‘Kişi Kültü’, İran ve İsa Kalenteri’nin başına gelenler
Türkiye’de yasalar zoruyla muhafaza edilmeye ve benimsetilmeye çalışılan ‘kişi kültü’nün İran’daki versiyonu rehberlik kurumu. İran’da da bu külte dokunan yanıyor. İsa Kalenteri’nin başına gelenler ‘kişi kültü’nün ne menem bir şey olduğunu gözler önüne seriyor.
Türkiye ve İran tipi ulus-devletler açısından kişi kültü öyle sinsi bir kapan ki kim olduğunuza, bulunduğunuz makamın ağırlığına bakmaksızın gelip sizi kapar. İran’da Cumhurbaşkanı Yardımcılığı ve Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı makamına gelecek kadar toplum yönetiminde rol sahibi olmuş İsa Kalenteri’nin başına gelenler de bunun son örneği.
Ne Oldu?
AA’nın Tasnim Haber Ajansı'na dayandırdığı habere göre, İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve Çevre Koruma Kurumu Başkanı İsa Kalenteri, Devrim Mahkemesi tarafından Humeyni'ye hakaret etme gerekçesiyle 4 ay hapis ve 2 yıl süreyle siyasi parti ve gruplara üye olmama cezasına mahkum edildi.
Kalenteri, Ceza Mahkemesi tarafından da gerçeği yansıtmayan açıklamalarla kamuoyunu yanıltma suçlamasıyla 4 milyon tümen (yaklaşık 164 dolar) para cezasına çarptırıldı.
Kalenteri, Kasım 2020'de görüntüleri yayınlanan bir demecinde gazetecinin "(Devrim öncesinde) Humeyni ile ABD görüşme yaptı mı?" sorusunu, "Bilmiyorum. Haberim yok. Fakat Humeyni'nin ABD için hayırsız bir evlat olduğu söylenebilir. ABD Şah'a desteğini çekmişti. Humeyni de bu durumdan istifade etti." şeklinde cevaplandırmıştı.
Tepkiler üzerine Kalenteri yaptığı açıklamada, söz konusu röportajın 3 sene önceye ait olduğunu, 2 saat süren konuşmanın sadece 40 saniyenin servis edilmesinin manidar olduğunu dile getirmiş ve yanlış anlaşılmaya sebebiyet verdiğini belirterek, özür dilemişti.
Kişi Kültü beyinsizliği teşvik eder!
Tarih belirli şahısların kahramanlaştırılarak kutsallaştırılması gibi bugün de ‘kişi kültü’ bir tür çağdaş putçuluğun tezahürü olarak yaşama devam ediyor. Ve resmi hüviyet kazandığı her ülkede olduğu gibi İran’da da insanların hayatını karartıyor işte.
Dikkat edilirse İsa Kalenteri “yanlış anlaşıldım, onu demek istemedim” gibi cümlelerle kendini savunmaya, uzun bir demeçten bu kısımların cımbızlanmasının doğru olmadığını izaha çalışıyor ve hatta özür diliyor ama bunlardan hiçbirisi durumu kurtarmaya yetmiyor.
Yetmez de zaten. Hiçbir yerde yetmediği gibi İran’da da yetmiyor. İran’ın sözüm ona rejim tanımında ‘İslam’ etiketini barındırması da akl-ı selim olmaya ve adaleti tesise kafi gelmiyor. Türkiye’de Mustafa Kemal/Atatürk’e yönelik en ufak bir eleştiri nasıl hakaret diye lanse edilerek cezalandırılıyorsa İran’da da durum bundan farksız çünkü. Kültün yaşaması-yaşatılması için sorgulanmaması, eleştirilmemesi, onun huzurunda akıl melekesinin köreltilmesi gerekiyor. Nihayetinde işin ucunda kutsallaştırılmış, dokunulmazlık zırhına büründürülmüş ‘kişi kültü’ yine İran kültürünün hiç de yabancısı olmadığı Demirci Kawa efsanesindeki Dehhak gibi varlığını sürdürmek için kurbana ihtiyaç duyar. Dehhak varlığını sürdürmek için bizatihi insan türünün en değerli parçası olan beyne muhtaçtır. Eleştirel düşünceyi sembolize eden beyin Dehhak’ta ifadesini bulan ‘kişi kültü’ uğruna kurban edildiği sürece kendine doyum sağlayarak varlığını idame ettirir.
YAZIYA YORUM KAT