1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Kim, Kimi Madara Edecek?
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Kim, Kimi Madara Edecek?

24 Mart 2014 Pazartesi 10:43A+A-

Çağdaş dünyayı Türkiye’ye güldürmek, demokratik toplumlar karşısında Türkiye’yi saçma ve ödlekçe bir yasağa mahkûm etmek için Twitter’e erişimin (kısmi ya da genel) engellenmesi yetti de arttı bile.

Twitter’e getirilen erişim engeli sınırları aştı ve ortak bir tepkiye yol açtı. Kimse yasağın arkasında duramıyor. Sorun Türkiye’nin kendi iç değerlendirmesiyle sınırlı kalsaydı belki pek fazla büyütmeye gerek yoktu. Lakin mesele artık bütün dünyanın gündeminde ve hemen herkes yasaklar ülkesinde yaşayan bizlere acıyor ve muzipçe gülüyor.

Twittersiz Bir Dünya Mümkün mü?

Yine çağdışı bir karara imza attık ve bir türlü yok edemediğimiz gerici mantık ve söylem maalesef yine bütün dünyaya rezil etti bizi. Maruz kaldığımız muamele onur kırıcı ama bütün dünyadan yağmur gibi yağan destek mesajları yasağa karşı direnişte yalnız olmadığımızı teyit ediyor.

Hemen herkes hemfikir; sosyal medyasız hayatın tadı tuzu olmaz. Sosyal medyaya yasak koyan bir ülkede hukukun, emniyetin, istikrarın, refahın, özgürlüklerin hiçbir teminatı olmaz. Hele Twittersiz bir dünya asla mümkün değildir. Siyasi muhalefetin de, aydınlanma ve ilerlemenin de çağdaş dünyadaki en garantili zemini sosyal medya üzerinden kurulur. Sosyal medyanın yokluğu despotik hegemonyanın ilelebet zulüm ile payidar olması demektir.

Halkın tercihi, toplumsal iradenin tecellisi filan değil doğrudan doğruya sosyal medyanın gündemiyle siyasal-toplumsal hayata yön verilmelidir. 140 karakterle anında görüş beyan etmek, 140 karakterle tarihe, geleceğe, bugüne dair en kestirmeden görüş beyan etmek varken dolaylı ve uzun erimli tercihlere ne hacet.

Halkın iradesi sandığa mahkûm etmek, seçimlere mecbur tutmak sosyal medyanın egemen olduğu bir zamanda kabul edilemez. Kemalist demokrasi, sosyal demokrasi ve liberal demokrasiden Twitter demokrasi aşamasına geçilmesi zarurettir.

Çağdaş Ülkeme Çağdışı Yasak!

Bir asırdır diğer İslam coğrafyaları gibi Türkiye de askeri vesayet altında inim inim inletilirken ciddi ve hızlı tepkiler sergilemekten aciz kalan uluslararası toplum şimdilerde Twitter vesilesiyle ne kadar da ciddi ve hızlı olduklarını ispat ediyorlar. Twitter’in ne kadar önemli, hayati ve vazgeçilmez olduğu birkaç basit kıyasla bile gayet net olarak anlaşılır.

Mesela Müslüman kadınların iffet ve şereflerine tecavüz niteliğindeki sistematik yasak, aşağılama ve dışlamalar yürürlükteyken AB ve ABD’den “Erdoğan’ın Twitter yasağı Türkiye’de ifade hürriyetine küstahça bir saldırı” (Hannes Swoboda) diye beyan duyamamıştık mesela. Okul kapılarından geri çevrilen başörtülü kızlar için, hastane kapılarına kadar süren cadı avı niteliğindeki sürek avlarıyla tesettürlü kadınlara hayatı zindan eden baskılar için “Kuzey Kore tarzı kapalı rejim” benzetmesi yapılmamıştı hiç.

28 Şubat darbe sürecinde veya 27 Nisan e-muhtırası sırasında “bu en basit tabiri ile insan haklarına yapılmış, diktatörlük kokan bir darbedir” (Ricardo Gutierrez) gibi bir beyanı işitmek nasip olmadı bizlere. “Türkiye’nin AB müzakereleri askıya alınsın” (Alexander Graf Lambsdorff) çağrısını duymak için halka namlu çevirmeyi adet edinen askeri cunta rejimleri altında yaşamak kifayet etmiyormuş, ille de Twitter’de bir yasak lazımmış demek ki.

Dernekler, vakıflar kapatılıp mal varlıklarına el koyulurken, RP ve AK Parti gibi iktidar partilerine kapatma davaları açılırken AB’ye tam üyelik müzakereleri sürdüren ülkemiz güllük gülistanlıktı da sıra Twitter’e yasak koymaya gelince işin rengi değişti. “Temel haklar ve özgürlükler anlamsız bir saldırı altında. AB 30 Mart seçimlerinden önce devreye girsin” (Helene Flautre) çağrısı yapmak için de Türkiye’den “tam bir izahat” talep etmek için de kırmızı çizginin sosyal medyanın dokunulmazlığı olduğunu iyice idrak etmek gerekiyordu.

Küresel ve Ulusal sermayenin çocuğu TÜSİAD “temelsiz korkuların göstergesi” saydığı Twitter yasağı için ayaklanırken kimse hatırlamak istemez ki Türkan Saylan ve Nur Serter gibi psikolojik işkence uzmanlarının ülke sathına yaydığı ikna odalarıyla insanlığı boğmaya kalkıştıklarını. Ulusolcu Kemalist ittifakla resmi ideolojiye kurşun asker yetiştirmek üzere ana sınıflarından üniversiteye değin eğitim öğretime dair bütün kademeleri laik-seküler şartlandırmanın çarklarında öğütenler “sansüre karşı, tek tipleştirmeye karşı özgürlük” türküleri söylüyorlar yine. Ülkeyi ve toplumu modernleştirme, laikleştirme, Atatürkçüleştirme dayatmaları zinhar devlet ve iktidar sınıflarından kaynaklanmamıştı zaten.

Her sabah betondan büstlerin karşısında milyonlarca çocuk ve gencin Türkçü-Atatürkçü and okutulmasıyla komik duruma düşülmedi. Resmigeçitlerde vurgulanan ulusalcı-faşist gösterilere katılmaya zorlanan geniş kitleler üzerinden özgürlükler boğulmak istenmedi. Resmi ideoloji adına sergilenen yaygın despotizm pratikleri hiçbir zaman gerçek bir tehdit değildi. İbadetlerimizi, İslami söylem ve sembollerimizi, Allah tarafından lütfedilen Kürtçe dilimizi yasaklamak da korkaklık, zayıflık alametisayılamazdı.

Saçma ve ödlekçe olan Kemalist darbecilerin, katil Esed rejiminin arkasında kuyrukçuluk yapmak değildi. Başta FG Cemaati ve Perinçekleşen-Çölaşanlaşan liberal demokratlar olmak üzere tüm laik-Batıcı kesimlere göre Twitter yasağı üzerinden saçma ve ödlek olan Başbakan Erdoğan’ın siyasetidir ki onu el birliğiyle madara etmeyi kafaya koymuşlar.

Telaşa, paniğe mahal yok. Çünkü fazla zaman kalmadı, kimin kimi ne şekilde madara edeceğini görmek için. Geri sayım başladı bile.

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum