Kılıçdaroğlu ne yapmak istiyor?
Denebilir ki referandum kampanyası yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na Cumhuriyet Halk Partisi'ne eski Genel Başkan Deniz Baykal'ınkinden farklı bir profil çizmek için bulunmaz bir fırsat sağladı; o da bu fırsatı değerlendirmeye çalışıyor. Kılıçdaroğlu'nun sadece son bir ay içinde, sadece en dikkate değer beyanları şöyle sıralanabilir:
"Bu zamana kadar halkımızla yeteri kadar ilgilenmedik. Vatandaşımızın derdini yeteri kadar dinlemedik. Bundan sonra halkımız için çalışacağız... İster askerî, ister sivil bütün darbelere karşıyız... Hangi inançtan olursa olsun bütün vatandaşlarımızı kucaklayacağız. Hiç kimseyi ötekileştirmeyeceğiz. Allah'ın yarattığı en değerli varlık insandır..." (Yozgat, 7 Ağustos)
Başörtüsü üzerine: "Biz bu sorunu, özgürlük temelinde çözeceğiz. Şu anda bir grup arkadaşımız bu konu üzerinde çalışıyor. Şu ya da bu şekilde o insanların okumalarının önündeki engelleri kaldıracağız." (CNN-Türk, 23 Ağustos)
Faili meçhuller üzerine: "Faili meçhuller hangi demokraside var? Size söz veriyoruz, tüm faili meçhullerin üzerine gideceğiz ve aydınlatacağız... Sayın Başbakan rica ediyorum. Hükümetsin, Başbakansın. Toplumun duyarlılığını dikkate almak gerekir. 33 köylünün sorgusuz ve sualsiz kurşuna dizildiği bir yerde, kurşuna dizenin ismini bir kışlaya vermeyin. Ne olur değiştirin. İstirham ediyoruz..." (Van, 24 Ağustos)
Terör üzerine: "Hayır deyin, özgürlüğe, kardeşliğe, doğudan batıya, kuzeyden güneye, toplumsal mutabakatla genel affın yolu açılsın. Biz toplumun her kesimini kucaklayacağız. Barışa kucak açacağız. Terörü, kardeş kavgasını bitireceğiz. Mühür sizde, kardeş kavgası bitsin. Hayır deyin barış gelsin..." (Tunceli, 24 Ağustos)
Devletin ateşkes için PKK ile görüştüğü iddiaları üzerine: "Devlet bu tür temaslar yapabilir. Eğer bu temasların terörü bitirme ihtimali varsa elbette olabilir... MİT'in, Adalet Bakanlığı'nın görüştüklerini biliyoruz. Bunda bir şey yok..." (Hürriyet, 25 Ağustos)
Kürt sorunu üzerine: "Sonuna kadar 1989 raporunun arkasındayız. 30 yıldır kardeş kanı dökülüyor. Terör sorunu yalnızca askerî tedbirlerle çözülemez; sosyal, kültürel ve ekonomik yönleri vardır... Herkesin etnik kimliğine ve inancına saygılıyız... Kan kanla yıkanmaz, dedik. Devletin kin gütmemesi gerekir, topluma barış ve huzuru getirecek önlemleri hayata geçirmesi gerekir..." (Bingöl, 25 Ağustos)
Bu beyanlarına bakarak şunları söylemek mümkün: Kılıçdaroğlu, Baykal döneminde CHP'nin bürokratik vesayet rejimi ile kurduğu özdeşliğe son vermek; "devlet partisi," daha kaba (ama popüler) bir ifadeyle "postal partisi" imajını değiştirmek çabasında. Halkın sorunlarıyla ilgileneceğini, askerî darbelere karşı olduğunu, herkesin kimliğine ve inancına saygılı olduğunu, Kürt sorununu çözeceğini, bunun için genel af çıkaracağını, başörtüsü sorununu özgürlük temelinde çözeceğini tekrarlıyor.
Kılıçdaroğlu'nun böyle bir söylemle halkın karşısına çıkması, Türkiye'de demokrasinin yerleşmesi açısından memnuniyetle karşılanmalı. Muhakkak ki Türkiye ancak iki ana partinin bu konularda ittifak etmesiyle bürokratik vesayet rejimine son verebilir. Ne var ki akıllara gelen birçok soru var:
Kılıçdaroğlu bu söyledikleriyle referandumda "hayır" oyu avcılığı mı yapıyor yoksa ciddi mi? 12 Eylül'de Türkiye anayasa değişikliklerine "evet" diyecek olursa da bu sözlerine sadık kalacak, 2011'deki genel seçimlere de bu söylemle girecek mi? Kılıçdaroğlu, niye tutarlı olamıyor; partisinden destek gelmeyince neden hemen geri adım atıyor? (Bkz. Habib Güler, "Vaatleri ses getiriyor ama partisi arkasında durmuyor", Zaman, 30 Ağustos.) Bu söyleme sadık kalması halinde, bürokratik vesayet rejiminin dayandığı ideolojiyle, Kemalizm'in otoriter yorumuyla, yani laikçilikle ve "Ne mutlu Türküm diyene" milliyetçiliği ile bağları koparması gerekmez mi? Kılıçdaroğlu ve çevresinde, partide böylesine köklü bir değişime öncülük edecek birikim var mı? Göreceğiz.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT