Kimin Yılbaşısı Kutlanıyor?
Eğer birileri din ile kültürü birbirinden ayırmaya, aralarındaki bağı koparmaya kalkışırsa, zor olmakla beraber bunu yapabilirse kültür ile beraber dîni de değiştirme yoluna girmiş olur.
Hayrettin Karaman, Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısında; yılbaşının mahiyeti, Müslümanlar nezdindeki durumunu yorumladı:
Resmî yılbaşı her geldiğinde gecesinin kutlanmasının veya o geceye mahsus faaliyet ve eğlencelerden bir kısmına katılmanın İslâm’daki yeri (hükmü) tartışılır. Din hizmetlileri ve dindar Müslümanlar “bu geceye mahsus bir faaliyete katılmanın câiz olmadığını” söyler, Müslümanların böyle bir yılbaşı gecesi yokmuş gibi davranmalarını, normal hayatlarına devam etmelerini ister, bunu tavsiye ederler. Bir kısım modernist İslâm yorumcuları ile amelsiz veya İslâm’ın gerektirdiği hayat konusunda duyarsız Müslümanlar ise “dünyanın kutladığı ve eğlendiği bu geceye katılmakta ve eğlenmekte bir sakınca bulunmadığını” söylerler.
Son zamanlarda moda oldu, bir konunun İslâm’daki yeri sorulurken, araştırılırken mutlaka bir âyet veya hadîs de aranıyor. Böyle bir yaklaşımın bilgi eksikliğinden kaynaklandığı kesindir. Çünkü İslâmî hüküm ve değerlendirmenin kaynağı vahiy (âyet ve hadîsler) olmakla beraber, bunların sınırlı olduğu, bir mesele hakkında âyet ve hadîs yok ise (doğrudan, adını ve niteliklerini belirterek meseleyi hükme bağlayan bir nas yoksa) ictihada gidilir. Bu konuda uzman (âlim) olanların bildiği usûle uygun olarak yapılan ictihad ile ulaşılan sonuç, hüküm ve değerlendirme de dîne dâhildir, İslâmîdir, ictihad eden âlimi ve bilgileri yetersiz olduğu için âlimden sorma durumunda olan diğer Müslümanları bağlar. Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında yılbaşı kutlamaları bulunmadığı için, doğrudan bu konuyu hükme bağlayan bir âyetin veya hadîsin bulunmaması tabiidir. Ama bizim dünyamızda önümüze çıkan bu konunun, çeşitli ictihad yöntemleriyle İslâm’daki yerini belirleyebilmek, hükmünü; yani haram, mekruh, mübah olup olmadığını ortaya koyabilmek için yararlanabileceğimiz birçok âyet, hadîs, kural ve ilke vardır.
Meselemizin hükmünü araştırmadan önce ne olduğunu açıklamak gerekir. Yılbaşı, tarih başlangıcı olarak Müslümanlara ait değildir, Hristiyanlara aittir. Aslında kış gün dönümünü kutlama âdeti çeşitli Asya ve Avrupa putperest (pagan) topluluklarında vardı. Tarihî kayıtlara uygun olmadığı halde Hz. İsa’nın doğduğu gün kilise tarafından 25 Aralık’a çekildi, eskiden beri yapılmakta olan kutlamaların Hristiyanlığa dâhil edilmesi hedeflendi. Ancak zaman içinde bu kutlamaya katılan diğer kiliseler aynı tarihte birleşmedi, farklı tarihleri benimsediler. Yılbaşında yapılan Noel Yortusu’na (Hristiyanlığa mahsusu bir âyine) adı karıştırılan Noel Baba (Aziz Nichola, Santa Claus) aslında; yani tarihî bir şahıs olarak bir Hristiyan azizidir (ermişi, velîsi). Zaman içinde bu azizin tarihi kimliği değiştirilmiş, kendisiyle ilgili birçok efsâne uydurulmuş ve ilk defa 17. asırda Almanya’da Noel Yortusu’na karıştırılmış, daha sonra bu uygulama Hristiyan dünyasına yayılmıştır.
Müslümanlar tarih başlangıcı olarak Hicret’i kullanırlar. T.C. Devleti Hristiyanlara ait bulunan bu tarih başlangıcını resmen benimsediği için bu yılbaşı, aynı zamanda “Türkiye’nin resmî yılbaşı”dır, millî ve dinî yılbaşı değildir.
Bu kısa tarih bilgisinden çıkan sonuç şudur:
a) 1 Ocak 2019 yıl önce Müslümanların veya Türklerin tarihinde, tarih başlangıcı olacak bir olay geçmemiştir.
b) Hz. Îsa’nın doğum tarihine uygun olmamakla beraber onun doğumu bu tarihin başlangıcı olarak kabul edilmiş; bundan öncesi ve sonrası için “Milattan (İsa’nın doğumundan) önce, sonra” denilmiştir.
c) Hz. İsa biz Müslümanlara göre aziz bir peygamberdir (aleyhisselâm), ancak Hristiyanlar onu peygamberlikten çıkarmış, tanrılaştırmışlardır.
d) Noel Baba aslında bizce de saygıya değer bir mümindir (Hz. İsa’nın tebliğ ettiği dîne inanmış ve o din içinde yetişmiş ve ermiştir), ancak dün Hristiyanların, bugün dinli-dinsiz Batı’nın Noel Babası, nitelikleri bakımından bu aziz, bu velî, bu mümin değildir. Onun adının karıştırıldığı yortu da bir Hristiyan ibâdetidir.
Böylece yukarıda ana hatlarıyla açıklanan yılbaşının, din olarak aslından saptırılmış Hristiyanlığa, kültür olarak da Hristiyan Batı’ya dayandığı, onun bir parçası olduğu ortaya çıkmıştır.
Müslümanlar bu yılbaşını takvim başlangıcı yaparlarsa, yılbaşı gecesinde yapılan âyin veya eğlencelere iştirak ederlerse ne olur?
Yılbaşı dolayısıyla yapılan dinî âyine katılan (Hristiyanlarla beraber bu toplu ibâdeti yapan) Müslümanlar en azından haram (büyük günah) işlemiş olurlar. Katılma niyet ve durumlarına göre itikadları da tehlikeye girer. Bu hükmün akla ve vahye dayalı delillerini zikretmeye bile gerek yoktur.
Dinî âyîne katılmadan yılbaşı dolayısıyla toplantı ve eğlence yapan Müslümanlar, bu eğlencelerde ayrıca hiçbir haram işlemeseler dahi, kökeni dinî (İslâm’dan başka ve ona göre bugün mûteber olmayan bir dîne dayalı) olan bir faaliyete katıldıkları ve başka dinden olanlara, dinle ilgili bir konuda benzer hale geldikleri için günah işlemiş olurlar. “Bir din ve kültür topluluğuna kendini benzetenler onlardan sayılır” meâlindeki hadîs bu davranışı yasaklamaktadır.
Yılbaşı, takvim, tarih, tatil, eğlence, şenlik ve bunlarla ilgili âdetler bir milletin kültürüdür. Kültür din ve ideolojinin bedenlenmesi, ete kemiğe bürünmesidir. Bu ikisini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Eğer birileri din ile kültürü birbirinden ayırmaya, aralarındaki bağı koparmaya kalkışırsa, zor olmakla beraber bunu yapabilirse kültür ile beraber dîni de değiştirme yoluna girmiş olur. Bedenini parça parça kaybeden din gider (milletin hayatından çıkar) onun yerine yeni kültürün dîni veya dinsizliği gelir. Kültür ile din arasında böyle bir bağ bulunduğuna göre; kültürün değişmesi dîni yakından ilgilendirir. İslâm’ın beş temel amacından biri dîni; yani Müslümanların hayatında İslâm’ı korumaktır. İslâm’ın korunmasını olumsuz etkileyen bir davranış, bir kültür değişimi, bir kültür taklidi haramdır, bazen bununla da kalmaz dinden çıkma sonucunu doğurur.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Medine’ye göçünce, burada öteden beri iki bayramın bulunduğunu ve bu bayramlarda kutlama yapıldığını öğrendi. Bayramlar, dînin etkilenmesi bakımından önemli kültür unsurları olduğu için bunları değiştirdi ve yerlerine Ramazan ile Kurban bayramlarını tebliğ etti. Daha pek çok hadîste, başka dinlerle ilişkisi veya sembolik değeri/fonksiyonu bulunan âdet ve uygulamaları Müslümanlara yasakladı.
(Bu yazıyı on yedi yıl önce yazmıştım, yalnızca tarihini ve birkaç cümleyi güncelleyerek bir daha okunmasını diledim.)
HABERE YORUM KAT