Kim daha özgürlükçü?
Özgürlük önemli ve hayati bir değerdir, ama sosyo-politik sistem söz konusu olduğunda "çoğulculuk ve katılım" olmadıkça özgürlük gerçekleşemez.
Bizim tezimiz, özgürlüğü, çoğulculuğu ve katılımcılığı ancak İslam sağlar. Tarihsel şartlarda Emevilerden Osmanlılara kadar bunu İslam sağladı, o zamanlar Batı katı baskılar altında yaşıyordu. Bugün de liberal Batı, siyasal çoğulculuğu savunuyor, ama sosyo-kültürel çoğulculuğa ve katılıma kapalı duruyor. Söz konusu tez 2007'den bu yana yaşadığımız "yeni anayasa" teşebbüsü ve "Kürt açılımı" tecrübelerinde fiilen kanıtlandı:
2007'de hükümet 6 bilim adamını toplayıp bir "anayasa metni" hazırlamalarını istedi. Altısı da liberal bu değerli bilim adamları görevi kabul ettiler, çalıştılar ve hazırladıkları metni hükümete verdiler. Hükümet konjonktür dolayısıyla arkasını getirmedi. O zaman biz, bunun yanlış olduğunu, toplumsal bütün kesimleri içine alan bir müzakere süreci başlatılmadan akademisyenlerin hazırlayacağı "anayasa metni"nin usul bakımından askerlerin darbe dönemlerinde yine akademisyenlere hazırlattıkları metinden farklı olmadığını savunduk. Beni şaşırtan şey, hem akademisyenlerin hem liberal yazarların bu yanlış usule hiç itiraz etmemeleri, aksine, liberal bir metin çıkacak diye "hükümetin siparişi"ni memnuniyetle karşılamalarıydı.
2009'da başlayan Kürt açılımında da aynı hata yapıldı. Yine hükümet 12 liberal aydını topladı, ana çerçeveyi onlarla görüştü ve açılımı kamuoyuna sundu. Biz yine itiraz ettik, bunun usul bakımından yanlış olduğunu yazdık. Önerimiz şuydu: a) Kürt milliyetçileri (BDP ve bağımsız Kürt aydınları, İslami kanaat önderleri). b) MHP ve bağımsız Türk milliyetçisi aydınlar, BBP. c) Etnik kökenine bakılmaksızın düşünce üreten İslami çizgideki entelektüeller, kanaat önderleri, cemaat temsilcileri. d) CHP ve sosyal demokrat çizgideki aydınlar. e) Bağımsız sol ve sosyalist çizgideki aydınlar sürece katılmalıdır.
Müzakereci siyaset, sivil, yaygın ve aşağıdan yukarıya doğru toplumsal bütün tarafların ortak katılımını öngören mutabakat temin etmeyi hedefler.
Ancak eğer "sivil ve yeni bir anayasa" yapılacaksa, bu sefer şu 12 kategorideki temsilcilerin sürece katılmasında zaruret var: a) MHP ve BBP; b) Bağımsız Türk milliyetçileri; c) BDP; d) Bağımsız Kürt milliyetçileri; e) İslamcılar, cemaatler f) Muhafazakâr-sağcılar; g) CHP'ye ve sosyal demokrasiye yakın olanlar h) Sol veya sosyalistler ı) Kemalist ve ulusalcılar i) Liberaller j) Aleviler k) Gayrimüslimler.
Temsilciler, "Türkiye toplumu"nda var olan yelpazenin her diliminden meşru, kabul ve itibar gören, sözcü ve kanaat önderinden olmalı. Hükümet, sadece kolaylaştırıcı fonksiyon görmeli, kendi görüşlerini empoze etmeye kalkışmamalıdır. Hükümetin görevi, siyasi irade beyan etmek ve cesaretlendirmekle sınırlı olmalıdır. Bu teşebbüse devlet birimleri değil, yaygın, etkili sivil kurum ve kuruluşlardan birinin veya birkaçının ev sahipliği yapması gerekir. Müzakere şöyle yürütülür: Toplantılara katılan temsilciler, konuyla ilgili teşhislerini, kanaatlerini ve çözüm önerilerini dile getirirler. Müzakere demek, bir meselenin teşrih masasına yatırılması, ayan beyan anlaşılmasının sağlanması, tarafların sıkıntı ve dertlerini özgürce dile getirip ne istediklerini açık yüreklilikle birbirlerine aktarması sürecidir.
Kalıcı ve kabul edilebilir bir toplumsal sözleşmenin, yani sivil bir anayasanın a) Toplumsal tarafların inançlarına, kutsallarına; b) Toplumun meşru ve yerleşik örflerine aykırı olmaması; c) Türkiye'nin taraf olup altına imza attığı uluslararası temel hak ve sözleşmeleri göz önünde bulundurması gerekir. Ortaya çıkacak mutabakat metni, en son aşamada hukukçu bilim adamları tarafından usulüne ve hukuk tekniğine uygun kaleme alınır, referanduma götürülür.
Eğer yeryüzünde bir objektivite, hakkaniyet ve adalet varsa, herkes kendi vicdanına sorsun: Kim daha özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı: İslamcılar mı, liberaller mi?
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT