Kendi tarihi ve tarifi ile İslâmcılık
Yasin Aktay, Hayreddin Karaman'ın çalışmalarından yola çıkarak İslamcılık üzerine analizler yapmaya devam ediyor.
Yasin Aktay / Yeni Şafak
Kendi tarihi ve tarifi ile İslâmcılık
Prof. Dr. Hayreddin Karaman Hoca’nın “İslâmî Hareketin Öncüleri” isimli şimdilik 5 cilde vasıl olmuş kitabı İslâmî hareketin tarihsel şeceresi üzerine oldukça iddialı bir yaklaşıma sahip. İslamcılığı 19. yüzyılda Batılı sömürgeciliğe veya modernleşme hareketlerine karşı ortaya çıkmış bir tepki olarak tanımlayıp tasvir eden yaklaşımların literatürün sınırlarını belirlediği bir zeminde Karaman Hoca’nınki aslında modernleşmenin tarihini yazanlardan ziyade İslâm’ın tarihini yazacakların daha fazla takdir edip anlayabilecekleri bir yaklaşım. Zira modernleşmenin tarihini yazanlar için son iki yüzyıl içinde ortaya çıkan her şey modernleşme tarihinin bir parçası ve ondan ibaret hareketlerdir. Neredeyse evveliyatı veya başka kökleri olmayan olaylardır. Oysa biraz tarihsel ve kültürel sosyolojiye kulak verildiğinde bugün olan her şeyin tarihe ve kültüre müracaat edilmeden anlaşılamayacağı da görülür.
Karaman’ın eserinin ilk cildinin giriş kısmında İslâmcı, bizatihi “Müslüman” olarak tanımlanır. Müslüman ise “düşünce ve inançtan davranışa, ferdi hayattan içtimaî hayata kadar bütün alanlarda, ilişki ve eylemlerde Allah’ın irade ve rızasını gözeten, buna aykırı bir inanç, düşünce ve eylem içinde olmamayı hayatının gayesi edinen kimse”dir (C1. S. 12).
Karaman Hoca’nın İslâmcıya atfettiği bütün özellikler aynı zamanda bir Müslüman’da bulunacak özelliklerdir. Aslında bütün bu özelliklerin toplamından daha hülasa bir tanıma ulaşmak da mümkündür: “İslâmcı, Müslümanlığının şuuruna ve iradesine sahip olan kişidir.”
İslâm’ı siyasetten ayırabileceklerini düşünenlerin ilk etapta Fatiha suresini okuyan her Müslümanın “biz” diyerek Allah’a hitap ettiği gerçeğiyle yüzleşmeleri gerekiyor. “Biz yalnızca sana ibadet ederiz, yalnızca senden yardım isteriz” ayeti kerimesinde iki defa telaffuz edilen “biz” doğrudan bir siyasal öznenin inşasını da kapsamadığı düşünülüyorsa, siyasetin anlamı ve bilinci çok ilkel bir düzeyde demektir.
Karaman Hoca’nın bu tanımına uyan isimler İslâm tarihi içinde çok daha geniş bir liste-şecere oluşturur. Bu şecereye dâhil olanlar, İslâm’ın başka kavimlerle, dinlerle veya tehditlerle karşılaştığı durumlarda Müslüman bilincini yeniden inşa yolunda bir çaba-cihad ortaya koymuş isimlerden oluşur.
Bu anlamda İslâm’ı ve Müslümanları savunma hareketinin öncüleri olarak, bir yandan da uyuşup kalmış, dinin özünden, anlamından, heyecanından ve şuurundan uzaklaşmış Müslümanları yeniden bu öze döndürmek, dinin anlamını yeniden tesis etmek, Müslümanlarda bir heyecan uyandırmak ve imanın şuuruna vardırmak için sürekli tekrarlayan bir harekettir İslâmî hareket.
Dolayısıyla modernleşme veya batı sömürgesi Müslümanların tarih boyunca karşılaştıkları tehdit, saldırı veya en azından karşılaşmalardan biridir sadece. Belki tesiri diğerlerine nazaran emsalsiz olmuştur, belki içinden geçmekte olduğumuz için bize öyle geliyordur. Ancak tarih içinde bir tekrardan ibarettir. Karaman Hoca’nın şecerenin temel mantığını ve ilkesini bu tarihsel sürekliliği tesis edecek şekilde ifade etse de “İslâmî Hareket Öncüleri” kitabı yine de şimdiye kadar ele aldığı 32 isim itibariyle 19. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmış İslâmî Hareketin Öncülerini ele alıyor.
İlk cildine şimdiye kadarki hiçbir İslamcılık tarihinde ismi pek geçmeyen Tunuslu Hayreddin Paşa ile başlayan Hoca bu ciltte daha sonra Said Halim Paşa, Muhammed İkbal, Abdurralnan el-Kevakibi, Hasan el-Benna, Seyyid Kutub, Ebu’l-Ala el-Mevdudi ve Ebu’l Hasen Ali en-Nedvi’yi ele alıyor. Her birinde ele alınan kişinin hayatı, fikir hayatı, mücadelesine dair başka hiçbir yerde karşılaşılamayacak ayrıntılar da verildikten sonra eserlerden de uzunca iktibaslar verilerek İslâmî düşünce ve hareketin tecdidi, ıslahı ve savunmasına dair mücadelesi ele alınıyor.
Sonraki ciltlerde de Osman Dan Fudiye, Muhammed b. Ali Es-Senusi, Şeyh Şamil, Şihaubuddin el Mercani, Musa Carullah Bigiyef, Halim Sabit Şibay, Ali Suavi, Namık Kemal, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi, Şeyh Said, İskilipli Atıf Hoca, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Hüseyin Kazım Kadri, Babanzade Ahmed Naim, Mehmet Akif Ersoy, Zeynelabidin Efendi, Ahmed Ziya Efendi, Emir Abdülkadir, Mevlana Şibli Numani, Cemaleddin el-Kasımi, Abdülhamid b. Badis, Elmalılı M. Hamdi Yazır, İzmirli İsmail Hakkı, Muhammed Sultan el-Masumi el-Hucendi, Mahmud Cevdet Sezer gibi isimler yer alıyor. Bu isimlerden bazıları, mesela son isim, zamanında bir etkinlik ortaya koymuş ama sonra tarihin nisyanına terkedilmiş isimler. Bu kitapta isminin hatırlanıp zikredilmesi bile başlıbaşına anlamlı bir vefa gösterisi, ama Hoca bir de titiz bir araştırmayla bütün yayınlarını ve faaliyetlerini günyüzüne çıkarmış.
Bu isimlerin hepsinin mücadelesinde ortak olan, her ne kadar 9. Yüzyılda yaşayıp mücadelelerini vermiş isimler olsa da davalarını kesinlikle sadece batıya tepki olarak değil kendi tarihlerinin sürekliliği içinde ifade etmiş olmaları. Her birinin Peygamber efendimize kadar giden bir (soya indirgenemeyecek) şeceresi var, hatta daha da ötesine ilk peygambere kadar.
Böylesine bir tarih bilinciyle motive olmuş bu isimlerin bu derlemede yer alırken etnik veya ülkesel aidiyetlerinin gözardı edilmiş olması da İslamcılığın özüne dair çok önemli bir durumun hakkınca ifadesidir. O yıllarda İslamcılık elbette doğrudan Hilafet düşüncesiyle dolayısıyla Osmanlı’yla irtibatlıysa da Osmanlı’ya indirgenecek bir düşünce veya duruş değildir, tıpkı bir çağa indirgenemeyeceği gibi.
Diğer yandan sözkonusu isimlerin hemen hepsi Batılı emperyalizme veya modernizme karşı bir duruş sergiliyorlarsa da asıl büyük mücadelelerini dinin bidat ve hurafelerle bozulmasına karşı bir ıslah ve tecdit hareketi olarak sergileme özellikleriyle dikkat çekiyorlar. Bu refleks ise tam da Peygamberin (SAV) haber verdiği tecdit tarihinin işlemekte olduğunu gösterir.
Karaman Hoca’nın kitabı, belki Ebu’l Hasen Ali en-Nedvi’nin yine 5 ciltlik “İslam Önderleri Tarihi” veya Mevdudi’nin “İslam’da İhya Hareketleri” gibi eserlerin yanısıra İslam’ı veya İslamcılığa kendi tarihi içinden bakmanın mümkün ve çok daha isabetli olduğunun güzel bir örneğidir.
HABERE YORUM KAT