1. YAZARLAR

  2. ZEHRA TÜRKMEN

  3. Sessiz Mücevher: ‘Mağribli Güvercin Fâtıma Fihri’
ZEHRA TÜRKMEN

ZEHRA TÜRKMEN

Yazarın Tüm Yazıları >

Sessiz Mücevher: ‘Mağribli Güvercin Fâtıma Fihri’

04 Nisan 2025 Cuma 10:28A+A-

Yazar ve şair Ali Emrenin kaleme aldığı Mağribli Güvercin kitabı; ilim, irfan, vakıf kültürü ve fedakârlık gibi birçok alanda mücadele vermiş, fakat aynı zamanda sessizliğe gömülmüş bir kadın öncünün izini sürüyor. Yazar, edebiyatın gücüyle bir medeniyet hafızasını yeniden inşa ediyor.

Tarih, çoğu zaman gürültülü zaferlerin, ihtişamlı sarayların ve genellikle erkek kahramanların hikâyelerinin gölgesinde şekillenir. Oysa insanlık tarihini inşa eden, sessiz ama bir o kadar da sarsıcı kahramanlar da vardır. İşte Ali Emrenin "Mağribli Güvercin Fâtıma Fihri" adlı romanı, hayatı mücadeleyle geçen bir kadının sessizliğini görünür kılma çabasıdır. Bu eser, tarihî bir figürü sadece edebî bir metin olarak sunmakla kalmaz; aynı zamanda bir medeniyet tahayyülünün, bir mümine direnişinin ve bir vakıf ruhunun izini sürer.

Romanın ana kahramanı olan Fâtıma Fihri, 9. yüzyılda Fas’ın Fez şehrinde yaşamış; cesareti, bilgeliği ve adanmışlığıyla İslami, fennî ve tabiî ilimlerin okutulduğu ilk medreseyi kurmuş Müslüman bir kadındır. Babasından kalan maddi ve ilmî mirasla bu medresenin temellerini atarak adını tarihe yazdırmıştır. Onun hayatı, İslam dünyasında ilim ve ahlak temelli bir toplum inşa etmenin mümkün olduğunun açık göstergesidir. Bir kadının eliyle inşa edilen bu medrese, İslam dünyasının dört bir yanından gelenlere kucak açmış ve adeta o dönemde cazibe merkezi hâline gelmiştir. İbn Haldûn, İbnü’l-Hatîb, İbn Battûta gibi, asırlar boyunca ufkumuzu aydınlatacak âlimler bu medresede yetişmiştir.

Ali Emre, bu büyük ama sessiz mücevherin hikâyesini edebiyatın diliyle parlatır. Fâtımayı yalnızca bir mimar ya da vakıf kurucusu olarak değil; aynı zamanda toplumsal dönüşümün öncüsü, ahlakî direnişin öznesi olarak resmeder. Fâtıma Fihri, özellikle Müslüman kadınlar için önemli bir örnekliğe bürünür. Kadının ezildiği, örselendiği ve cahiliye adetleriyle şekillendirildiği bir toplumda, müminlere olduğu kadar tüm müminelere de adeta bir yol haritası çizer. Babasının ileri görüşlü ve derin bir ilme sahip olması, hem Fâtıma hem de kız kardeşi için ilim ve irfanla yoğrulmuş bir hayatın kapılarını aralar.

Babası Abdullah’ın kızlarına,  Hatice (r.)'ın örnekliğini hatırlattığı cümleler oldukça anlamlıdır:

Vallahi, dünyada hiç kimse kalmasa bile Hatice anamız yeter bize. Onun ilmi, ahlakı, şecaati, yol arkadaşlığı yeter. Misal arayan ona baksın, mağlup düşen onu hatırlasın Benim gözümde, ikinci bir Hiradır Hatice. Talebesi, tedrisatı, telaşı hiç bitmeyecek o ulu ve nihayetsiz mektebin kurucusudur. İlk hanım öğretmendir. Erkam’ın evindeki kardeşlik bağının bir benzerini, şehri ateşböcekleri gibi saran kadınlarla evinde o yeşertmiştir Kirli ve yozlaşmış Mekke ortamında tek başına ayakta kaldı. Ticaretle uğraştı, kimseye yük olmadı. Kendisiyle evlenmek için yeri göğü ayağa kaldıran onca kirli adamı reddetti.

Bu satırlar, sadece Abdullah’ın kızlarına değil, aslında ümmetin bütün kadınlarına umut ve cesaret aşılamaktadır. Bu yönüyle Mağribli Güvercin, sadece geçmişin değil, bugünün ve yarının da romanı olma özelliği taşır.

Fâtıma el-Fihri, Tunusun Kayrevan şehrinde, tüccar ve ilim ehli bir ailenin kızı olarak dünyaya gelir. Abbasîler döneminde yaşanan siyasi ve toplumsal çalkantılar nedeniyle ailesiyle birlikte Feze göç eder. Babası Ebu Abdullah, sadece zengin bir tüccar değil, aynı zamanda hayırsever ve ilmi derinliği olan fakih bir şahsiyettir.

Fâtıma, küçük yaşlardan itibaren hem dini ilimlerde hem de ticaret alanında yetiştirilir. Hamza adında bir gençle evlenir, ancak kısa bir süre sonra eşini Sicilyanın fetih sürecinde kaybeder. Ardından çok sevdiği babası da vefat eder. Fatımaya büyük bir miras kalır. O ise bu mirası hiç tereddüt etmeden ilim ve hayır yolunda harcamaya karar verir. Bu karar, ileride tüm İslam coğrafyasını etkileyecek bir eğitim hareketinin merkezi olacak Karaviyyin Medresesinin inşasına vesile olur.

Bugün UNESCO tarafından, hâlâ eğitim veren dünyanın en eski üniversitesi olarak kabul edilen Karaviyyin, Fâtımanın ilme, bilgiye ve iyiliğe olan sarsılmaz inancının somut bir tezahürüdür. Onun amacı yalnızca bir eğitim kurumu kurmak değil; kadınların da ilim, irade ve inşa alanında söz sahibi olabileceğini ispat etmektir.

Ali Emre, Fâtıma Fihrinin şahsında kadının İslamî sosyal hayattaki yerine dikkat çeker. Romanda şu ifadeler, fikrî omurgayı oluşturur:

Rabbimiz katında kadın ve erkek, beden bakımından farklı fakat değer bakımından eşittir. İlim öğrenmek yalnızca erkeğe değil, kadına da farzdır.

Romanın bir diğer ana teması ise vakıf ve infak ruhudur. Fâtıma, Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği, yedi başak bitiren bir tohuma benzer... (Bakara, 261) ayetiyle özdeşleşmiştir. Onun medresesi sadece bir bina değil; bir ruhun, bir hizmet ahlakının ve halkı kucaklayan bir adanmışlığın ürünüdür. Kadınlara, genç kızlara, dul ve yetimlere, meczuplara, hastalara ve hatta Yahudi ve Hristiyan mahallelerine kadar ulaşan yardım eli; elini hiç titretmeden infak etti ifadesiyle anlam kazanır.

Fâtıma Fihrinin hayatı yalnızca bir roman konusu ya da tarihî figür değildir; günümüz için de bir örnek, bir rol modeldir. Eser boyunca kadının elinden yükselen şehirler, bilgelikle örülen sokaklar ve ilme adanmış vakıf nesilleri gibi kavramlar üzerinden bir ideal şehir tasavvuru sunulur.

Fâtımanın karakteri, yüzeysel bir kahramanlıkla değil; inişleriyle, çıkışlarıyla, kayıpları, ümidi ve yeniden dirilişiyle derinlikli biçimde işlenmiştir. Kayrevandan Feze göçü, evliliği, ailesini yitirişi, halkın önyargılarına karşı mücadelesi, hayata küsmeleri ve yeniden bağlanışı; onun çok yönlü kişiliğinin parçalarıdır.

Romanın en dokunaklı sahnelerinden biri, Fâtımanın halk arasında tanınmadan, sıradan bir cenazeyle defnedilmesidir. Çünkü o infak ve yardımını tanınarak değil, bilinmeden  ve Allah’ın razılığı amacıyla yapanlardandır. Genç muallim İzzeddine bir arkadaşının söylediği şu sözler insanın yüreğine dokunur:

“İzzeddin! Allah aşkına biraz kıpırda! Yaşlı bir kadın cenazesi var avluda. Tabuta omuz verecek adam lazım. Haydi sallanma!

Tüm hayatını insanlık için harcamış bir kadının, isimsiz bir şekilde toprağa verilmesi acıdır. Ancak Ali Emrenin kaleminde bu acı, “şerefli bir sessizlik olarak anlam bulur.

gm8yivqwkaaanem-1.jpg

Mağribli Güvercin Fâtıma Fihri, yalnızca geçmişi hatırlatmaz; sadece tarihteki kadınlara ışık tutmaz. O, geçmişin kadınlarına olduğu kadar, bugünün arayış içindeki genç kızlarına ve yarının istikametini belirleyecek ilim yolcularına da yön tayin eden bir yıldızdır. Onun izinden yürüyenler, sessiz ama kararlı adımlarla, çağların karanlıklarına ışık taşıyabilirler.

Ali Emre, bu romanla mücadeleyle geçmiş bir hayatın hakkını teslim ederken; edebiyatın da bir şahitlik, bir direniş ve bir iyilik aracı olabileceğini gösterir. Gazzeden Doğu Türkistana, Bosnadan İstanbula kadar birçok kadın ve genç kızın, bu kirli çağa inat Fâtımanın izinde yürüdüğünü hatırlatır bize bu eser.

O hâlde bize düşen, bu sessiz mücevheri yeniden keşfetmek ve onun izinden yürümektir. Yazar son sözünü söylerken Fâtıma Fihrinin misyonunu şöyle özetler: “İkinci Hatice o. Hünerli ve hamiyetli anamız. Ocağımızın kurucusu. Mektebimizin, medeniyetimizin, meleği. Kötülüğü ve karanlığı kovan eşsiz bir kandil. İstikamet gösteren bir menar… İsmi ve eseri hep yaşasın!"

YAZIYA YORUM KAT

9 Yorum