Kılıçdaroğlu Mısır ve Suriye'deki Kardeşlerine Selam Yolluyor!
Yazısında CHP’nin darbeler karşısındaki tutumunu sorgulayan Yasin Aktay, Kemal Kılıçdaroğlu’nun katil Esed ve Sisi ile barışma çağrısını değerlendiriyor.
Yasin Aktay’ın Yeni Şafak’ta yayımlanan konuyla alakalı köşe yazısı (20 Temmuz 2019) şöyle:
Kılıçdaroğlu’nun Gönlünde Ne Diktatörler Yatıyormuş?
15 Temmuz bütün tartışmaları bitiren, dünyaya bu millet adına kurucu sözü ve ilkeyi ortaya koyan muhteşem bir olay. Bu güne kadar muhtemeldir ki yaşanan bir çok uyarıcı olay karşısında açılmamış insanların gözü, bu gece yaşanan olayların ortaya koyduğu apaçık hakikat karşısında faltaşı gibi açıldı. O saatten sonra 15 Temmuz’un söylediği söz üzerine söz söylemek aklı başında, vicdanı yerinde hiç kimsenin tevessül edeceği bir şey olamazdı.
15 Temmuz bu milletin demokrasisini, devletini, bağımsızlığını tartışmasız bir biçimde hak ettiğini gösteren bir berattı. Batılı ülkelerin çoğunda bile demokrasi demokratik yollarla değil, bir şekilde savaşların neticesinde veya güçlü hükümetlerin tek taraflı iradeleriyle halka dayatılmış bir rejim. Türkiye’de de demokrasiye geçiş halkın karar verdiği bir süreç olmamıştır. Oysa 15 Temmuz’dan sonra dünya demokrasi tarihinde Türkiye, demokrasiyi halkının bizzat isteyip uğruna açık bir bedel ödediği müstesna bir örneklik ortaya koymuştur.
15 Temmuz, aynı zamanda FETÖ üzerine, ihanet üzerine, devlete kanun boşluklarından sızıntılar üzerine yaşanan bir çok tartışmaları da bitiren, bu konudaki hakikatlere, tartışmaya yer bırakmadan ışık tutan bir hadise oldu. Bu saatten sonra tartışmayı ancak 15 Temmuz darbesinin parçası olanlar sürdürmeye çalışabilir, olayın aydınlığına sis bombaları atıp, açık zihinlere vesveseler fısıldamaya kalkabilirdi.
Ne yazık ki, Kılıçdaroğlu, baştan itibaren tam da bunu yapıyor.Başarısız darbe teşebbüsünden hemen sonra birbirini iptal eden iki iddiayı çelişkisine bakmaksızın beraber fısıldadı hep. Hem darbenin bir senaryo olduğunu söyledi, hem de her fırsatta darbenin “siyasi ayağını” sorguladı. Tabi bu ayağın hep AK Parti içinde olduğunu da eklemeyi ihmal etmeyerek.
Baştan beri söyledik: AK Parti’nin Gülen yapılanmasına karşı, önceki hükümetler zamanında başlamış ve tam bir etkinlikle devam eden siyasete kendi döneminde uzun süre dokunmamaktan başka bir tavrı olmadı. Onun bir suç şebekesine dönüşmüş olduğunu ispatlayan 7 Şubat (2012) ve 17-25 Aralık (2013)’ten itibarense ona karşı apaçık bir mücadele başlattı. Ancak her iki hadisede, AK Parti’yi FETÖ’cüleri desteklemiş olmakla suçlayan Kılıçdaroğlu ve CHP yönetiminin bir anda AK Parti’ye karşı FETÖ’yle işbirliğine sarıldıkları şu anda en tartışmasız gerçek.
AK Parti’nin bu yapının henüz terör bağlantıları ispatlanmamışken sergilediği yakınlığa karşılık Kılıçdaroğlu ve CHP tam da bu yapının darbeci, terörist olduğu ayan beyan ortaya konduktan sonra onunla hemen bir ittifaka ve işbirliğine girdi. Yani Kılıçdaroğlu’nun yaptığı tam tamına bilerek, isteyerek darbecinin darbeciliğini bilerek işbirliğiydi. Bu durumda darbe için aradığı “siyasi ayak” bizatihi kendisi oluyor.
Kendini bilmeden aradığını herhalde söyleyemeyeceğimize göre “siyasi ayak” lafını fazla telaffuz ederek yaptığı sadece kendi suçunu örtbas etmek.
Bu arada Türkiye’de bizzat siyasi ayağını fiilen temsil ettiği darbenin Mısır ve Suriye’deki kardeşlerine tam da 15 Temmuz’un 3. Yıldönümünde selam çakmaktan da geri durmuyor. Azıcık demokratik bilinci olan, bir gram insan hakkı hassasiyeti olan birinin yapmayacağı şeyi, sosyal demokrat bir partinin genel başkanı sıfatıyla yapıyor.
Rezil bir darbeyle iktidarı çalmış olan ve darbe esnasında kendisini protesto eden sivil insanlara yaylım ateşi açtırarak bir günde üç bin insanı katletmiş, ardından ülkesini tam bir açık hava hapishanesine dönüştürmüş olan, halihazırda zindanlarından insanların işkence altında ölümlerden ölüm beğendiği “diktatör Sisi ile arayı düzeltelim” diyor.
Bunun için şu anda bütün üyeleri ya sürgünde ya zindanlarda işkence altında bulunan “İhvan’la kardeş olmaktan vazgeçelim” diyor. Bir de Suriye’de kendi halkından bir milyon insanı gözünü kırpmadan öldüren “insanlık suçlusu Esed ile de doğrudan görüşelim” diyor.
15 Temmuz’un gözlerini açamamış olduğu Kılıçdaroğlu’na bu teklifleri karşısında ne söyleyelim. Allah müstahakkını versin.
Gece gündüz Erdoğan’ı diktatör olmakla suçlayan Kılıçdaroğlu’nun meğer gönlünde ne diktatörler yatıyormuş! Bugün Esed ve Sisi ile barışmaktan bahsedebilen bir siyasinin Türkiye’de benzer bir diktatörün olmasını mümkün görmesinden başka türlü anlaşılmaz bu teklifler. Erdoğan’dan şikayetse onun ne otoriterliğinden ne de baskıcılığındandır; olsa olsa onun yerinde kendisinin olamayışındandır sadece. Kılıçdaroğlu, Allah muhafaza Erdoğan’ın yerinde olsa Esad ve Sisi arasında bir profil ortaya koyacağını şimdiden vaat etmiş oluyor.
Nitekim şimdiye kadar Kılıçdaroğlu’ndan Mısır zindanlarında işkence altında ölenler hakkında bir tek kelime duymuş değiliz. Keyfi yargılamalarla idam edilmiş taptaze fidan gibi gençlerin katledilmesi üzerine, hala idamlarını bekleyen yüzlerce insanın durumu üzerine de bir şey duymadık.
Koca Mısır’ın seçilmiş tek Cumhurbaşkanı 6 yıl hücre hapsinde her türlü erişimden yoksun olarak, aile ve avukat görüşmelerinden, tıbbi tedaviden mahrum olarak tutulduktan sonra mahkeme salonunda kalp krizi geçirip düşmüş, o haliyle yarım saat müdahale edilmemiş ve ölmüş. Ardından gece yarısı gizli kapaklı, otopsi yapılmadan, nasıl öldüğüne dair hiçbir tıbbi rapor bile tutulmadan adeta cesedi kaçırılarak defnedilmiş Mursi’nin durumu üzerine de bir şey duymadık. Türkiye’nin sosyal demokrat partisinin lideri böyle bir vaka karşısında yeri göğü inletmeliydi.
15 Temmuz günü hatırına, halkın iradesinin, demokrasinin destanlaştığı bir günün yıldönümünde, başarılı darbe (bir tür Mısır’ın 15 Temmuz’u) ortamındak Mısır’ı anıyorsan bari bununla anaydın be adam…
HABERE YORUM KAT