1. YAZARLAR

  2. ABDURRAHMAN GÜNER

  3. Kırmızı parlak ambalajı içinde sevgi: 14 Şubat Sevgililer Günü
ABDURRAHMAN GÜNER

ABDURRAHMAN GÜNER

Yazarın Tüm Yazıları >

Kırmızı parlak ambalajı içinde sevgi: 14 Şubat Sevgililer Günü

14 Şubat 2024 Çarşamba 12:30A+A-

Modernizm insanoğlu üzerinde tahakkümünü iki şekilde kuruyor. Baskıcı siyasi otoriteler tepeden inmeci bir şekilde vesayetlerini ilan ediyorlar. Bunun artık modası geçmek üzere... Artık daha ‘inceltilmiş’ bir tahakkümden söz etmek mümkün. Kulaklara özgürlük, eşitlik idealleri çalınıyor. Peki, elimize geçen özgürlük bizi özgür kılıyor mu?

Gerçek bir tasallut rejimi perdenin arkasında varlığını müspet değerlerin üzerine inşa ediyor. Artık mutluluk, sevinç, hüzün, sevgi hepsi belirlenmiş ve paketlenmiş bir düzlemde varlığını sürdürebiliyor. Kendisini perdenin arkasına gizleyen sistem ‘özel’ olarak tanımladığı belirli günlerde bunların ‘kutlanmasına’ izin veriyor…

Halbuki basit, alelade şeyler ne kadar özel olabilir? 14 Şubat Sevgililer Günü’nde meşruiyetini kaybetmiş özünde gerçek bile olmayan bir duygulanım etrafında modern insan katarsis yaşıyor. İşin komik yanı ise birbirine ‘sevgisini’ gösterme şekli:

Alışveriş yapmak.

Birçok haber kaynağında geçtiğine göre pandemi kısıtlamalarında bile 10 ila 15 milyar TL arasında ‘piyasa’ hareketliliği yaşandı. Sevgi, piyasa malı kılınınca süslenmiş, parlak ve bir o kadar içi boş bir şey haline geliyor…

Madde fetişizmi olarak ifade edilen bu piyasa sevgisi veya sevgi piyasası, güzide/biricik olanın gündelik hale getirilmesi anlamına geliyor. Nadir halleri, olağanüstülükleri imkânsız kılan bu modern şey’leştirme kültürü her şeyin alınıp satılabildiği bir çark üzerinde işliyor. Sloganının ‘paranın satın alamayacağı şeyler vardır’ olması kimsenin aklını karıştırmasın, tek çekim olmuyorsa bile taksit yoluyla ‘satın alınamayacak hiçbir şey yoktur!’

Bu kadar yaygarası kopartılan “romantik” arayışlar sevgi ve aşk ile ne kadar ilişkisi var? Karşı cinslerin birbirlerinde duydukları hislerin tarumar edilerek romantizme indirgenmesi oldukça büyük bir problem olarak önümüzde duruyor. Bugün ilişkiler başka birçok parametrenin yanında belki de bu romantiklik arayışı yüzünden de oldukça kırılgan hale geldi. Gerçekte sevgi eşlerin birbirinde sükûn bulduğu bir şeyken romantik aşkta ise mükemmeliyetçilik söz konusu. Birlikte çekilen sıkıntılar, göğüs gerilen engeller romantik aşk evreninde görünmez kılınıyor. Her şeyin kırmızı parlak ambalajı içinde sunuma hazır ve paketlenmiş olması gerekiyormuş gibi hareket ediliyor. Sevgi bir yaşantıdan arındırılmış basit bir duygulanım biçimini indirgenerek sıradanlaştırılıyor. Bu noktada ise artık sadece tatminler üzerine kurulu bir alışverişten söz edilebilir.

Bu yönüyle 14 Şubat’ın bir alışveriş çılgınlığına dönüşmesi oldukça normal. Sevgiyi romantizme indirgemek için gündelik alışkanlıkların ötesinde bir şeyler yapmak gerekiyor. Özel gün ihdas etmenin mantığı da buradan güç alıyor. Peki, alışkanlıklardan arınmış bir hayat ne kadar mümkündür? Wilhelm Schmid, “aşk yalnız duygulardan değil, ortak alışkanlıklardan da oluşur” diyor. Schmid devamında ise geçmişte insanların bir arada bulunarak sevgiyi paylaşma şekilleri ile modern zamanlarda yaşanan değişime dikkat çekiyor.

“Eskiden dinin, geleneğin ve törelerin tayin ettiği alışkanlıklar ve ritüeller, ortak zamanlar bulmaya yardım ederdi. Eskiden yemek saatleri gong çalarak belirlenirdi mesela. Modern çağda çiftler ve aileler bundan azat oldular, çoğu böyle zorunluluklarla işleri olsun istemiyorlar. Herkes canı ne zaman isterse buzdolabından  bir şeyler alıp yiyor. Herkes, çalışma saatleri ve kişisel boş zamanını yaşıyor. Fakat ortak yaşamın ortak yemek saatlerine, ortak faaliyetlere, sohbet saatlerine, münakaşa saatlerine ihtiyacı vardır, yoksa sadece tatili ve bayram günlerini bunlara ayırabilirsiniz.”

Özetle modern insanın sevgiye ayıracak vakti dahi olmayınca “sevgililer günü” icat edilmek zorunda kalındı. Modernliğin her şeyi tüketime indirgeyen yavan mantığı en temelde güzellikle kurduğumuz ilişkiyi yeniden inşa ediyor. Gündelik şeyler içerisinde sevgiyi bulabilmek önemli ancak sevginin, aşkın/muteal bir dayanağı olduğunu atlamamak gerek. İşin aslında sade olan güzeldir. Gündelik olan ile de doğrudan bir sorunumuz yok. Sıkıntı olan kültürel hegemonyanın sevgi, huzur, mutluluk duygularını kendi paradigması etrafında şekillendirilip yönlendirmesi. Hegemonya tarafından inşa edilen duyguların dünyasında güzellik pürüzsüzleştirilerek katlediliyor. Byung-Chul Han mahremiyet ve gizemin olmadığı bir yerde güzellikten bahsedilemeyeceğini ifade ediyor. Tüketim aracına indirgenen bir sevgi ve güzellik anlayışı ise temelde ifşa kültüründen beslenmektedir. Yani buradaki sevgi/aşk güzelin tam tersidir.

“Günümüzde güzelin içinden her negatifliğin, her tür sarsılmanın ve yaranın alınmasıyla güzel pürüzsüzleştirilmiştir. Güzel olan ‘beni beğen butonunda’ tükenmiştir. … Sadece güzel değil çirkin de pürüzsüz hale geldi. Çirkin de şeytani, tekinsiz veya dehşetli olanın negatifliğini kaybetti ve tüketim-eğlence kalıpları için pürüzsüzleştirildi.

 

Güzel ve yüce aynı kaynaktandır. … Tanrısal olan elbisedir. Örtme güzellik için asildir. Bundan dolayı  güzel elbisesini ve örtüsünü çıkaramaz. Örtüsünün açılamaması güzelin özündendir. Güzel olan kendi örtüsündeki, örtülmesindeki ve gizlenmesindeki nesnedir. Güzel sadece örtüsünün altında kendisi olarak kalabilir. Örtülmekle “sonsuz derecede göze çarpmayan” hale gelir. Güzel olmaklık esas itibariyle örtülü olmaktır.”

Valentine's Day denilen şeyin özü Hıristiyan kültüründen neşet eden tarihsel köklere sahip bir gün. Kendisi bir aziz olan  Valentinus’a nispetle kutlanan gün modernleşmeyle şu anki halini almış. Sevgi gibi bir güzelliğin ortalık malına dönüştürülerek tüketime indirgenmesi tam anlamıyla bir sevgisizlik ortamıdır.  Mahremiyetin ortadan kaldırıldığı ifşa kültüründe aynı fabrikadan çıkmış ürünleri andıran bir şekilde insanların birbirlerine ‘seri üretim sevgilerini’ sunmaları komik ve utanç verici!

Oluşturulan bu yapmacık duygular letafeti ve nezaketi ortadan kaldırıyor. Hakikiliğini yitirmiş olan hislerin dünyasında bizden artık akması beklenilen kan da katı. Sıradanlığın hâkim olduğu bir gerçeklik algısında eski savaşçılar vesairin bulutlardan geçmesini beklemek de anlamsız. O halde çiçek alıp eve götürebiliriz, bunun bir delilik olduğunu bile bile…

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum