Kısmî değişiklik
Yeni bir anayasaya ihtiyaç duyulduğu bir gerçek. Başta CHP olmak üzere muhalefet partileri de bu ihtiyacı yüksek sesle telaffuz ederlerdi. AK Parti 2007'de ve şimdi anayasa yapma teşebbüsüne giriştiğinde yanlış siyasetin telkin ettiği parti asabiyeti baskın çıktı, partiler eski iddia ve vaatlerinden bir anda vazgeçer oldular.
Bir anayasa elbette uzlaşma zemininde olur. Başından beri savunduğumuz düşünce şu ki, "kısmî anayasa değişikliği" için "siyasi uzlaşma", yeni bir anayasa için ise "toplumsal uzlaşma" gerekir. Mevcut durumda AK Parti'nin yeni bir anayasa gündeminde yok. Kısmî değişikliklerle yetiniyor. Fakat siyasi partiler kendilerine göre haklı veya haksız, -ama çoğunlukla parti asabiyeti dolayısıyla haksız- gerekçeler, daha doğrusu akla pek yatkın gelmeyen mazeretler öne sürüp söz konusu kısmî değişikliğe de karşı çıkıyorlar. Daha geri cephelerde mevzilenmiş iktidar seçkinleri, yani bürokratik geleneksel güçler, her ne suretle olursa olsun bu teşebbüsün akamete uğratılması gerektiğini söyleyip duruyorlar.
Kısmî anayasa değişikliğinin sorunların çözümüne büyük katkı sağlamayacağı açık. Bu yüzden yeni değişiklikle ilgili iki görüş ortaya çıkmış bulunuyor: Bir kısmı ideal politiği öne sürüp "yeni ve sivil bir anayasa metni ortaya çıkıp hayata geçmedikçe sorunlar devam eder", düşüncesinden hareketle bu teşebbüse soğuk bakıyor. Bir kısmı ise -ki çoğunluğu bunların teşkil ettiğini söylemek mümkün- "hiç değilse birkaç ana madde değişse, bu da kazançtır" deyip anayasa değişikliğini savunuyor.
İnsanoğlu daima reel politik ile ideal politik arasında gider gelir. İç siyasetin tanziminden dış dünyada ortaya çıkan gelişmelere karşı alınacak tutumlar konusuna varıncaya kadar, insanların bir bölümü tamamen gerçekçi davrandığını öne sürüp reel politiğe bakarlar. İçinde bulundukları şartları referans alıp, maddi ve toplumsal gerçekler, onlara neyi emrediyorsa, bunların gereklerini yerine getirirler. Bu çerçevedeki gerçeklik her zaman yararlı değildir. Çünkü idealden kopmuş gerçeklikler insanı ve toplumu gayri iradi tercihlere, kör şartlara ve maddi önermelere boyun eğmeye zorlar. Kimisi de ideal politiği referans alır, içinden geçtiği maddi/toplumsal şartları hiç kaale almaz. Bu gruptaki insanlar bazen saf idealizme yöneldiklerinden, projelerini hep ileriye atarlar, bu onları kendi idealleri peşinde küçük adımlar atmaktan da alıkoyar. Oysa en uzun yolculuklara bile küçük adımlarla başlanır.
Bu sorunun daha derinde felsefi temelleri de var. Benim kanaatime göre İslamiyet, ne Platon türü idealizmdir ne Aristo türü realizm ve bir adım sonrasında materyalizmdir. Her ikisi arasında "vasat/orta" bir yerde durur. Lenin, o kadar gerçekçi idi ki, gerçekçiliğini besleyen Marx ve Engels'in materyalizmiydi. Bu yüzden devrimler ve reformlar konusunda projeler geliştirdiğinde maksimalistleri (saf idealist sosyalistleri) eleştiri yağmuruna tuttu. Lenin'in gerçekçiliği, komün toplumcu bir projeyi kaskatı bir devlet totalitarizmine götürdü.
Bizim bu konuda nasıl bir zihni ve pratik tutum takınmamız gerektiğini tespit edebilmek için, Lenin veya başka kaynaklara müracaat etmemize lüzum yok. Asli düşünce mirasımız kolaylaştırıcı, yol gösterici zengin malzemelerle dolu. İslam bakış açısını en iyi özetleyen şu fıkhi kuraldır: "Ma la yüdreku küllühü/ La yütreku küllühü (Bir şeyin tamamı elde edilemiyorsa, tamamı terk edilmez)". Bu saf gerçekçilik değildir, ideal olan, bütünün, asli hedefin göz önünde tutularak mevcut şartlarda somut ve küçük adımların atılmasıdır.
İdealimiz "yeni ve sivil bir anayasa"dır. Bu unutmamamız gereken bir hedeftir. Ancak mevcut durumda "kısmî anayasa değişikliği" de genel hedefe yönelirken kolaylaştırıcı fonksiyonlar görecektir. Şu halde bu teşebbüs desteklenmelidir. Ancak iktidarın "ben bu kadarını yaparım, gerisi zor" demesine veya teşebbüsü salt "bir siyasi hamleye dönüştürmesi"ne izin vermemek ve daima asli/nihai hedefi canlı tutmak şartıyla.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT