Kırılma noktaları üzerine küçük notlar
Bazen böyle oluyor; yazılması gereken o kadar çok konu var ki nereden başlayıp hangisini tahlil edeceğinizi şaşırıyorsunuz. Müsaadenizle bu hafta kısa kısa notlar düşmek istiyorum gündemin satır başlarına.
Hem yoğun ve hararetli gündemi sizlere hatırlatmakta hem de geleceğin tarihçilerine kısa bir dipnot bırakmakta fayda olduğunu sanıyorum.
ERGENEKON: TURNUSOL KÂĞIDI
'Ergenekon terör örgütü'yle ilgili yürütülen soruşturma, sadece Türk demokrasi tarihi için değil, aynı zamanda Türk medya tarihi için de bir dönüm noktası haline geldi. Müstakbel tarihçiler, kimin kemal-i ciddiyetle yayıncılık yaptığını, kimin basit yayın hileleriyle karartma uyguladığını, kimin hedef saptırarak konuyu başka bir alana taşıdığını vs. ortaya çıkaracaktır. Daha şimdiden kuşku uyandıran manzaralar çıkıyor karşımıza. Alacakaranlık içinde bile telaşını, paniğini; hatta saldırganlığını gizleyemeyenler, korkarım ki, sis bulutu dağıldıkça daha da mahcup duruma düşecek.
En temel soru şu: Dün Susurluk davasını bayraklaştıranlar bugün niçin masanın altına saklanma lüzumunu hissediyor? Sadece medya değil. Mesela Susurluk araştırmasında sol partiler çok aktif rol almıştı. Fikri Sağlar'ın o günkü soruşturma için sarf ettiği enerjiyi bugünkü sol parti üyeleri niçin göstermiyor? Rahmetli Ecevit, Kontrgerilla'dan, Gladyo'dan bahsetti. Suikasta uğradı. Bugün sol partiler mazideki gayretlerini unutarak çeteyi değil, bu çeteyi soruşturanları dövmeye yelteniyor. Neden? Ultra-ulusalcılık çatısı altında temerküz eden gladyocu yapının üzerine gidilmesi bazı gazetecileri huzursuz ediyor. İnanılır gibi değil! Susurluk'ta aslan kesilen kalemler, Ergenekon'da gizli bir karartma uyguluyor. Yazmayanlar, yazdırmayanlar var. Bir de yazılanları çarpıtanlar, topu taca atmak için çırpınanlar var...
SAVCILARA SAYGI
Tüyler ürpertici dedikodular dolaşıyor etrafta. Mesela muhabirler arasında deniyor ki; medya plazalarda şöyle emirler veriliyormuş. "Ergenekon savcısının üzerine gidin, ailesini, akrabalarını araştırın vs..." Genç muhabirler rahatsız ama ne yapsın çocuklar. Şemdinli Savcısı için de benzer bir çaba sarf edilmişti. Şayet doğruysa bu söylenti hatırlatmak isterim ki bugünkü şartlar Şemdinli'deki durumdan farklıdır. Kamuoyuna mal olmuş böyle bir davayı medya terörüyle örtbas etmek imkânsız hale gelmiştir. Üstelik AK Parti'yi kapatma davası açıldığında bazı meslektaşlarımız "savcı dokunulmazlığı"nı, "adaletin bağımsızlığı"nı hatırlatmıştı. Haklıydılar. Prensip doğruydu. Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya'ya yönelik yapılan bazı eleştiriler insaf ve izan sınırlarını aşmıştı. Aynı duyarlılığın devletin bütün savcılarına gösterilmesi gerekiyor. Hatta şaşırtıcı bir nokta var: Başta Cumhuriyet Gazetesi olmak üzere parti kapatma davası açıldığında Yalçınkaya ailesinin ne kadar dindar, muhafazakâr insanlar olduğu haberleştirilmiş, bu görüntü üzerinden olumlu mesajlar verilmişti. Hiçbir davada aile fertleri ile ilgili ayrıntılara girilmemesi gerekir. Böyle bir şeye gerek yok çünkü. Bu yola girildiğinde yapılana dünyanın her dilinde çifte standart deniyor ve dünyanın neresinde olursa olsun bunu yapana gazeteci sıfatı yakıştırılmıyor.
ERGENEKON'A KARARTMA MI UYGULANIYOR?
Artık herkes çok net bir şekilde görüyor ki Ergenekon adlı "terör örgütü" ile ilgili haberler bazı gazetelerde resmen karartılıyor. Görmezden geliniyor kimi zaman. Hedef saptırılıyor açıktan açığa. Bazen de gözaltına almalar sanki bir fikir suçuyla ilgiliymiş gibi tuhaf bir hava estiriliyor. "McCarthy dönemindeki soruşturmalar" benzetmesini yapanlar bile var. Sanırsınız tutuklamalar ya da gözaltına almalar, düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde yapılıyor. Hiç kıvırtmaya gerek yok aslında. Suçlamalar ağır. Cunta kurmak, ülkeyi kaosa sürükleyecek eylemler yapmak, suikastlar düzenlemek, bombalamalar planlamak... Uzayıp gidiyor liste. Tabii ki yayın yasağı kapsamına giren konulardan bahsetmiyorum. O yasağın dışında kalanların bile yazılmaması kuşku uyandırıyor. Meseleyi sabote etmek için bir yandan olayı magazinleştirici ayrıntılar üzerinden atıp tutmayı denemek; öbür yandan da "çete"nin üzerine giden mekanizmalara baskı kurmak, akla çok çarpıcı sorular getiriyor. Medyaya yansıyan iddialar yenilir yutulur cinsten değil; tutuklanan insan sayısı 44'ü geçti. Bugüne kadar yazılanlar ve söylenenler doğruysa, karşımızda devasa bir örgüt bulunuyor ve ilk defa Türk halkı, Gladyo denen ahtapotu tanıma fırsatı yakalıyor. Tam bu kritik noktada medya, ya gerçekleri kamuoyuyla paylaşma erdemi yaşayacak ya da örtbas etme ayıbını.
SAYGI DUYACAKSIN Kİ SAYGIYI HAK EDESİN
Biri çıksa elinizdeki gazeteyle Cumhuriyet adındaki bir gazeteyi yan yana koysa görecek ki iki gazete arasındaki fark sera ile süreyya arasındaki uçurum kadar büyük. Bu, sevgi ile nefret arasındaki fark kadar belirgin. Bir tarafta derinlikli bilgi üzerine yapılan üsluplu bir gazetecilik. Diğerinde çeteleri örtbas edeceğim diye hakaret savuran derin bir saldırganlık. Bu gazete bize sürekli hakaret yağdırıyor. Belki muhatap almaya bile gerek yok; ancak buraya küçük bir not düşmekte fayda var.
'İlhan Ağabey', keşke beni mecbur etmeseniz de ben de şu hatırlatmayı yapmasaydım: Bir fikre karşı olabilirsiniz, bir insanı sevmeyebilirsiniz; ancak bu, nezaket sınırlarını aşmanızı gerektirmiyor. Yaşınız gereği bu kötü duruma artık dur demeniz lazım. İnsanlara hakaret ediyorsunuz, yalan-yanlış fikirleri psikolojik harp süzgeçlerinden geçirip cinnet yumağına dönüştürüyorsunuz; sonra da kalkıp gazetecilikten bahsediyorsunuz. Bu yakışmıyor, size de gazetenize de. Cumhuriyet Gazetesi, hiç bu kadar kötü duruma düşmemişti. Kendi aranızda bile saygı kalmamış. Bari kendi okurunuza saygı gösterin. Onları "beyni yıkanmaya uygun insanlar" gibi görüyor ve o yüzden aynı cümleyi, aynı benzetmeyi yüzlerce kere tekrar ediyorsunuz. Muhatabınızın zekâsını bu kadar hafife almayın; bir lafı binlerce kere tekrar ettiğinizde size karşı onlarda oluşacak kuşkuyu da göz önüne alın. Ayrıca, efendiliğimizi korumamızı da korkaklık saymayın. Zaman'ın kendi değerleri var. O yüzden olabildiğince sabırla, metanetle yaklaşıyor hadiselere. Yine de hatırlatmakta fayda görüyorum, 83 yaşına gelmiş bir genel yayın yönetmeni sürekli aşağılama ve hakareti seçiyorsa ve o yolu teşvik ediyorsa bir gün insanlar "yaşından utan bari" demek zorunda kalabilir. Öyle bir cümle denmese bile kamu vicdanı, ak düşmüş saçlarına rağmen Fashion TV ağzıyla konuşmanızı ayıplayacaktır. Lütfen saygılı olun ki saygıyı hak edesiniz.
EY GAZETECİLİK NEREDESİN?
Haftanın en bomba haberi kuşkusuz Özden Örnek Paşa'nın hatıralarıyla ilgiliydi. Nokta Dergisi'nin kapanmasına sebep olan iddiaya göre Paşa, Sarıkız ve Ayışığı kodlarıyla yapılan darbe girişimlerini not etmişti. Bu iddia reddedilmiş, Örnek mahkemeye başvurmuştu; hatta bu yüzden Nokta'nın genel yayın yönetmeni Alper Görmüş hâlâ yargılanıyor. Geçen hafta kesinleşti ki darbe günlükleri Paşa'nın bilgisayarından çıkmış. O günlüklerdeki çarpıcı iddia neydi? 2004 ve 2005'te dönemin komutanlarından Şener Eruygur darbe çalışması yapmış, darbe organizasyonları için her türlü hazırlığı tamamlamıştı. Şimdi o 'sivil toplum' çalışması yapıyormuş. Alper Görmüş de mahkeme kapılarında. Darbe suç değil; darbe haberi yapmak suç ve basın kuruluşlarından tık yok...
Özden Örnek Paşa'nın bilgisayarında yapılan teknik çalışmanın kesinleşmesi tarihî bir gelişmedir; ancak medyanın sesi soluğu çıkmıyor. Bazı gazeteciler uzaydan fotoğraf çekerek 'kaos' ve 'kriz' söylemini geliştirecek jargon peşinde. Oysa Örnek'in bilgisayar tespitlerinden sonra her şeyin ta baştan düşünülmesi, cunta, çete, darbe iddialarının yeniden gözden geçirilmesi şart! Haber ortaya çıktığı günden beri bekliyorum; acaba bu bilgi tekzip edilecek mi? Hiçbir tekzip gelmedi. Darbeci olmakla suçlananlar "sivil toplum örgütü" aracılığıyla halkı sokağa çağırmaya devam ediyor. Türk basınının önemli ve etkin bir bölümü de bu manzara karşısında dilini yutmuş bir acuze görüntüsünden çıkamıyor.
TARAF GAZETESİ TARİHE GEÇTİ
Aslında ironik görüntü çoktandır sürüp gidiyor. Taraf Gazetesi'nde yer alan bazı cunta haberleri, diğer gazeteler tarafından "Size nasıl ulaşıyor da bu bilgiler bize gelmiyor" diye tenkit ediliyordu. Taraf, hafta içinde ilginç bir hamle daha yaptı ve "Yayınlayacaksanız, bize ulaşan bilgileri sizinle paylaşalım" dedi. Sürmanşetten hodri meydan çeken gazete, bir adım daha attı ve insanı derinden derine düşünmeye sevk eden bir açıklamada bulundu. Söylediklerine göre Ergenekon terör örgütüyle (bu tanım Başsavcı tarafından kullanılmıştır) ilgili haberleri hazırlayıp yöneticilerini ikna edemeyen muhabirler, haberlerini kendi gazetelerine değil; Taraf'a gönderiyormuş. Dehşet verici bir durum, müthiş bir iddia! Doğrudur-yanlıştır bilemem; ancak "İstiyorsanız, bize ulaşan bilgileri paylaşalım" çağrısına da 'haberi sizin muhabirlerinizden alıyoruz' iddiasına da herhangi bir cevap gelmediği kesin. Öyle sanıyorum ki Taraf, geçen hafta yaptığı "paylaşalım" çağrısıyla basın tarihine geçti...
Zaman gazetesi
YAZIYA YORUM KAT