Kısık gözler ve ahlakın tokadı
Arka arkaya bomba tarlaları ortaya çıkarılıyor, tarla krokileri muvazzaf subayların evinde bulunuyor.
Ne var ki, hâlâ kimileri Ergenekon soruşturmasını siyasi iktidarın operasyonu ilan edebiliyor. Hâlâ birileri, yöntemden duyduğu şüpheyi, soruşturmasının kendisinden daha öne alabiliyor.
Geçiniz bir kalemde…
Atabeyler, Ümraniye, Danıştay ve Cumhuriyet saldırıları, silah depoları bize, Seferberlik Dairesi'nden Kontregerilla'ya, Susurluk'tan Ergenekon'a uzanan Türk Gladyo'sunun öyküsünü anlatıyor.
Bu öykü bir "düzen"e, bu düzenin devletin içine "konuşlandırılmış" resmi çetelerden oluştuğuna, kurumsal sorumluluk ve politikalarla iç içe geçtiğine işaret ediyor.
Kanıt "Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihi"dir.
Çeteler dün faili meçhul cinayetler ve bombalamalar, ortalık karıştırıcı eylemler yoluyla "istenmeyen politik ve toplumsal unsurları" imha ederlerdi. Sonra tüm devlet aygıtını ele geçirmek için örgütlendiler ve aynı yöntemleri kullanmaya devam ettiler.
İyi bakınız, bulunan silahların hedeflerini, gömülme biçimleri ve gömenlerin kimliği tarif ediyor
Ankara'da ele geçirilen bir kamyon dolu plastik patlayıcının resmi kurumların tam merkezinde bir yerde patlatılacağı Ergenekon davası iddianamesinde yer almıyor mu?
Peki sadece silahlar mı?
Hrant Dink'in 2007 yılında öldürülmesi bir tesadüf müdür?
2006 ve 2007 kargaşanın yılları değil miydi?
2006'ta işlenen Santoro cinayeti, Dink suikastini takip eden Nisan 2007 tarihli Malatya Misyoner Vahşeti…
Milliyetçi kökenli nefret suçları bir anda boşuna mı işlenmeye başlamıştı?
Bugün İbrahim Şahin'in tutuklanmasıyla ortaya çıkan muvazzaf subaylı, "milliyetçi delikanlılı" suikast timleri, bu timlerin Sivas'taki 20 kişilik Ermeni cemaatinden özür kampanyasını hazırlayanlara yönelik eylem hazırlığı içinde olmaları da mı bir tesadüftür?
Neden bu kadar çok benziyorlar?
Aynı şebekeler midir bunlar?
Santoro, Dink, misyonerler aynı yere, aynı kişilere, aynı emirlere bağlanabilir mi?
Ergenekon'a asli amacına yol açması için yapılan eylemler olabilir mi bunlar?
Radikal Gazetesi'nin dünkü manşetini gördünüz mü? Hrant'ın katilinin bayrak önündeki poster resmi, Santoro'nun katilinin cezaevinde verdiği aynı poz, Sivaslı Ermeni esnafı öldüreceği şüphesiyle gözaltına alınan sanığın benzer pozu, ima yoluyla bile olsa akla bir şey getirmez mi?
2006-2007 olaylarının kronolojisi ilginç. ..
Azınlıklara, azınlık fikrine yönelik eylemlerin hemen ardından Cumhuriyet Mitingileri ve muhtıra gelmişti.
"Milliyetçi kazan" ile "laikçi kazan" birlikte kaynamaya başlamıştı.
Seçimlere kadar uzanan, yüzde 47'lik oyla bozulan bir karışılık dönemi yaşanmıştı.
Bizzat Hrant söylemişti şunları, Mayıs 2006'ta Antalya'da:
"Türkiye'de siyaset mühendisliği deneyimlerini ilk kez yaşamıyoruz. Bazılarının 'yükselen milliyetçilik' dedikleri, benim ise 'yükseltilen milliyetçilik' olarak adlandırdığım bir ruh halini Türkiye toplumunun genel ruh haline dönüştürmeye çalışıyorlar (…) (Onlara) milliyetçilik tek başına yetmeyebilir. Bu kez 'laik-antilaik cepheleşmesi'nin gündeme getirilmesi söz konusu olur. Şu olaylara baktığım zaman (rahip cinayeti, Danıştay saldırısı) Türkiye'de o derin mühendisliğin harekete geçip önümüzdeki dönem siyasetini dizayn etmeye başladığını rahatlıkla söyleyebilirim…"
"Özkökgiller"denseniz bunlara "kısık göz"le bakabilirsiniz, zira onlar hamurda payı olanlardandır.
Ama insan ve vicdan bir yerinizde yaşıyorsa ve onlar Gökhan Özgün'ün ifadesiyle "hakikate", içinizdeki "hakikate" işaret ediyorsa, en azından soru sorarsınız?
Kafanızı kaldırıp Ergenekon'a bakarsınız…
Unutmayın, tarih ve ahlakın tokadı okkalı olur…
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT