Kim açtı bu işleri Aydın Doğan'ın başına?
Çok zaman geçti. Kızılay, bir anket yaptırıyordu. Sorular, Kızılay'ın 'yapısı'nın, 'hizmeti'nin nasıl değerlendirildiğini, başarılı bulunup bulunmadığını ortaya çıkarmaya yönelikti.
Ben, Misak-ı Milli sınırlarımız dışında 'esami'si okunmayan, Türkiye'de de 'çadır ve battaniye'den ibaret bir yardım geleneğini bir adım ileri götüremeyen Kızılay hakkında, ne yazık ki, müsbet cevaplar veremedim.
Anketi yapan genç, anketimiz bitince bana 'Divan Pastanesi'nden alınmış bir kutu çikolata sundu. Çikolatanın, Kızılay'ın armağanı olduğunu söyledi.
"Bakın" dedim, "Cevaplarım ne kadar isabetliymiş. Yoksula, hastaya, afetzedeye yardım etmesi gereken Kızılay, hangi yetkiyle bana çikolata veriyor? İnsanlar, millete çikolata dağıtsın diye mi Kızılay'a yardım ediyor?"
Şimdi Allah'a şükür, Kızılay, dünyanın öteki ucundaki afetzedeye bile herkesten önce yetişiyor.
Başka kuruluşlarımız da var. Açe'de, Pakistan'da, Sri Lanka'da, Filistin'de insanlar, artık sadece misyonerlere, kilise cemiyetlerine bırakılmıyor. Bizim ülkemizin insanları da, yaz kış, soğuk sıcak demeyip afetzedelerin yardımına koşuyorlar.
Büyük bir görev, büyük bir sorumluluk. Böyle işlerde çok hassas olmak lazım. Bir yanlış, binlerce doğruyu götürür. Bu dünyada belki allem eder kallem eder, kurtulursunuz. Ya Ahiret'te ne yapacaksınız?
Babası depremde ölmüş çocuğun hakkını gaspederseniz, 'ruz-i ceza'da nasıl hesap vereceksiniz?
Şimdi, Almanya'daki Deniz Feneri adlı yardım kuruluşu hakkında Alman mahkemelerinde devam eden bir dava var.
Böyle bir haberi kim bulsa verir.
Biz de birkaç ay önce, Aydın Doğan'ın Hilton arazisi hakkındaki planlarını haber yapmıştık.
Sonra, o haberi yalanladılar. 'Hilton'la ilgili hiçbir hesabımız kitabımız yok' dediler.
Haberimiz yalanlanınca mahçup oldum. Benim öyle bir huyum var. Yanlış yaptığımı düşündüğüm zaman akşama kadar gazetenin yüzüne bakasım gelmez.
Deniz Feneri haberi, ardı ardına, büyük bir proje halinde sökün edince, ben, saf saf, 'Hilton'u yalanladılar, demek ki başka bir mesele var. Nedir acaba?' diye soruşturulmasını söyledim.
Tv 5 Doğan Grubu'na satılıyormuş. Konu RTÜK'teymiş. Zahit Akman'a bundan dolayı saldırılmış olabilirmiş. Olabilir mi? RTÜK'çüler öyle düşünüyor. Bir ihtimal.
Haberi büyütmeden 1. sayfadan gördük.
Ertesi gün, Doğan medyasının tamamında saldırılar, saldırılar saldırılar… Yeni Şafak'a saldırıyorlar. Benim yine canım sıkıldı. Acaba haksızlık mı yaptık diye bir süre muhasebe yaptım.
Haklıymışlar. Biz yanılmışız. Tv 5 satışı sebebiyle Doğan Grubu'na verilecek 4. karasal yayın lisansı, asıl meselenin yanında küçük bir işmiş.
Hani, biz verdiğimiz zaman yalanladıkları Hilton arazisi haberi var ya. O, daha önemliymiş. Oraya rezidans yapacaklarmış. Bir sürü rezidans! Aydın Bey Başbakan'a gitmiş, bizzat istemiş.
O günkü yalanlama, beni nasıl yanılttı. Demek, inanmamalıymışım her yalanlamaya. Ne kadar safmışım!
Ben şimdi, Tv 5 satışıyla alakası yok diye zıplamalarına da şüpheyle bakıyorum.
Tekzipler, sadece gerçekleri tekzip ediyor. Yalanlara kimse tekzip göndermiyor. Hayat ne kadar da değişti!
Peki nedir bu? Böyle bir iş olur mu olmaz mı, aslı var mıdır diye düşünmeden, Başbakan'a şu kadar para verilmiş diye haber yaptırtan hırs?
Kimin o hırs? Aydın Doğan'ın mı?
Yoksa gazeteleri, televizyonları mı açtı bu işleri Doğan'ın başına?
Ben bilmiyorum. Yazarım, sonra yalanlarlar, mahçup olurum.
Ancak şunu görüyorum: Bardak, taşmış. Hem de fena taşmış.
Doğan medyası, en hassas olunması gereken bir konuda Başbakan'a çamur atacak kadar ileri gidince, Başbakan Erdoğan'a cevap hakkı doğdu.
Belki, ölçülü davransaydılar, Başbakan konuya bizzat, kişi ve yer isimleri vererek girmezdi.
Aydın Doğan bu kadar hırpalanmazdı.
Tasavvufi gelenekte, 'keşke' demek, vaki olandan müşteki olmak iyi sayılmaz. "Olanda hayır vardır" denilir.
Ramazan-ı Şerif'teyiz. Biz de çok derine dalmayalım. Vardır bunda da bir hayır.
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT