1. YAZARLAR

  2. Merve Şebnem Oruç

  3. Kesilerek mi ölmek istersin, boğularak mı?
Merve Şebnem Oruç

Merve Şebnem Oruç

Yazarın Tüm Yazıları >

Kesilerek mi ölmek istersin, boğularak mı?

14 Mayıs 2015 Perşembe 07:40A+A-

Bu akşam yine akşam yemeğimizi yiyeceğiz. Belki makarnayı çok seveceğiz, çorbayı beğenmeyeceğiz. Ardından bir dizi ya da bir maç... Belki arkadaşlarımızla buluşmak için dışarı çıkacağız. Ne çok derdimiz var hepimizin, güzel güzel şikayetleneceğiz. Ve sonra sıcak yatağımıza gireceğiz. Yarın yine çok işimiz var ve patronumuz da sevmiyor bizi, o güzel kız bize hiç yüz vermiyor ve vitrinde gördüğümüz kıyafeti bir türlü alamadık. Ellerimizi açıp dua ederken isteyecek ne çok şeyimiz var. Onlar bir olsun hele, sonra halimize şükredeceğiz, 'hamd olsun' diyeceğiz. Arakanlı Müslümanların dramı mı? Aa evet, gazetede görmüştük geçen gün, çok yazık.

Belki son bir kez telefonumuzu açıp son eklenen Instagram fotoğraflarına bakacağız ya da Facebook'ta kim ne yazmış diye ekrana dokunuvereceğiz. 'Acaba ben de mi bir selfie çubuğu almalıyım?' diye düşüneceğiz. Gözlerimizi kapadığımızda aklımıza, televizyonun önünden geçerken haberlerde akşam haberlerinde gördüğümüz hiçbir kare gelmeyecek. Şu 'zalim dünya' dediğimizin unuttuğu garibanlar bizim de aklımızda yer etmeyecek. Birleşmiş Milletler'i o mültecilere yardım etmediği için suçluyorduk akşam üstü kahvede ama biz de onlar için birkaç saniyemizi ayırıp üzülmeyeceğiz, dua etmeyeceğiz.

Zaten dünya kadar derdimiz var bizim. Arakan'a (Rohingya) da başkası baksın, değil mi? Ama kimse bakmıyor. Ve kimse onları istemiyor. Doğdukları topraklarda vatandaşlıkları ellerinden alınmış, dünyanın en çok zulme uğrayan insanları onlar. Neredeyse tüm insan hakları örgütleri ve uluslararası medya böyle diyor. Geçtiğimiz günlerde, United States Holocaust Memorial Museum'dan (ABD Holocaust Anma Müzesi) araştırmacılar, Burma'da (Myanmar) Arakanlı Müslüman azınlığa karşı soykırım için şartların oluşmuş olduğunu ve Arakanlı Müslümanlara karşı yapılan muamelenin, bir soykırımın başlangıcı niteliğinde olduğunu açıkladı. Bir heyet Mart ayında bu Budist Güneydoğu Asya ülkesini ziyaret etmiş ve Arakanlı Müslümanların ne tür tehditlerle karşı karşıya olduğunu araştırmış. Yıllardır Birleşmiş Milletler'den İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne hemen hemen tüm resmi kurum ve sivil örgütlerin söylemekte olduğu bir şeyi tekrar etmiş yani. Kimin umrunda?

Hala turizm ve gezi sitelerinde Burma'nın egzotik ve esrarengiz güzelliğine çağrı yapılıyor. Gezi blogger'ları, Budist rahiplerle tanışmanın 'eşsiz' halet-i ruhiyesinden, doğanın harikuladeliğinden, tapınakların ve baharatların ve yemeklerin ve köylerin fantastikliğinden bahsediyor. Ama aynı ülkenin sınırları içinde, bazı köylerin girişlerinde kılıçlar, satırlar ve maşeteler satılıyor. Kıtır kıtır insan kesmek için... Budist rahipler (daha doğrusu katiller), etnik temizlik çağrısı yapıyor. Bir köye giriyorlar, kadın, erkek, çoluk-çocuk demeden doğruyor ve çıkıp gidiyorlar.

Myanmar'ı 50 yıl yöneten cunta gitti, beş yıl önce yönetime siviller geldi; ama Burma milliyetçiliği ve Budizm karışımı ideolojiden hiçbir şey eksilmedi. Myanmar'ın Nobel Barış Ödüllü muhalefet lideri Aung San Suu Kyi bile Arakanlıları Burma vatandaşı olarak görmüyor, yapılan katliamlara, amaçlanan soykırıma karşı ağzını bıçak açmıyor. 15. yüzyıldan beri Arakan'da yaşayan bu Sünni Müslümanlar'ın vatandaşlık hakları 1982'de ellerinden alındı ve o gün bugündür vatansızlar. İşkence, kötü muamele, keyfi tutuklama, dayak, tecavüz, aşırı derecede ayrımcılık, nefret söylemi, köle olarak çalıştırılma, köylerinin yakılması onlar için günlük yaşamın bir parçası. Yakılarak, doğranarak, bıçaklanarak öldürüldükleri günler de bir o kadar sıradan.

İşte bu yüzden kaçmaktan başka şansları yok Arakanlı Müslümanların. 100 binden fazla kişi Myanmar içinde evlerinden ayrılmış halde kamplarda yaşıyor ve bu kamplardan ayrılmalarına izin yok. Tayland-Myanmar sınırındaki alanlara ve Bangladeş'e kaçarak mülteci kamplarına ve gettolara sığınanlarıysa yeni bir dert bekliyor. Artık Bangladeş'te de istenmiyorlar. Sınır ülkelerde bulunan toplu mezarlar, içerideki soykırımın ne denli büyük olduğuna dair çarpıcı ipuçları veriyor. 

Kurtulmak için çareyi insan kaçakçılarının teknelerinde arayan Arakanlılar, açık denizlerde can pazarında mücadele veriyorlar bu kez. Tekne sahiplerinin, kapasitesinin kat be kat üstü insanı balık istifi doldurdukları tekneler batınca, Endonezya, Malezya gibi ülkelerin kurtarma botları tarafından kurtarılsalar bile, insanlık namına 'yemek' verilip geri gönderiliyorlar.

Geçen hafta Tayland'da bulunan ve Arakanlı Müslümanlara ait olduğu düşünülen 32 toplu mezar ve hafta sonu açık denizde kaybolduğu düşünülen 6000 kadar insan, sadece uluslararası medyada yeni bir 'mülteci krizi'. Ama bu bile bir şey. Zira bizim dertli gündelik hayatımızın içindeki eften püften yüzlerce gündem arasına girecek kadar bile önemi yok bugün yaşanan bu soykırımın.

Evet, Batı'nın umrunda değil. Evet, dünyanın umrunda değil. Evet, kimsenin umrunda değil. Peki neden senin de umrunda değil? 

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT