muhammed'e ait olduğu iddia edilen onun parmakları arasından su akıtma mucizesinin kıyas edilerek, bu mucizelerin peygamberler arasında bir üstünlük vesilesi olarak ele alınmasının yanlışlığı üzerinde olacaktır.
Amacımız, Kur'an kıssalarının verdiği "peygamber" ve onların vasıfları ile ilgili Kur'an ufkundan sıyrılmaları! Vurgulamak ve geçmişte yapılan bu yanlışlıklara dikkat çekerek tekrarını önlemektir.
Kur'an'da zikredilen kıssalar, hitap ettiği Mekke ve Medine cahiliye toplumlarındaki; peygamberler hakkındaki "etnik" veya "bölümlenmiş" din anlayışına bakmadan vazedilmiş olduğu halde; Sonraki süreçte bu kıssaları tefsir eden bir takım müfessirler, peygamberleri vasıflarına göre "üstünlük" değerlendirmesine tabi tutmuşlardırlar. Bu Kur'an kıssalarının yanlış anlaşılması ya da yorumlanması olgusundan başka bir şey değildir.
Oysa bu anlayış Kur'an öncesi Yahudi ve Hıristiyanların takındığı bir tavırdır ve bu tavır Kur'an tarafından eleştirilmektedir. "Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâtın Yahudi yahut Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir. Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz."1 "Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Hâlbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz? İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysaki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz. İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi. İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur. "2
Kur'an-ı Kerim'de peygamberlerin ortak özellikleri:
Kur'an-ı Kerim, peygamberleri tarif ederken onların Allah ile onun muhatap aldığı toplum arasında iletişimde vasıta olduğunu beyan eder. "İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi."3"…O, içinizden peygamberler çıkardı…"4
Cenabı Hakk'ın emir ve nehiylerini toplumlarına ulaştıran peygamberler, hitap ettikleri toplum ile aynı yaratılış üzerinedirler. "De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim."5 "De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. Bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor."6 "Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler."7 "Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık.."8 "Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik."9
Allah'ın yeryüzündekilere yine onların vasfında olan birilerini elçi olarak göndermesi, muhatap toplumlardaki inkârcıların tepkisine neden olmuştur. "Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların (buna) inanmalarını sırf, "Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?" demeleri engellemiştir."10 "Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz."11
İnkârcıların peygamberden beklentileri:
Dolayısıyla muhatap toplumlar, daha doğru deyimle muhatap toplumdaki inkârcılar, peygamberlerini hep olağanüstü varlık veya olağanüstü vasıflarla teçhiz edilmiş şahıslar olarak görmek istemektedirler. "Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."12
Bundan dolayı Peygamberler sürekli olarak taciz edilerek onların olağanüstü şeyler ortaya koymaları, böylece Allah'tan bir elçi olacağına inanacakları açıklamalarında bulunurlar.
"Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir."13 "Onlar: "Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın. Yahut iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin." Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız."14
Müşriklerin bu ezici baskılarının peygamberimiz Hz. Muhammed'i yılgınlığa bile düşürdüğü açıklanmaktadır. "Belki de sen (müşriklerin:) "Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!" demelerinden ötürü sana vahyolunan ayetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk edeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. Sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekîldir."15
Beşer olan peygamberler arasındaki farklılıklar:
Âdem ilk resuldür ve onun anne ve babası yoktur. Diğer kıyamete kadar yaşayan ve yaşayacak tüm insanlardan ve peygamberlerden farklı olarak yaratılmıştır. "… Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona "ol!" dedi ve oluverdi."16 O bu konumuyla aynı zamanda tüm insanlığın atasıdır."Ey Âdemoğulları! Size kendi içinizden ayetlerimi anlatacak peygamberler gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve kendini ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir."17
Hz. İsa babası olmadan dünyaya gelen bir beşer olarak diğer resullerden farklılık arz eder. "Melek: Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim, Meryem: Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir? dedi. Melek: Öyledir, dedi; (zira) Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız. Bu, hüküm ve karara bağlanmış (ezelde olup bitmiş) bir iş idi. Meryem ona hamile kaldı…"18
Cenabı Hakk, Hz. İsa'nın farklılığını şöyle örnekler: "Allah nezdinde İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir…"19
Hz. İshak ve Yahya peygamberler, diğer peygamberlerden farklı olarak anneleri doğurmaya elverişli değillerken, Allah'ın takdiri ile dünyaya gelmişlerdir. Hz. İshak'ın annesine melekler müjde vererek, kısır ve yaşlı bir hanımken, çocuk doğurmaya elverişli kılındığı belirtilir. "Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey! Dedi."20 Hz. Yahya için de aynı yola başvurulduğu gözlemlenmektedir. "Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya'yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık."21
Nuh peygambere diğer resullerden farklı olarak çok uzun bir yaşam ve tebliğ süresi verildiğini anlamaktayız. "Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi."22
İbrahim peygamber ise soyundan resuller ihsan olunmuş ve Allah'ın evi (Kabe) mimarı bir kişilik olarak diğer peygamberlerden farlılıklar arz etmektedir. "Ona İshak ve Ya'kub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Ona dünyada mükâfatını verdik. Şüphesiz o, ahirette de sâlihlerdendir."23 "Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin."24
Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Davud ve Hz. Muhammed'e birer kitap verilerek diğer resullerden farklı kılındığı anlaşılmaktadır. "Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik; fakat onda ihtilaf edildi."25"..Davud'a da Zebûr'u verdik."26 "Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik."27 "Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik."28
Bazı peygamberlere de suhuf verildiği açıklanmaktadır. "Şüphesiz bu, önceki sahifelerde vardır."29 İslam kaynaklarında bu olgu ile ilgili şu rivayetler yer almaktadır: "Rivayet olunduğuna göre Ebû Zer, Hz. Peygamber (s.a.s)'e, Allah'ın ne kadar kitap indirdiğini sormuş da, o da şöyle demiştir: "Yüz dört... On sahife Âdem'e, elli sahife, Şit'e, otuz sahife İdris'e, elli sahife, Hz. İbrahim'e, Tevrat, İncil, Zebur ve Furkan (Kur'ân)..."30
Bazı resuller aynı zamanda kral olmuşlardır. Hz. Süleyman ve Hz. Davud gibi.. "Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet."31 "Süleyman Davud'a vâris oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuşdili öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi."32 "Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular…"33
Allah'ın peygamberlerin farklılıkları hakkındaki beyanları:
"Tilker rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’din, minhum men kellemallâhu ve rafea ba’dahum derecâtin…" "O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir."34"Ve rabbuke a’lemu bi men fîs semâvâti vel ardı, ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın…" "Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık…"35
Cenabı Hakk, "peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldı"ğını açıklamıştır ancak onların birbirlerine üstünlüklerinin; insanlar tarafından nasıl değerlendireceğini açıklamamıştır.
Peygamberlere dair bir diğer önemli husus daha vardır. "Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık."36 Peki, isimleri açıklanmayan bu peygamberlerin farklılıkları nedir, üstünlükleri nasıldır? Bunları Allahtan başkası bile bilir mi?
Şevkânî bu hususta şunları zikreder: "Ayet Allah'ın peygamberlerini, fazilet ve kemal bakımından birbirinden farklı kıldığını ifade ediyor, bu bizim üstünlük sıralaması yapmamızın caiz olduğunu göstermez. Çünkü bu sıralamada kullanılacak ölçüyü yalnızca Allah bilmektedir. "Onların bir kısmını derecelerle yükseltti" cümlesinden maksadın, son peygamberin en üstün olduğunu söylemek de doğru değildir; çünkü bunun kesin delili yoktur."37 "Bu ayet aslında peygamberlerin birbirleriyle mukayesesini yapmak üzere değil bu peygamberlerin müntesiplerinden her birinin kendi peygamberlerinin üstünlüğünü iddia ederek kavgaya tutuşmalarının reddi için gelmiştir. Her biri dönemlerinde Allah’ın kendilerinden beklediği görevlerini ifa ederek Allah katına yürüyen peygamberler aslında risalet açısından birbirlerine eşittirler. Ama ortak özellikleri olan bu risaletin dışında bazı özelliklerle biz onları birbirinden üstün kıldık diyor Rabbimiz. Kimisiyle bizzat konuşarak, kimisini anasız babasız, kimisini anasız dünyaya getirerek farklı özellikler vermiştir. Ama bu bizzat Rabbimizin bir lütfudur."38
Kaldı ki peygamberleri birbirlerinden üstün tutarak nereye varılacaktır anlaşılamamaktadır. Aynı zamanda peygamberlerin arasını ayırmama gibi bir emre muhatap olan Müslümanların, peygamberlerin hepsini, Allah'ın saygın kulları olarak görüponlara tam bir hürmet duyup, itaat etmemiz gerekmektedir. Kur'an-ı Kerim'de yer alan bu husustaki ayetler şunlardır: "Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler."39 "Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin."40
"Kanaatimizce…1. Peygamberler arasında ayırım yapılmasını tasvip etmeyen naslarda "Peygamberlik vasfı bakımından birini diğerinden ayırt etmeyiz, hepsine iman ederiz" anlamı vardır. 2. Peygamberler arasında, Allah katında, ölçüsünü yalnız kendisinin bildiği bir derecelenme farkı vardır."41
Buna rağmen Hz. Muhammed'in bir şekilde diğer peygamberlerden üstün olduğu tefsir kitaplarında yer almaktadır. Razi bu olguyu "Faziletçe Bazı Peygamberler Daha Üstün Olabilir, Hz. Muhammed İse Hepsinden Üstündür" başlığı altında "19 Hüccet"42 olarak sıralar.
Şimdi sizlere Hz. Musa'nın, "su fışkıran kaya mucizesi" tefsirlerinde, Hz. Muhammed ile Hz. Musa arasında nasıl bir "asabiye" yaklaşımında bulunulduğunu örnekleyerek peygamberler arasında ayrım ve üstünlük oluşturulmaya çalışıldığını göstermeye çalışacağız.
Bunu yaparken Hz. Muhammed'in(s.a.v) tek mucizesinin Kur'an olduğu gerçeğinden hareketle bu yazımızın konusu olmayan, ona verildiği rivayet edilen çeşitli mucizelerle ilgili hususa değinmeyeceğiz. Bu konunun bağımsız ve ayrı bir yazı ve tartışma konusu olduğunu belirtmek isteriz.
Bu hususta, Kur'an'ın mucizeliğine dair şu yorum, bizce, Hz. Muhammed'in mucizesi konusunu kâmil manada açıklamaktadır: "Allah Teâlâ, Kur'an'ın herhangi bir suresi ile meydan okumasını emrederek, Hz. Muhammed (s.a.s)'e "O'nun sureleri gibi bir sure getirin" (Bakara. 23) buyurmuştur. Surelerin en kısası, üç ayet olan Kevser süresidir. Allah Teâlâ, Kur'an'ın her üç ayeti ile onu inkâr edenlere meydan okumuştur. Kur'an'ın tamamı altı bin küsur ayet olunca. Kur'an mucizesi, tek bir mucize değil, aksine iki binden daha fazla mucize olması gerekir. Bunun böyle olduğu sabit olunca, biz deriz ki: Allah Teâlâ, Hz. Musa'yı dokuz mucize ile şereflendirdiğini beyan buyurmuştur. Binaenaleyh bunca sayısız mucize ile Hz. Muhammed (s.a.s)'ı şereflendirmiş olması elbette pek münasiptir."43
Hz. Musa'nın gösterdiği mucize ile Hz. Muhammed'in mucizesinin kıyaslanması:
Hz. Musa'nın Sina dağı eteklerindeki bir Kaya'dan su fışkırtma mucizesi ile Hz. Muhammed'e ait olduğu rivayet edilen, parmakları arasından su akma mucizesi, kıyas yapılmaktadır. "Abdullah anlatmıştır: Bir yolculukta Rasulullah'la birlikteydik. Ashab su bulamadı. Bir su kabı getirildi. Peygamber (s.a.v.) elini onun içine koydu ve parmaklarını açtı. Böylece Rasulullah'ın parmaklarının arasından suyun fışkırdığını gördüm. Rasûlullah (s.a.v.): "Haydi temiz suya gelin. Suyun artışı Allah Teâlâ'dandır" buyurdu. El-A'mes: Bana Salim İbn Ebi'l Ca'd şunu haber verdi: Cabir Ibn Abdillah'a: 'O gün kaç kişi vardı?' Diye sordum. O da: 'Bin beş yüz kişiydik, dedi.' "44
Razî, Hz. Musa'nın, kutsal vadi Tuva'daki bir kaya üzerinde gerçekleştirdiği mucize ile Hz. Muhammed'e(s.a.v) ait olduğu rivayet edilen bu mucizeyi şu şekilde kıyaslamaktadır: "Beşinci Sual: Kayadan Su Fışkırtma mı, Parmaktan Fışkırtmak mı Önemli? Hz. Musa (a.s)'nın bu manadaki mucizesi mi, yoksa Hz. Peygamber (s.a.s)'in mucizesi mi daha büyüktür? Cevap: Bunlardan her biri göz alıcı ve muazzam mucizelerdir. Fakat Hz. Muhammed (s.a.s)'in mucizesi daha kuvvetlidir. Çünkü taştan suyun fışkırması, herkesçe bilinen bir olaydır. Ama parmaklar arasından suyun fışkırması, kesinlikle alışılmış bir şey değildir. Bundan dolayı bu mucize daha güçlüdür."45
Razî'nin bu yorumunda göremediği veya kuvvetle muhtemel işine gelmediği için üzerinde durmadığı önemli ayrıntılar vardır. Hz. Musa'nın "Su fışkıran kaya" mucizesi cenabı hakkın gözetiminde gerçekleşen bir olaydır. "…ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer…" "Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik."46 Üstelik bu mucize başta Tevrat olmak üzere İncil ve Kur'an'da da zikredilmiş ve bu vakıadan kıyamete kadar tüm insanlığın ders alması istenmiştir.
Oysa Hz. Muhammed'e ait olduğu rivayet edilen mucize; Kur'an'da yer almayan ve hadisler yoluyla rivayet edilen bir vakıadır. Sahihliği üzerinde de ihtilaflar mevcuttur. Kaldı ki her iki mucizenin ve onu gerçekleştiren peygamberlerin bu şekilde yarıştırılması "…Bunlardan her biri göz alıcı ve muazzam mucizelerdir…" gibi objektif bir yargı taşıyan sözlere rağmen arkasından gelen; "Fakat Hz. Muhammed (s.a.s)'in mucizesi daha kuvvetlidir." Yargısı, bir peygamberi diğerine karşı üstün gösterme gayretidir. Yani istemesek de ifade etmek zorunda olduğumuz, olumsuz "dinci asabiye" tavrıdır.
Bu şekilde peygamberleri ve mucizelerini yarıştırmak ancak İsrailoğulları ile Arablar ya da geniş bir ifadeyle Yahudi, Hıristiyanlar ile Müslümanların arasında ayrımcılığa yol açar. Oysa Cenabı Hakk, Hz. Muhammed'i de tüm diğer resuller silsilesinde ve etnik yapısını ön plana çıkarmadan tanıtır. "De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."47 "O peygamberler ki Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir."48 "O, gerçeği getirdi ve peygamberleri de doğruladı."49
Kurtubî'de benzer bir yargı içerisindedir. Şöyle demektedir: "Derim ki: Peygamberimiz Muhammed(s.a)'a verilmiş olan, elinden ve parmaklarının arasından suyun kaynayıp coşması daha büyük bir mucizedir. Çünkü bizler, gece gündüz taşlardan suyun fışkırdığına tanık olmaktayız. Peygamberimiz (s.a)'in mucizesi olan et ve kan arasından su çıkacak şekilde bir mucize herhangi bir peygambere verilmiş değildir. Güvenilir imamların ve sağlam fukahanın Abdullah'tan yaptıkları rivayete göre o şöyle demiştir: Peygamber(s.a) ile birlikte idik. Su bulamadık. Ona bakır veya taştan bir su kabı getirildi. Elini ona soktu. Suyun parmaklarının arasından fışkırdığını gördüm ve: "Haydi, abdest almaya" dediğini duydum. el-A'meş dedi ki: Bana Salim b. Ebû'l Ca'd anlatarak dedi ki: Cabir'e o gün kaç kişiydiniz, diye sordum o: Bin beş yüz kişi, dedi. Hadisin lafzı Nesaî'nindir."50
Kurtubî'nin, peygamberleri ve mucizelerini yarıştıran bu yorumunda dikkat etmediği çok önemli bir ayrıntı vardır. Tevrat'ta, Kaya mucizesinin gerçekleşmesi esnasında "İsrailliler kadın ve çocukların dışında altı yüz bin kadar erkekle yaya olarak Ramses'ten Sukkot'a doğru yola çıktılar."51 Denmektedir. Sadece erkeklerin sayısının verildiği bu miktara, muhtemel kadın ve çocuk nüfus sayısı da eklendi mi çöl ortamında yolculuk eden milyonlara tekabül eden çok büyük bir insan kitlesi, Hz. Musa'nın gösterdiği bu mucize ile birlikte susuzluktan kurtulmuş olmaktadır.
Eğer sayısal bir kıyas yapmak gerekirse Hz. Muhammed'e ait olduğu rivayet edilen mucizeden yararlananların sayısı ile Hz. Musa'nın mucizesinden yararlananların sayısı arasında muazzam bir fark bulunmaktadır. Ancak Hz. Muhammed'i(s.a.v) Hz. Musa'dan üstün gösterme çabasında olan Kurtubî bu ayrıntıları ya görmemekte ya da görmek istememektedir. Bunun yanı sıra Razî'nin yorumu ile ilgili sıraladığımız olgular, Kurtubî'nin yorumu için de geçerlidir.
Son olarak yakın dönem müfessirlerimizden Konyalı Mehmed Vehbi efendi'den örnek verelim. Şöyle diyor, Mehmed Vehbi; "Gazevat-ı seniyenin bazılarında ashab-ı kiramın suya muhtaç oldukları zaman bizim Peygamberimiz (S.A.)'in parmakları arasından kâfi miktar suyun cereyanı dahi bu kabil mucizat-ı bahiredendir. Şu kadar ki Fahr-i Razi'nin beyanı veçhile bizim Peygamberimizin bu babdaki mucizesi daha kavidir. Zira suyun taştan çıkıp kaynaması adettir. Lâkin parmakların arasından kaynaması ve cereyanı mutat değildir. Şu halde Musa (A.S.)'m mucizesindeki garabet su çıkmayan bir taştan ve su yokken asayı vurmakla var olmasıdır. Taştan suyun cereyanı her zaman görülmektedir. Amma bizim nebimizin mucizesi hem yokken suyun var olması, hem de mutat olmayan parmaklardan cereyan etmesidir. Binaenaleyh; Peygamberimizin mucizesi iki cihetle harikuladeyi muta-zammındır. "52
Tamamen geçmiş müfessirlerdeki bilhassa Razî'nin görüş ve yorumlarının kopyala-yapıştır şekli olan bu yorum, diğer müfessirlerden aşağı kalmamak amacıyla devam ettirilmiş bir yorum şekli olarak değerlendirilebilir.
Nitekim bu konudaki İslam dünyasındaki psikolojik durumu, M. Hamidullah şöyle tasvir ve tespit etmektedir. "Kur'an-ı Kerim birçok peygamberden söz ederken mucizelerden de bahsetmektedir; Tufan ve Nuh'un gemisi, İbrahim'i ateşin yakmaması, Musa'nın Asa'sının yılan oluşu, oğlu Yusuf'un bulunuşuna dair Ya'kub'un vahiyler alması, İsa'nın hastaları iyileştirmesi (aleyhimesselam) v.s… Kendisinden evvel gelen bu şerefi kazanırlarda PEYGAMBERLER PEYGAMBERİ, SON RESUL AYNI ŞEKİLDE FEVKALADELİKLER TAŞIYAN TEZAHÜRLERE NASIL OLUR DA SAHİP KILINMAZ? İslam tarihi, çok sayıda bu çeşit mucizeleri o'na bağlamış bulunmaktadır."53
Sonuç:
Peygamberler ve onların gösterdikleri mucizeler arasında üstünlük amacıyla yapılan yorumlar akidevî olarak bize bir yarar sağlamayacaktır kanaatindeyiz. Çünkü Kur'an, Hz. Âdem'den itibaren Hz. Muhammed'e kadar geçen tüm peygamberlerin Allah'ın emir ve nehiylerini topluma ulaştırmakla vazifeli olduğunu bildirmektedir. Peygamberlerin yukarıda sıraladığımız beşeri vasıflarındaki bir takım farklılıkların, ya da vazifelerini yerine getirirken Cenabı Hakk tarafından kendilerine verilen desteklerin, onların birbirlerine üstünlüğü olarak kıyas yapmak, Müslümanları "parçacı peygamber" anlayışına götürür ki, Kur'an bunu bizden sakındırır.
Peygamberlerin üstünlükleri ile uğraşmak bize ne getirecektir ki? Her peygambere uyan cennete, onlara karşı çıkanlar cehenneme gitmeyecek midir? Peygamberler arasında üstünlük veya ayrımcılık yapmak ya etnik/ırkçı olumsuz tavrı ya da "bölünmüş dinler" (Yahudilik/Hıristiyanlık/İslam) ön kabulünü bize dayatır ki, bu Kur'an'ın reddettiği bir ön kabuldür. Mesela şu satırlarda olduğu gibi; "Dereceleri üstün olan Peygamberlerin en üstünü şüphesiz Efendimiz (S.A.V.)'dir. Her Nebiye bir Ayet verildiyse, o Ayetin misli Peygamber (S.A.V.) Efendimize de verilmiştir."54 Bu ne anlama geliyor? Af buyurun!.. "Benim peygamberim sizinkini döver"e, değil mi? Peki böyle olumsuz bir tavır, tüm peygamberlerin İlahı olan Cenabı Allah'a kulluğumuzda bizlere ne kazandıracaktır?
İslam Hz. Âdem'den, Hz. Peygambere kadar tek dinin adıdır. Buna inananlar Müslüman adını alırlar. Bu dinin her peygamberleri (Âdem / Nuh / İbrahim/ Yakup / Musa / Davud/ İsa / Muhammed) aynı ideal ile vazifeli kişilerdir. Bunları birbirlerine üstün kılmak ancak peygamberleri Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman peygamberler veya İbranî, Arap gibi etnik/ırkçı yaftalamalara ve sahiplenmelere iter. Bu durum Kur'an perspektifine aykırı bir peygamberler anlayışıdır ve batıldır. Sizlere buna dair bir örnek verelim: "Nitekim Buhârî ile Müslim Hz. Ebu Hureyre’den şunu nakil ederler: Ebu Hureyre der ki: “Müslümanlardan biri ile Yahudilerden birisi münakaşa ettiler. Yahudi yemin ederken: "Mûsâ’yı bütün âlemlerden üstün kılana yemin ederim ki" Deyince, Müslüman olan kişi de onun yüzüne sertçe bir tokat vurarak:" Pis herif! Onu Muhammed (a.s) 'dan da mı üstün tutmuştur? Dedi. Durum Allah’ın Resûlü’ne haber verilince Rasûl-i Ekrem şöyle buyurdu: "Beni diğer peygamberlere üstün tutmayınız!" İbni Kesîr’in rivayetinde de: "Peygamberlerin birini ötekinden üstün tutmayın!" Buyurmuştur. İşte müntesipler arasındaki asıl kavganın, ayrılığın buradan kaynaklandığını anlatarak Rabbimiz bunun bir fayda sağlamayacağını ortaya koymaktadır. Her grup kendi peygamberlerinin üstünlüğüyle öğünecek, her grup kendilerini tatmin edecek. İyi bilelim ki bunun kimseye bir faydası yoktur. Önemli olan hangi peygamberin ne kadar üstün olduğu değil, bizim o Allah elçilerine ne kadar tabi olduğumuz, onları ne kadar örnek aldığımız, hayatımızı onlara ne kadar yakın yaşadığımızdır."55
Dipnotlar:
1- 2/Bakara/140-141.
2- 3/Al-i İmran/65-68.
3- 2/Bakara/213.
4- 5/Maide/20.
5- 17/Isra/93.
6- 18/Kehf/110; 41Fussilet/6.
7- 39/Zümer/39; 21/Enbiya/34.
8- 25/Furkan/20.
9- 13/Rad/38.
10- 17/Isra/94.
11- 23/Muminun/34
12- 23/Muminun/24
13- 26/Şuara/154.
14- 17/Isra/90-93.
15- 11/Hud/11.
16- 3/Al-i İmran/59.
17- 7/Araf/35.
18- 19/Meryem/19-22.
19- 3/Al-i İmran/59.
20- 11/Hud/72.
21- 21/Enbiya/90.
22- 29/Ankebut/14.
23- 29/Ankebut/27.
24- 2/Bakara/127.
25- 11/Hud/110; 21/Enbiya/105.
26- 4/Nisa/163; 17/Isra/55
27- 5/Maide/46.
28- 42/Şura/7.
29- 87/A'la/18.
30- Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.XXIII, s.90; "Abd b. Humeyd, İbnu Merdüveyh ve İbni Asakir, Ebu Zer (r.a.)'den rivayet ettiler: Rasulullah(s.a.) şöyle sordu: Allah ne kadar kitap indirdi? Buyurdu ki: "Yüz dört kitap. Âdem'e on sahife, Şit'e elli sahife, İdris'e otuz sahife, İbrahim'e on sahife, Musa'ya Tevrat'tan evvel on sahife. Bir de Tevrat, İncil, Zebur ve Furkan'ı indirdi." Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, c. XV, s. 473; Hasan Akay, İslami Terimler Sözlüğü, s.292.
31- 38/Sad/26.
32- 27/Neml/16.
33- 2/Bakara/102.
34- 2/Bakara/253.
35- 17/Isra/55.
36- 4/Nisa/164.
37- D.İ.B. Kur'an yolu Türkçe meal tefsir, c.I, s.393.
38- Ali Küçük, Basairü'l Kur'an, Bakara 253 ayet tefsiri.
39- 2/Bakara/285.
40- 2/Bakara/136.
41- D.İ.B. A.g.e, c.I, s.393.
42- Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.V, s.377-388.
43- Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.V, s. 377-388.
44- İbnül-Cevzi, El-Vefa Bı-Ahvalil-Mustafa, s. 256-258; Tırmızî, Sünen, no; 3633 (hasen, sahih demiştir}; Darımî, Sünen, 1/15; Beyhakî. Delaiu'n-Nubuvve, c.IV, s. 130, İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nıhaye, c.VI, s. 98.
45- Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.III, s.37-40.
46- 7/Araf/160.
47- 46/Ahkaf/9.
48- 33/Ahzab/39-40.
49- 37/Saffat/37.
50- İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c. II, s.122-123; Nesâî, Tahâre 61. Bk. Buhûrî, Eşribe 31; Menâkıb 25; Müsned, I, 402.
51- Tevrat/12Çıkış/37.
52- Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, c. I-II, s.136-138.
53- M. Hamidullah, İslam peygamberi, c. I, s.129.
54- Ahmed Davudoğlu, Tibyân Tefsîri, c. I, s. 179.
55- Ali Küçük, A.g.e, Bakara 253 ayet tefsiri.
YAZIYA YORUM KAT
vurguladığınız noktaların zahiri mucizelerin kıyaslanması amacına hizmet ediyor olsa da kasdınızın mucizeleri Allah nisbet etmek olduğunu söylüyorsunuz. buna söyleyebileceğim ancak maksadınızı yanlış anlamalara yol vermeyecek şekilde ifade etmenizi tavsiye olabilir. böylelikle biz de sizi daha doğru değerlendirmiş oluruz. ne var ki 2. mesajımdaki 6 madde ve 3. mesajımdaki 2.itiraz noktası aynen bakidir. cevab vermediğiniz için de mutabık olduğumuz anlamını çıkarıyorum.
Yanıtla (0) (0)Selamün aleyküm,
Yanıtla (0) (0)"..yarıştırma yapılsa bile Hz.Musa'nın mucizesinin daha üstün gelmesi gerektiğini söylediniz." diyorsunuz.
Bu yargı tamamen yanlış anlamadır. Biz yazımızda, her iki mucize kıyasında dikkat edilmeyen önemli noktalara vurgu yaptık.
a- Hz. Musa'nın mucizesinin, Kur'an'da beyan edilmesi...Bu önemli noktayı müfessirler gözardı etmektedirler.Bunun için şunun altını çizmiştik. "...Razî'nin bu yorumunda göremediği veya kuvvetle muhtemel işine gelmediği için üzerinde durmadığı önemli ayrıntılar vardır....." Tevrat ve İncil ve en son Kur'an'da, değişmeyen bir örneklik olarak bu mucizeyi anlatmaktadırlar. Oysa kıyas yapan müfessirler bu önemli olguyu atlamaktadırlar.
b- Hz. Musa'nın gösterdiği bu mucizede, Allah'ın vahyi eşliğinde bir anlatımla gerçekleştiğinin beyanı vardır. "..ve evhayna ila Musa...bahr/hacer", Bu neyi ifade eder? Gerçekleşen mucizenin kaya/Asa/Musa vasıtasına değil Allah'a izafe edilmesi gerekliliğine... Dolayısıyla müfessirlerin, Hz. Muhammed'in Mucizesinin üstünlüğü iddiasında, göremedikleri bu hususlara dikkat çekiyoruz.
Bu yüzden "mucize kıyasının" hareket noktasının yanlış ve dengesiz ve yersiz olduğunu beyan ile doğru olanın; Mucizelerin, Allah'ın tekelinde ve ona izafe edilmesi hükmü olduğuna vurgu yapıyoruz.
Bu hususta yazımız içerisinde dikkat çekmeyen şu beyanımızında altını tekrar çiziyorum.
"....Oysa Hz. Muhammed'e ait olduğu rivayet edilen mucize; Kur'an'da yer almayan ve hadisler yoluyla rivayet edilen bir vakıadır. Sahihliği üzerinde de ihtilaflar mevcuttur.....Hz. Muhammed'in(s.a.v) TEK MUCİZESİNİN Kur'an olduğu gerçeğinden hareketle bu yazımızın konusu olmayan, ona verildiği rivayet edilen çeşitli mucizelerle ilgili hususa değinmeyeceğiz. Bu konunun bağımsız ve ayrı bir yazı ve tartışma konusu olduğunu belirtmek isteriz......"
Dolayısıyla, Lutfen yazımızı, bütünü ile değerlendirin. O zaman beyan ettiğiniz problemin asla var olmadığını göreceksiniz!.. Allah'a emanet olun.
Biri der mümeyyiz akıl, biri der kafa karışıklığı, bir diğeri üstadına danış vs. Yahu, altı üstü bir Müslüman kavramını kullanmayı çok mu görüyorsunuz?Ne tarihselciyim,ne mutezileyim,ne modernistim ne başka bir şeyim.Kur’an’ı ,buradan bakarak,1400 yıl sonrasının aklıyla,yarın hesap vereceğine inanan biri olarak anlamaya çalışan biriyim.Ve benim anladığıma göre mucize ve kıssalar çoktandır yazıldığı şekliyle cereyan etmemektedir.Bu kabulü illa rasyonalizme yakıştırmak yerine biraz Kur’an dili ve retoriğine kafa yorulsa diyorum ben.Arapça bilmediğim halde Kur’an dilinin sair dillerde olmadığı kadar sembolizmi ihtiva ettiğini,cansız varlıkları konuşturma sanatını ve geçmiş olayları hikaye ederken o günün edebi ölçülerini kullandığını ve o gününün insanının vasat aklına,onların kabulleriyle ama tevhidi mesajı yükleyerek hitap ettiğini biliyor ve inanıyorum ben.Sorunun şekil okumalardan kaynaklandığını,bugün hedef olan şahısların dışında da benzer düşünlere sahip kişilerin olunduğunu ama geleneksel baskılardan kaynaklanan popülist çekincelerle dile getirilmediğini düşünüyorum.Bunun izlerini yabancı dillerden Türkçeye kazandırılan eserlere dair çeviri kritiklerinde görmek mümkündür.Örneğin İran,Mısır ve diğerleri.Genel Kanı şudur ki Türkçeye kazandırılan eserler ehl-i sünnet telakkisine ve özellikle hakim mezhep Hanefi fıkhına uyarlanmıştır.Bu tarz okumalar yapanların bu durumu görmesi,eğer önyargılar yoksa kaçınılmazdır.Özetle;insanların Kur’an’dan mülhem geliştirildiği iddia edilen ama sonunda beşerdir,şaşardır hükmünden muaf olamayan insan aklının ürünü geçmişin kabullerinden,hatta esaretinden bugünün insanının başını yukarıya kaldırması,bizatihi sorumluluk yüklenerek zincirlerini kırmasıdır ve bu rasyonalizm filan değil,denildiği gibi bugünün mümeyyiz aklına sahip cesur insanların vakıayı okumasıdır.
Yanıtla (0) (0)Amaç sanıldığı gibi Kur’an’ı aklımıza uyarlamak değildir,sadece anlamaya çalışmaktır ve buna da her Müslüman gibi herhalde hakkımız vardır?
Selamlar..
evet siz yarıştırmanın yanlış olduğunu fakat bununla beraber
Yanıtla (0) (0)1.yarıştırma yapılsa bile Hz.Musa'nın mucizesinin daha üstün gelmesi gerektiğini söylediniz.
2.ayrıca aşırı yüceltmenin dinci bir asabiyet saikiyle yapıldığını söylediniz.
biz de bu iki noktaya itiraz ettik. yazınızın ana fikri olan yarıştırmanın gereksizliği tezine bir itirazımız yoktur. ancak yarıştırma evet gereksizdir fakat muhabbet ehli sevdiklerini yüceltirler ve bu usule aykırı olmuyorsa ve kavga-çekişmeye varmıyorsa mazur görülmelidir. çizgiyi aştığında ise iş değişir. bunun saiki o zaman dinci veya mezhebçi asabiyet denilmeye layıktır. Hz.İsa'ya (as) ve Hz.Ali'ye (ra) olan aşırı muhabbette olduğu gibi. kısacası yarıştırmanın caizliği veya haramiyeti noktasında toptan cevaz veyahut haramiyet değil, bazı şartlara göre caiz veya haram hükmü verilmelidir. evet muhabbetin keyfiyeti hükmün keyfiyetinde tesirlidir. o halde yarıştırmanın hükmünde tafsil lazımdır.
Selamün aleyküm,
Yanıtla (0) (0)Diyorsunuz ki, "...yarıştırmanın yanlışlığına dikkat çekilirken yapılan yarıştırmaya itiraz ettim..." Diyelim ki biz peygamberleri "yarıştırıyorduk", sizce kimi üstün gördük?...
a-Hz. Muhammed
b-Hz. Musa
Oysa biz bu yarıştırmanın yanlış olduğunu, Mucizelerin sahibinin Allah olduğuna dikkat çekiyorduk. O halde biz peygamberleri yarıştırmıyorduk; aksine müfessirlerin mucize ile ilgili kıyaslamalarındaki hareket noktalarının yanlışlığına ve dengesizliğine dolayısıyla oluşan “dinci asabiye” olarak nitelenebilecek “PEYGAMBERLER PEYGAMBERİ, SON RESUL AYNI ŞEKİLDE FEVKALADELİKLER TAŞIYAN TEZAHÜRLERE NASIL OLUR DA SAHİP KILINMAZ?” şeklindeki olumsuzluk tavrına dikkat çekmek istiyorduk.
Dolayısıyla "peygamberlerin gerçekleştirdiği mucizelerin sahibinin Allah mı yoksa onun peygamberleri mi olduğuna inanmaları gerekmektedir! O halde peygamberlerin mucizelerinin birbirlerine üstünlüğünü savunmanın ne anlamı vardır?" demek istiyorduk. Allah’a emanet olun.
cengiz kardesimiz yine onemli bir konuyu kaleme alip bizleri aydinlatmis.Rabbim bu calismalarinin karsiligini versin.
Yanıtla (0) (0)benim burda en onemli buldugum nokta benim mucizem senin mucizeni dover mantiginin ne kadar yanlisa surukleyen bir mantik oldugunun belirtilmis olmasidir.hele ki sayi olarak su kadar kisiye hitap etti digeri bu kadar kisiye hitap etti gibi tartismalari gereksiz buluyorum.sonucta bu mucizelerin hepsinin sahibi Rabbimizdir,bu mucizeleri yaristirip bunlari ustunluk vesilesi saymak bizim haddimize degildir.yalniz insanlarin Insanligin iftihar tablosu Efendimiz (s.a.s)`e besledikleri kuvvetli muhabbetten dolayi O`nu oncelemeye calismasini da yadirgamamak lazim gerektigini dusunuyorum.tabi ifrat tefrit tuzagina dusmeden,dengeyi korumak kaydiyla.
bir de sunu soylemeden gecemeyecegim.Kenan kardesimizin gecmisten bu yana yazdigi yorumlara baktigimizda yorumlarinin cogunda kendisine ve kendisi gibi dusunenlere getirilen neo-mutezile,rasyonalist,akilci,tarihselci gibi elestirilere ne kadar icerledigi ikide bir bunlardan bahsetmesinden dolayi anlasiliyor.ben burdan sunu anliyorum,kendisi kabul eder ya da etmez ki buyuk ihtimal etmez kendisinde ciddi manada kafa karisikligi soz konusu.cok fazla gel-gitler yasiyor.yaniliyor da olabilirim.madem dogru bildigimize inandigimiz bir cizgimiz var bu cizgiye getirilen elestirilere cok aldirmadan o cizgide dosdogru ilerlemenin en dogru yol oldugunu dusunuyorum.aldirmadan derken elestirilere cevap verilmesin demiyorum tabiki verilecek ama onemli olan o elestiriler temele alinip onlar uzerinden surekli kavga edilmesin bahsettigim husus bu.diger turlu burda tercih edilenin uzlasidan cok surtusme,tartisma ve hicbir yere ulasamama oldugu kanisina varilir ki bu da kimseye fayda saglamaz.
kenan kardesimiz insaallah bu elestirilerime bana akil vermeye kalkmayin kendinize bakin gibi bir tepki gostermez.bu elestirilerimi onu seven bir kardesinin yapici elestirileri olarak degerlendirir.
senin duygularını anlıyorum haydar kardeş. fakat dikkat et, yarıştırmanın yanlışlığına dikkat çekilirken yapılan yarıştırmaya itiraz ettim o kadar. onun üzerine hüküm falan bina ettiğimiz yok. daha dikkatli olursan, böyle gereksiz laflar etmenize gerek kalmaz.
Yanıtla (0) (0)Mucizeler Allah ın salih kullarına, peygamberlerine ikramıdır.Allahın ikramını birbiriyle yarıştırmak da ne oluyor?
Yanıtla (0) (0)Cengiz kardeş,"peygamber yarıştırma"yanlışına vurgu yaparken,yani parmağıyla ayı işaret ederken,birileri parmağın(yani mucizenin) efdaliyetine takılıp işi dahada atomize edip,ilahi ikramın keyfiyetiyle efdaliyeti arasında ilişki kuruyor..
Oysa mesele hiçde karmaşık değil,
mucizeler Allahın ikramı olan
ilahi fiillerdir(ef'alullah).
ilahi bir ikramı,diğeriyle kıyaslamanın diğer bir deyişle Allahın fillerini birbiriyle kıyaslayıp,diğeri daha üstündür veya değildir demek ne kadar aklı selime sığar?
Buradan mucizelerin efdaliyeti yarışını,ondanda peygamberlerin efdaliyetine dair hüküm inşa etmek,tamamen hissi bir yaklaşımdır.
Ortada Allaha muhtaç kullar var ve Allah onlara mucizevi mahiyette ikramda bulunuyor.bizler kalkıp,hangi ikram üstün yarışına kafa yoruyoruz.bu olacak şey mi?
Burdan Alınması gereken ders; meşakkat ve zorluklarla sınanan salih kullara Allahın olaganüstü mahiyette ve keyfiyette ikramda bulunduğu gerçeğidir.
Allaha emanet olunuz.
6. Vehbi Efendi’nin Hülasat-ül Beyan isimli tefsiri hakkında kopyala-yapıştır usulü bir tefsirdir demekle ima edilen tahfifle, bu tefsir dağınık tefsirleri bir araya kullanışlı bir şekilde biraraya getiren bir rivayet tefsiridir demek arasındaki fark açıktır. Malum olduğu vechile Ezherli bir alim “Yeni yazılacak bir eser şu yedi meseleden münhasıran birini ele almalıdır: Orijinal bir şey meydana getirmek, eksik olanı tamamlamak, karmaşığı aydınlatmak, uzun olanı özetlemek, düzensizi tanzim etmek, dağınık olanı toplamak veya hatalı olanı düzeltmek...” demektedir. Buna göre Vehbi Efendi, dağınık olanı toplamak işlevini yerine getiren bir tefsir yazmıştır ki bu tefsirini tekrardan ibaret gereksiz bir eser olmaktan çıkarmaktadır.
Yanıtla (0) (0)1. Bir mucizenin diğerinden üstün olduğunu söylemekten maksadımız yalnızca bir gerçeği ortaya koymaktan ibarettir. Bundan elde edeceğimiz tek faide de yalnızca birinin diğerinden üstün olduğunu öğrenmek olacaktır.
Yanıtla (0) (0)2. Biz yalnızca diyoruz ki elden su fışkırma mucizesi, kayadan su fışkırma mucizesinden daha harikuladedir. Daha az harikulade olan mucizenin başka yönlerden daha üstün olması ise pek tabi mümkündür. Mesela kaya mucizesinin, Kuranda geçmesi, el mucizesinden üstün olan bir yönüdür. Fakat bu el mucizesinin harikuladelik yönünden üstün olmasına mani gösterilebilir mi? Elbette hayır.
3. Mucize karşılaştırma olayı muhabbetten gelen bir hisle yapılmış olamaz mı? Tek saik “dinci asabiyet” midir? Şifa sahibi aşırı muhabbetinden yüceltme işinde ifrata kaçmış olabilir. Fakat bunu dinci bir asabiyete bağlamaktan ar ederim.
4. Tekrar ifade etmek isterim ki aşırı yüceltme usule aykırı bir noktaya, diğer din mensuplarıyla çekişme ve kavgaya varmadığı sürece yalnızca kişinin muhabbetinden dolayı mazur görülmelidir. Nehy-i Nebevi’nin kavga ve çekişmeye yönelik bir yasaklama olduğunu düşünüyorum.
5. Daha önce de dedik ki bir mucizenin harikuladelik yönü başkadır. Karşılamış olduğu ihtiyacın miktar yönü başkadır. Kaya mucizesinin 1 milyon kişinin ihtiyacını gidermiş olması onu harikuladelik yönünden de üstün kılmaz. Yalnızca ihtiyaç karşılama niceliği yönünden üstün kılar. Eğer Kurtubi sayıları üstünlük kriteri olarak zikretmiş olsa idi kadın ve çocuk sayısını hesaba katmasa bile daha üstün kılması gerekirdi. Mesela bir kuyudan 1 milyon kişi su içse, Peygamber de 1500 kişiye elinden su içirse kuyu olayı, el mucizesinden harikuladelik yönünden üstündür denilebilir mi? 1 milyar kişiyi de doyursa adi bir olaydır. Demek ki ihtiyacı giderme niceliği, harikuladelik keyfiyetinden ayrıymış.
Selamün aleyküm, Aşağıdaki açıklamalarımız zaruri olmuştur.
Yanıtla (0) (0)1- Hz. Muhammed’in(s.a.v) “…elden su fışkırma mucizesi, harikuladelik yönünden kesinlikle kayadan su fışkırması mucizesinden üstündür. dolayısıyla Kurtubi ve Razi'nin görüşüne katılıyorum….” Denmektedir. Diyelim ki öyle oldu. Hz. Muhammed’in mucizesi, Hz. Musa’nınkinden üstün oldu!.. Akide’mizde artma mı olacak. “Bizim peygamber sizinkini döver” psikolojisiyle Yahudilere hava mı atacağız ya da atmamız mı lazım? Nedir bu üstünlüğün bize verdiği mesaj?!... Kaldı ki, yazımızın sonuç bölümünde bu tür davranışların sahabe dönemi olumsuz örnekliğini verdik. Resululah’ın bu husustaki görüşünü beyan ettik.
2- Bazı Müfessirler(Razi, Kurtubi, M. Vehbi, v.d) “elden su fışkırmasının üstünlüğü” hakkında “..Çünkü bizler, gece gündüz taşlardan suyun fışkırdığına tanık olmaktayız. Peygamberimiz (s.a)'in mucizesi olan et ve kan arasından su çıkacak şekilde bir mucize herhangi bir peygambere verilmiş değildir….Çünkü taştan suyun fışkırması, herkesçe bilinen bir olaydır. Ama parmaklar arasından suyun fışkırması, kesinlikle alışılmış bir şey değildir. Bundan dolayı bu mucize daha güçlüdür." Diyerek savunma yapmaktadırlar. Biz de bu kıyaslamanın üzerinde; “…Hz. Musa'nın "Su fışkıran kaya" mucizesi Cenabı Hakk’ın gözetiminde gerçekleşen bir olaydır. "…ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer…" "Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik." Üstelik bu mucize başta Tevrat olmak üzere İncil ve Kur'an'da da zikredilmiş ve bu vakıadan kıyamete kadar tüm insanlığın ders alması istenmiştir….” Diyerek kıyaslamanın temelden orantısız ve yanlış kurulduğunu bunun bir nevi “dinci asabiye” “PEYGAMBERLER PEYGAMBERİ, SON RESUL AYNI ŞEKİLDE FEVKALADELİKLER TAŞIYAN TEZAHÜRLERE NASIL OLUR DA SAHİP KILINMAZ?” tavrı olduğunu beyan etmeye çalıştık.
3- “Kurtubî'nin, peygamberleri ve mucizelerini yarıştıran yorumunda dikkat etmediği çok önemli bir ayrıntı vardır. Tevrat'ta, Kaya mucizesinin gerçekleşmesi esnasında "İsrailliler kadın ve çocukların dışında altı yüz bin kadar erkekle yaya olarak Ramses'ten Sukkot'a doğru yola çıktılar." Denmektedir. Sadece erkeklerin sayısının verildiği bu miktara, muhtemel kadın ve çocuk nüfus sayısı da eklendi mi çöl ortamında yolculuk eden milyonlara tekabül eden çok büyük bir insan kitlesi, Hz. Musa'nın gösterdiği bu mucize ile birlikte susuzluktan kurtulmuş olmaktadır.” Dedik. Oysa Hz. Muhammed’e ait Kurtubi’nin beyanındaki mucize sadece; “'O gün kaç kişi vardı?' Diye sordum. O da: 'Bin beş yüz kişiydik, dedi.' “ bin beş yüz kişi için gerçekleşmiş olmaktadır. Peki, bu nasıl bir kıyaslamadır ki, yaklaşık üç milyon İsrailoğlunun şahit olduğu ve onların hayatını kurtaran (muhtemelen kırk yıl boyunca da devam eden) mucize ile bin beş yüz kişilik ve sadece abdest alma ihtiyacı için gerçekleşen mucize daha üstün bir mucize olarak beyan edilir? Biz müfessirin mucizeyi veya peygamberleri yarıştırmak için düştüğü çelişkiyi göstermek açısından bu durumu örnekledik. Yani müfessirin savunmadaki hareket noktasının yanlışlığını vurguladık. Yani mucizelerin birbirine üstünlüğünün kabulünden hareket etmedik.
Yanıtla (0) (0)4- “…Vehbi efendi gibi bir zata kopyala-yapıştır fiilini nisbet etmeyi bir saygısızlık olarak görüyorum…. “ denmektedir. Oysa biz bu müfessirin sadece günümüz gerçeğinden hareketle bir örnek vererek kendinden önceki âlimlerin tavrını eserine monte ettiğini belirtmek istedik. Bu yüzden; “..Tamamen geçmiş müfessirlerdeki bilhassa Razî'nin görüş ve yorumlarının kopyala-yapıştır şekli olan bu yorum, diğer müfessirlerden aşağı kalmamak amacıyla devam ettirilmiş bir yorum şekli olarak değerlendirilebilir…” dedik. Bizi eleştiren kardeşimiz de kendi eliyle bizi doğrulamaktadır: “..Vehbi Efendi'nin tefsiri yeni bir şey ortaya koymadığını kabul etsek bile onun bu çalışması ÖNCEKİ TEFSİRLERDEKİ DAĞINIK BİLGİLERİ TOPARLAYIP ÖZET ŞEKLİNDE BİR ARAYA GETİRMEK TÜRÜNDEN BİR ÇALIŞMADIR…..” O halde daha etkili ve anlaşılır olması açısından, bir gerçeği günümüz örnekliği ile (kopyala-yapıştır) olarak vurgulamamızın nesi saygısızlıktır.
Yanıtla (0) (0)5- Hülasa; mucizelerin, peygamberlerin değil de Allah’ın takdiri ile gerçekleştiğine ve ona atfedilmesi gerektiğine inanması gereken müminlerin; “Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkânı yoktur.” Rad/38
"Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi?" derler. De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.” Ankebut/50
“Haydi, ona gidin de deyin ki: Biz, senin Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını hemen bizimle birlikte gönder; onlara eziyet etme! Biz, senin Rabbinden bir mucize getirdik. Kurtuluş, hidayete uyanlarındır.” Taha/47 ayetleri ışığında; peygamberlerin gerçekleştirdiği mucizelerin sahibinin Allah mı yoksa onun peygamberleri mi olduğuna inanmaları gerekmektedir! O halde peygamberlerin mucizelerinin birbirlerine üstünlüğünü savunmanın ne anlamı vardır? Allah’a emanet olun.
şu platformda modernist yöntemi gerçekten özümseyerek hakkıyla savunabilecek bir arkadaşımızın olmasını ve ciddi bir takım müzakarelerde bulunabilmeyi isterdim doğrusu.
Yanıtla (0) (0)elden su fışkırma mucizesi, harikuladelik yönünden kesinlikle kayadan su fışkırması mucizesinden üstündür. dolayısıyla Kurtubi ve Razi'nin görüşüne katılıyorum. mucizeden yararlanan kişilerin adetsel çokluğu mucizenin harikuladeliğine bir şey katmaz. yani Kurtubi veya Razi'nin gözünden kaçan veya işine gelmediği için atladığı bir noktadır denilerek eleştirilmesi oldukça zayıf bir yorumdur. Vehbi Efendi'nin tefsiri yeni bir şey ortaya koymadığını kabul etsek bile onun bu çalışması önceki tefsirlerdeki dağınık bilgileri toparlayıp özet şeklinde bir araya getirmek türünden bir çalışmadır. adı üstünde hülasat-ül beyandır. o yüzden Vehbi efendi gibi bir zata kopyala-yapıştır fiilini nisbet etmeyi bir saygısızlık olarak görüyorum. diğer taraftan önceki alimleri mucize karşılatırmakla eleştiren Cengiz Duman aynı şeyi kendisi de yapmakla kendisiyle çelişmiştir. Peygamberlerin kıyaslanmasına getirilen eleştiriyi haklı bulmakla beraber muhabbet sahibi bir yere kadar yaptığı aşırılıktan mazur tutulmalıdır diye düşünüyorum.
Yanıtla (0) (0)Mümeyyiz akıl vermemiş Rabbimiz neyleyelim? Bu kadar çalışıyor garibim!
Yanıtla (0) (0)Şimdi ben sorayım mı "Ironiyi anlamamak için hangi akla sahip olmak gerekir?"diye.
Gidin bir zahmet sorun,ismini verdiklerime,üstünde modernist dumanlar uçuşan bu yazıyı nasıl anlamak lazım diye.Benim bir problemim yok verdiği mesajla ama bütünlük açısından geçmiştekileri de ilave edersek sıkıntı dolu.İşine gelenleri cımbızla seçmiş alimlerin eserlerinden,hem de onları kopyacılıkla,işlerine gelen yorumu yapmakla suçlamış!İyi de yapmış ama keser döner sap dönerin kurbanı olmaktan geri duramamış!Dediğimiz bu,yoksa bana ne?Haberiniz yok mu?Hz.Muhammed'in parmaklarından su fışkırmadığını söylemek rasyonalist,hadi ilave edeyim modernist yaklaşımdır,pozitivizmdir.Ulemayı eleştirmek had bilmezliktir,onlara karşı çıkmak da modernizmin etkisinde kalmaktır.Hadisleri analiz etmek size mi düşmüş,hele onları mevzudur,sahih değildir demek size mi kalmış,hangi hadis aliminin dizinin dibinde terbiye aldınız siz,icazetiniz var mı?Hadisler ki eliminasyonla Kur'an'la eşdeğer kılınmış,onlarla ayetler neshedilir,aksini iddia edenler hadis inkarcılarıdır!Gidin sorun ismini verdiklerime,fazlaları da var,çıkın bulunduğunuz yerden,gezinin size rağmen düşünenleri,anlatın düşüncelerinizi,bakalım ne diyecekler size?Cami imamlarına,evlerinize mevlüt okumaya gelenlere,okullarda ders veren meslekçilere, müftülere, nurculara, Süleymancılara, tarikatçıların her çeşidine mensup olanlara okuyun bu yazıyı,bakalım hangi kavramı reva göreceklerdir size,hadi bir ilave daha yapayım,üstadınıza;bana,bize öyle diyorsunuz ya o yüzden.Yoksa hiç hazzetmem bu tür yakıştırmalardan.Müslüman demek ne güne duruyor,rafa mı kaldıralım sizi tatmin etmek için?Yoksa malum yakıştırmalar entelektüel seviyemizin,neyi ne kadar bildiğimizin veya en Müslüman benim-in göstergesi midir?Kızmak,gücenmek yok!Şunun şurasında iki satır muhabbet ediyoruz,Müslüman kardeşliğince,din elden gitmez korkmayın.Selam ve dua ile..
Peygamberlere sağlıklı yaklaşım konusunda güzel bir yazı..Allah razı olsun..
Yanıtla (0) (0)Lakin Kenan kardeşin Yorumuna bakılırsa yine kafası karışmış,sizi nereye oturtacağına karar verememiş..sizi gelenekçi kesime mi modernist kesime mi ait kılma da şaşırmış?
Oysa mesele mümeyyiz bir akılla tefsirleri ve olayları anlamadır.Böyle bir akılla vahyi anlamada klasik tefsirlerde modern yorumlarda,tevratta incilde yararlanılcak kaynak mesabesinde olur..bu mümeyyiz aklı kavrarsanız kenan kardeş,modernizmle geleneksel inanış arasında gelgitler yaşamazsınız.Allaha emanet olun.
Razî'nin işine gelmediği için üzerinde durmadığı ayrıntılar;Kurtubi’nin ve diğer tefsir alimlerinin aşırıya gittiğini ihsas ettiren ifadeler;M.Vehbi için kopyala/yapıştır kolaycılığını yakıştırmalar; Hz.Muhammed’in mucize gösterdiğine dair sahih kabul edilen hadisler hakkında şüphe uyandırmalar ve bunlarla ilgili bir dolu eser ortaya koymuş onlarca alimin görüşlerini Kur’an’a aykırı görmeler vs.vs.İşimiz var seninle dostum.Seni E.Sifil’e,Y.Kerimoğlu ve talebelerine,F.Gülen’e ve yaşayan tüm alimlere,tarikat şeyhlerine şikayet ediyorum.Hz.Muhammed’in mucize gösterdiğine dair rivayet edilen hadisleri yok sayıyorsun veya aklına uyduruyorsun;ehl-i sünnet ulemasının kahir ekseriyetinin kabul ettiği Hz.Muhammed’in mucize gösterdiği inancını peygamberler arası yarışa indirgiyor ve onları aklınca hafifsiyorsun.Modernist nasıl olunurmuş,tarihselci,hadislerei hafifsemek ve hatta mucize inkarcılığı nasıl olunuyormuş bir gör bakalım! Ehl-i sünnet duvarına çarpmalar,1400 yıllık kadim kültüre meydan okumalar,alemlere rahmet olarak gönderilen Hz.Muhammed’i,Miraçta bütün peygamberlere imam olan,gelmiş geçmiş tüm insanlığın peygamberi olan Hz.Muhammed’in nasıl diğerleri gibi mucize göstermediğini söylersin?Kelime oyunu yaparak Kurán’da ne kadar ayet,ne kadar nokta virgül varsa zaten o kadar da mucizesi vardır nasıl dersin?Dedim ya senin hakkından gelenler gelsin.Ah dostum ah!Razi’yi bile işine gelmeyen ayrıntıların üzerinde durmamakla,M.Vehbi’yi kopyacılıkla suçlarken,asıl sen işine geldiği için bazı kabulleri atlamış olmayasın?Şimdi ben demeyeyim mi asıl modernist,inkarcı,tarihselci,neo-mutezile,hadisleri yok saydığın için mealci,kendi aklını merkeze koyduğun için rasyonalist şu bu sensin diye?Kızmak,gücenmek,darılmak yok.Tarih,kadim kültür senin benim gibilerin seç seç al diyerek dalacağı zerzavat bahçesi mi,hurdalık mı,eskici pazarı mı?
Yanıtla (0) (0)Allah işini gücünü rast getirsin dostum. Sen de modernist,rasyonalist oldun ya bu alemde gam yok bana bundan kelli!
Selametle..
Alemlerin rabbi rahman ve rahim olan Allaha hamdolsun.
Yanıtla (0) (0)Rabbimiz şöyle buyuruyor:Şu sizin ümmetiniz tek bir ümmettir.Ben de sizin rabbinizim şu halde bana kulluk edin.Buna rağmen insanlar işlerini veya dinlerini parça parça ettiler...
Kuran ve sünnetin tabileri olan biz müslümanların rabbi Allahu tealadır.Onun göndermiş olduğu bütün peygamberlerin tamamı islam peygamberidir,yani hepsi de bizim peygamberimizdir.Hiç birisinin arasında ayrım yapmayız ve haşa yarıştırmayız.Allahın selamı bütün peygamberlerin izerine olsun amin
İnsanların fiillerine taalluk eden hükümlerin zaruri, haci ve tahsini olarak sınıflanması ve zaruri bir kaidenin gerektirdiğinde tahsini veya haci bir hükmü kaldırması hikmetin bir gereği olduğu, aksinin ise abes ve hikmetsiz bir taassub hükmüne geçeceği kaidesini, el-Hakim olan Allah’ın kainatın safahatında cereyan eden tasarrufatında gözettiği kanunları hakkında göz önüne aldığımızda kaçınılmaz olarak bazı kanunlarının, diğer kanunlarına göre daha üst seviyede olduğunu ve üst bir kanun, seviyece altındaki bir kanunla çakıştığında üst kanunun hükmünü icra edip, alt kanunun hükmünün sadece o duruma özgü olarak ilga edilmesi gerektiğini anlarız. İşte tabiat kanunları genel olarak Allah’ın adetleridir. Rahmaniyet, Rezzakiyet ve Adalet gibi kanunlar ise onun ihmal etmeyeceği prensibleridir, sünnetidir. Şimdi bu sünnetullah kanunları belirli bir durum için, tabiat kanunları olarak bilinen adetullah kanunları ile çakışması halinde şüphesiz sünnetullah kanunlarına itibar ile, adet kanunu ilga edilecektir. Bu Allah’ın hikmetinin bir gereğidir. Aksini iddia etmek, ilahi tasarrufatı hissiz, duygusuz, donuk kanunların eline mahkum etmek demek olup, ne kadar ilahi prensibler varsa onlar için heba etmek anlamına gelecektir. Sonuç olarak derim ki tabiat kanunları mütemadiyen ilahi müdahaleye maruzdur. Mucizelerde olduğu gibi nadir ve açıkça, musibet ve inayet hengamında ise sıkça ve kapalı olarak bu kanunlar müdahaleye maruzdur.
Yanıtla (0) (0)Hz.Adem hususunda yazı hazırlığımız devam etmektedir. Görüşlerimizi etraflıca beyan edene kadar genelin dilini kullanmayı tercih ettik. Tıpkı Hz. Muhammed'in mucizeleri rivayetlerinde olduğu gibi...
Yanıtla (0) (0)sayın duman ademin ilk resul olduğunu söylüyorsunuz kuranda adem in peygamber olan bir hz. adem olduğunu nereden çıkartıyorsunuz. adem yaratılan ilk insan ve peygamber mi yoksa insanlığın ortak ismimi.
Yanıtla (0) (0)Selamün aleyküm, Çok gayretli bir kardeşimiz olması açısından, çalışmaları arasında bizim yazılarımıza yer ayırıp eleştirel yönlerde de yol gösterdiği için M. Aydoğdu'ya teşekkürler ediyorum. Emirhan Şükrüoğlu kardeşimizin olumlu değerlendirme ve eleştirel dili için kutluyorum. Çalışmalarını değerlendirmek ve ortak bir çalışma ortamı oluşturmak için, editör aracılığıyla e-postamı alarak bize ulaşırsa bu hususta gayret gösterelim.Allah'a emanet olun.
Yanıtla (0) (0)Lafzen anlaşılamaya çalışılırsa kafalar karışıyor, açılımın genişletilip makullata indirilmesi gerekmiyor mu? Sanki ilk dönem Yahudi hahamları (sembol anlatım) bunun farkındalarmış gibi geliyor bana ve bilinçli bir şekilde bu kutsal metinleri saptırararak Hıristiyanlıkta olduğu gibi Mitolojik bir din "Sürrealist bir din" hayatın tamamen dışına itilmiş masalsı bir din ortaya çıkmış. Sizin bu konuda görüşünüz nedir?
Yanıtla (0) (0)MUSTAFA İSLAMOĞLU HOCANIN GÖRÜŞÜ* Kısmen haklısınız. Bunu Üç Muhammed'de işledim. Olayın temeli ilahî Kudret'in ilahî yasalarla çatıştırılmasına dayanıyor. Fakat Kur'an'daki rasyonel olmayan her olayı te’vil etmeye kalkmak da Filon'un Yahudilik içinde yaptığını İslam'a yapmaktır. Bu tehlikelidir. İslamı rasyonalize edeyim derken, hakikate haksızlık etme tehlikesi vardır. Denge altın kural... Bu konuda erken konuşmak kişiyi mahcup eder. İyi eserler okuyunuz, mümkün olduğunca hesabı verilmemiş hükümlerden kaçınınız.*
bu tartışmayı takip etmek güzel galiba sami kardeşin dediği gibi tartışan tarafların bir orta noktada buluşamayacaklar gibime geliyor. Envercem beyin güzel yorumları ve makul sorularına cevap vermek yerine benzer usul ve metotla cevap vermesini beklerdim bazı arkadaşların. Birbirimiz itham yerine onun yazdığı gibi meramınızı uygun bir dille anlatılırsa bizde daha fazla faydalansak. Kusura bakmayın sizler gibi malûmatlı değilim, bu yüzden daha anlaşılır yazmanızı bekliyorum. Süleyman ve Kenan byelr farklı şeyler söylüyorlar ancak tam ne dedklrini anlamak hakım dersem bilmem ki beni de elştrirler mi diye çekiniyorum. Kenan beyin dediği yazarı bende merak ettim. Kitabı bulursam okuyacağm. Ben bu tartışmada yokum ancak katkım olsun diye Mustafa hocanın sitesinde gördüğüm bir soruya olan cevabını göndermek istiyorum. Bu yazı önceki konu ile alakalı idi ancak konular benzer içerikte olduğu için herhalde burada da yayınlanabilir.
Yanıtla (0) (0)"Sembolik, allegorik" anlatım hiç şüphesiz Kur’an gibi diğer kutsal kitaplarda da kullanılmıştır. Hocam, benim mütevazi bir araştırmam oldu. Bazı sonuçlara ulaştım. Sizinle paylaşmak ve bilgi almak isterim. Şöyle ki; bir defa sembolik anlatım tekniği bence çok üzerinde durulması gereken bir konu, nedeni ise Kur’an evrenseli yakalamak adına bunu çok güzel yapmış. Ne hikmetse bu anlatım tekniği hep es geçilmiş ya da üzerinde fazla durulmamış.
Örneğin pek çok kıssada geniş bir şekilde verilen sembolik anlatım;
* 950 yaşına kadar yaşıyor. (29:14)
* Karınca konuşuyor. (27:18)
* Kuş sohbet ediyor. (27:22)
* Yeni doğmuş bebek konuşuyor. (19:29)
* Balık adamı yutuyor birkaç gün sonra sağ salim karaya tükürüyor. (37:142)
* Bakire kız çocuk doğuruyor. (3:47)
* Adamlar mağarada 300 sene uyuyor. (18:25)
* Bastonuyla denizi ikiye ayırıyor. (26:63)
* Topraktan kuş yapıyor, üstüne üflüyor, kuş gerçek oluyor. (5:110)
* Gemisine dünyadaki her hayvan türünden bir çift bulup sığdırıyor. (11:40)
* Adamla eşeği ölüyor 100 sene sonra diriliyor.
Cengiz Duman hocamızın, makalenin ana konusu olan peygamberler arasında ayrım yapmayız yaklaşımı ve açıklamalarına %100 katılıyorum.
Yanıtla (0) (0)Adem, İsa, Nuh'un yaşı ve mucizeler hususundaki nüanslar makale konusunda teferruat tartışmalarıdır.
Farklı algılamaların kardeşliği bozmaması duası ile, Allah'a emanet olun.