Kırım'da Rus işgalinin uzun geçmişi
Halit Kanak, 9 Temmuz 1783 tarihinde Rusya tarafından Kırım'ın ilk defa nasıl ele geçirildiğini inceliyor.
Halit Kanak / Yeni Akit
Rusya’nın Kırım Hanlığı’nı ilhâkı 9 Temmuz 1783
1771 yılının Mayıs ayında 90 bin kişilik Rus Ordusu başlarında Prens Dolgoruki olduğu halde Kırım’ın hemen girişinde ki Orkapı Kale’sini kuşattığında, içlerinde Cengiz Hânedânına mensup prensler olduğu halde Kırım Halkının büyük bir bölümü Kırım Hân’ı III. Selim Giray’a rağmen, Selim Giray’ın iki oğlu dâhil Çariçe Katerina’nın Kırım’dan Osmanlı Türk’ünü kovarak bağımsız bir Kırım vâdine inanmış halde Rus’lara karşı koymama kararı almıştı bile.
III. Selim Giray, elinin altında bulunan 80 bin kişilik ordusuna hâkim olamamakla beraber yine de vatanını sonuna kadar savunmak istiyordu. Ama Orkapı muhafızları, Selim Giray Hân ve Osmanlı askeri yetişmeden bir an önce 24 Haziran 1771’de Orkapı’yı teslim ettiler. Bunun üzerine Selim Giray 30 Haziran’da İstanbul’a giderken, iki oğlu da sözde Kırım’ın istiklâlini görüşmek üzere Çariçe ile buluşmak üzere Petersburg’un yolunu tutmuşlardı.
Hâlbuki Ruslara güvenilemeyeceğini aynı vaatler ile Türk Yurtları olan Kazan, Astırhan ve Başkurdistan’ın işgâl edilmelerinden anlamaları gerekiyordu. Fakat bir kere gaflet, ruhlarını ve bedenlerini sarmıştı. Hele Şahin Giray gibi bâzılarının Rus hayranlığından dolayı başları dönmüştü.
Bir taraftan da Osmanlı-Rus savaşı 1768 yılından beri devam ediyordu. Rus’lar Karadeniz kıyılarında Kırım işgâli dışında pek başarı elde edemediler. Hocapaşa’nın (Odessa) az batısında olan Öz’ü Kale’sinde Vezir Hazinedar Ali Paşa Ruslara ağır zayiat verdirmiş, 2 Ağustos 1771’de Ruslar muhasarayı kaldırarak geri çekilmişlerdi.
Aynı şekilde Kılburun Kalesini savunan Abdullah Paşa Ruslara geçit vermedi. Yine Tuna Nehrinin kuzeyinde bulunan Yerköyü Kalesini, muazzam ordusunu alarak Türk’leri Tuna’nın güneyine atmak isteyen General Essen 12 Eylül’de tahmin edemeyeceği kadar zayiat verince 200.000 (iki yüz bin) kişilik ordusunu geri çekmek zorunda kaldı.
Ancak kıyılarda sağlanan başarı iç taraflarda elde edilemedi Ruslar Romanya’ya girdi. Sadrâzâm Mehmed Paşa’nın Bükreş’i geri alma girişimi 30 Ekim 1771’de başarısızlıkla sonuçlanınca Ruslar bu kez de Dobruca’ya ayak bastılar.
Fakat uzayıp giden bu savaş ihtiyat hazinelerini dâhi tüketen Rusların gücünü tüketip nefesini kesmişti. Prusya ve Almanya’nın araya girerek sulh teklifinde bulunmasıyla Ruslar rahat bir nefes alarak 1772 Haziran’ında Yerköyü’nde masaya oturdular. Talepleri akılalmaz boyutlara ulaşınca Türk heyeti görüşmeyi kesti. Bu durum 9 Kasım’da Bükreş’te tekrarlandı yine netice alınamadı.
Tekrar askeri hazırlıklar yapılarak 1773 yılında Rus’lar önce Tuna’nın güney kısmında Mareşal Romanzov ile Silistre’yi kuşattılar. Serasker Osman Paşa Rus’ları Silistre önünde fena bozdu. Rus’lar 8 bin ölü ve 15 top bırakarak Romanya’ya çekildiler. Sonra, Dobruca’dan gelerek Varna’yı almak istediler. Bu kez de Varna önlerinde General Unger büyük bir bozguna uğradı. Bu ağır yenilgi üzerine Türkiye’yi sulha zorlamak için işgâl ettikleri yerlerde müthiş bir katliama başladılar.
Hemen her gün gelen katliam haberleri İstanbul ve Anadolu’da büyük yankılar uyandırıyordu. Ruslar öylesine vahşileşmişlerdi ki gördükleri her Türk’ü çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç-yaşlı demeden ağır işkencelerden geçirerek öldürüyorlardı. Bu haberlere dayanamayan Sûltân III. Mustafa 1774 başlarında üzüntüden vefât etti. Yerine 21 Ocak’ta I. Abdülhamid Hân geçti.
Bu arada Şumnu’da bulunan Türk Başkumandanlık karargâhında Sadrâzâm Mehmed Paşa’da ağır bir hastalık geçiriyordu. Mareşal Romanzov’un yaptığı son sulh teklifi bu nedenle kabûl edilerek Küçük Kaynarca’da masaya oturuldu. Böylece 5 yıl, 9 ay, 14 gün süren savaş bitmişti.
Küçük Kaynarca anlaşması bizim açımızdan Kırım dışında toprak kaybına yol açmadı ise de, dünyanın 1 numaralı gücü Osmanlı Devleti bu anlaşma sonrasında 4. sıraya düştü. Sulh sonrası Kırım’ı boşaltacağını söyleyerek bağımsızlık vaadinde bulunan Rusya Kırım’dan çıkmadı.
Bağımsızlığı verilmeyen Kırım’da, Hân atamaları İstanbul’da Bâb-ı Âli tarafından yapılıyor olsa da Rus askeri Kırım’a yerleşmiş, Kırım’ın bağımsızlığına kavuşması zor gözüküyordu. Ayrıca Kerç, Azak ve banliyösü durumundaki Rostov Rusya’ya bırakılıyor böylece Rusya kesin bir şekilde Azak Denizi üzerinden Karadeniz’e inmiş oluyordu.
Diğer taraftan Rusya Besarabya ve Romanya’yı boşaltarak Türkiye’ye bırakıyordu. Durum bu şekilde devam ederken, Kırım meselesi Türkiye ile Rusya arasında her an bir savaşa sebep olabilecek durumdaydı.
Çünkü 1,5 milyon Türk’ün yaşadığı Kırım’dan Türkiye vazgeçmemiş yeniden geri almak için fırsat kollamaya başlamışken, Kırım’dan askerini çekmeyen Rusya da Kırım’ı ilhak etmenin peşindeydi. Zâten Katerina, önünde tek engel olarak gördüğü Aslan Giray’ın kardeşi Kırım Giray Hân’ı, mücevherlerle elde ettiği Rum doktoruna görevi başında zehirleterek ortadan kaldırmıştı.
Kırım’da halk Türkiye ve Rusya yanlısı olarak ikiye bölünmüş, her kesim kendine yakın isimlerin Hân olmasını istiyor böylelikle Hân’lık sürekli el değiştiriyordu. II. Sahib Giray 3 yıldır oturduğu tahttan 1775 Haziran’ında Rus taraftarı olduğu için Osmanlı taraftarlarınca indirilerek yerine IV. Devlet Giray Hânlığa getirildi.
1 yıl, 7 ay sonra Rusya taraftarları bu kez de IV. Devlet Giray’ı indirerek yerine daha önce Rus yanlısı olduğu için tahttan indirilen II. Sahib Giray’ın kardeşi Şahin Giray’ı getirdiler. Tamamen Rus yanlısı olan ve Rus âdetleri üzerinde yaşayan Şahin Giray 2,5 sene Çariçe Katerina’nın sarayında kalmış, oradan müthiş bir Rus hayranı olarak dönmüştü.
Bu durum millî değerlere sahip Kırım Halkının zoruna gitmiş 10 ay sonra Şahin Giray’ı tahttan indirerek yeniden III. Selim Giray’ı getirdilerse de Rusya’nın desteği ile 3 ay sonra Şahin Giray yeniden tahtı ele geçirdi. Ve göreve geldiği gün giydiği Rus generali üniformasını sırtından hiç çıkartmadı. Üstelik Kırım askerine de Rus askerî kıyafetlerini mecbur etti. Üstelik Çariçe’nin verdiği göstermelik nişanları takıp, verdiği alafranga ziyafetlere Rus atlı arabalarıyla katılarak kadeh kaldırıyordu.
Bu duruma daha fazla tahammül edemeyen millî-mânevî değerlere sahip Kırım Halkı bir kez daha Şahin Giray’ı tahttan indirerek II. Bahadır Giray’ı getirdiler. Şahin Giray destek almak için Petersburg’a gitti. Yanına aldığı büyük bir Rus ordusuyla gelerek tahtı yeniden ele geçirdi. Çariçe bizzat, Prens Potemkin’i Rus ordusunun başında Kırım’a göndermişti. Zorda kalan Bahadır Giray Türkiye’ye kaçtı ve bir müddet sonrada Tekirdağ’da vefât etti.
Bu durum karşısında Azak Denizi’nin hemen güneyinde Kuban boylarında Vezir Ali Paşa askerî tedbirleri artırdı. Ali Paşa’nın yardımcısı keşif mahiyetinde gittiği tarafsız arazi Taman’a girince, Kırım’da ki Rus elçisinin talimatıyla Şahin Giray, “Taman’ın işgâl edilmesi Kırım’ın bağımsızlığına aykırıdır” diyerek bir elçi gönderdi. Bu haberi getiren elçinin derhal boynu vuruldu.
İş çığırından çıkmıştı. Harekete geçen Rus Orduları komutanı Prens Potemkin Kırım’ın güneydoğusuna inerek Kefe’yi işgâl etti ve karargâhını Karasupazarı şehrinde kurdu. Ardından, 21 yıl önce kocası Petro’yu zehirleyerek öldüren ve yerine geçen Çariçe Katerina’nın tahta çıkmasının yıldönümü olan 9 Temmuz 1783 tarihinde Çar iradesi (ukaz) fermanını okuyarak Kırım’ın an itibariyle Rusya’ya ilhak edildiğini duyurdu.
Yetmedi, 1,5 milyon Kırım halkından Çariçe’ye Sadâkat yemini etmesini istedi. Bu yemini etmeyenlerin Kırım’ı terk etmesini söyledi. Bu duruma Kırım Türk’ü çok sert tepki gösterdi. Ata topraklarından vazgeçmeyeceklerini haykırdılar. Ancak, Prens Potemkin daha sert şekilde cevap verdi ve 60 günde 30 bin Kırım ileri gelenlerini işkenceler altında idam etti.
Büyük toprak sahipleri aynı akıbete uğradı ve topraklarına Çarlık adına el konuldu. Bu durum karşısında yüz binlerce Kırım Türk’ü alabildikleri eşyalarla sahile akın ettiler. Göç başlamıştı. Yollarda bir kısmı vefât etmiş olsa da, kalanlar Osmanlı hâkimiyetindeki Balkanlar ve Anadolu’ya ulaştılar.
Boşalanların yerine Ruslar getirilerek iskân ediliyordu. Bu arada kukla Şahin Giray’a Rusya tarafından ödenen yüklüce maaş kesildi. Buda yetmedi Ruslar tarafından sürekli hakaretlere mârûz bırakıldı. Bu hakaretlere dayanamayan Şahin Giray canını kurtarmak için bir yolunu bulup İstanbul’a kaçtı. Bâb-ı Âli bu ihtiraslı sâbık hân’ı önce tutukladı, sonra Rodos Adasına sürgün etti. Ardından koca Kırım toprağını Ruslara peşkeş çekmekten suçlu bulundu. İstisna olarak yay krişi ile değil, başı kesilerek idam edildi.
Ama bu durum, 356 yıl varlığını devam ettirdikten sonra yıkılan koca Kırım Hânlığını geri getirmedi. Kânûni Sultân Süleyman’ın da şehzâdeliği döneminde Sancak Beyi olarak görev yaptığı Kefe'yi de bünyesinde barındıran, yüzyıllarca Türk toprağı olarak kalmış mâsum ve mazlûm “Kırım” defalarca sürgünler ve baskınlar yemesine rağmen Türklerden tam manasıyla temizlenememiş, hâlâ gönlümüz buruk olarak kurtarılmayı beklemektedir.
Bilindiği gibi, Kırım 1991’de Sovyetlerin dağılması sırasında Ukrayna’nın kaderine bırakılmışken, 26 Mart 2014’te yeniden Rusya tarafından sözde ilhak edilmiştir. Bu konuyla ilgili Moskova'da benimle röportaj yapan tv muhabirinin sorduğu; “Sizce Kırım Ukrayna’ya mı, yoksa Rusya’ya mı aittir” sorusuna verdiğim cevap hiç hoşlarına gitmemişti. Onlara, “Kırım ne Ukrayna, ne de Rus toprağıdır. Kırım öz be öz Türk toprağıdır” demiş, Kırım'ın güney ucundan başlayarak Kerç Boğazının doğu kıyılarına kadar Cenevizlilerden nasıl fethettiğimizi ve Kânuni Sultân Süleyman'ın Kırım'da Kefe Sancak Beyi olarak yaptığı görev de dâhil, Kırım'ın kısa bir tarihini anlatmıştım.
Kırım, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın sıcak gündemindedir. Bu konuda Cumhurbaşkanımızın her platformda ve her fırsatta söylediği şu cümle önemlidir. “Kırım’ın Rusya Federasyonu tarafından yasa dışı ilhâkını tanımadık, tanımayacağız.” İnşaallah Miliî İstihbârat Teşkilatımızın başında başarılarıyla göz kamaştıran Sayın Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanlığı döneminde “Türkiye Yüzyılında” bunu görmek bizlere nâsib olacaktır. Beklentimiz bu yöndedir.
HABERE YORUM KAT