Kime hangi sebeple saygı duyup sempati beslemeliyiz?
Bekir Tank, Atatürk'ün kimliği ve icraatları söz konusu olduğunda Kemalistlerin oluşturmaya çalıştığı algıya dikkat çekiyor.
Bekir Tank / Doğruhaber
Cumhuriyetin yüzüncü yılına girerken Atatürk'e saygıya davet
Bir kişiye en büyük hakaret ve dahi saygısızlık, onu sahip olmadığı ve hatta her şeyi ile karşı olduğu bir isimle ve bir sıfatla anmak ve tanımlamaktır. Bu tanımdan hareketle baktığımızda, Türkiye'de geçen yüz yıl içinde en fazla hakarete ve saygısızlığa maruz kalan şahsiyetin Atatürk olduğunu görürüz. Çünkü kendisine "Müslüman" demektedirler ve bununla da kalmayarak kimileri ruhuna Fatiha bile okumaktadır. Bizim de bu konuya değinmemizin nedeni, bu saygısızlığı ve hakaretleri yapanların her geçen gün çoğalması ve örneğin, Fatiha okuyanların bir kısmının da cahil cühela değil de, yıllarca İslami ilimleri okumuş olmaları ve İslam'ı referans aldıklarını iddia etmeleridir.
Bizce Atatürk'ün en fazla takdire şayan yanı, inancında, inancını yaşamakta ve inancını dayatmakta harbi olmasıdır!
Biricik hedefi, %99’u Müslüman olan toplumu dönüştürüp, kendi inancına göre yeni bir toplum oluşturmaktı! Bu işe de henüz Cumhuriyeti kurmadan önce, yani Birinci Meclis'i feshedip, istediği kişilerden oluşturduğu İkinci Meclis ile başladı.
Ve Cumhuriyeti kurar kurmaz, emrine aldığı devletin gücüyle ve başka siyasi partilere veya en ufak bir muhalefete hayat hakkı da tanımadan hedefini adım adım gerçekleştirmeye koyuldu...
Toplumu etnik ve dini aidiyetleri üzerinden ikiye bölüp, "mürteci" ve "bölücü" diye ötekileştirmesi... İstiklal Mahkemeleri... Darağaçları... Cinayetler... Katliamlar... Ve birbiri ardına gerçekleştirilen devrimler.
Dolayısıyla Atatürk, geçelim İslam'ı kamusal alanda yasaklamasını, anayasadan bile çıkaracak kadar net bir duruş ortaya koymuştur. Biz de bu nedenle diyoruz ki, Atatürk'e Müslüman sıfatını yakıştıranlar da, ruhuna Fatiha okuyanlar da hem hakaret ve hem de saygısızlık yapmış oluyorlar.
Dikkat ederseniz, bu saygısızlığın ve hakaretin Atatürkçülerin ve Müslümanların bazıları tarafından yapılageldiğini görürsünüz.
Gerçi kimi Atatürkçülerin Atatürk'e, "Müslüman" demeleri ve hatta Müslümanları da Atatürk'e Fatiha okumaya zorlamaları, cehaletlerinden değil, hınzırlıklarındandır. Çünkü Müslümanlara inanmadıkları bir şeyi yaptırmaktan şeytani bir haz duyuyorlar.
Bu hınzırlıklarına rağmen sözün burasında Atatürkçülere şu tavsiyede bulunmadan geçemeyeceğiz: Kendisini Müslüman olarak tanımlayan bir kişinin Atatürk için Müslüman dediğini ve ruhuna Fatiha -dua okuduğunu görürseniz, inanmayınız! Hele hele son yıllarda inançlarını Anıtkabir yoluna paspas yapan ve Atatürk'ün ölü bedeninin başında ellerini açanlara hiç mi, hiç inanmayınız! Çünkü ya takiye yapıyorlardır, ya da ikiyüzlülük!
Yanlış anlaşılmasın, itirazımız Anıtkabir'in ziyaret edilmesine değil, orada bile kendisine hakaret ve saygısızlık yapılmasınadır.
Atatürkçüler hakkında yukarıdaki gibi kesin konuşabiliyoruz, ama buna karşılık Atatürk için "Müslüman" diyen ve ruhuna Fatiha okuyan Müslümanlar hakkında aynı keskinlikte konuşamıyoruz. Çünkü aklımıza şu üç ihtimal geliyor: Birincisi; bu Müslümanlar Atatürk'ün Müslüman olmadığını bilmeyecek kadar cahildirler! İkincisi; Atatürk'ün Müslüman olmadığını biliyorlar, ama kendilerince takiye yapıyorlar! Üçüncüsü; Fatiha okuyormuş gibi yaparak, aslında, "Ey hayatında Müslümanlara kan kusturan Atatürk, işte buradayız! Sakalımızla, çarşafımızla ve başörtümüzle buradayız!" şeklinde bir çeşit meydan okuyorlar... Aksi halde kendi kendilerini aşağılamış olurlar ki, bir Müslümanın alametifarikası, izzetidir!
Fakat ne yazık ki, bu izzeti az Müslümanda görebiliyoruz. Biz Müslümanlar için işin en utanç verici yanı da, haddizatında bu zilletin nedenlerini açıklayabilecek konumda ve makamda olan İlahiyatçıların, Diyanet Camiasının, her fırsatta İslam'ı referans aldıklarını iddia eden Müslümanların, kendilerini Müslüman olarak tanımlayan cemaatlerin ve adlarını yazmakla bitiremeyeceğimiz din adamlarının da ya susmaları ya da Atatürk için Müslüman deyip ve bazen de ruhuna Fatiha okumak suretiyle Atatürk'e hakaret ve saygısızlık edenlerin yanında olmalarıdır.
İşte biz de Cumhuriyetin ilk yüz yılını geride bırakıp ikinci yüzyılına girmeye günler kala Atatürk'e yapılan hakaret ve saygısızlığın da zirve yaptığından da hareketle, hiçbir din, milliyet ve dil ayrımı yapmaksızın bu ülkenin insanlarına şu çağrıda bulunuyoruz: Atatürk üzerinden ikiyüzlülüğe ve Atatürk’ü istismara son verelim... Bunun için de yapmamız gereken şey hem insanca ve hem de çok kolay: Atatürk'ü olduğu gibi kabul etmek, yani inandığı şey ile tavsif edip tanımlamak ve kendisini olduğu gibi kabul etmek...
İnanın ki, başarabiliriz. Yeter ki, yekdiğerinin haklarına ve hayatına kastetmeyi bırakıp, herkesin temel haklarıyla birlikte yaşayabileceği bir Türkiye'yi inşa etmek yolunda dayanışma erdemine erişelim. Ki bu da ancak ikiyüzlülüğü ve birbirinin hakkına tecavüzü bırakıp, en azından "senin dinin sana ve benim dinim bana" gibi karşılıklı bir anlayışı, karşılıklı bir tanımayı oluşturmakla mümkündür!
Son söz, siz de Atatürk'ü olduğu gibi tanıyıp tanımlayanlardan mısınız, yoksa ona hakaret ve saygısızlıkta bulunanlardan mısınız?
HABERE YORUM KAT