Kibirlerini şişirmeyelim
ABD Dış İlişkiler Komitesi'nde Ermeni tasarısının geçmesi, aslında bilinen pek çok gerçekleri bir defa daha gün yüzüne çıkardı.
Bir ülke aleyhinde herhangi bir suçlamada bulunanların, meselâ Türkiye'yi soykırımla suçlayanların önce kendi elleri bu tür cinayetlerden temiz olmalıdır. Hz. İsa'nın dediği gibi, "İlk taşı, suçsuz olan atmalıdır." Soykırım deyince dünyada, hattâ bütün bir insanlık tarihinde ilk akla gelenler, acaba kimlerdir?
1915'te Türkiye'de Ermeni katliamı yaşanmış mıdır? Türkiye'de "Kürt meselesi"nin arkasındaki asıl aktörler nasıl Kürtleri temsil etmiyor ve hattâ Kürtlerin dostu değil, sadece bu meseleyi istismar edenlerin piyonları ise, Ermeni soykırımı iddiasında bulunanlar da, aynı şekilde Ermenileri kullanmaktadırlar. Dersim'de katledilen Alevî ailelere mensup pek çok çocuk, özellikle bazı subayların evlerine dağıtılmıştı. Tehcirle cezalandırılan Ermeni ailelerine mensup pek çok çocuğun da aynı şekilde bazı evlere dağıtıldığı, sistemli şekilde orduya yerleştirildikleri, nesillerinin 1960'tan itibaren her darbede tetikçi olarak kullanılıp sonra tasfiye edildikleri de iddialar arasındadır. Meşrutiyet öncesi yıllarda da Türkiye içinde özellikle ekonomiye hakimiyet konusunda Ermenilerle Sabetaycılar arasındaki ciddî mücadele tarihî bir vakıa olup, Doğan Avcıoğlu gibi pek çok araştırmacılar, 31 Mart Vak'ası'nın sebepleri arasında bu mücadeleyi de görmektedirler. Mücadeleyi Sabetaycılar kazanmıştır. Dünü ve bugünüyle meseleye bir de bu açıdan yaklaşmakta büyük fayda vardır.
AB ve ABD'siyle Batı için demokrasi, insan hakları, özgürlükler, sadece kendileri için ve menfaatlerine uygunlukları ölçüsünde geçerlidir. Cezayir hükümeti Cezayir'de Fransızların uyguladığı soykırımı gündeme alma teşebbüsünde bulununca Sarkozy, "Tarihi tarihçilere bırakalım!" der ama, Ermeni soykırımı iddiaları tarihçilere bırakılmaz. Ve tarihî bir hadise, siyasî ve ekonomik menfaatler adına bir şantaj olarak her yıl kullanılır. Yoksa söz konusu olan, bir hak, adalet ve insanlık meselesi değildir. ABD ile 45 milyar dolarlık uçak, helikopter, silah, füze alımı anlaşmalarımız varmış. Yazık bu ülkeye! Kaç yıldır şantajla ABD'ye, bazı AB ülkelerine ve İsrail'e silah ve benzeri alımlarla âdeta bedel ödüyoruz. Bu husus, özgürlük ve bağımsızlığımıza pek düşkün(!) bir kısım "Kemalist-ulusalcı" çevreleri neden hiç ilgilendirmiyor? Silah sanayimizin olmaması, halkını ve onun değerlerini birinci tehlike addeden ve hep bununla yatıp kalkan bazı askerleri neden hiç ilgilendirmiyor?
Hürriyet gazetesi, "Davos'un intikamı!" diye manşet atıyor. Şantajdan ibaret Ermeni meselesiyle sürekli Yahudi lobilerine ve İsrail'e mahkûm halde tutulmaya çalışıyoruz. Türkiye, ne ABD'ye, ne AB'ye, ne Yahudi lobisine, ne de İsrail'e muhtaçtır. Meseleye böyle yaklaşarak, bunların kibirlerini şişirmemeliyiz! Çünkü bu meselenin arkasında ayrıca Batı'nın kibri de yatmaktadır. Ama ülkenin başına çöreklenen ve onun tarihine, halkına, değerlerine düşman azınlık, kendi iktidarını halka karşı koruma adına Türkiye'yi hep bu şekilde mahkûm ve muhtaç tutmaya çalışmıştır. Türkiye'nin yapacağı bir şey var. Dünyadaki pek çok mazlum ve soykırıma uğramış halkların davasını da gündeme taşımak, "Başka holokostlar, başka mazlum ve mağdur halklar da var!" demek. Bakalım o zaman Ermeni soykırımı meselesi gündeme geliyor mu?
Ne ABD, ne AB, ne Yahudi lobisi ve İsrail Türkiye'ye söz geçirebilir. Türkiye'nin zaafı kendi içindedir; ordu, yargı, bir kısım sermaye, medya ve sivil toplum kuruluşlarındaki yapılanmalardadır. Türkiye, kendi içindeki zaafını giderdiği anda dünyanın en güçlü ülkesi olmaya adaydır.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT