Kişisel 28 Şubat tarihim
Tartışma 28 Şubat'ta başladı, ama kolayından sona ereceğe benzemiyor. Yakın bir dönemde yaşandığı ve tanıkları fazla olduğu için herhalde uzun bir süre daha tartışılacak 28 Şubat (1997) süreci...
O dönemi dolu dolu yaşayanlardan biriyim. İktidardaki Refahyol hükümetinin ipinin çekildiğini, bazı el yakıcı düzenlemeler için kendisine mühlet tanındığını erken fark etmiştim. Bir şeyi daha: İmam Hatipler'in orta kısımlarının sekiz yıllık kesintisiz eğitim yüzünden kapatılması kararı Refahyol'dan bekleniyordu; tabanın isyanı ve grubun itirazı üzerine buna yanaşmadığında, "Artık bu hükümet gider" diye yazmıştım.
İsterseniz beraberce okuyalım: "Necmettin Erbakan başkanlığındaki Refahyol'un, doğal ömrünü bitirdikten sonra, belli bir amacı elde etmek için kullanıldığına inanıyorum ben. Susurluk dosyası onun rakik elleriyle kapatıldı. Başbakanın imzasıyla verilen yetkiye dayanarak MGK genel sekreterliğince görevlendirilen subaylar, illerde 'irtica' denetimlerine giriştiler. Kuzey Irak'ta Musul-Kerkük senaryolarını akla getiren geçmiş hükümetlerin uzak durduğu türden bir operasyon başlatıldı. Bir de, YAŞ'ta, biriken irtica dosyaları yeni tasfiyelerle sona erdirilip basın brifinginde anlatılan 'Yeni tehlike içte ve irtica' biçiminde özetlenebilecek tehdit değerlendirmesi resmiyete kavuşturulunca, hükümetin fiziki ömrünü de tamamlamaması için sebep kalmadı. Özellikle, Necmettin Erbakan'ın, Meclis Grubu'nu ikna edemeyeceği için, sekiz yıllık kesintisiz eğitime 'Evet' diyemeyeceği anlaşıldıktan sonra." (28 Mayıs)
Şunu da okuyun: "Refahlı iktidar başka düzenlemeler de yaptı. Mesela, 'Savaş ve Seferberlik Kanunu'nda TBMM'nin bazı yetkilerinin Genelkurmay'a devredilmesiyle ilgili yasa değişikliğini gerçekleştirip, MGK genel sekreterine kurul kararlarını başbakan yetkisiyle takip görevini verdi. Bu da yetmedi, 'Askeri Ceza Kanunu'nda askeri savcıların bazı girişimlerini birlik komutanının iznine bağlayan iki yasa tasarısı hazırladı... Böylece, bugün, sadece stratejik konularda değil, ekonomik, sosyal, hatta siyasi alanda kapsamlı çalışmalar yapan, bulgularını uygulamaya koyma yetkisine sahip bir alternatif yürütme organı doğmuş oldu... Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bu organın adı işte..." (2 Haziran)
Dün yarım günümü DYP'li bazı bakanlarının istifa ettiği 1997 yılı nisan ayından başlayarak hükümetin düştüğü 30 Haziran gününe kadar yazdığım Kulis'lere göz atmaya ayırdım. "Bak neler yazmışım" diye övünebilirim. Turizm Bakanı Bahattin Yücel'e, istifasından üç ay önce, "İstifa edip CHP'ye geçeceğiniz söyleniyor" dediğimi bile yazmışım. Bahattin Bey, "Yok canım, partimden ayrılmam" demiş... (2 Haziran)
Yalım Erez ve Yıldırım Aktuna ile bir akşam Ankara'da başbaşa yemek yemişiz; Yıldırım Bey DYP lideri Tansu Çiller ile Iğdır'a gitmek yerine Yalım Bey'le birlikte İstanbul'a gitmiş; ikisi birlikte hükümetten istifa etmişler... Bunu da yazmışım (28 Nisan).
Gelişmelerde 'yabancı parmağı' arayışım yolumu önce İsrail'e, sonra ABD'ye ulaştırmış. Jerusalem Post gazetesinde İsrail Genelkurmay 2. Başkanı Org. Matan Vilmai'nin, "Türkler ve biz aramızdaki bağların çok önemli olduğunu hissediyoruz. Türkiye'nin jeostratejik konumu çok önemli. Ayrıntılara girmek istemiyorum, ama başka bir sebep daha var. Çok önemli bir jeostratejik konumları var ve bizim silâhlarımız için iyi bir pazar teşkil ediyorlar" dediğini kaydetmişim (15 Haziran).
Ankara'da 'doğrudan darbe' söylentilerinin dolaştığı 12 Haziran perşembe gecesi, Washington'da, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nicholas Burns alelacele bir basın toplantısı düzenlemiş ve şunları söylemiş: "Türkiye'de bugün sivil bir hükümet işbaşında. Cumhurbaşkanı, başbakan, başbakan yardımcısı sivil kişiler. Türkiye'de geçmişte askeri denetim söz konusu oldu; ama bugün biz lâik demokrasiyi ve hükümetin sivil ellerde olmasını destekliyoruz..." (17 Haziran).
Çağrılmadığım için brifinglere gidememişim, ama okurları bilgisiz bırakmamışım...
Medya boyutunu da ihmal etmemişim; fırsat bulursam esas onu yazayım.
STAR
YAZIYA YORUM KAT