Kemalizm’in metafizik arayışları ve “üst-insan” olarak Atatürk
Kemalistler için Kemalizm’in bir din olarak ikamesi Mustafa Kemal’in kültleştirilmesi ile mümkün olacaktır!
Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER
“Atatürk sağ elini niçin göğsünde tutuyordu?”, “Atatürk’ün sol gözü neden şehlaydı?”, “Atatürk'ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü'ye Verdiği Gözlük Siparişini Mutlaka Görmelisiniz”, “Mustafa Kemal Atatürk'ün İtalyanlara ilham veren şıklık sırları”, “Atatürk'ün kazanamadığı tek savaş! Bulgar kızı ile yaşadığı hüzün dolu aşk film oluyor!”…
Medyadan derlediğimiz bu başlıklar Atatürk etrafında oluşturulan çok geniş bir atmosferin küçük bir parçası sadece. Kemalistlerin muteber gün ve bayramları vesilesiyle daha sık şahit olduğumuz bu tarz haberler incelendiğinde ortaya oldukça ilginç bir durum çıkıyor.
Kemalizm en temelde bir öykünme biçimidir. Kemalistler, Batı ile öyle karmaşık bir ilişki içindedirler ki Batılı olmak için Batı ile mücadele ederek kendilerini çok garip bir sarmalın içine hapsederler. Tabi ki kendileriyle birlikte bütün bir toplumu da… Bu bağlamda Kemalizm oldukça amorf bir yapıya sahip ne idüğü belirsiz bir düşünme biçimidir.
Batıya karşı Batılı olmak için verilen mücadele aynı şekilde din ve dindarlara karşı amansız bir savaşı da içermektedir. Türkiye’de İslam’a karşı her yönüyle başlatılan önleyici, geriletici ve yok edici adımlar bir başka hususiyeti zorunlu kıldı:
İslam toplumun zihin ve kültür dünyasından uzaklaştırıldıktan sonra ihdas edilmesi gereken yeni bir kutsal ihtiyacı.
Onur Atalay’ın çok değerli çalışmasında “seküler din” şeklinde tanımladığı Kemalizm, yeni kurulan devletin ve baştan sona yeniden tanımlanan yeni bir “ulusun” dini olacaktı. Bu dinin sahibi ise hiç şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’tü. Özetle Kemalizm’in adı boşuna Kemalizm değildi…
Şimdilerde muhafazakar mahalledeki bazı utanmazların da meylettiği bu trend düşünce aslında devletin resmi ideolojisi olarak bütün bir topluma her daim dayatılmaktadır. Geçmişte toplum baskı, tehdit ve hatta ölümle Kemalizm dinine intisap ettirilmeye çalışıldı. Şimdilerde ise daha “soft” bir tarzla karşı karşıyayız.
Artık Kemalizm “ortak değer” düşüncesi etrafında Atatürk’ün yenilenen bir şekilde yeniden kültleştirilmesi ile toplumsallaştırılmaya çalışıyor. AK Parti’nin de görünen o ki belli şerhlerle kabul ettiği bu “ortak değer” vurgusu Mustafa Kemal’i eskisinde farklı bir şekilde görünür kılıyor.
Yukarıda verdiğimiz başlıklar etrafında biraz romantik biraz gizemli her zaman klas ve her zaman göz önünde bir liderlik hâlesi oluşturulmaya çalışılmaktadır. Aynı anda hem gizemli hem görünür olmak ise ancak insanı aşan metafizik hususiyetlerle ilişkili olmakla mümkündür. Bu nokta Mustafa Kemal’in gösterilme biçiminde yaşanan değişime karşın Kemalistler için Mustafa Kemal’in ifade ettiği anlamda hiçbir değişme olmadığının kanıtıdır. Mustafa Kemal hala Türk’ün tanrısı olarak Kemalizm dininin kurucusudur!
Sovyet Arap Araştırmaları Okulu'nun kurucularından Ignaty Krachkovsky Türkiye’de ve dünyada yaşanan durumu şöyle özetliyor:
Komünizm Rusya’nın milli dini haline geliyor, tıpkı faşizmin Almanya ve İtalya’nın, Kemalizmin Türkiye’nin milli dini olması gibi.
Tek Parti döneminin büyük kısmında milletvekilliği yapan Fazıl Ahmet Aykaç’ın, şiirinde ifade ile Falih Rıfkı’nın vatan dini hayranlığı arasındaki benzerlik çarpıcıdır:
“Başka Tanrı bilme artık, anan olan yurda tap, / Ululuktan duvarlar ör, yücelikten kemer yap.”
Vedat Nedim Tör’ün hazırladığı ve 1936’da basılıp, Dışişleri Bakanlığınca dört dilde yayınlanan “Fotoğraflarla Türkiye” albümünün sunuş yazısında Kemalizm bir din gibi tanımlanır:
“Kemalizm Türk Cumhuriyetinin ideolojik mezhebidir. Bu mezhebin cihan-ı telakki tarzı Avrupaî’dir; fakat temeli Türk’tür.”
1931 yılında Şevket Süreyya’nın Türk Ocakları umumi merkezinde verdiği konferansta da (1932’de kitaplaşır) ülke için çalışmanın dinselleştiği görülür:
Türk İnkılâbı, Türkiyenin bu yeni şartlara ve zaruretlere göre yeniden yapılış ve kurtuluşdur… Kendisine “iş”in, yani yeniden bir memleket kurmanın heyecanı bir din gibi verilecek olan bir milletin yaratıcılık kabiliyetinin sonu gelir mi?
Edirne milletvekilliği yapmış Şeref Aykut, “Kemalizm dinini” şöyle özetliyor:
Biz, Kamâlizmin inanlı tapkanları şunu çok iyi anlamak kadar inanmak gerekliğini gönlümüzde taşımalıyız ki Türk tarihini Atatürke gelinciye kadar kimse içinden eleyerek onun büyük ulusa yüksek bir terbiye kaynağı olduğunu anlayamamıştır… İşte bu tarihtir ki bugün kudsal bir kitap gibi önümüzde açılarak yüce partimizin koruyucusu Atatürkün parti prensiplerini kavrayan şimdi çözelemeğe çalıştığım musafını yapıyor.
Hatay’ın Türkiye’ye katılması mücadelesinde öncü rol üstlenen Hatay Erginlik Cemiyeti’nin kabul ettiği Hatay milli marşının ikinci kıtasında Kemalizm yine din olarak karşımıza çıkar:
Mezhebimiz Kamâlist, biz asrî Hatalarız
“Tarihten önce vardık tarihten sonra varız”
Sünni, Şii yerine Kamâlizme taparız
“Tarihten önce vardık tarihten sonra varız”
Onur Atalay’ın “Türk’e Tapmak” isimli eserinden yaptığımız bu alıntılar buzdağının sadece görünün kısmı. Geçmişte açık ve net bir şekilde ortaya konan “Kemalizm dini” ve “Türk’ün tanrısı Atatürk” formasyonu artık kendisini başka bir şekilde ifade ediyor. Ancak ifade şekli değişse de aynı akıl dışılık ve aynı cahiliye kültürü yerini olduğu gibi koruyor.
Kemalistlerin tutarsızlıklarını deşifre etmek derdinde değiliz. Bu iş ile uğraşanın başka hiçbir şeye vakit ayırmaması gerekir. Kemalizm’in metafizik arayışlarının Atatürk’ün kültleştirilmesi ile mümkün olması bir çeşit modern paganizm ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Atatürk öyle bir imge olarak karşımıza çıkıyor ki her yaptığında bir hikmet olan her hareketi bir soruna çare olan üst-insan formunda bir yarı-tanrı... Tağuti sistemlerin temel özelliği olan bu şirk düzeni tabi ki Kemalizm için de geçerliliğini koruyor. Atatürk ile ilişkili her mevzuya atfedilen bu metafizik anlamlar bütünü Kemalizm’i bir din olarak ihdas etme çabasının devam ettiğini gösteriyor:
Modayı izlemekten çok kendi modasını yaratıyordu. Bizzat çizdiği kıyafetleri Beyoğlu’ndaki iki terzi dikiyordu, çoraplarını da aldığı Arman ve Rum asıllı Ekonomides. Frak ve smokinleri İsviçre’de bir terzinin elinden çıkıyordu...
Bu cümleler, ‘Gazi’nin Son Tanıkları Anlatıyor; O Daima Şıktı’ adlı kitaptan. Nebil Özgentürk’ün 1989’da hazırlamaya başladığı kitapta tanıklara ve fotoğraflara başvuruldu, 25 tanıkla röportajlar yapıldı. Proje, 20 yıl tozlu raflarda bekledi. 2010 başında tüm belge ve kayıtlar yeniden ortaya çıkarıldı
Mustafa Kemal Atatürk'ün İtalyanlara ilham veren şıklık sırları ,Yeniçağ, 16 Ağustos 2020
Mustafa Kemal Atatürk her daim şık ve asil giyinen bir devlet adamıydı. Güçlü askeri yönü dışında kusursuz moda anlayışı ile de dünyanın birçok farklı ülkesine nam salmıştı. Kıyafetlerin dışında aksesuarlara da önem verdiği bilinen Atatürk'ün, dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü'den gözlük sipariş ettiğini biliyor muydunuz?
Giyimi kuşamıyla her ortamda zevk sahibi olduğu sayısız kez gösteren Atatürk, modanın önemli merkezlerinden Fransa'da eğitim alan usta terzilerle de çalışırdı.
Bulunduğu yerdeki herkesin adeta imrenerek baktığı hatta feyiz aldığı kıyafetlerle dışarı çıkan Mustafa Kemal Atatürk'ün döneminin moda ikonu bile söyleyebiliriz.
Kimi zaman istediği kıyafetleri çizerek anlatan büyük liderin eşsiz moda anlayışı yalnızca kıyafetten ibaret değildi elbette.
Atatürk'ün güneş gözlüğü taktığı fotoğrafları da unutmak ne mümkün, değil mi? Peki siz, Atatürk'ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü'den gözlük sipariş ettiğini duymuş muydunuz?
Gözlük siparişini Tevfik Rüştü'ye yazarak ileten Atatürk şu ifadeleri kullanıyor:
''Numune ola bir numaralı gözlük gönderdim. Sağ göz ile sol göz numaraları farklıdır. Gözlükçünün dikkati celp olunmalıdır. Konuştuğumuz gibi tam ve yarı gözlükler isterim.
Bundan başka numarasız sarı camlı güneş gözlüğü lazım. Şık olsun.
İmza: Gazi Mustafa Kemal...''
Atatürk'ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü'ye Verdiği Gözlük Siparişini Mutlaka Görmelisiniz, Onedio, 29 Ağustos 2023
“…Ah, Salih, Tanrı şahidim olsun ki, hayatta tek istediğim orduya yararlı bir eleman olabilmektir. Ülkeyi koruyup vatandaşlarımızı mutluluğa kavuşturmak için her şeyden önce, ordumuzun yine eski Türk ordusu olduğunu dünyaya ispat etmek gerektiğine öteden beri inanmaktayım.”
İmparatorluğun üzerindeki kara bulutlar bir türlü dağılmak bilmiyordu. Tobruk’tan gelen haberler iyi değildi. Mustafa Kemal ve Nuri Bey cephede omuz omuza çarpışıyordu. İtalyanlar ilk kez bir savaşta uçaklarla keşif ve havadan taarruz ettiler. Atılan bombalardan birinin çok yakınında patlaması sonucu bu kez Mustafa Kemal yaralandı. Sol gözü ciddi anlamda yaralanmıştı
Hekim İbrahim Tali (Öngören) Bey, kendisini muayene etti. Gözünde kan birikmişti. Ateşi vardı, sık nefes alıyordu. Yatılı tedaviyi kabul etmedi. “Göreve devam!” dedi. Ama arkadaşlarının ısrarı üzerine Kızılay çadırında tedaviye alındı. Nuri Bey’in yarası ona göre daha hafifti; silah arkadaşının başından bir an olsun ayrılmadı.
Trablusgarp kahramanı dokuz gün içinde iyileşip tekrar Derne Komutanlığı’na döndü. Ancak gözlerini açamayacak haldeydi. Zarar gören gözü görmüyordu. "Zamanla açılır" diyen doktorlara inanmadı. 24 Ekim 1912 günü Derne'den ayrılmak zorunda kaldı. Uzun ve yorucu bir yolculuk sonrasında Viyana'ya gidip, tanınmış bir göz hekimine muayene oldu.
İşte Atatürk'ün gözündeki hafif şehlalık Trablusgarp harbinde gösterdiği bu kahramanlıktan ötürüydü.
Atatürk’ün sol gözü neden şehlaydı, Yeniçağ, 14 Ağustos 2023
Atatürk yaptığı yurt dışı gezilerinde ve gündelik yaşamında sağ elini sol göğsünde, ceketinin sol iç kısmındaki cebinde tutmayı tercih ediyordu. Peki Atatürk sağ elini niçin göğsünde tutuyordu?
Atatürk özellikle yurt gezilerinde ve yine özellikle fotoğrafları çekilirken sağ elini göğsünün üzerine koymayı tercih etti. Bu duruş birçok tarihçiye göre Bilge Kaan Duruşu… Göktürk Devleti''nin sınırlarının genişlemesini sağlayan Türk hükümdarı Bilge Kağan''ın en büyük hedefi göçebe olan Türkleri yerleşik hayata geçirmekti…
Atatürk''ün Türk tarihiyle yakından ilgilendiğini tüm Dünya biliyor. Manevi kızı Afet İnan''a talimat vererek ''Türk Tarihinin Anahatları'' isimli bir araştırma kitabı bile yayınlatmıştı.
Bazı çevreler o duruşu Mason duruşu olarak belirtmeye çalışsa da bu doğru değil. Çünkü Atatürk kendisine ABD ve hatta Türkiye’den gelen tekliflerin hepsini ret etmişti… Atatürk’ün sağ elinin göğüste duruşunun anlamının Bilge Kağan''dan ileri geldiği iddia edilir. İddiaya göre Türk töresinde bunun anlamı, Bilge Kağan duruşu...
Ve işte bir iddia daha: Atatürk''ün bu duruşu, Hacı Bektaş-ı Veli''nin tasavvufi anlayışına da uygun düşüyor.
Ünlü tarihçi İlber Ortaylı’ya göre ise bu duruş Atatürk’ün askeri ve siyasi görüşüne ve hatta Napolyon’ un duruşuyla aynı.
Atatürk sağ elini niçin göğsünde tutuyordu? İşte sebebi, Ulusal Kanal, 17 Ağustos 2023
Örnekleri çoğaltmak mümkün… Görüldüğü üzere Atatürk’ün hayatına dair ufacık detaylardan bile bir hikaye kurgulanmaya çalışılıyor. Ne kadarı doğru ne kadarı gerçek bunun peşine düşmek bile anlamsız… Zira alıcısı olduktan sonra her hikayeye anlam atfeden bulunur. Anlamlı bir hayat sürmek için yaşanmadıktan sonra Kemalizm’in metafizik arayışlarının peşine takılıp gidecek hayatlar muhakkak çıkacaktır.
Türkiye’nin acıklı modernleşme hikayesi ortaya ne idüğü belirsiz bir sosyoloji çıkarttı. Bu en temelde Kemalizm’in yarattığı derin çatışma ikliminden kaynaklanan çözümü için çok yoğun bir çabanın ortaya konulması gereken bizim en büyük derdimiz. Türkiyeli Müslümanların ise bu derdin ne kadar farkında oldukları oldukça tartışmalı…
Netice olarak Kemalist metafiziğin çizdiği yolda üst-insan Atatürk’ün hikmetleriyle kendisini oyalayan bir toplumun içine düşeceği kaçınılmaz anlam krizi epey yakındır!
"Ey rabbim! Dileseydin onları ve beni daha önce helâk ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir; onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velîmizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin." A'râf Suresi - 155-156
HABERE YORUM KAT