1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. KER-PİÇ ev, deprem ve darbe!
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

KER-PİÇ ev, deprem ve darbe!

15 Mart 2010 Pazartesi 01:50A+A-

“Bu öykü 1920’li yılların bir Bozkır kasabasının öyküsüdür, bu öykü Cumhuriyet’imizin öyküsüdür, bu öykü lokantacılığımızın piri olan Karpiç Baba’nın öyküsüdür, yani bizim, hepimizin öyküsüdür.” Birileri ‘Karpiç’i anlatmaya böyle başlıyor..

Karpiç, Tokatlayan, Cercil D’orient.. Bunlar yeni cumhuriyetin şekillenmesinde önemli POI’lerdir..
Konumuz Karpiç değil kuşkusuz kerpiç. Karpiç neresi derseniz, “Ulu önderimiz Atatürk’ün isteği üzerine İstanbul’dan gelen Gürcü asıllı Karpiç Baba (Karpovitch [Bakü 1878-İstanbul 1956]), Ankara’nın ilk ‘Asrî Lokantası’nı Ulus Meydanı’nda, Taş Han’ın iç avlusuna bakan bölümünde hizmete açtı. Kendisi Mütareke Yılları’nın başında, yani 1918 yılında Beyaz Ruslarla birlikte sığınmacı olarak İstanbul’a gelmeden Rusya’da önce petrol kuyularında işçi olarak çalışmış, daha sonra Ankara’ya gelip içkili bir lokanta açmıştı. Siyasilerin buluşma yeri idi Karpiç. Todor’un Meyhanesi, Cercil D’orient, Tokatlayan Palas, bunlar hiç unutulur mu? Aslında asıl zemin kayması buralarda yaşandı.. Kulüplerde iş bağlanıyordu o zamanlar. Kafalar oralarda demleniyordu.. “Asrilik: Çağdaşlık” denen şey buydu, o zamanın anlayışına göre..
Ker-piç diye okursanız “kötü-piç, aşağılık-soysuz” gibi bir anlama da gelir..
Kerpiç ev aslında ekolojik ev olarak da bilinir.. Tamamen doğal malzemelerle üretilebilir. Depreme en dayanıklı ev türlerinden biridir aslında.. Ama fay hattının üzerine ya da toprak yamaca yapmazsanız..
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 1997 verilerine göre köylerdeki 3 milyon 242 bin 275 konut amaçlı yapıdan 1 milyon 238 bin 38’i kerpiçle yapılmış.
Hemen belirteyim ki, Ahmet Altan’ın Kerpiç Ev yazısında anlatmak istediği şeylere aynen katılıyorum, ama olaya ben bir başka açıdan bakmak istedim.. Gözüme kerpiç evi çok yaklaştırmadan, fotoğrafı bir de bu yönü ile masaya koymak istedim..
Birileri kerpiç ev konusunda şu gözlemini anlatıyor: “Gerek Güre’de (Batı Anadolu, Edremit Körfezi), gerek Sultanhan’da (Aksaray, Konya) özellikle kadınlarla görüştüm. Önceleri kerpiç evlerde oturup da sonradan yenilik, kolaylık adına tuğla evlere geçmiş olanlar durumlarından yakınıyorlardı: ‘Her yanımız ağrıyor, sızlıyor, bu evlere geçeli!’ Sultanhan’daki bir nine, bir süre sonra dayanamayıp bahçesine yeniden kerpiç bir ev yaptırmış, oraya geçmişti. Kerpiç eve övgüler dizen de var. Mesela bakın kerpiç ev için neler demişler: ‘Kerpiç, ortamın nemini dengeler… Çoksa alır, azsa verir, nemi insan için en uygun düzeye getirir. Rahat soluk alınır böyle bir odada, rahat uyunur. Bunu doğrudan kendi deneyimimden biliyorum. Nem belli yüzdeyi aşmadığı için, börtü böcek yaşamaz bu ortamda. Kerpiç, havanın kirliliğini alır. Örneğin, sigara içiliyorsa nikotini çeker. Havayı temizler. Kerpicin elde edilmesi için en az enerji tüketilir. Kerpicin radyoaktivitesi yoktur. Kerpiç doğayı kirletmez, onun kan dolaşımı içindedir. Kerpiç, yapı yerinde üretildiği için taşınım gideri yoktur. Kerpiç ahşabı korur. Kerpicin basınca dayanımı; (içinde saman yoksa) (kuru yoğunluk 1882 kg/m2) 22 kg’dır.’”
KER, yani kötü olmasın, PİÇ yani, soysuz, nesebsiz olmasın da kerpiç ev de iyi güzel olabilir.. Tabi fay hattına değil de, uygun zemine kurarsanız..
Neyse, asıl söylemek istediğim o değil. Şimdi herkes İstanbul depremi ne zaman diye soruyor. Türkiye’nin üçte ikisi deprem kuşağında. Kuzey Anadolu fay hattı da aktif, Güney Anadolu fay hattı da. Doğu da, Batı da hareketli.. Deprem uzak değil gibi sanki. Peki büyük şehirlerimizde durum kerpiç evlerden daha farklı mı?
Pendik’i deprem vuracak. Zeytinburnu’nu da, bizim kahraman gecekondulu vatandaşımız işgal ettiği hazine arazisinde ya da ruhsatsız gecekondusunda ölmeyi kabul ediyor, ama kentsel dönüşümü kabul etmiyor..
Muhtarlar bu konuyu dert ediyor mu?
Hani yıkım yapacak olsan, işçi eylemlerinde olduğu gibi ya da sokak gösterileri için birileri düğmeye basar, sokağa çıkarlar. CHP de destek verir, sendikalar, dernekler de. “Evimizi başımıza yıkıyorlar” diye TV haberlerinde alt yazı geçerler.. Peki imamlar Cuma vaazlarında anlatıyorlar mı halka, başlarına geleceği..
Hatırlatmak zorundayım: “Allah, cahil ve zalim bir kavme hidayet nasip etmez..”
Peki ne olacak. Hiiiç, olacak belli. Deprem olacak ve bir sürü insan ölecek. Bir sürü sakat.. Kan, gözyaşı, acılar..
Müteahhitlerin demir ve çimento hırsızlıkları, briket faciası, kaçak, ruhsatsız, çekme kat haberleri, alt katı iş yeri yapmak için sütunları kesen kiracının ya da mal sahibinin akılsızlığı, “Devlet nerede” çığlıkları, yardımların yetersizliği, yolsuzluk iddiaları..
Bu KER-PİÇ yapılardan nasıl kurtulacağız, asıl sorun bu.. Yumuşak zeminli yamaca ev yapar, ağaçları keser ya da ağaç dikmezseniz, eviniz mezarınız olur. Fay hattına ev yaparsanız da olacağı bu.. Ya da çürük gecekondularda oturanların başına gelecek olan da başka bir şey değil..
Yazımızı siyasetle noktalayalım isterseniz.. Hani madem depremden söz ediyoruz.. Geçen gün bir deprem uzmanı, hani şu telefonda bile askerle konuşurken ayakta esas duruşa geçen adam, deprem olursa sıkıyönetim ilanı istemesi manidar.. İstanbul depreminin oluşturacağı karmaşa ortamını kullanarak birileri durumdan vazife çıkartma hayalleri kuruyor olabilir..
Zaten şu seri numaraları silinmiş bomba sevkiyatı da akılları karıştırmadı değil.. Bu iş sanki “Muğlalı vakası” değil ama “Muğla vakası” olarak tarihe geçebilir.. Baksanıza Başbakan Yardımcısı açık açık “Hedefteki isim bendim” diyor. Eee, Başbuğ da “Emri ben verdim” diyor.. Ne olacak şimdi.. Herkesin elinde bir yazılı emir. Birileri bu defa göstere göstere geliyor.. Sadece uygun bir zaman ve uygun bir zemin bekleniyor. Bir de uluslararası konjonktür. Hani şu Ermeni meselesi de sanki birilerinin iştihasını kabartmış gibi..
Aman dikkat.. Hem fiziki, hem de siyasi deprem için sular ısınıyor. Kerpiç evdekiler ve Karpiç’dekiler müteyakkız.
Darbe olur mu derseniz, dış destekleri yok, içeride görüş birliği de, bu şartlarda Başbuğ’un internete düşen ses kaydında dediği ifadeyi kullanmak istemiyorum ama, “yapamazlar”. Ama boş da durmayacaklar.. Birilerine bedel ödetmek, intikam almak istiyorlar.. Neyse ki, birileri birilerini dinlerken, birileri de onları dinliyor. “Düvel-i muazzama” boş durmuyor.. Tek korkuları da, dinlerken dinlendikleri gibi, bir halt yediklerinde birilerinin bunun hesabını kendilerinden soracağı endişesi.. Kertenkelenin kuyruğunu bırakıp kaçması gibi, suçu tetikçilere bırakıp kaçamazlar bu defa..
Baksanıza bu bomba yüklü kamyonları ihbar eden kaynak da ecinnilere karıştı.. Daha ötesine geçmek isteyeceklerini sanmam, çünkü korkarlar..
Selam ve dua ile..

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT