Kim İflas Ediyor, Kim Kazanıyor?
Anıtkabir ve Dolmabahçe başta olmak üzere yapılan bugün yapılan resmi törenler sadece resmi bir mecburiyetten ibaret. Toplum adına ilan edilen hüzün de arayış ve özleyiş de kelimenin tam anlamıyla ‘sözde’. Çünkü siyasal ve toplumsal hayatın varoluş ve özgürlük mücadelesi her şeyden önce resmi ideolojiye karşı sürdürülen mücadeledeki kazanımlar kadar bir değer kazanıyor.
Hem Türkiye’deki hem de İslam coğrafyasındaki siyasal ve toplumsal dinamikleri anlayıp idrak etmek, siyasi projeler üretip oyun kurmak için öncelikle heykel ve büstlerin, tören ve ritüellerin temsil ettiği Kemalist hegemonyadan kurtulmak icap ediyor. Tabii bu kopuştan itibaren alınacak epeyce bir yol var ve bu yolu kat etmeyi göze alamayanların her an geri dönüşü yüksek ihtimaldir.
Ancak görünen o ki sadece sol-sosyalist örgüt ve çevreler değil Kürt ulusalcıları ve ak saçlı liberaller dahi Erdoğan-Davutoğlu politikaları karşısında düştükleri acziyeti ulusalcı cepheye asker yazılarak giderme telaşındalar. Bir taraftan ulusalcı ittifakın (sol-liberal-Kürtçü-cemaatçi) bileşenleri genişliyor diğer taraftan hep birlikte Batı adına Hükümetin iç ve dış politikasının çökertilmesi için ortak bir seferberliğe girişiliyor.
Bırakalım Çözümsüz Kalsın!
AK Parti iktidar oluncaya kadar Türkiye’nin kronik dış politik açmazlarından başka bırakın irade serdetmeyi ne bir ufku ne bir hayali vardı. Bütün birimleriyle devlet 24 Nisanlarda Ermeni sorununa dair ABD Başkanı’nın ağzından çıkacak birkaç cümleye odaklanırdı. Kıbrıs’ın Milli Dava olarak kangrene dönüşen hikâyesinin ne kazandıran ne kaybettiren pozisyonu belliydi. Azerbaycan ve Pakistan kardeş ülke, İran ve Yunanistan kalleş ülke olarak literatüre sabitlenmişti.
Kıbrıs’ta Türkiye’nin çözüm üretme iradesi koyması, hem Yunanistan hem de İran’a yönelik klişe söylem ve siyasetini değiştirmeye başlaması, AB sürecini hızlandırması her şeyden önce askeri vesayeti ve bürokratik oligarşiyi geriletti. Çözümsüzlük çözümdür teamülü geride bırakıldı. İsrail’le ilişkilerin stratejik ittifaktan çıkarılmasıyla Türkiye kim ne derse desin başka bir kulvara geçti. İçeride ve dışarıda yüksek sesle dile getirilen ‘eksen kayması’ söylemi giderek keskinleşti ve artık ‘tehlikeli yalnızlık’ kademesine geçirilerek bir nevi Batı adına alarm verilmeye başlandı.
AK Parti Hükümetini içeride Kürt sorunuyla, dışarıda Suriye kriziyle boğma siyaseti şimdi elde kalan tek kart özelliği taşıyor. Çözüm sürecini sabote eden askeri-siyasi irade size garip gelebilir ama belki her yerden daha önce, daha çok PKK-HDP içinden neşet ediyor. Cemil Bayık’tan Aysel Tuğluk’a kadar PKK-HDP sözcülerinin sergilediği siyaset tarzı fırsatçılığın zirvelerini zorluyor.
Çökmese de Çökmüş Gibi Muamele Et
Bir taraftan “devletin geleceğini düşünen seküler güçlere” çağrı üstüne çağrı yapılıyor. Diğer taraftan Kandil’in baronları tarafından NATO ve AB’ye işbirliği, destek, taşeronluk makamında selam üstüne selam gönderiliyor. PKK-HDP liderlik kadrosu sırtını hem İran ve Suriye rejimine dayayarak hem de ABD ve AB ülkelerine yaslayarak temeli ‘kantondan’ müteşekkil siyasal ütopyalar uğruna Kürdistan halkı kurban olmaya zorluyorlar.
İşin garibi sadece Kürt ulusalcısı kadrolar değil Çözüm Sürecine muhalefet eden bütün siyasi çevreler bu siyasi müsamereyi teşvik ve tebrik ediyor. Böylece hem Türkiye’de hem de bölgede statükonun bekası adına misyon üstlenenler döne döne ve üstelik sürekli olarak birbirlerini şahit kılarak şu türden hüküm cümleleri kuruyorlar: “AK Parti politikaları çöktü. Neo-Osmanlı maceralar iflas etti. Erdoğan ve Davutoğlu Türkiye’yi yalnızlaştırdı ve küresel ölçekte ötekileştirdi. Kimsenin Türkiye’yi ciddiye aldığı yok ve giderek bölgede silikleşecek. Esed rejimi en az 30 sene daha komşumuz olacak. Bölgenin kazananı İran ve Kürtler üzerine yatırım yapan AB ve ABD’dir.”
ABD Temsilciler Meclisi ve Senato seçimlerinde kim kazandı? İddialara bakılırsa Türkiye’nin iflas ettiği Suriye ve Irak ‘ta hem ABD hem İran hem Esed hem de PKK-PYD kazanıyor. Neden Musul başta olmak üzere bütün Sünni bölgelerde çöken Irak ordusunun yardımına hem ABD hem de İran askeri yardımlarla koştu? 1.400 ABD askerine ilaveten Obama yönetimi 1.500 asker ve 5.6 milyar dolarlık destekle yeni bir operasyonel görevlendirme için kararlar alındı acaba?
ABD ve İran ordusunun Suriye ve Irak’ta IŞİD’le mücadele adı altında Esed ve Haydar Abadi rejimlerini ayakta tutmaya endeksli ittifakı sözde ‘Kobani ve Şengal Dramları’yla gizlenip saklanamayacak kadar ortada değil mi? Biz hatırlatmış olalım. Bölgedeki seküler despotların haykırdığı ‘Biji Serok Obama’ veya Ufuk Ulutaş’ın yerinde ironisiyle ‘birruh biddem nefdike ya Obama’ sloganlarına bakarak kimlerin iflas ettiğine, kimlerin kazandığına karar vermek pek aceleci bir karar olur.
YAZIYA YORUM KAT